BİLİM ve DİN
Süleyman Çelik / scelik44@gmail.com
Prof. Dr. MEHMET CEYHAN, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları Bilim Dalı Öğretim Üyesi ve aynı zamanda Sağlık Bakanlığı Covid-19 Bilim Kurulu Üyesi imiş. Hemen her gün, en az bir kanalda, salgın ile ilgili görüşüne başvurulan profesörü, sanırım herkes tanıyordur.
25 Mart’da, CNN Türk’te Ahmet Hakan’ın Tarafsız Bölge programına konuk olan Sayın Profesör, virüsler, bakteriler ve dahi depremlerle ilgili aşağıdaki ilginç bilimsel (!) görüşünü açıklamış. Ben youtube’de yeni izledim (https://www.youtube.com/watch?v=A7lOsS5Y6Sg).
Prof. Ceyhan, konuşmasında sözü Malthus’un Nüfus Kuramına getirdi;
“gıda kaynakları aritmetik artar, insan nüfusu geometrik artar. Eğer bu artış böyle devam ederse insanlar yiyecek ekmek bulamaz” dedi. Sonra kendisi, Allah’ı aracı eden yeni bir “Nüfus Planlaması Kuramı” öne sürdü:
“Şimdi, Allah bunu nasıl bir mekanizmayla ayarlamış? İnsanlar belli bir ortalama yaştan daha uzun yaşayamaz. Bu neyle sağlanır? Bakteri yaratmış Allah. Siz buna karşı ilaçlar, antibiyotikler buluyorsunuz, öldürüyorsunuz. Bu sefer bakteriler bu dengeyi koruyabilmek için direnç geliştiriyor. Virüsleri yaratmış. Allah neden virüsleri yaratmış? Yani hiçbir işe yaramıyorlar, kendi başlarına canlı değiller, sırf insanları öldürüyorlar. Neden yaratmış? Çünkü insanların belli bir sayının üzerinde çoğalamaması gerekir. Yoksa kimse yaşayamaz. Siz ne yapıyorsunuz? Bir virüs çıkıyor, Çiçek hastalığı yapıyor, ona bir aşı yapıyorsunuz. Sonra bu sefer ne oluyor? Bir başka virüs çıkıyor ortaya, ona da bir başka tedavi uyguluyorsunuz” dedi. Daha sonra sözü depreme getirdi ve depremlerin olmasını da gene “Allah’ın nüfus planlaması”na bağladı! “Yoksa” dedi, “insanlar 150 yıl falan yaşar…”
Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Hakan, “bu açıklama güzel oldu, zaten Kuran-ı Kerim’de ayet de var; ‘her şey denge üzerinedir’ der” diyerek, Profesör’ün tezini destekledi!..
Programa katılan diğer 2 gazeteci ile bir üniversite hastanesinde başhekim olan doçent ise sessiz kalarak bu görüşleri onaylamış oldular!..
Hani, adamın birinin, “İbrahim Peygamber’den İsmail’e, Cebrail’den koç’a kadar her şeyi yanlış anlattığı ‘Kurban’ öyküsü” vardır. Öyküyü dinleyen, “bilmem ki anlattıklarının hangisini düzeltmeli?” diyerek söze başlayıp yanlışları düzeltmeye çalışır. Onun gibi, bu profesörün (!) sözlerinin hangisini düzeltmeli?..
Kaynak olarak aldığı Malthus’dan başlayalım. Varsıl bir aileden gelen Malthus kuramını, sefalet içinde yaşayan ve genellikle çok çocuklu olan yoksullara bakarak oluşturmuştu. Yoksullara sosyal yardım yapılmasına karşıydı. Bunların neden olduğu aşırı nüfus artışının varsılların yaşam standartlarını düşüreceğini öne sürüyor ve “bırakalım onlar ölsün, ülkenin nüfusu azalsın” diyordu.
Malthus, kuramını yayımladığı 19. Yüzyılın başında ülkesi İngiltere’nin nüfusu 16 milyondan az olduğu, Dünya’nın nüfusunun ise birkaç yüz milyon kadar olduğu düşünülüyor. Günümüzde İngiltere’nin nüfusu 68 milyon, Dünya’nın nüfusu ise 8 milyarı aştı. Ancak, Malthus’un öngörüsünün tersine, besin kaynakları da gereği kadar arttı ve günümüz Dünya’sında, yaşayan tüm canlıları doyuracak kadar yeterli besin var. Fakat sömürü ve eşitsizlikler nedeniyle oldukça çok sayıda insan aşırı beslenmeden, bir o kadarı da yetersiz beslenmeden ölüyor.
Malthus’un endişesi de gerçekleşmedi, varsılların yaşam standartları düşmedi; tersine hayal bile edemeyeceği kadar arttı. Çünkü varsıllar o zaman sadece kendi yoksullarını sömürüyorlardı, şimdi tüm Dünya’yı sömürüyorlar. Dahası, nüfusları azalmakta olan Avrupa ülkeleri Anti-Malthusçu oldu, doğumu teşvik ediyorlar…
Şimdi Malthus’un kuramından, Sayın Profesör’ün öne sürdüğü, “Allah’ın hastalık ve depremlerle nüfus planlaması yapması” kuramına ya da tezine gelelim.
Yukarıda söylediğimiz gibi, günümüzde hala, dünyada yaşayan 8 milyar insana yetecek kadar besin var. Ancak vahşi kapitalizm suları ve tarım arazileri ile doğayı yok ediyor. Bu nedenle yakın bir gelecekte yeterli tarımsal ürünlerin üretilemeyeceği öne sürülüyor. Bu öngörünün doğru olacağını varsayarak, Profesör’ün tezini doğru kabul edelim.
Buradan, yaşadığımız salgın ve depremleri, geleceğe yönelik “Allah’ın nüfus planlaması” yapmasına bağlayalım. İyi de salgın hastalıklar ve depremlerin, insanlığın ortaya çıkmasından beri var olduğunu biliyoruz. Üstelik o yıllarda günümüzdeki ilaçlar ve tedavi yöntemleri de olmadığı için, şimdikilerle kıyaslanamayacak kadar yüksek oranlarda kitlesel ölümler meydana geliyordu. Oysa o yıllarda Dünyanın nüfusu günümüzdekinin binde biri bile değildi. Ne sular kirliydi ne topraklar zehirliydi. Bu durumda, hikmetinden sual olunmaz ama, Allah’ın o yıllarda nüfus planlaması yapmasına ne gerek vardı?
Profesöre göre, nüfus planlaması yapmak için, Allah insanları öldürmek istiyor. İnsanlar antibiyotik, aşı vs. bularak bunu engelliyorlar. Bunun üzerine, Allah bakterilerde direnç oluşturuyor ya da yeni virüsler yaratıyor. İnsanlar bir başka tedavi uyguluyorlar ve böyle devam ediyor!…
Bizim bildiğimiz, Allah vadesi gelmiş kullarını öldürmek için Azrail’i kullanır. Ayrıca bakteri, virüs ya da depremi kullanmasına gerek var mı?
Bazı yerlerde hiç deprem olmuyor, bazı yerlerde ise sürekli deprem oluyor. Nüfus planlaması yöresel mi yapılıyor?
Profesörün tezini kabul edecek olursak, bakteriyel ve viral hastalıkları tedavi eden hekimler ve diğer sağlık personeli; bakterilere karşı antibiyotik, virüslere karşı aşı vs. geliştiren bilim insanları, eczacılar vd. Allah ile yarış mı etmiş oluyorlar?
‘Covid-19’ özeline gelecek olursak; Devlet, bununla ulusal mücadele kararı aldı ve tüm sağlık kurumlarına salgınla mücadele görevi verdi. Ayrıca sürekli bilgilendirilerek milletin de mücadele etmesi isteniyor. Bu durumda yalnız hekimler ve sağlık çalışanları değil, tüm kurumları ile devlet ve (bazıları işi sulandırmakla birlikte) millet, Allah ile mücadele halinde mi oluyor?
Bu durum, “tövbe, hâşa”, Allah’a karşı gelmek değil mi?
Biz, aciz kulların haddine mi Allah’a karşı gelmek, onunla mücadele edebilmek?
Tövbe, estağfurullah!..
O zaman tedaviyi ve diğer önlemleri keselim, tevekkül edelim/ yazgımıza boyun eğelim, “Mevlam neylerse güzel eyler” diyelim; kapattığımız camilerimizi açalım, dua edelim. Örneğin Cübbeli Ahmet Hocaefendi, 3363 kez “Nuh” Suresinin okunmasını öneriyor…
Diğer büyük alimlerimiz, şeyhlerimiz, şıhlarımız, gavslarımızın da önerileri var. Örneğin, Korona virüsü Menzil Şeyhi Gavs Hazretleri’nden korkuyormuş! Bunlardan yararlanalım!..
Aynı durum depremler için de söz konusu. Sosyal medyada dolaşıyor: depremden korkan halk şeyhe başvurmuş, şeyh, “Ey Zelzele! sakinleş” demiş ve deprem, “emredersiniz Şeyhim” demiş! Başka bir şeyh Manisa’daki depremi Doğu’ya atamış! Bunlardan da yararlanalım!..
Geçmişteki deneyimlerden de yararlanabiliriz. Örneğin, Ortaçağ’da veba gibi salgın hastalıklar ortaya çıktığında, Kilise neden olarak cadıları gösteriyor ve birkaç yaşlı kadın “cadı ilan edilip” diri diri yakılarak sorun çözülüyordu!..
Ünlü Astronomi bilgini Takiyüddin, 1575’de Tophane sırtlarında, zamanın en donanımlı gözlemevini kurdu. Ancak 1579’da çıkan veba salgını, “gözlemevinde meleklerin bacaklarını seyredilmesine” bağlandı ve 1580’de, Şeyhülislam fetvası- Padişah emriyle, gözlemevi topa tutularak yıkıldı! Günümüzde Şeyhülislam yok ama Diyanet İşleri Başkanı fetva veriyor!..