Özdemir İnce / 08.09.2019
Müslümanlar çağdaşlaşmak zorundadır (1)
Musevilik çağdaş mı? Çağdaş değil. Ama Museviler çağdaş. Çünkü evrim geçirdiler.
Hıristiyanlık çağdaş mı? Çağdaş değil. Ama Hıristiyanlar çağdaş. Çünkü evrim geçirdiler.
Müslümanlık çağdaş mı? Çağdaş değil. Ama Müslümanlar da çağdaş değil.
Çünkü evrim geçirmediler. Evrim geçirmediler, çünkü: Bilgi kaynakları Tanrısal ve dinseldi; çağdaş, bilimsel ve deneysel değildi. Bilgi, “Son din, son peygamber. Son kitap” tuzağına düşmüştü. Peygamber ölünce İslam da ölmüştü. Çünkü vahiy sona ermişti. Musa’nın, İsa’nın dinleri de ölüydü. Ölü dinler evrim geçirmez. Sadece din adamları, ilahiyatçılar ve inanan insanlar evrim geçirir.
Bu konuları dostum, şair, din bilgini, filozof Adonis (Ali Ahmed Esber) ile neredeyse kırk yıldır konuşuruz. Ondan çok şey öğrenirim. 2003 yılının ekim ayında Mersin’de kıyıda ve Toros Dağları’ndaydık. Adonis, Nobel Edebiyat Ödülü’nün en büyük adayı idi. Sonucun açıklanmasını bekliyorduk. Bu arada İslam konusunda konuştuk. Söyleşi 19 Ekim 2003 tarihli Hürriyet’in Pazar ekinde yayımlandı. Ayrıca New York’a Mezar (Can Yayınları, 2012) kitabının başında yer aldı. Şimdi bu söyleşiye başvuracağız:
İslamın yeni bir okumaya ihtiyacı olduğunu söylüyorum. Geleneksel yorum, İslamı kültürsüz ve hümanizmden yoksun bir din, açılımsız bir din olarak sunmaktadır. Bu yorum İslamı bir vahiy olarak öldürüyor. Bireyin İslamı din olarak kabul edip kurum olarak reddetmesine izin veren yeni bir okuma tarzına cesaret etmek gerekiyor. (…) Kuran’ı yeni bir gözle okuyacak olursak, onun demokrasiye karşı olmadığını görürüz. İslam, günümüzde, Müslüman ülkelerde uygulandığı biçimiyle demokrasiye karşıdır.
Bunca yüzyıldan sonra İslamı yeniden düşünmek öyle kolay bir şey değil. Yeni bir okuma… Yani yeni bir yorum, yeni bir okuma ve yeni bir anlam… Böyle bir girişimde bulunmaya cesaret edenler reddedilmiş ve zındık ilan edilmiştir. Bu nedenle, çağımızda İslam kültürsüz bir din olarak görünmektedir.
Düşüncesiz, soru sormak yeteneğinden yoksun bir din. (…) Sanki Müslümanlar kültürün bulunmadığı yabanıl, çağdışı bir ortamda yaşıyorlar. (…) Kuran’ın yazdıklarından başka kaynak kültürleri yok. Oysa yeryüzünde İslamın içermediği bir yığın gerçek, yanıtlayamadığı birçok soru ve sorun var. Müslümanların bu gerçeği kabul edecek cesarete ihtiyaçları var. (…) Müslüman denince, akla birkaç kadının önünde yürüyen erkek geliyor. (…)
Günümüz İslamı, emperyalizmle birlikte, Hıristiyanlığın dümen suyunda ve İslama karşı…Bireyin kişisel inancı olan İslama saygı göstermek zorundayız. Ama kurum olarak İslamı aşmak zorundayız. Bana göre, İslam bir kurum olarak, çağımızın sorunlarına çağdaş bir yanıt bulacak durumda değil. Bana kişisel olarak bu alanda hiçbir şey söylemiyor. Ama kesinlikle belirtmeliyim ki bir inanç, bir din olarak İslama karşı değilim. (Hürriyet, 19 Ekim Pazar, 2003)
Kuşkusuz ben de İslama karşı değilim. Sorun, daha önce de yazdığım, asalak ulema (cami esnafı ve ilahiyatçı) sınıfıyla; Masa ve Kasa’yı ele geçirmek ve bir daha bırakmamak için İslamı kullanan, her türlü ahlaksızlık ve yolsuzluğa İslamı siper eden dinbaz siyasetçiyle… Ülkemizde olan da bu:
İmamlar, hacılar, hocalar, tarikat şeyhleriyle; okulları ve devlet kurumlarını dinselleştirerek, Masa’dan kalkmayabilir, Kasa’yı el altında tutabilirsiniz, ama çağın ve gerçeklerin dışında kalırsınız. Demokrasilerde ebedi iktidar yoktur. Çağın ve gerçeklerin altında ezilen dinbaz siyasetçi durmadan yalan söyler. Çünkü enflasyonu, ekonomik çöküşü engelleyecek herhangi bir ayet yoktur. S-400 ve Patriot füzeleri yapmak için ne yazık ki bilgi, bilim, teknoloji ve bilimcilere gereksinim vardır.
Arap toplumlarının ve İslamın içinden biri olarak konuşan Adonis’in söyledikleri bütün dünya için çok önemli, ama imam hatip okul ve liselerinde öğrendikleri yarım yamalak Arapça ile Kuran’dan ve İslamdan uzak düşenlerin bunu anlamaları ne yazık ki mümkün değil.[1]
Müslümanlar çağdaşlaşmak zorundadır (2)
Özdemir İnce / 10.09.2019
Hz. Muhammed’den sonra yeni bir peygamber gelmedi, vahiyle bilgiye erişmek dönemi de sona erdi. İnsanlar artık üç tektanrılı (monoteist) dinle idare ediyorlar. Bu üç dinin günümüzün sorunlarını çözecek gücü yok. Ama insanlar bu dinlere inanmayı sürdürüyorlar, sürdürecekler. Belki hep inanacaklar. Öteki iki din yol açıcı, devrimci din adamları, teologlar, düşünür ve filozoflar sayesinde güncellendi ve çağdaşlaştı. Ama Müslümanlar güncellemeyi ve çağdaşlaşmayı başaramadılar. Ancak aralarında bu derde derman arayan bireyler eksik olmadı.
Ağustos ayında Prof. Dr. Niyazi Kahveci’nin Çağımız ve Türkiye (Sinemis Yayınları) adlı kitabını okudum. Aklı, mantığı, bilimi, aydınlanmayı, düşünce ve düşünmeyi savunan ve Müslümanları uyaran bir kitap. Niyazi Kahveci kitabın 340. sayfasında şöyle yazıyor: “… Bundan sonraki zamanlarda insan dindar olabilir ama dinsel düşünme dahil, bilimsel düşünme dışındaki hiçbir düşünüş biçimi ile varlığını sürdüremez görünmektedir.” Kitaptan altını çizdiğim bazı yerleri bilginize sunuyorum:
“Batı’da tarihte emsali görülmemiş ve ileride uçağı uçuracak olan havanın gazlarının ölçümlerini yapan bu zihni gelişmeler gerçekleşirken İslam dünyasında ulema, hâlâ namazı ve apdesti bozan mide gazlarının ölçümleri ile meşgul idi. İbadetlerle ilgili ilmihal bilgilerini öğreniyor ve onları bireysel özgür düşünmeyi engelleyecek şekilde halka ezberletiyordu. Halkın kendisinin kitap okuma şansı yoktu.” (s.118)
“Halk, büyük sevaplar verileceği söylenerek anlamını anlamadan Arapça Kuran okumaya teşvik ediliyordu. Anlamını anlamadan okunan her şey, insanın düşünmesini durdurduğu ya bilimsel olarak bilinmiyordu ya da bilinerek yaptırılıyordu. Her iki durum da halkın düşünme yetisinin gelişimini önlemiştir.” (s.118)
“Batı’da halk kesimi, Müslüman halk kesiminden en az beş asır önce anlamını anladığı, din dışı kitaplar okuma şansına sahip olmuştur. Nitekim Batı’da halk, Rönesans, reform ve aydınlanma gibi her türlü fikri yeniliğe destek vermiştir. Müslüman dünyada beş asır sonra bugün bile din dışı düşünmek büyük sapkınlık olarak görülmektedir.” (s.118)
“Günümüzde bile Türkiye’de halen düşünmeyi durduran, anlamını anlamadan Kuran ve dini ilmihal kitapları okumak revaçtadır. Bu nedenle yeni düşüncelere önce halk karşı çıkmaktadır. Halkın bu karşı çıkış özelliği nedeniyle, din istismarcıları tarafından, halkı sömürebilmeleri hedefiyle yeni fikir sahiplerinin topluma dışlattırılması sağlanabilmektedir. Bu vasıftaki bir toplum çağı yakalayamayacak ve sonunda ayıklanıp gidecektir. Batı ile Müslümanlar arasındaki en önemli farklardan biri budur.” (s.119)
“On beşinci asrın başlarına kadar Osmanlı İmparatorluğu, dünyanın en güçlü devletlerinden biri olmasına rağmen Batı’da yapıldığı gibi düşünme işlemi yapmadığından aklı geliştirememiş ve aklın çapını genişletememiş, Batı’daki gibi düşünsel eserler verememiş, aklı geliştiren sanatla meşgul olmamış ve ileri çağlarda aklın egemenliğini sağlamasının mucidi olamamıştır. Neticede giderek, gelişmekte olan yeniçağa ayak uyduramamış ve duraklamaya başlamıştır. Batı’nın yeniçağa geçmesine sebep olmuş ama kendisi ortaçağda kalmıştır. Kalış o kalış, hâlâ oradadır. On beşinci asrın sonunda Osmanlı İmparatorluğu resmen gerilemeye doğru sürüklenmeye başlamış ve sonunda faturayı birkaç asır sonra yok olmakla ödemiştir.” (s.119)
“Hiçbir gerçek bilim adamı ve filozof, peygamberi ve Tanrı’yı hiçbir biçimde kullanmamıştır.” (s.12)
Osmanlı’yı tarikat, medrese ve “istemezükçü” ulema üçlemesi yıkmıştı; şimdi AKP’nin Başyücelik rejimi Cumhuriyeti tarikat, imam hatip ve “hamhumşaralopçu” yeni ulema üçlüsü marifetiyle yıkmakta. 2019 yılı değerlendirme raporu bunun son kanıtı: 800 bin dolaylarında aday tek bir fen sorusu yapamamış. Türkiye İstatistik Kurumu (TUİK) ise fiyatlar artarken enflasyonun düştüğünü iddia ederek ekonomi bilimini şaşırtıyor.[2]
Bu Müslümanlar çağdaşlaşamaz
Özdemir İnce / 13.09.2019
“AKP Çorum Belediye Meclisi üyesi Reşit Keleş Facebook hesabından M.K. Atatürk ve sevenlerine kin kusmuş. Hutbede Atatürk adını anmayan Diyanet İşleri Başkanlığı’nı eleştirenlere basmış küfrü…” Ne demiş ?
“Diyanet Kemalistlere göre hutbe yapacak; / Diyanet Kemalistlere göre fetva verecek; / Müslüman Kemalistlere göre inanacak: / Müslümanların helalini haramını Kemalistler belirleyecek: / Buna laiklik diyeceğiz; Siz kimsiniz o… ç…” demiş.
Benim çocukluğumda böyle konuşanların ağzına kırmızıbiber sürerlerdi;
şimdi belediye meclis üyesi, milletvekili falan yapıyorlar.
Adamın söylediklerinin tamamı mugalata ve yalan. “Kemalist” dediği insanların tamamı Cumhuriyeti savunan vatandaşlar. Diyanet İşleri Başkanlığı’nı ne yazık ki bu Cumhuriyet kurdu. Bu durumda anayasamızın Diyanet İşleri ile ilgili maddesine (M.136) bakmak zorundayız:
“Genel idare içinde yer alan Diyanet İşleri Başkanlığı, laiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasi görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak ve milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi amaç edinerek, özel kanununda gösterilen görevleri yerine getirir.”
Şu anda ve çoook uzun süredir Diyanet İşleri Başkanlığı, anayasanın 136. maddesini ayağının altına almış paspas gibi çiğnemekte. Anayasaya aykırı davranan bütün Diyanet İşleri başkanları Başyücelik rejimi yıkılır yıkılmaz yargı organlarına hesap verecektir. O zaman geldiğinde Reşit Keleş gibi yaratıkların ağzına kırmızıbiber sürülecek. Böyle biline!
Türkiye’nin ve dünyanın İslam diniyle bir sorunu (islamofobi) yok; sorun bazı Müslümanların İslamomanyaklığıyla. Bunu “müslümanofobi” olarak tanımlamak mümkün.
Gelecekte var olmak istiyorlarsa, Müslümanlar da tıpkı Hıristiyanlar gibi çağının çağdaşı olmak zorunda. Gelecekte, cami ve ezan varlığını sürdürecek, Müslümanlar dinin beş koşulunu yerine getirecek, ramazan ve kurban bayramları, kandiller olacak… Buna şimdi ve gelecekte hiçbir rejim ve iktidar engel olamaz. Ama sonuç olarak İslam kamusal alandan ve siyasetten çekilmek zorunda: Çünkü bu yüzyılda inanç kamusal değil bireyseldir. Bunu kabul etmeyenler gelecekte varlıklarını sürdüremeyecek ve mağaralara çekilmek zorunda kalacaklar. Türkiye Cumhuriyeti’nin laik düzeni ayakta kaldıkça Türkiye Müslümanları için böyle bir tehlike yok. AKP’lilerin de İslamcıların da böyle bir şansı heba etmek isteyeceklerini sanmıyorum.
Arap yarımadası kökenli olmayan Müslümanların da çağın çağdaşı olmaları mümkün! Acıyan yarımada (Suudi Arabistan ve Arap Emirlikleri) acısın! Petrol ya tükenecek ya da yerine başka bir şey bulunacak; petrol şenliği sonsuza kadar devam etmeyecek. Bunu bilen krallar ve şeyhler paralarının Hıristiyan memleketlerinde menkul ve gayrimenkul değerlere yatırıyor, resim koleksiyonu yapıyor, futbol takımları satın alıyor. Kendi sınırları dışında kadını erkeği Hıristiyanlar gibi giyiniyor, lıkır lıkır içki içip fuhuş yapıyor ama akıl, mantık ve bilimsel bilgiyi içeri sokmuyor.
Ben söylersem benim gibi “Marksist, Leninist ve dahi jakoben” bir kâfire (!) inanmazlar. Bu nedenle sözü imam hatip ve ilahiyat kökenli bir bilgine, bir Kuranıkerim mütercimine (Prof.Dr. Niyazi Kahveci) bırakacağım:
“Batılılar düşünürken Müslümanlar düşünmemektedir. (…) Batılılar, akıllarına ve düşünlerine hitap edilebilir vasıfta iken Müslümanlar, ancak duygularına hitap edilebilirlerdir. Bu nedenle masal, hikâye ve efsane anlatımlarına çok itibar etmektedirler. Kuran’ın bile duygulara hitap eden efsanelerini sevmekte, düşünlerine hitap eden ayetlerine itibar etmemektedirler.
Bu niteliğinin somut sonucu olarak Batılılar kendi düşün ürünleri ile ortaya çıkmakta, Müslümanlar ise onların karşısına kendi ürünleri ile değil, Allah’la, onun ürün ve eserleri ile çıkmaktadırlar. Sonuç elbette Müslümanların mağlubiyeti olmakladır.” (Prof. Dr. Niyazi Kahveci, Çağımız ve Türkiye, Sinemis Yayınevi. S.15) — [3]