Diyanet İşleri Başkanlığı ve laiklik

Diyanet İşleri Başkanlığı ve laiklik

Şule Perinçek / 03 Mayıs 2020

Diyanet İşleri Başkanlığı 3 Mart 1924’te kuruldu.
Bu tarih size bir şey anımsatıyor mu?

Geri dönelim. Yolculuğa 1876’da çıkalım. Hatta belki daha da önce başka ülkelerden. İngiliz Devrimi. Amerikan Devrimi. Fransız Devrimi. Tanrının yeryüzündeki temsilcisinin egemenliğinin sınırlanması tarihi… Dinin devlet ve toplum işlerinden elini çekmesi süreci…


O kadar geçmişe gitmeyelim. Konumuza dönelim.
23 Nisan 1920. İstanbul’da bir padişah var, ama artık devletin merkezi Ankara. Milletin Büyük Meclisi milletin kaderini tayin etmeye başladı. Fiili durum yasallaştı. 1 Kasım 1922 Saltanat kaldırıldı. Hemen arkasından adı kondu. Cumhuriyet. 29 Ekim 1923. Dört ay geçti geçmedi.
3 Mart 1924’te Halifelik kaldırıldı. Osmanlı Hanedanı Türkiye Cumhuriyeti toprakları dışına çıkarıldı. Şeriye ve Evkaf Vekaleti ve Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Vekaleti kaldırıldı. Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nu kabul edildi. Laik devlet yapısı inşasında önemli atılımlar. Devrim kararları. Daha sonra 1928’de “devletin dini” tanımı maddesi yasadan çıkacaktır. 1937’de de laiklik anayasal madde olarak tanımlanacaktır.
6 Mart 1924’te yeni hükümet kuruldu. İki genç, önemli iki bakanlığın başına getirildi. Maarif Vekili Vasıf (Çınar) Bey ve Adliye Vekili Mustafa Necati Bey. Mahalle mektepleri kapandı. 5 Mart’ta İstanbul Maarif Müdürlüğü yeni kanun gereği medreselere el koydu. Şeriye Mahkemeleri kaldırıldı.
İşte Diyanet İşleri Bakanlığı bu laikleşme sürecinin önemli adımlarının atıldığı eşzamanlı bu tarihte kuruldu. Milli Mücadele’ye katkılarından tanıdığınız; Kurtuluş Savaşı yıllarında Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin Ankara başkanlığını yapan; Şeyhülislâm Dürrizade Abdullah Efendi’nin Kuvayı Milliye’yi gayrimeşru ilan eden fetvasına karşı İstanbul’u ve bütün Anadolu’yu bağımsızlığa kavuşturacak kutsal bir hareket olduğuna ilişkin bir fetva yazan; İstanbul hükümeti tarafından gıyabında idama mahkum olan bir isim, Rifat (Börekçi) Efendi ilk Diyanet İşleri Başkanı oldu. 1941’de yaşamını kaybedene kadar, yaş haddini aşmasına karşın özel bir kararla görevini sürdürdü.
ATATÜRK GİBİ OLMAK ZOR DEĞİLDİR
Mustafa Kemal hilafetin kaldırılmasını şöyle açıklıyor:
Hilafet, hükümet ve Cumhuriyet mana ve kavramında esasen mevcuttur. Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin yanında ayrıca bir hilafet makamının, Türkiye’nin dahili ve harici siyasi birliğini ihlal ettiği sabittir. Müslüman milletler arasındaki manevi ve hakiki bağ “innemeel mü’minune ıhvetün” ayetinde anlatılan anlamdadır, yani “Müminler ancak kardeştir.” (1)
3 Mart’ta Meclis’te alınan kararlar milletçe doğal ve gerçek bir surette zaten arzu edilmekte olan hususlardır. Bunları olağandışı görmeye gerek yoktur. Millet bunu istiyordu. Gerçek kurtuluş ve selamete ve saadete karar vermiş olan bir milletten de başka türlü bir eğilim beklenemezdi.Bu kararlar hayırlıdır ve iyilikleri çok kısa bir zamanda ortaya çıkacaktır. (2)
Bazen Atatürk’e olağandışı güçler yakıştırılıyor. Bu onu erişilmez ve tek yapmaktan başka işe yaramıyor. Oysa bizce en önemli özelliği, yeri gelmişken kısaca altını çizelim “gerçekleri” görmesidir. Gerçeğe bağlılığı ve cesaretidir. Onu cesur ve lider yapan da zaten bu bilgisidir. Aynen bugün yapmamız gereken gibi. Biz de bakarsak gerçekleri görürüz, ararsak buluruz. Atatürk gibi olmak o kadar da zor değildir.
DİNİ SİYASETTEN KURTARMAK İSLAMI YÜCELTMEK
1 Mart’ta Meclis açış konuşmasında iki gün sonra alınacak kararın içeriğini açıklıyor.
“Mensup olmakla rahat ve mesut bulunduğumuz İslam dinini, asırlardan beri olageldiği üzere bir siyaset vasıtası mevkiinden tenzih etmek ve yüceltmek elzem olduğu hakikatini gözlemliyoruz. (…) her türlü menfaat ve ihtiraslara tecelli sahnesi olan siyasetten ve siyasetin bütün uzuvlarından bir an evvel ve katiyyen kurtarmak, milletin dünyevi ve uhrevi saadetinin emrettiği bir zarurettir. Ancak bu suretle yüce İslam dininin yüce fikirleri tecelli eder. (3)
Aynı konuşmada bir bütün uygulama olarak öğretimin birliğinden, milli mahiyette olması gerektiğinden ve adalet sistemindeki anlayış, yasalar, teşkilat açısından yapılması gereken düzeltmelerden söz eder. Asrın icaplarına uygun olmayan bağlardan bir an evvel kurtarmalıdır. Cesaretle silkinmek ve seri ilerlemelere atılmakta asla tereddüt etmemek gerekir. (4)
Elbette o sırada toplum yaşamında en önemli ve tayin edici göstergelerden biri nedir?
Atatürk, cesaretli olunması gereken konuyu özellikle belirtir:
“Medeni hukukta, aile hukukunda takip edeceğimiz yol ancak medeniyet yolu olacaktır. Hukukta idarei maslahat ve hurafelere bağlılık, milletleri uyanmaktan men eden en ağır bir kâbustur. Türk milleti, üzerinde kâbus bulunduramaz!” (5)
DİYANETİN GÖREVİ
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kuruluş amacı işte tam da bu amaçların önünü açmak içindir. Milleti uyandırmak, kâbustan kurtarmak, gözlerini bağlayan şeyhlerin, şıhların müridi olmaktan kurtarmanın yolu onların yasasından, eğitiminden, kültür ve ideolojisinden kurtarmaktan geçmektedir.
3 Mart 1340 (1924) tarih ve 429 sayılı Şer‘iyye ve Evkaf ve Erkân-ı Harbiyye-i Umûmiyye Vekâletlerinin İlgasına Dair Kanun ile Şer’iyye ve Evkaf Vekâleti kaldırılarak yetkileri Büyük Millet Meclisi’ne verilmiştir. Yerine Başbakanlığa bağlı “Diyanet İşleri Reisliği ve Evkaf Umum Müdürlüğü” kurulmuştur. Bu kanunla da görevi yalnızca, “İslam dininin İslâm dininin hukuk kuralları dışında kalan inanç ve ibadet alanıyla ilgili işleri yürütmek ve dini kurumları idare etmek” şeklinde tanımlanmıştır. 1925’te tekke ve zaviyeler kapatılana kadar denetimi de ona bağlanmıştır. Vakıfların yönetimi ise Evkaf Umum Müdürlüğü’ne verilmiştir.
Atatürk Diyanetten söz ederken hep “Cumhuriyet hükümetimizin Diyanet İşleri Riyaseti makamı” diye söz eder. Aynı zamanda CHP Ankara Vilayet İdare Reisi olan Rifat Börekçi’ye özel duygu ve muhabbetlerini hep dile getirmiştir.
Şimdi ayrıntısına girmediğimiz daha sonra çıkarılan yasa ve yapılan değişikliklerle de bu ana tanım ve görev değişmemiştir. Bugün Cumhurbaşkanlığına bağlıdır ve görevi ilk maddede “İslam Dininin inançları, ibadet ve ahlak esasları ile ilgili işleri yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmek” olarak belirtilmektedir. Yetki ve etki alanı budur.
Anayasa’mızın 136. maddesi de çok açıktır. “Genel idare içinde yer alan Diyanet İşleri Başkanlığı, laiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasi görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak ve milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi amaç edinerek, özel kanununda gösterilen görevleri yerine getirir.”
Bugün kurumun varlığını ve işlevini tartışmak ayrıdır, uygulamadaki yaptıklarını hatasıyla sevabıyla tartışmak ayrıdır. Hatta saldırının başka başlıklarla da birleşerek gündeme getirilmesi de rastlantı değildir. Türkiye’nin birliği, bütünlüğü ve bağımsızlığı söz konusu olunca duyarlığımızın birincil olması doğaldır.
Aslında bu yazıda son eşcinsellik ve zina konusundaki açıklamaları ele alacaktım. Ancak Çağlar Cilara’nın (6) 1 Mayıs’ta benimle yaptığı söyleşideki Diyanet İşleri Başkanlığı ve laiklik ile ilgili sözlerim tartışmaya yol açtı. Ben yine de kendimi tutup “bilgi eksikliği” diye nitelendireyim, gidermek üzere bir Diyanet yazısı yazmakla yetinmek zorunda kaldım. Devamı gelecek…

(1) Atatürk’ün Bütün Eserleri, Kaynak Yayınları, c.16, s.236-237.
(2) ATABE, 4 Mart 1924, c.16, s.235.
(3) age, 1 Mart 1924,s. 230.
(4) age, s. 229.
(5) age, s. 229.
(6) https://youtu.be/k0_qI96bfKo

https://www.aydinlik.com.tr/diyanet-isleri-baskanligi-ve-laiklik-207060#2
This entry was posted in DEVRİM VE KARŞI DEVRİMLER, DİN-İNANÇ. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *