Laik devlette şeriat manifestosu * Emevilerin uzun yıllar camilerde Hz. Ali’ye hakaretler yağdırması ile bizzat onun eseri olan milli günlerimize denk gelen cuma hutbelerinde Atatürk’ün yok sayılması arasında hiçbir fark yoktur. (Düşmanlarına kötü bir haber vermek isterim: Ali (Atatürk), bu defa yenilmeyecektir). 

20 Aralık 2019 Cuma

GANİ AŞIK –E. Müftü ve CHP Kayseri Milletvekili

Sayın Cumhurbaşkanı’nın amacı, Cumhuriyetin kurucusu ve onun etrafındaki altın nesli hırpalamak sureti ile belli bir seçmen kitlesinin konsolidasyonunu sürdürmektir.


Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP)’nin iktidar oluşu ve yıllar boyu seçim kazanması, İslam tarihindeki Muaviye siyaseti ile benzerlikler taşımaktadır. Muaviye kuvvetleri Sıffin’de mızraklarının ucuna Kur’an sayfalarını takarak, Ali kuvvetlerinin hücumunu durdurmuşlar ve bir hakem hilesi ile de hilafeti ele geçirmişlerdi. Muaviye, Halife Osman’dan sonraki kaosu nasıl kullanmış ve avantaja çevirmiş ise;

AKP de, sağlık sorunlarına rağmen başbakanlığı bırakmayan (ya da bıraktırılmayan) Ecevit’in ve koalisyon ortaklarının halkta yarattıkları bezginliği ve siyasal boşluğu çok ustaca kullandı. AKP, iktidarının ilk yıllarında Atatürk ile, Cumhuriyetle ve devrim yasaları ile yapacağı büyük kavgayı ve Osmanlı’yı diriltme planlarını “Milli Görüş gömleğini çıkardığını” ilan ederek ustaca sakladı ve solaklarla salakları da izdüşümüne çekti. İktidar oluşunu izleyen yıllardaki sıcak para akışının yarattığı göreceli refah ve ekonomik istikrarla din kutsallarını harmanlayıp büyüdü ve kurbağa ısıtma yöntemi ile torbadaki gerçek yüzünü aşmalı olarak ortaya koydu.

Emevilerle şaşılası benzerlikler

Emevi Orduları sadece Araplardan oluşurdu. Zamanla Arap olmayan Müslümanlar da (Mevali) orduya kabul edilmiş ise de, bunlardan komutan yapılan çok nadirdi. Halkın bağrından çıkan, varlığımızın ve bekamızın en temel güvencesi olan TSK’nin gözümüz gibi korunması sorumluluğundan hareketle somuta inmeden en yalın ifade ile vurgulamak gerekirse, Silahlı Kuvvetlerimiz, terfi ve atamalarda kirli siyasetin girdabına çekilmek istenmektedir. Balkan Savaşları felaketinde de görüldüğü gibi, orduya siyaset sokulması, sağlıklı bünyeyi kanser hücrelerinin sarması gibidir.

Emevilerin uzun yıllar camilerde Hz. Ali’ye hakaretler yağdırması ile bizzat onun eseri olan milli günlerimize denk gelen cuma hutbelerinde Atatürk’ün yok sayılması arasında hiçbir fark yoktur. (Düşmanlarına kötü bir haber vermek isterim: Ali (Atatürk), bu defa yenilmeyecektir). 

Muaviye’nin Şam’daki Yeşilsarayı ile Beştepe’deki Aksaray, israf ve şatafat açılarından birbirinin benzeridir. Ünlü Sahabi Ebuzeril Gıfari’nin, Şam’a gelip görkemli sarayını görünce, Muaviye’ye “bu sarayı kendi paranla yaptınsa israf, halkın parası ile yaptınsa haramdır” sözü çok ünlüdür.

Muaviye iktidarını “kabile asabiyetine” dayandırıyordu. Cahiliye Arapları babadan kan bağı olanlara “asabe”, bu topluluğun bütün fertlerinin bir ideal (AKP de “kutsal dava”) etrafında örgütlenmesine de “asabiyet” denilirdi. Cumhurbaşkanımızın, ailesi devasa Türkiye Cumhuriyeti’ni yönlendirip yönetmeye yetmediğinden, kendi dünya görüşünde paydaşlık dahil, çeşitli ve çok yönlü bağlantıları olan kadrolarla bir “asabiyet” oluşturularak devlet kuşatıldı ve teslim alındı. 

Türkiye bu kefeni yırtacaktır

Sayın Cumhurbaşkanı’nın 5’inci Din Şûrası’ndaki konuşmasından bir bölümü Anadolu Ajansı’ndan okuyalım:

“İslam dininin hayatın tüm alanlarını kuşatan, kucaklayan, kurallar yasaklar manzumesi olduğuna” işaret eden Erdoğan “ticaretten beşeri münasebetlere, eğitim öğretimden evliliğe, temizlikten kılık kıyafete, yaşantının her safhasını düzenleyen bir dine inandıklarını” dile getirdi. (…) “Nefsimize ağır gelse de hayatımızın merkezine dönemin koşullarını değil, dinimizin hükümlerini yerleştireceğiz.” dedikten sonra, ezanın Türkçe okunduğu dönemi kastederek “uzun yıllar ezana hasret kaldık” ajitasyonuna da başvurmakla birlikte, Sayın Cumhurbaşkanı’nın son tahlildeki amacı, yasal ve anayasal planda bir şeriat devleti inşası değil (böyle bir maceranın ne büyük belaları davet edeceğini bilecek kadar deneyim ve akıl sahibidir), Cumhuriyetin kurucusu ve onun etrafındaki altın nesli hırpalamak sureti ile belli bir seçmen kitlesinin konsolidasyonunu sürdürmektir.

“İstanbul’u alan, Türkiye’yi de alır” vecizesinin sahibi Sayın Erdoğan’ın, başka önemli büyükşehirler yanında İstanbul ve Ankara’yı da kaybetmesi ile birlikte derin kaygılar taşıdığından hiç kuşku yok. Tedirginlik, endişe ve iç türbülansını besleyen başka önemli bir gelişme de, Sayın Babacan ve Sayın Davutoğlu’nun kuracakları netleşen partilerin AKP tabanında ciddi zemin kaymalarına sebep olacaklarını bilmesine rağmen bu hareketleri önleyememesidir.

Son söz

Seksen yıl önce köyümüzde bir çocuk ölür, köyün imamı o gün köy dışında olduğu için aile, defin işini Mazıoğlu Mehmet’ten rica eder. Çocuk toprağa verildikten sonra, telkin duasını bilmeyen Mehmet, üç İhlas, bir de Fatiha okuyup mezarın başından çekilince, tatmin olmayan annenin, “talihsiz yavrum, Mazıoğlu Mehmet’in üç İhlas bir Fatihası seni kurtarmaz, başının çaresine bak “ dediği gibi, Sayın Cumhurbaşkanı’nı, etrafındaki çember daraldıkça daha çok sarıldığı din istismarı da artık kurtarmayacaktır. 

http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/1709799/laik-devlette-seriat-manifestosu.html
This entry was posted in İrtica, YOBAZLIK - GERİCİLİK, YOZLAŞMA - AHLAKSIZLIK. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *