ERMENİ SORUNU * Son Dönem Osmanlı Polis Teşkilatı’nda Görev Yapan Ermeni Polisler

Değerli okur,
Ermeni sorununun ısıtılarak Emperyalizm tarafından sürekli gündeme getirilmesi ve Türkiye üzerinde baskı oluşturulmaya çalışılması ve Türk tezlerinin haklılığını ortadan kaldırmak gayretlerine karşın ülkemizde birlik oluşturarak çaba gösteren çok değerli aydınlarımız var. Bu değerli çabalara küçük bir katkı olması için aşağıda bulunan Doç.Dr. Ali Dikici’nin araştırma yazısını özetleyerek okumanıza sunuyorum. Amerika ve Avrupa devletlerinin geçmişte de Osmanlı’nın içişlerine karışarak devletin yapılanmasını yönlendirmeye çalıştıklarını bu yazıda okuyacaksınız.  Konu ile ilgilenen değerli okurlar yazının tamamına ve dip notlara aşağıdaki linkten ulaşabilirler.
Naci Kaptan / 22.07.2020

ATATÜRK KÜLTÜR,DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ YAYINLARI
TÜRK-ERMENİ İLİŞKİLERİNİN BÖLGESEL POLİTİKALARA ETKİSİ (19.YÜZYILDAN GÜNÜMÜZE)
ULUSLARARASI SEMPOZYUMU
Doç. Dr., (E) 1. Sınıf Emniyet Müdürü, Ankara, alidikici40@yahoo.com.tr

ÖZET
Bu bildiri, Osmanlı son dönemlerinden itibaren cumhuriyet dönemine kadar Türk Polis Teşkilatı’nda görev yapan Ermeni polisleri incelemek amacıyla kaleme alınmıştır. Osmanlı bürokrasisinde gayrimüslim azınlığın istihdamı 19. yüzyılda artış göstermiş ve başta Ermeni ler, Rumlar ve Yahudiler olmak üzere azınlıklar, polis teşkilatı da dâhil bürokrasinin birçok alanında görev almışlardır. Bu bildiri, özellikle Abdülhamid döneminde yoğunlaşmaya başlayan gayrimüslimlerin polis istihdam edilmesi politikası çerçevesinde en büyük oranın Ermeni polislere ait olduğunu ortaya koymaktadır.
Bu Ermeni polisler, özellikle büyük Ermeni ayaklanmaların yaşandığı Doğu Anadolu bölgesinde görevlendirilmişlerdir. Bildiride ayrıca, incelediğimiz dönemde Ermenilerin Türk Polis Teşkilatı’nda istihdam edilmelerinde izlenen hükümet politikaları, savaş dönemlerinde bu polislerin tutum ve davranışları, tehcir sırasında Ermeni polislerin durumu, İttihat ve Terakki döneminde çeşitli nedenlere bağlı olarak başlayıp cumhuriyete tevarüs eden gayrimüslim polis istihdam etmeme politikasının Ermeni polisleri nasıl etkilediği hususları üzerinde de durulacaktır.

BÖLÜM I
1. OSMANLI DÖNEMİNDE GAYRİMÜSLİMLERİN EMNİYET TEŞKİLATINDA GÖREV ALMALARI
Osmanlı Devleti bünyesinde farklı kültürel grupları barındırmış, bu çok kültürlülüğü tek bir potada eritme çabasına girişmemiştir. Millet sistemi dâhi-linde devlet, bir takım vergiler karşılığında tüm gayrimüslim azınlıkların mal
ve can güvenliğini üstlenmiş ve onlara inanç, ibadet ve eğitim alanlarında ge-niş bir özerklik sağlamıştır. Görece olumlu bu tablonun diğer tarafında gayrimüslimler sosyal alanda önemli kısıtlamalara maruz kalmışlardır. Örneğin gayrimüslimlerin egemenlik ile ilgili üst düzey kamu görevlerinde bulunmaları da mümkün değildi.
