Emre Kongar / 16 Ocak 2020 Perşembe
ekongar@cumhuriyet.com.tr
Tarikatlarla Milli Eğitim,
Diyanet’le ekonomi olur mu?
OLMAZ elbette.
İktidarınız, gücünüz varsa, tabii yaparsınız; hatta olduğunu da sanırsınız, ama bir süre sonra duvara tosladığınızı fark edersiniz:
Aynen bugün ülkemizde olduğu gibi, hem eğitim hem de ekonomi çıkmaz sokaklarda kaybolur gider, siz de iktidarınızı kaybedersiniz!
Türkiye 16 Nisan 2017’deki zorlama halk oylaması ile “Tek Kişi Yönetimi” demek olan “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” denilen rejime geçeli beri, Milli Eğitimin dinselleştirilmesi yaygınlık ve derinlik kazandı ve artık ekonomi de dini kurallara göre yönetilmek isteniyor.
İlk örneğini faizsiz finans kuruluşlarının denetim esaslarını belirleyen genelgede, ayet ve surelere gönderme yapılmasıyla resmileşen bu tavır, Diyanet’in “Faiz fetvasıyla” iyice belirginleşti:
Resmi Gazete’de yayımlanan etik kurallarda referans verilen sure ve ayetlerden bazıları şöyle: Nahl Suresi 90. ayet, Nisa Suresi 58. ayet, Ahzâb Suresi 72. ayet, Bakara Suresi 30. ayet.
Diyanet’in “Faiz Fetvası” da şöyle:
“İslam’da faiz, kesin olarak haram kılınmıştır. Bir zaruret bulunmadıkça faiz almak da vermek de caiz değildir. İş kurmak veya genişletmek; ev, araba satın almak üzere kişi, kuruluş veya bankalardan alınan faizli krediler de bu kapsamdadır ve caiz değildir. TOKİ aracılığıyla devreye alınan son uygulama ise devletin, alt veya orta gelirli vatandaşlarına yönelik olarak ürettiği bir sosyal konut projesidir. Bu projede, peşinat haricindeki tutar, kamu bankaları vasıtasıyla kredilendirilmekte olup devletin söz konusu borçlandırmadaki amacı, faiz geliri elde etmek değil, aksine ödeme güçlüğü içindeki vatandaşlarının ev sahibi olmalarına yardımcı olmaktır. Bu itibarla, devlet TOKİ’nin bu uygulamasında başka bir yolla konut alma imkânı tanımadığından, belirtilen niyet ve amaçlar doğrultusunda söz konusu projeden yararlanmak caizdir.”
Tam bu sırada Eğitim Sen Genel Başkanı Feray Aytekin Aydoğan, eğitimle ilgili şunları söyledi:
“Diyanet İşleri Başkanlığı, vakıf ve dernek adı altında dini yapılanmalar ile imzalanan protokol ve işbirlikleri ile eğitim ve bilim emekçilerinin mesleki hakları ve öğrencilerimizin eğitim hakkı kuşatma altında.Öğrencilerimizi kimlikleri, inançları, cinsiyetlerine göre ayrıştıran bu uygulamalar çocuk hakkı ve eğitim hakkı ihlalidir. Aynı zamanda Anayasaya, Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne de aykırıdır. MEB’in bu faaliyetleri yargı kararlarına, tüm itiraz ve uyarılara rağmen ısrarla yaşama geçirmesi de Milli Eğitim Bakanlığı’nda dünden bugüne bir değişim olmadığının açık kanıtıdır.”
İktidar, uzun süredir çağdaşlıktan uzaklaştığı, “Demokratik, Laik ve Sosyal Hukuk Devleti” hedefini Anayasa’da kabul etmiş bir toplumda, kendi anladığı biçimdeki özel din/mezhep kurallarını günlük yaşama ve yaşamın tüm alanlarına “Devlet olarak” dayatmaya çalıştığı için, başarısız oldu ve taban kaybediyor.
Şimdi taban kaybını önlemek için aynı çabasını daha da yaygınlaştırıyor ve derinleştiriyor.
Yani başarısızlık nedenlerini daha da güçlendirerek uyguluyor ve bundan medet umuyor:
Sadece kendisi için değil, ülke için de umutsuz bir çaba ve talihsiz bir gidiş!
YAŞASIN DEMOKRATİK LAİK VE SOSYAL HUKUK DEVLETİ!