Düzenin azapları
Orhan Gökdemir / 26/10/2019 Cumartesi
“Azap”, Osmanlıda “bir sınıf askere” verilen ad. “Sınıf” dememiz sözün gelimi, daha çok bir çapulcu sürüsünden söz ediyoruz. Savaşırlar, kazanabilirlerse yağmalarlar, özetle budur.
Kökeninin Latince “adapi”, “asapi” veya “azapi” olduğunu iddia eden de var, Yunanca “aizypades” veya “atzoupades” olduğunu söyleyen de. Osmanlı, Bizans bakiyesidir, hepsi mümkündür. Bizi ilgilendiren yanı bir sınıf Osmanlı askerinin bu adla anılıyor olması. “Gavur Padişah” II. Mahmut iplerini çekene kadar ayaktaydı. Neden kaldırıldı, bilemiyoruz. Varlıkları yeniçerilerle mümkün olmuştu, onlar ortadan kalkınca bunların da nasıl kullanılacağına karar verilemediğini düşünebiliriz. Ayrıca savaşların niteliği değişiyordu, ateşli silahlar askerleri topyekûn azap haline dönüştürüyordu. Azaplı bir tarihleri var, Osmanlı savaş tarihinin gerçek kahramanlarıdır.
Kaynaklara göre hepsi bekardı. Savaştaki konumlarına göre sağ ve sol azaplar olarak anılır, “kırmızı börk” giyerlerdi. Anadolu köylerinden toplanıp getirilirler, eğitimine bakılmadan savaşa sürülürlerdi. Barış zamanlarında inşaat işlerinde kürekçi ameleydiler. Düzensiz, disiplinsiz ve vasıfsızdılar ama savaşlardaki yerleri en öndeydi. Hep ilk hedef olduklarından ve haliyle çok öldüklerinden arkadan gelen yeniçeriler cesetlerine basarak ilerleyebiliyordu.
Sefere hazırlanırken görevliler köylere gönderilip azap toplatılırdı. Güçlü kuvvetli her köylü potansiyel birer azaptı. Buna “azap çağırtmak” deniliyordu. Fakat sorun şu ki ölüm korkusuyla çokça firar ediyorlardı. Osmanlı çözümü her azaba bir “kefil” atamakta bulmuştu. Kaçan azabın masrafı kefilinden tahsil ediliyordu.
“İslam Ansiklopedisi” savaştaki hallerini şöyle tarif ediyor: “Muharebe sırasında ordu saf-ı harp nizamında iken, merkez ile cenahların en önünde bulunurlar ve düşman üzerine ok yağdırırlardı. Ordu merkezinde yeniçerinin önünde topçular ve onların önünde de azaplar yer alırlardı. Tabii büyük kısım ile düşman arasındaki muharebede ilk hücuma azaplar maruz bulunduklarından, vaziyetleri tehlikeli ve hizmetleri büyüktü.”
Yalçın Küçük “Atamanoğlu Fatih” kitabında daha canlı bir tarif veriyor; En öndeler, haliyle çatışma başlar başlamaz geriye kaçışıyorlar. Fakat yeniçeri ve çavuşlar geride, kaçmasınlar diye palayla onları beklemektedir. Geriye kaçamadıkları için mecburen ilerliyorlar. Yeniçerinin ön safta savaşacağı kuşkulu olduğunda savaşa girmek gerektiğinde “azap çağırtmak” şarttır ve savaş tarihimiz “zorunda bırakma” taktiğinden ibarettir. Osmanlının büyük icadıdır.
Arkada yeniçeri elde pala beklemiyorsa kaçarlar. Kurtuluş Savaşı’nda köylüler azap olmak istemediler ve büyük kitleler halinde kaçtılar. Öyle ki 1917’de asker kaçaklarının sayısı 300 bini çoktan aşmıştı. Düşmana katılmıyor ancak memleketin iç bölgelerinde toplaşıp yağma ve talan yaparak büyük sorunlara neden oluyorlardı. 1920’de soruna bir çözüm bulmak üzere “İstiklal Mahkemeleri” kuruldu. Mahkemeler kaçaklara öyle bir korku saldı ki, kaçış durdu. Bir yıl sonra 120 bin kişilik bir ordu oluşturabilmelerinin sırrı budur. İstiklal Mahkemeleri, eli palalı yeniçerilerin görevini üstlenmek zorunda kalmıştı.
Zorla toplandılar ve zorla cepheye sürüldüler. Hep kaçmaya meyilli olduklarından onları cephede tutmaya çalışan yedek subaylar çok kırıldı. Okumuşlarımızın çoğunu o savaşta kaybettik.
Bu tecrübeye dayanarak savaşlardan uzak durmayı başardık. Zaten “köylü milletin efendisi” ilan edilmişti, azap çağırtamıyorduk. Kıbrıs Harekâtı gibi bir iki düşük yoğunluklu girişim var ama buralarda da çok bocalandığını biliyoruz. Düşmanı daha az ve kendimizi daha çok vurduk. Azaplı tarihimizdir.
– Komutanım yolculuk nereye?
– İslamiyet güneşinin olduğu her yere…
O halde Özgür Suriye Ordusu’nu, ÖSO’yu “Allah’ın bir lütfu” saymamız yerindedir. Cumhuriyetten vazgeçip “İslam davası için” savaşmaya karar veren yeni ordu için azap elzemdir. Böylece yeniden savaşmanın da bir yolunu bulmuş olduk.
Bir yanda ABD Ordusu ve YPG var, diğer yanda Türkiye Ordusu ve ÖSO. Daha önce denkleme Suudi Arabistan-Katar ve IŞİD de dahildi. Herkes kendi azabını bulmuş ve savaş için vekalet vermişti. Suriye sınırlarında genişletilmiş azaplar savaşıdır. Asiller arkada vekiller önde, sanki Osmanlı işi köhne bir savaştayız.
Geçen yılın ortalarıydı, “asil” ekonomik krizle sarsılıyor, TL değer kaybediyordu. Azaplar kazan kaldırdılar, maaşlarının Suriye Poundu ile ödenmesini istediler. Maaşları ne bilemiyoruz. 2014’te ÖSO militanlarına aylık 150 dolar maaş ödendiğini haber almıştık. Dile kolay 51 bin azap söz konusu olan. Belli bir bölgede hâkim-savcı, polis, öğretmen, din görevlisi, doktor, şoför ve tekniker gibi görevlerde bulunan çok sayıda Suriyelinin maaşı da Yeni Osmanlının bütçesinden karşılanıyor üstelik. Uzman doktorların maaşı 3 bin 500 lira, Kur’an öğreticileri 450 lira maaş alıyor dediklerine göre. Yani o şartlarda 150 Dolar iyi para. Çapulu, yağması da cabası… İnanç falan da bir yere kadar. Kimse dinle doyuramaz karnını.
– Komutanım yolculuk nereye?
– Yağma ihtimalinin olduğu her yere…
Müthiş icat gerçekten.
Fakat çok suç işlediler Suriye topraklarında. Yağmalarının tecavüzlerinin haddi hesabı yok. Son seferlerinde yolunu çevirdikleri Hevin Halef adlı politikacı bir kadını sorgusuz sualsiz kurşuna dizip “etkisiz hale” getirdiler misal… Adlarının yıkanıp temizlenmesi gerekiyordu haliyle. Bizim Özgür Suriye Ordusu bir anda oldu Suriye Milli Ordusu.
Mektuptu, yaptırımdı falan derken savaş kısa sürünce toplanıp döndüler son seferlerinden. Nereye? Onu da bilemiyoruz. Önceki gün ellerindeki ağır silahlarla Urfa’nın Ceylanpınar ve Akçakale ilçe merkezlerinde görüldü bir kısmı. Gören halk ürktü.
Sultanların askerleri ürkütücüdür, çünkü askerden çok azaplardan oluşur. Düzensiz, disiplinsiz ve vasıfsızdırlar.
– Komutanım yolculuk nereye?
– İslamiyet güneşinin olduğu her yere…
Şeytan azapta gerek. Cumhuriyet yıkıldı, dağıldı ordusu. Şimdi önde azaplar arkada yeniçeriler, seferdeyiz yeniden. Laiklerimiz, cumhuriyetçilerimiz de beğendi hem azapların son yürüyüşünü. Bulduk ritmimizi…. Müthiş icat gerçekten.
Böyledir, halka sırtınızı döndüyseniz azapların arkasında oradan oraya savrulmanız kaçınılmazdır. Ama devran döner, iklim değişir, bir de bakmışsınız siz de azaptasınız…
Azapları azat etme görevini de kapımıza bırakıp kaçtı düzen. Yeni bir cumhuriyet kuracağız mecburen!