Bununla birlikte taşra vilâyetlerinde 18. yüzyıldan itibaren belli ofislerde ve özellikle malî görevleri yerine getirme konusunda gayrimüslimlerin etkinliği artmaktaydı. Ancak gayrimüslim lerin silah taşıması da yasaktır ve bu nedenle askerlik yapmamaktadırlar. Dolayısıyla henüz asker ağırlıklı yapısından sıyrılıp özerk bir meslek olarak ortaya çıkamamış olan polislik mesleğinde gayrimüslimlerin istihdam edilmeleri mümkün olmamıştır.
Osmanlı’da uzun yıllar polislik işi askerler vasıtasıyla yapılmaya devam etmiştir. Dolayısıyla asker olmaları önündeki engeller kaldırılan gayrimüslimler, ordunun denetimindeki güvenlik bürokrasisi içinde polis veya jandarma olarak görev yapabilme ve ileride ordudan bağımsız sivil bir polis teşkilatı oluşturulduğunda burada doğal olarak görev alma imkânına kavuşmuşlardır. 1856 yılında yayınlanan Islahat Fermanı ile gayrimüslimlerin devlet memuru olmasında hiçbir engel bulunmadığı ve memurluğun en üst rütbesine kadar yükselebilecekleri ilan ediliyordu. Ferman’da padişah, “teb’â-yı devlet-i aliyyemin cümlesi herhangi milletden olursa olsun devletin hizmet ve memuriyetlerine kabul olunacaklarından bunlar ehliyet ve kabiliyyetlerine göre umum hakkında meriyy’ül icrâ olacak nizamata imtisâlen memuriyetlerde istihdâm olunmaları” şeklindeki ifadesi ile Ermenilere ve diğer azınlık gruplara devlet memuru olma yolu açmıştır. Böylece Osmanlı Devleti, Tanzimat ve Islahat reformlarıyla memuriyet kadrolarını, hiç- bir ayrım gözetmeksizin bütün tebaasına açmış oldu ve gayrimüslimler Osmanlı yönetiminde önceden olmadığı ölçüde daha fazla temsil edilmeye baş-landı. En azından resmî olarak gayrimüslimlerin devlet memuru olması ve yükselmeleri konusundaki engeller tamamen ortadan kalkmış oldu.
Zabıta teşkilatında görevli gayrimüslimlerin sayısı bu dönemde sınırlı kalmıştır. Bununla birlikte devletin gerek merkez ve gerekse taşra teşkilatında,özellikle de Hariciye (Dışişleri) işlerinde ve elçiliklerde Müslüman olmayan uyruklardan yüzlerce Ortodoks Rum, Katolik, Ermeni ve Musevi görev yapmıştır. Bir zamanlar kalemiye çevresinde tercüman ve diplomat olarak çalışan sadece birkaç Rum varken, 1876’ya gelinceye kadar Hristiyan memurun bulunmadığı devlet dairesi kalmamıştır.
Bu dönemde Ermeni, Rum ve Yahudi azınlığın devlet kademelerinde görev almaları birbirlerine göre oranları zaman zaman değişiklikler göstermiştir. ‘Millet-i Sadıka’ olarak anılmaya başlayan Ermeniler polis teşkilatında diğer azınlıklara nazaran daha üstün bir konuma gelmişler ve konumlarını yüzyılın son çeyreğinde milliyetçiliğin büyüsüne kapılıncaya kadar sürdürmüşlerdir.

BÖLÜM II
ERMENİLERİN POLİS OLARAK İSTİHDAMINDA KARŞILAŞILAN ZORLUKLAR
Osmanlı hükümetlerinin, Tanzimat ve özellikle Islahat Fermanı’ndan sonra ve daha sonra Anadolu Islahatı ve Rumeli Tensikatı kapsamında gayri-müslimlerin nüfusları nispetinde polis ve jandarma teşkilatlarında istihdamı konusunda hayli çaba sarf ettiği görülmektedir. Osmanlı idaresi polis teşkilatında birçok gayrimüslimi istihdam etmenin yanı sıra jandarma teşkilatında da“ özellikle Doğu vilâyetlerinde nüfus oranında temsil ilkesine riayet etmiştir.Bâb-ı Âli’nin jandarma subayları konusunda daha temkinli davranmakla birlikte erler arasında gayrimüslimlerin sayılarının artırılması için elinden geleni yaptığı söylenebilir.
Diğer gayrimüslimlerle birlikte Ermenilerin kolluk birimlerindeki temsillerinin yetersiz kalışının birçok nedeni bulunmaktadır. Bu konudaki en büyüğünden, tüm yöneticilerin reform çabalarına beklenen desteği vermemesi, daha doğrusu her fırsatta bu çabalara elinden gelen direnci göstermesiydi. Özellikle alanda görev yapan Osmanlı bürokratları gayrimüslimlerin güvenlik teşkilatlarında istihdamına karşı çıkmışlardır. Örneğin 1896 yılında Van Vilayetinde teftiş görevinde bulunan Sadettin Paşa, Ermeni köylerindeki jandarma erlerinin kolayca Ermenilere uyduklarını ifade ederek Ermenilerin jandarma birliklerinde istihdamlarına karşı çıkmıştır.
Nitekim polis veya jandarma teşkilatında görev alan birçok gayrimüslimin ayaklanma ve savaş süreçlerinde mesleklerinin gerektirdiği tarafsızlık ve devlete bağlılık ilkelerini bir kenara bırakarak, kendi etnik davalarının gönüllü neferlerine dönüştükleri görülecektir.Ayrıca yöneticiler bu tür uygulamalarla bu azınlıkların yaşadıkları vatan topraklarının ellerinden alınması için bir adım olarak kullanıldığına inanıyorlardı.Ancak bu olumsuz tutuma rağmen genel eğilim Rumeli’de ve Anadolu’da gayrimüslimlerin istihdamı yönünde olmuştur.
Bu dönemde Osmanlı’nın toprak kayıpları da hızlanmış,gayrimüslimlerin Batılı devletlerle ilişkileri giderek hem merkezi iktidarın hem de genel olarak Müslüman nüfusun gözüne batmaya başlamıştır. Balkanlar’daki toprak kayıpları ve Balkanlar’dan, Kırım ve Kafkaslardan Anadolu’ya başlayan Müslüman göçü de Osmanlı’nın çok dinli yapısını giderek ortadan aldırmakta, Müslüman ahalinin gayrimüslimlere bakışını olumsuz olarak değiştirmektedir. Ermeni zabıta görevlileri, Müslümanların yanı sıra bazı Ermeni ahali tarafından da benimsenmemiştir. Ermeniler özellikle Doğu Anadolu’da zabıta teşkilatına katılanları hain ve uşak olarak tanımlıyorlardı.
Ermeni memurlar sadece sıradan her memurun karşılaştığı sorunlarla değil, kendileri haklarında artan kuşkularla ve kendi soydaşlarının saldırılarıyla yüz yüze kalmışlardır. Ermeni komitacılar Osmanlı Devleti’ne sadık Ermeni memurlara suikastlar tertip etmiş; onları korkutmuş, yaralamış veya öldürmüştür.
Örneğin 1894 yılında, aslen Arapkirli olup Zaptiye Nezareti’nin Heyet-i tahkikiyesinde çalışan yirmi yedi yaşındaki Agop oğlu Sitrak ifa-yı vazife zımnında, daha sonra anlaşılacağı üzere Ermeni müfsitleriyle düşüp kalkan Kadıkaryeli bir meyhaneci Serkiz, uşağı ve manevi evladı Karabet ile Ermeni komitalarıyla düşüp kalktığı gibi komitaları terğib ve teşvik ilem üştehir olan Galata Kilisesi kapu kethudası Vartan tarafından öldürülmüştür.
Yine aynı yıl komiser Markar Efendi Kumkapı’da bir Ermeninin revolver endahtıyla vurulmuş, onu vuran yazmacı çırağı Samatyalı Sampik sığındığı Patrikhane Kilisesinden polis zoruyla çıkarılmıştır. Yine Ermeni polis memuru Arşak Efendi, görev yaptığı Van Vilayeti, Çatak kazası Nurdüz nahiyesinde görev yaparken Mir Mihi çetesi tarafından 27 Nisan 1911 tarihinde vurularak öldürülmüştür.
Ermenilerin polis ve jandarmaya katılma konusundaki isteksizliğinin bir diğer önemli nedeni maaşların düşük ve düzensiz olmasıydı. Bu durum yalnızca Balkan ve doğu vilayetlerinde değil, imparatorluğun birçok bölgesinde hatta merkeze yakın vilayetlerde bile kolluk kuvvetlerinde istihdamın cazibesini büyük oranda düşürmüştür.
Bölgede görevli valiler tam anlamıyla yetki sahibi değillerdi ve reformları gerçekleştirmek için yeterince mali güçleri deyoktu. Normal şartlarda burada görevli memurların iaşesini zor karşılayan Os-manlı maliyesi, reformların getirdiği ilave harcamaları karşılamakta zorlanı-yordu. Durum böyle olunca vatandaşa hizmet götürmesi beklenen zabıtanınkendilerine bile bakamaz hale gelmesi reformları sekteye uğratıyordu.
Zabıtanın reformdan geçirilmesi ve Ermeniler gibi diğer gayrimüslimlerin istihdam edilmesi konusunda Osmanlı Devleti’ne baskı yapan Avrupalı devletler, aslında çok da samimi değillerdi. Çünkü bu ülkeler bölgede yaşayan Hristiyan halkın çıkarlarını korumaktan öte kendi ülke çıkarlarını ve bölgenin paylaşımında elde edecekleri kazanımları düşünüyorlardı. Bu devletlerin amacı gayrimüslimlerin haklarını koruyarak, halk arasındaki farklılıkları orta-dan kaldırmak olarak gösterilmiş olsa da, asıl amaçları gayrimüslim halkı kendi amaçları için kullanmaktı.

BÖLÜM III
II. ABDÜLHAMİD DÖNEMİNDE ERMENİ POLİSLERİN İSTİHDAMI
II. Abdülhamid döneminde gayrimüslimlerin çeşitli devlet dairelerinde ve hükümetlerde yoğun bir şekilde görev aldıkları görülmektedir. Bu dönemde Avrupa devletlerinin tükenmeyen ıslahat talepleri üzerine idari ve mali alanda birçok ıslahat projesi uygulamaya konmuştur.
Özellikle 1877-78 Osmanlı-Rus savaşından sonra gayrimüslim unsurların iç güvenlik birimlerinde istihdamı meselesi yeni bir boyut kazanmıştır. Avrupa devletleri her birimde olduğu gibi özellik güvenlik birimlerinde gayrimüslimlerin istihdam edilmeleri konusunda ısrarcı olmuşlardır. Savaş sonrasında imzalanan 1878 Berlin Antlaşması’yla Makedonya’da ve Doğu Anadolu vilâyetlerinde gerçekleştirilecek reformlar çerçevesinde gayrimüslim unsurların jandarma ve polis teşkilâtında kendi nüfusları oranında istihdam edilmesi öngörülüyordu. Örneğin Antlaşma’nın 61. maddesi Ermeni nüfusun belli bir ağırlığa sahip olduğu Doğu Anadolu vilayetlerinde Ermeni halkın, jandarma, polis ve vergi tahsildarlığı teşkilatlarında nüfusları oranında temsil edilmelerini öngörmekteydi.
Böylece gayrimüslimler, bir devletin en önemli meşruiyet kaynaklarından birisi olan iç güvenlik hizmetlerine, Avrupa devletlerinin aktif bir şekilde müdahil olmasının gerekçesini oluşturuyordu. Özellikle İngiltere hükümeti bir yandan
gayrimüslimlerin vilâyet, kaza ve nahiye idarelerinde ve oluşturulacak jandarma ve polis teşkilâtlarında nüfusları oranında temsil edilmeleri konusunda çok ısrarcıydı. Ancak Tanzimat döneminde olduğu gibi bu dönemde de iç güvenlik alanında reform yapılması ihtiyacını belirleyen en önemli olgunun,sadece Avrupa devletlerinden gelen baskı olduğunu söylemek yeterli değildir.
Doğu Anadolu’da Ermeni sorunu, Kürt aşiretleri meselesi, Balkanlarda Makedonya meselesi ve diğer birçok yerel sıkıntının doğurduğu gerilimler, Osmanlı yönetimini bu tür uygulamaya iten diğer önemli unsurlardı. Böylece yönetim, her türlü olumsuzluğa rağmen, özellikle yeni oluşturulan polis birimlerinde gayrimüslimleri istidam etme konusunda hassasiyet gösteriyordu.
Bu süreçte 1879 yılında istihdam edilen dört gayrimüslim polisten birisi Mardin doğumlu Ermeni asıllı Cercis Efendi’dir. Diyarbakır’da polis memuru olarak göreve başlayan Cercis Efendi, 1909 yılında Tensikat Kanunu çerçeve-sinde üçüncü sınıf komiser rütbesiyle emekli olana kadar görev yapmıştır.
1880’li yıllardan itibaren kapsamlı bir polis örgütü oluşturulması doğrul-tusunda adımlar atılmaya başlanacaktır. “1880-1894 yılları arasında AnadoluIslahatı çerçevesinde birçok vilâyet merkezinde küçük de olsa polis birimleri oluşturulmuştur. Örneğin Hakkâri vilâyetinde içlerinden bir tanesi gayrimüslim olmak üzere yedi kişilik bir polis teşkilâtı bulunmaktaydı. Van vilâyetindeise 1885 yılında bir polis teşkilâtı kurulmuş ve hususî müfettişlik biriminin başına da Avedis Efendi Barteviyan getirilmişti.
Bu yıllar arasında göreve başlayan 24 gayrimüslim polisin on tanesi Ermeni’dir. 1890’lı yılların ortalarında 10 polis ve üçüncü sınıf komiser ile göreve başlayan Adana polis teşkilatının ilk kadrosunda Agop adında bir de Ermeni vardı. Ancak 1897 yılında Agop, Amerika’ya kaçak yoldan Ermeni göndermekten suçlu bulundu ve görevine son verildi.
1895 ve 1902 yılları arasında ise 67 gayrimüslim, polis olarak göreve başlamıştır. Bunların 41 tanesinin Ermeni olduğu ve çoğunluk olarak doğu ille-rinde görevlendirildiği görülmektedir. Bu dönemde en çok 1896 yılında 26 gayrimüslim polisin göreve başlaması dikkat çekicidir.
İngiltere, Rusya ve  Fransa 11 Mayıs 1895 tarihli notayla, Vilayat-ı Sitte’ye, yani Bitlis, Diyarbekir, Erzurum, Mamuratülaziz, Sivas ve Van vilayetlerine vali tayininde elçilere danışılması, vali muavinlerinin valininkinden farklı bir dinden olması,vali maiyetine Hristiyan memur verilmesi, mutasarrıf ve kaymakamların üçte birinin Hristiyan olması gibi taleplerde bulunmuşlardır.
İngiltere’nin bir baskı unsuru olarak İskenderiye’deki donanmasını harekete geçirmesi, önce padişahın mülki hizmetlerde, polis ve jandarma teşkilatında Osmanlı tebaası gayrimüslimlerden de faydalanılacağı, her vilayette nüfusla orantılı tayinler yapılacağını bildirmesini gerektirmiştir. Buna göre, Hristiyan memurlar hal-kın nüfusu nispetinde nasb ve tayin olunacak, polis ve jandarmada Hristiyan zabit bulunacaktır. Bu çerçevede, Üçüncü Komiser Agop Efendi ve Polis Memurları Manok, Haçıyen, Ohannes ve Teşan Efendiler, 1897 yılında Van polis müdüriyeti bünyesinde görev yapan bazı Ermeni polislerdir.
1902 yılına gelindiğinde ise İstanbul polisinin kontrol faaliyetlerini yürü-tebileceği gelişkin bir teşkilât yapısı şekillenmiş bulunmaktaydı. İstanbul polisinin mevcudu 1902 yılında 2275’e ulaşmıştı. Polisin bu sayısal artışı çerçevesinde 1902 yılında polis teşkilatında göreve başlayan 28 gayrimüslimin polisin on ikisi Ermeni asıllıdır.Böylece II. Abdülhamid döneminde gayrimüslimlerin önceki döneme oranla kıyas yapılamayacak kadar yüksek oranda bürokraside istihdam edilmesinin yansıması polis teşkilatında da açık bir şekilde görülmektedir. Bu dönemde görevlendirilen gayrimüslim polislere karşı yönetimin ayrımcılık, dışlama veya temel haklarından mahrum etme gibi bir politika gütmediği, bilakis onlara, Müslümanlarla aynı statüde olduklarını hissettirecek davranışlar sergilendiği ve haklarına saygı gösterildiği görülmektedir. Bu olumlu atmosferden en çok istifade edenler Ermeni polisler olmuştur.
Örneğin, polis memuru Mıdırgiç Efendi mesleki eğitimini ikmal etmek üzere Dersaadet Polis Mektebinde bulunduğu sırada 12 Nisan 1914 tarihinde bir dilekçe vererek İstanbul Yenikapı’da muallimlik yapan oğlu Karabet Efendi’yi evlendireceğini ve ayrıca Nisan ayının on sekizinin Büyük Paskalya Bayramına denk geldiğini beyan ederek izin talebinde bulundu. Okul yönetimi tarafından kendisine on gün izin verilerek durum Sivas vilayetine bildirildi.
Dersaadet polis efradından Estepan Efendi,“ mukkadema leylen ifayı vazife içün Kumkapı civarında şimendüfer hattı etrafında dolaşırken nasılsa şimendifer altında kalıb, sağ kolu kopması üzerine” bahsi geçen polise sun’i bir kol taktırmak için ödenek çıkarılmıştır.
Benzer şekilde yönetim, Ermeni polislerin meslekte yükselmeleri konusunda olduğu gibi eğitim almaları ve kendilerini yetiştirmeleri konusunda da kıskanç davranmıyordu. Örneğin, Ermeni merkez memuru Kirkor Efendi, polisiye konularda eğitim görmek üzere sekiz ay müddetle Viyana’ya gönderilmiştir.

BÖLÜM IV
1909 yılında kırk altısı Ermeni asıllı olmak üzere 93 gayri-müslim polis işe alınmış ve adeta bu oran gayrimüslim polis istihdamında zirve yapmıştır. Bu yüksek sayıdaki istihdamın en büyük sebebi, tasfiyelerden doğan boşluğu doldurma gayretidir. Ayrıca İttihatçılar çok sayıda gayrimüs-limi polisliğe almak suretiyle Avrupalılara, azınlıklara yönelik bir ayrımcılık yapılmadığını göstermek istiyorlardı. Hatta İttihatçılar tensikatla meslekten ilişiği kesilen birçok polisi, tekrar müracaatları üzerine polisliğe kabul etmişlerdir. Bunun yanı sıra II. Meşrutiyetten önce istifa edip meşrutiyetin ilanından sonra tekrar başvurduklarında polisliğe tekrar kabul edilenler de vardı.
Örneğin Ermeni Kiyork Efendi, 1907 yılında polislikten istifa etmiş, ancak müracaatı üzerinde 14 Mayıs 1909 tarihinde Zara kazasında polis memuru olarak tekrar göreve başlamıştır. Polislikten azledilen bazı polisler bile tekrar göreve Başlatılmıştır. Ermeni asıllı polis memuru Korkin Efendi, 1905 yılı Haziran’ında işlediği siyasi bir suçtan dolayı 15 yıl Kal’a Bend cezasına mahkûm edildi. Meşrutiyet’in ilanı sonrası çıkarılan af kanunu ile aklandı ve Kasım 1909 tarihinde Trabzon polis müdürlüğü kadrosunda göreve başladı. Bu tür suçları işleyenlerin yanı sıra Meşrutiyet’ten önce eşkıyalık yapanların bile polisliğe alındığı olmuştur.
Birinci Dünya Savaşı Yılları ve Tehcir Uygulamasında Ermeni Polisler
Birinci Dünya Savaşı öncesinde büyük devletlerin baskılarıyla Osmanlı Devleti’nin onaylamak zorunda kaldığı 8 Şubat 1914 tarihli “Islahat Planı”, polis ve jandarma kadroları boşaldığında eşit derecede Ermeni istihdamını ön görüyordu. Ancak bu süreçte çok fazla Ermeni polisin istihdam edilmediği görülmektedir. Birinci Dünya Savaşı dönemi, İttihatçıların başta Ermeniler olmak üzere gayrimüslimlere olan tavrının gittikçe olumsuz bir mecraya girdiği ve devlet birimlerinde çalışan gayrimüslimlere kuşkuyla yaklaşıldığı yıllar olmuştur. “Bu dönemde gayrimüslimlerin ayrılıkçı hareketler içinde olması ve işgal güçleriyle işbirliğine gitmesi, gayrimüslimlere yönelik reformların sürekli dış güçlerin teşvikiyle gündeme gelmesi de gayrimüslimlerin dış güçlerin maşası olarak kodlanmasını beraberinde getirmiştir.”
Böylece Kafkasya Cephesinde Rusya ile savaşın başlamasıyla birlikte, başta emniyet teşkilatında görev yapan polisler olmak üzere Ermeni memurların devlet dairelerinden uzaklaştırılmasına başlanmıştır. Erzurum, Bitlis ve Van illerinde, orduda ve emniyet teşkilatında görevli Ermeni personelin görevden uzaklaştırılması gündeme geldi.
1914 yılı Aralık ayı sonlarında, Talat Paşa imzasıyla bu il-lere gönderilen bir yazıyla, kötü işlere alet olan ve fesat çıkarma ihtimali bulunan Ermeni komiser ve polis memurlarının kayıtlarının silinmesinde sorun çıkmayacak olanların kayıtlarının silinmesi, sorun çıkma ihtimali olanların davilayetin uzak bölgelerine gönderilerek istifaya mecbur edilmesi, bu iki şıktan birinin yapılamaması durumunda ise bunların isimlerinin bildirilmesi istendi. Zararlı faaliyetlerde bulunma ihtimali olup başka bir yere gönderilmesi gereken bu polisler için özellikle cephelerden uzak yerler seçilecekti.
Rus işgali sırasında Ermenilerin gönüllü alaylar kurarak Rus saflarına katılması, Rus işgal kuvvetleriyle birlikte Osmanlı kuvvetlerine karşı savaşma-ları ve sivil halka yönelik büyük katliamlara girişmeleri, İttihatçıların, Sarıkamış faciasından Ermenileri sorumlu tutmalarına yol açtı. Talat Paşa yerel yöneticileri Ermeni memurlarla ilgili gelişmeler hakkında kendisini bilgilendirmeleri için sürekli sıkıştırıyordu.
Önce dar kapsamlı düşünülen bu tedbir-ler, 1915’in Mart ayında daha da genişletildi. Ayrıca Bitlis ve civarında yaşa-nan olaylar nedeniyle Harbiye Nezareti askere alınmış olan Ermenilerin orduda önemli görevlere getirilmemesini istedi ve Dâhiliye Nezareti’ne Ermeni polislerin vazifelerine son verilmesi gerektiğini belirtti.
Bu yazılarda Ermenilerin ihaneti ve Rus askerlerine verdikleri destek gerekçe olarak gösteriliyordu. Talat Paşa, bu görevlilerin hemen görevden alınmadığına kanaat getirince de, Van Emniyet Müdürlüğü kadrosunda görev yapan ve Ermeni Taşnak Komitesi’nin talimatları doğrultusunda hareket eden emniyet müdürü Krikor ve polis memurları Armenak, Boghos ve Şahin’in görevden azledilerek Mu-sul’a sürgün edilmeleri için bizzat devreye girdi.
Bunlardan polis memuru Şahin Efendi, Van Polis Müdürlüğünden sonra tayin edildiği Musul’da görevyapmakta iken yine muzır faaliyetlerine devam ederek, ahalinin düşüncelerini bulandıracak biçimde gerçek olmayan haberleri yaymasından dolayı 11 Ka-sım 1915 tarihinde polislikten ihraç edildi.
ERMENİ POLİSLERİN RÜTBELERİ, GÖREV YERLERİ ve DOĞUM YERLERİ
Ermeniler çerçevesinde incelediğimiz gayrimüslim polislerin büyük çoğunluğunun rütbesi polis memurudur. Ancak mesleğe polis memuru olarak başlayıp daha sonra liyakat göstererek Polis Çavuşu, İkinci Sınıf Komiser,Komiser Muavini, Kıdemli Komiser Muavini, Komiser, Üçüncü Sınıf Komi-ser, Serkomiser, Merkez Memuru, Polis Müfettişi gibi çeşitli rütbelere terfi ederek görev yapan seksene yakın polis amiri vardır. Bu rütbeli personelin birçoğunun komiser sınıfında (başkomiser, komiser veya komiser muavini olarak) görev yaptığı görülmektedir. Ancak o dönemlerde polis amiri yetiştiren bir okulun olmaması ve polis memuru iken başarılı çalışma sergileyenlerin bu rütbelere yükseldiği göz önüne alınırsa, bu insanların terfi etme yollarının açık olduğu görülür. Ayrıca İkinci Dünya Savaşı’nın sonlarına kadar bir çok ilde il emniyet müdürlüğü görevini komiser sınıfı rütbesindeki insanların yürüttüğü dikkate alındığında, bu kişilerin sahip oldukları rütbelerin önemi daha iyi anlaşılır.
Mesleğe “polis memuru veya polis neferi” olarak başlayan polislerin yanı sıra, mesleğe ilk başvurduklarında sahip oldukları; yabancı dil bilmek, hukuk mektebi gibi yüksek bir mektepte okumak gibi bazı üstün vasıflarından dolayıdoğrudan rütbeli personel olarak göreve başlayanlar da vardı. Örneğin 1888 İstanbul doğumlu Ermeni asıllı Kirkor Efendi, Türkçe,Ermenice, Fransızca ve Almanca dillerini bildiği için 17 Temmuz 1909 tarihinde doğrudan komiser muavini rütbesiyle göreve başlamış ve merkez memuru (emniyet amiri) rütbesine kadar yükselmiştir.
………………………
https://www.academia.edu/34775412/Son_Dönem_Osmanlı_Polis_Teşkilatı_nda_Görev_Yapan_Ermeni_Polisler
This entry was posted in ABD - AB - EMPERYALIZM, ERMENİ SORUNU, Tarih. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *