CIA TÜM CİHAZLARLA BİZİ DİNLİYOR * MİKROFON, KAMERA, AKILLI TELEFON VE TELEVİZYONLARIN KONTROLU CIA’da

Naci Kaptan / 27.02.2020


Gelişen bilişim teknoloji ile artık hiç birimizin ve hatta Devletlerin yazışma ve konuşma iletişim bilgileri güven altında değil. “BÜYÜK ABİ BİZİ DİNLİYOR” deyişi artık yadsınamaz bir gerçek.

Bazı bilişim firmaları CIA ile gönüllü ortaklık yaparken bazı firmaların da bu ortaklığı gizli kapaklı yaptıkları ve bilişim ürünlerine arka kapıdan ulaşılabilecek AÇIKLARI bilerek bıraktıkları düşünülüyor. CIA ve benzeri istihbarat kurumları bu açıklardan girerek tüm görüşme, konuşma ve yazışmaları izleyebiliyor. Hatta bizler akıllı televizyonları arkamıza yaslanmış izlerken “Büyük göz” de televizyondan bizleri izleyebiliyor. Samsung firması bu nedenle   televizyonlarındaki açıkları kapatmak üzere çalışmalar yapmış.

Akıllı telefonlar hayatımızı kolaylaştırırken yaptığımız her konuşmalarla, paylaştığımız resimlerle, konum bilgilerimizle, attığımız her bir adım ile hepimiz izleniyor, dinleniyoruz. Digital ayak izlerimiz ileride kullanılmak üzere kayıt altına alınarak arşivleniyor. 

Facebook, instigram, twitter v.b sosyal medya ağlarındaki paylaşımlarımız ve kişisel bilgilerle resimlerimiz istihbarat kurumları ve kötü niyetliler için bulunmaz bir hazine.

Mesela Geofeedia Sosyal medyayı kullananların yayınlarını coğrafi konumlarla ilişkilendiren bir sosyal medya istihbarat platformudur. Geofeedia  sosyal medya kullanıcıların coğrafi konumlarını emniyet güçleriyle paylaşır. Özetle sosyal medya paylaşımcıları Devletin de denetimi altındadır.

Geofeedia’nın ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatı’nın bir yatırım operasyonu olan In-Q-Tel’den açıklanmayan bir miktar para aldığı ve büyük müşteriler arasında Los Angeles County Şerif Departmanının olduğu yazıldı.

Facebook, Twitter ve Instagram, polis tarafından kullanılmakta olan bir nevi sosyal medya gözetleme platformu Geofeedia ile kullanıcı verisi paylaşmakla suçlandı. ABD’de faaliyet gösteren Amerikan Sivil Özgürlükler Birliği’nin (ACLU) yaptığı araştırmaya göre, Şikago merkezli Geofeedia, geliştirdiği gözetleme programı ile Facebook, Twitter ve Instagram kullanıcılarının konumlarını ve diğer kişisel bilgilerini emniyet güçleri ve güvenlik ajansları ile paylaşıyor.

ABD başkanı Obama basın karşısına çıkarak, “Evet, yabancı ülke vatandaşlarını teknoloji şirketlerinin ürünleri üzerinden dinliyoruz ve bu bizim güvenliğimiz için çok önemli bir istihbarat çalışması. Bunu kesmeyeceğiz ve yapmaya devam edeceğiz,” diye açıklama yapıyor.

Gelelim bu konudaki bilgilere

Naci Kaptan


Teknoloji firmaları CIA ile işbirliği mi yaptı?

CIA’in, dünyanın en önemli teknoloji firmalarının ürün ve hizmetlerini hack’leyerek, bu firmaların müşterilerini dinlediğini iddia eden WikiLeaks belgeleri tüm dünyada yankı uyandırdı.

Microsoft, Google, Apple, Samsung, Oracle gibi dev firmaların neredeyse tüm müşterilerinin cihazlarına ve hatta evlerine gizlice erişebilen CIA’in, bu sayede ortam dinlemesi yapabildiği, gizli yazışmaları okuyabildiği ortaya çıkmıştı.

Sızdırılan raporlarda adı geçen firmalar ise konuya büyük tepki gösterdiler. Daha önce Edward Snowden’in ortaya çıkardığı Prism skandalı sırasında CIA ile gönüllü olarak işbirliği yaptıkları ortaya çıkan ve kullanıcı güveni konusunda büyük yara alan firmaların ismi bu kez yeniden CIA ile anılınca, kamuoyunda da büyük şüphe oluştu.

Raporda adı geçen firmalardan Apple daha ilk anda, ilgili WikiLeaks belgelerinde bahsi geçen açıkları not edip kapatmaya başladıklarını, bazılarını ise daha önceden kapatmış olduklarını açıkladı.

Hata mı yoksa işbirliği mi?
Ardından Google ve Microsoft da, gerekli yamaları yayınlayarak CIA’in ürünlerini kullanmasına izin vermeyeceklerini bildirdi. Samsung da, akıllı televizyonlarına uzaktan erişen CIA’i engellemek için bir firmware üzerinde çalıştığının altını çizdi.

Cisco ise bu skandalda firmaların suçlanamayacağını, bunun Prism’den farklı olduğunu ve CIA’in, tamamen kendi inisiyatifi ile ürünlerini inceleyip açıklarını bularak, arka kapıları kullandığını vurguladı.

Ancak kamuoyunda firmalara karşı büyük şüphe bulunuyor. Daha önce istihbarat birimlerine gönüllü ve gizli olarak sunucularını açan firmaların, bu kez de, CIA’in işine gelen bazı açıkları kasten yaratmış olabileceği, böylece işbirliği görüntüsü içinde olmadan, CIA için yeniden arka kapı açmış olabilecekleri kuşkusu bulunuyor.

Zira, Prism skandalı döneminde ABD başkanı Obama basın karşısına çıkarak, “Evet, yabancı ülke vatandaşlarını teknoloji şirketlerinin ürünleri üzerinden dinliyoruz ve bu bizim güvenliğimiz için çok önemli bir istihbarat çalışması. Bunu kesmeyeceğiz ve yapmaya devam edeceğiz,” ifadelerini kullanmıştı. Dolayısıyla, ABD hükumetinin ve istihbarat birimlerinin, Prism skandalından sonra, teknoloji şirketlerinin peşini bırakmadıkları, onlarla birlikte bu yeni “çözümü” yaratmış olmaları şüphesi herkesin aklını kurcalıyor.[1]


CIA ve BND 120’den fazla ülkeyi dinlemiş

ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatı (CIA) ve Alman Dış İstihbarat Teşkilatı’nın (BND), 120’den fazla ülkenin yetkililerini yıllarca dinlediği ortaya çıktı. Washington Post ve ZDF’nin, ortak haberinde, iki teşkilatın, İsviçre merkezli Cyrpto AG şirketinden satılan cihazlar aracılığıyla ülkeleri gizlice dinledikleri ve bunu “yüzyılın istihbarat darbesi” olarak nitelendirdikleri belirtildi. 2’nci Dünya Savaşı’nın bittiği 1940’lardan 2000’lerin başına kadar Cyrpto’nun gizli sahipleri olan CIA ve BND’nin, aralarında Türkiye, Pakistan, İran ve Hindistan’ın da yer aldığı birçok ülkenin hükümet yetkililerini dinlediği kaydedildi.

“Yüzyılın istihbarat darbesi”
Washington Post ve ZDF’nin ele geçirdiği belgelerde, Cyrpto’nun ülkelerin istihbaratlarına gizli erişim sağlarken milyonlarca dolar kazanç elde ettiği ve bu durumun “yüzyılın istihbarat darbesi” olarak nitelendirildiği belirtildi.

Belgelerde, “Yabancı hükümetler, ABD’ye ve Batı Almanya’ya en gizli sırlarının en az iki yabancı ülke tarafından okunması için iyi bir para ödüyorlardı.” ifadesinin yer alması ise dikkati çekti.

Söz konusu cihazlar üzerinden ABD’nin 1979’da İran’daki rehine krizinde İran’ı ve 1986’da Batı Berlin’deki bir diskonun bombalanması olayında Libya’yı dinlediği kaydedildi.

Ortaklık 1990’lı yılların başında son buldu
Alman istihbaratının, 1990’lı yılların başında para konusundaki anlaşmazlıklar ve ABD’nin Almanya’nın bazı müttefiklerini dinlemek istemesi üzerine şirketten ayrıldığı, CIA’in Berlin hükümetinin hisselerini satın aldığı belirtildi.

CIA’in de elindeki hisseleri satması üzerine 2018’de ikiye bölünen Crypto şirketi, söz konusu haberlerin ardından resmi internet sitesinde yaptığı açıklamada, “CIA ya da BND ile bir ilişkimiz yok, hiçbir zaman da olmadı.” ifadelerini kullandı. CIA ise konuya ilişkin henüz bir açıklama yapmadı.[2]


Wikileaks: “CIA tüm cihazlardan bizi izliyor!”

Wikileaks, dünya gündemini sarsan çarpıcı bir sızıntıyı yayınladı. Sızan belgelere göre, CIA bizi akıllı telefonlar ve televizyonlar üzerinden dinliyor.

Kaynaklarının gizliliğini koruyarak hükümetlerin ve diğer organizasyonların hassas belgelerini yayınlayan, İsveç merkezli bir uluslararası organizasyon Wikileaks, CIA / Central Intelligence Agency)’nin hack’leme ve dinleme konusunda çıtayı iyice yükselttiğini ortaya koydu.

Wikileaks tarafından sızdırılan dosyaların şimdiye kadar en kapsamlı olduğu ifade edilen açıklamada CIA’nın sızma operasyonlarına ait 8 bin 761 belge olduğu açıklandı.

“Vault 7” kod adıyla anılan CIA’in gizli dosyaları içinde, müttefik istihbarat servislerinin WhatsApp, Telegram ve Signal gibi anlık mesajlaşma uygulamalarına sızarak ses ve mesaj trafiğini izleyen uygulamalar, virüsler, trojan’lar, zararlı yazılım içeren uzaktan yönetim sistemleri bulunduğu ortaya çıktı.

Sızdırılan belgelere göre CIA, iPhone ve iPad üzerine çalışan ve telefonunun kamerasına, mikrofonuna ve yazışmalarına girmesini sağlayan özel yöntemler geliştirmiş. Wikileaks’in iddiaları arasında CIA, Samsung’un F8000 model akıllı televizyonuna sızabiliyor. Televizyon kapansa bile, ses ve görüntü kaydedebiliyor.

Dosyaların içeriğini özetlersek belgeler, bugün kullanılan en popüler tüketici elektroniği ürünlerini kontrol altına almasını sağlayacak yazılımlar içeriyor. Uzmanlar tarafından yapılan incelemeler, verilerin doğruluğunu onaylıyor.

Wikileaks sözcüleri konuyla ilgili yaptıkları açıklamada gelecekte konuyla ilgili yeni veriler yayınlamaya devam edeceklerini eklerken, CIA belgelerde yer alan bilgilerin doğruluna ilişkin yorum yapmayacağını açıkladı.[3]


Wikileaks: Mikrofon ve kameraların kontrolü CIA’de!

CIA’in, Windows işletim sistemi kullanan bilgisayarların kamera ve mikrofonlarının kontrolünü ele geçirmesini sağlayan ‘Dumbo’ isimli programının detayları, WikiLeaks tarafından yayınlandı.

ABD Merkezi Haber Alma Teşkilatı’nın (CIA) siber korsanlık kabiliyetlerini anlatan ‘Vault 7’ belgeleri kapsamında yaptığı ifşaları sürdüren WikiLeaks, son olarak CIA’in hedef bilgisayarlardaki mikrofon ve kameraların kontrolünü ele geçirmesine olanak tanıyan ‘Dumbo’ adlı sistemin detaylarını açıkladı.

CIA’in ‘Dumbo’ adı verilen programı, Microsoft Windows işletim sistemi kullanan bilgisayarların görüntüleme ve algılama sistemlerini belirleyip kontrol edebiliyor ve yönlendirebiliyor. Wikileaks’in iddiasına göre, bu bilgisayarların mikrofonlarını ve kameralarını kontrol altına alabilen program, video kayıtlarını bozabiliyor, ‘yalan kanıt yaratma’ ya da ‘gerçek kanıtları yok etme’ imkanı tanıyor.

Dumbo’nun etkili olduğu Windows işletim sistemleri

WikiLeaks’e göre CIA’in içindeki özel bir birim olan Siber İstihbarat Merkezi’nin kullanması için geliştirilen bu teknoloji, 32 bit Windows XP, Windows Vista ve sonraki Windows sistemlerinde kullanılabiliyor ancak 64bit Windows XP ile XP öncesi sistemlerde çalışamıyor.

Dumbo’nun çalışabilmesi için hedef bilgisayara bir flash bellek ile yüklenmesi ve operasyon süresince belleğin bilgisayara bağlı kalması gerektiğini vurguladı.

Son olarak 25 Haziran 2012’de Dumbo belgelerine ait sızıntılar yayınlayan WikiLeaks, 2015 yılında da Dumbo’nun mikrofonları susturma, bütün ağ adaptörlerini devre dışı bırakma, kamera kaydını durdurma gibi özelliklerinin anlatıldığı bir kullanım kılavuzu paylaşmıştı.[4]


Komplo teorisi değil CIA sizi takip ediyor

CIA’in yatırım şirketi In-Q-Tel’in kamuoyuna
açıklamadığı 38 şirkete yatırım yaptığı ortaya çıktı…

CIA’in yatırım şirketi In-Q-Tel’in kamuoyuna açıklamadığı 38 şirkete yatırım yaptığı ortaya çıktı. Bu şirketler arasında sosyal medya paylaşımlarından yola çıkarak insanları fişleyebilen girişimler de bulunuyor.

dunyahalleri.com’un haberine göre In-Q-Tel, Amerikan Merkezi İstihbarat Teşkilatı CIA‘in kurduğu yatırım şirketi. Bu şirket, CIA’e istihbarat konusunda faydalı olabileceği düşünülen girişimlere yatırım yapıyor. Bu yatırımlar belirli aralıklarla kamuoyuyla paylaşılıyor ancak pek çok anlaşmanın da gizli kapılar ardında yapıldığı tahmin ediliyor. Geçtiğimiz dönemde Lulz Sec adlı hacker grubu, In-Q-Tel ile Palantir adlı bir veri analizi şirketi arasındaki ilişkiyi ortaya çıkarmıştı. Geçtiğimiz günlerde sızdırılan bir dökümanda da In-Q-Tel’in daha önce kamuoyuna açıklamadığı 38 şirkete yatırım yaptığı anlaşıldı .

CIA’in güvenlik şirketleri ile ortak çalışma yürütmesi normal ancak yatırım yapılan şirketlerin arasında, sosyal medyayı tarayıp insanların konumlarını bulabilen ya da insanları fişleme amacıyla kullanılabilecek sistemler üreten girişimler var. In-Q-Tel’in bu şirketlere yatırım yapması endişeyle karşılandı.

DÖRT SOSYAL MEDYA ŞİRKETİ

Listede bu tanıma uyan dört adet şirket bulunuyor: Dataminr, Geofeedia, PATHAR, and TransVoyant. Ortak noktaları sosyal medyayı inceleyip büyük veriden anlamlı sonuçlar çıkarmaya çalışmak olan bu şirketler farklı noktalarda uzmanlaşıyor.

Dataminr, Twitter’da yapılan paylaşımları inceleyerek güvenlik güçlerini ya da diğer müşterilerini ilgilendirebilecek trendleri görsel bir arayüzle sunuyor.

Geofeedia, Twitter ve Instagram gibi platformlardan konum bilgisi paylaşılan içerikleri inceleyerek hangi bölgede hangi olayların konuşulduğunu gösteriyor. Şirket bu yöntemi, aktivistlerin nerede ve kime karşı tepki gösterdiğini bulup müşterisi olarak listelediği güvenlik güçlerine ve özel şirketlere bunları haber veriyor.

PATHAR’ın bir ürünü olan Dunami halihazırda FBI tarafından Twitter, Facebook ve Instagram üzerinden kişilerin ilişki ağını tespit etmek ve potansiyel radikalleşme işaretlerini gözetlemek için kullanılıyor.

Son olarak, eski Lockheed Martin başkan yardımcısı Dennis Groseclose tarafından kurulan TransVoyant, karar verici olarak nitelediği kişileri ve bunların bağlantılarını inceleyerek toplu hareketlenmeleri ve gazetecilere yönelik tehditleri önceden tespit edebildiğini savunuyor. TransVoyant’ın çalışanlarının bir kısmı, geçmişte Afganistan’da görev almış; uydu, radar ve dronelardan gelen verileri işleme konusunda uzmanlaşmış kişilerden oluşuyor.

AÇIKLAMA YAPMAKTAN KAÇINDILAR

Tüm bu şirketlerle iletişim kurarak CIA ile bağlantılarını soran gazeteciler, TransVoyant dışında diğer şirketlerden cevap alamadı. TransVoyant adına konuşan pazarlama müdürü Heather Crotty ise In-Q-Tel’den yatırım aldıklarını doğruladı ancak anlaşmanın detaylarını açıklayamayacağını belirtti.

Amerikan Sivil Özgürlükler Birliği adına konuşan avukat Lee Rowland, “Kimin tehdit unsuru olduğuna özel şirketlerin oluşturduğu algoritmaların karar vermesine izin verdiğinizde, insanların bakış açılarına hatta -yasalara bile karşı çıkarak- mensubu olduğu ırka ya da dine dayanılarak fişlenmelerine de imkan sağlamış oluyorsunuz” diyerek bu anlaşmalardan duyduğu endişeyi dile getirdi.[5]


CIA, Soğuk Savaş döneminde gizli ‘zihin kontrol’
programı üzerinde çalışmış

Amerikan Merkezi İstihbarat Teşkilatı’nın (CIA) Soğuk Savaş döneminin ilk yıllarında “zihin kontrolü” üzerine 10 yıl süren gizli bir program üzerinde çalıştığı öne sürüldü.

Yeni çıkan “Poisoner in Chief – (Baş Zehirleyici)” adlı kitabı hakkında Ulusal Halk Radyosu’na (NPR) konuşan araştırmacı-yazar Stephen Kinzer, yıllar süren araştırmaları sonucu ortaya çıkan gizli program hakkında bilgi verdi.

Kinzer, MK-ULTRA adı verilen gizli zihin kontrolü programının 1950-1960 arasında CIA’in baş kimyageri Sidney Gottlieb tarafından yürütüldüğünü belirterek, “Zihin kontrolü teknikleri üzerine tarihteki en uzun süreli araştırma operasyonuydu.” dedi.

“İnsanların zihinlerinin kontrolünü ele geçirmek için metot arıyordu”
Gottlieb’in proje kapsamındaki deneylerinin bir kısmının üniversitelerde ve araştırma merkezlerinde gizlice finanse edildiğini kaydeden Kinzer, diğerlerinin de Amerika’daki hapishanelerde ve yasal bağlayıcılığı olmaması için ABD’nin kontrolündeki Japonya, Almanya, Filipinler gibi ülkelerdeki gözaltı merkezlerinde yapıldığını anlattı.

Kinzer, şunları söyledi:

“Gottlieb, insanların zihinlerinin kontrolünü ele geçirmek için metot arıyordu ve bunun için iki aşamalı bir süreç olduğuna inanıyordu. İlk önce mevcut zihni şiddet kullanarak boşaltmak gerektiğini, sonra da ortaya çıkan boşluğa yeni bir zihin eklemek için bir yol bulmak gerektiğini düşünüyordu. İkincisinde çok mesafe alamadı ama ilk aşama üzerinde çok deneyler yaptı.”

Kinzer, bu proje çerçevesinde CIA’in, 2. Dünya Savaşı öncesi Japonya ile Almanya’daki Nazi toplama kamplarında insanlar üzerinde benzeri deneyler yapmış bilim adamlarının da işe alınarak, ABD’nin biyolojik silah araştırmaları ile ünlü Maryland Fort Detrick’teki program merkezinde çalıştırıldığını savundu.

“Küresel dünya gücünün anahtarı olduğuna inanıyordu”
Gottlieb’in yıllar süren araştırmaları sırasında, “gözden çıkarılabilir” deneklerin bir çoğunun üzerinde elektroşok ve kullanıcıda halisünasyonlar oluşturan yüksek dozda LSD (Lysergic acid diethylamide) denilen uyuşturucu verilerek fiziki ve psikolojik işkencelere tabi tutulduğunu öne süren Kinzer, “Çok gizli yürütülen bu çalışmalarda Gottlieb’in deneylerinin ne kadar cana mal olduğunu tam olarak bilmek mümkün değil ancak bir kısmı öldü ve birçok yaşam kalıcı olarak yok edildi.” ifadesini kullandı.

Kinzer, Gottlieb’in neredeyse üstlerine hiçbir hesap vermeden bu çalışmaları yürüttüğünü öne sürerek, “Bu adamın öldürme ehliyeti vardı. Amerika ve tüm dünyadaki insan deneklerini ölümcül seviyede istediği şekilde istismara maruz bırakmaya yetkiliydi. Sanırım o zamanki zihniyet bu projenin çok önemli olduğunu, zihin kontrolüne hakim olmanın küresel dünya gücünün anahtarı olduğuna inanıyordu.” şeklinde konuştu.

MK-ULTRA programı delilleri yok edildi

Kinzer, uzun yıllar süren deneyler sonucunda Gottlieb’in zihin kontrolünün mümkün olmadığı sonucuna vardığını ve MK-ULTRA araştırmasına son verildiğini, Gottlieb’in ise casusların kullanması için zehirler ve ileri teknoloji araçlar oluşturan CIA içindeki bir programda liderlik yapmaya devam ettiğini kaydetti.

Gottlieb’in 1972’ye kadar CIA’de çalıştığını belirten Kinzer, görevi sona ermeden önce de o zamanki CIA Başkanı Richard Helms ile ajansın arşivindeki MK-ULTRA programı delillerini yok ettiklerini savundu.

Kinzer, “(Gottlieb’in) 70’lerin başında tüm bu belgeleri yok ederek izlerini silme çabası oldukça başarılıydı ancak yaptıklarının bir kısmını yeniden inşa etmeye yetecek kadar başka yerlerde bazı kayıtlar bulundu.” ifadesini kullandı.[6]


KAYNAKLAR
[1] https://www.techinside.com/teknoloji-firmalari-cia-ile-isbirligi-mi-yapti/
[2] https://www.aa.com.tr/tr/dunya/cia-ve-bnd-paravan-sirket-uzerinden-sattiklari-cihazlarla-120den-fazla-ulkeyi-dinlemis/1731302
[3] https://digitalage.com.tr/wikileaks-cia-tum-cihazlardan-bizi-izliyor/
[4] https://digitalage.com.tr/wikileaks-mikrofon-ve-kameralarin-kontrolu-ciade/
[5] https://odatv.com/komplo-teorisi-degil-cia-sizi-takip-ediyor-1704161200.html
[6] https://www.aa.com.tr/tr/dunya/cia-soguk-savas-doneminde-gizli-zihin-kontrol-programi-uzerinde-calismis/1578435
This entry was posted in ABD - AB - EMPERYALIZM, Bilim ve Teknoloji, BİLİŞİM - İNTERNET -, İSTİHBARAT KURUMLARI. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *