MORTON ABROMOWİTZ RECEP TAYYİP ERDOĞAN GRAHAM FULLER
Metin Aydoğan / 14 Ağustos 2019
AKP İktidar yürüyüşünde hangi
iç ve dış güçlerden destek aldı
AKP’NİN KURULUŞU
AKP, 14 Ağustos 2001’de kuruldu ve 14 ay sonra girdiği ilk seçimle yönetime geldi. Aşağıdaki yazı, bu “sıradışı öyküyü” anlatmaktadır.
ABD ve AB, yeni yüzyıla girerken Türkiye’yi “içine kapalılıktan” kurtararak “dünyaya açacak” ve “global liberalizmi” tam olarak uygulayacak “cesur önderlere” gereksinim duyuyordu. Kemal Derviş’in “Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı”, ancak böyle uygulanabilirdi. Recep Tayyip Erdoğan, bu “cesareti” göstereceğini söylüyor ve dış çevrelerle, özellikle ABD’yle ilişkiye geçiyordu.
İlişkisi Fazilet Partisi üyesi olduğu günlere dek gidiyordu. AKP’yi kurmadan önce; Nisan-1995 ile Temmuz 2001 arasında 6, kurduktan sonraki bir yıl içinde 2 olmak üzere 8 kez ABD’ye gitti. Aralık 2002 gidişinde, sıra dışı bir uygulamayla, resmi bir sıfatı olmamasına karşın Bush tarafından kabul edildi. Erdoğan’ın görüştüğü kişiler içinde üç isim dikkat çekiyordu. Bunlar; Ilımlı İslam Modeli’nin kuramcısı Graham Fuller, daha sonra “AKP ile TSK’yı kafesledik” diyecek olan CIA Türkiye Uzmanı Henri J. Barkey ve “Karanlıklar Prensi” sanlı Richard Perle idi.
Görüşmeler Trafiği
Türkiye’nin DSP’deki istifalarla ile çalkalandığı günlerde, Abdullah Gül Washington’a gitmiş ve burada 3 gün boyunca ABD’nin üst düzey yöneticileriyle, gazetecilerin söylemiyle, çok önemli özel toplantılar ve birebir görüşmeler yapmıştı. Görüştüğü isimler arasında, 1989-1991 yıllarında Türkiye’de büyükelçilik yapan ve Abdullah Gül’le, Tayyip Erdoğan’ı “siyasetin tepesine taşıyan kişi”1 diye tanımlanan eski İstihbarat ve Araştırma Bakanı Morton Abromowitz ile Türkiye için “cepte keklik” diyen2 ABD eski Türkiye Büyükelçi ve Dışişleri Bakan Yardımcısı Marc Grosman da bulunuyordu.3
Abdullah Gül, daha sonra Türkiye’ye gelen Marc Grossman ile önemli bir yemekte bir kez daha biraraya geldi. Dışişleri Bakanlığı’nın Marc Grossman ve Paul Wolfowitz onuruna verdiği yemeğe; Kemal Derviş, Türkiye Washington Büyükelçisi Faruk Loloğlu, Dışişleri Müsteşarı Uğur Ziyal gibi isimlerin yanında siyasi partilerden yalnızca AKP Genel Başkanı Abdullah Gül katılmıştı.4
Yasaları Aşmak
Recep Tayyip Erdoğan, 14 Ağustos 2001’de partisini kurdu. Oysa, üç yıl önce aldığı hapis cezası onu parti kurmak bir yana, siyasi partilere üye bile olamaz duruma getirmişti. Muhtar bile olamaz deniyordu. Siyasi Partiler Yasası’nın 11.maddesi, TCK’nın 312/2 maddesinden mahkum olanların partilere üye ya da kurucu olmasını yasaklıyordu.
Önce Meclis’te, sonra Anayasa Mahkemesi’nde alınan kararlarla; siyasi yasağın kaldırılması sağlandı. DSP, MHP ve ANAP; kişiye özel yasa niteliğindeki tasarıya olumlu oy verdi.
Deniz Baykal ve Anayasa Değişikliği
Yasal değişiklerle; Erdoğan’ın parti kurması, genel başkan olması sağlanmıştı ama milletvekili seçilme hakkını elde edememişti. Yüksek Seçim Kurulu, Anayasa’nın 76. Maddesini gerekçe göstererek genel seçimlere katılamayacağına karar verdi. Anayasa değişikliğine yetecek gücü olmadığı için bir şey yapamadı ve 3 Kasım 2002 seçimlerinde partisi, hükümet oluşturacak bir çoğunlukla Meclis’e girmesine karşın kendisi dışarda kaldı. 58.Hükümet’in Başbakanı Abdullah Gül oldu.
AKP’nin birinci parti olduğu seçimden bir gün sonra, Erdoğan ile kendisini ziyaret eden dönemin CHP Genel Başkanı Deniz Baykal arasında gazetecilerin “vazo mutabakatı” adını verdiği bir anlaşma yapıldı. AKP, “affa uğramış olsa bile” ifadesini çıkararak Erdoğan’ın yasağını kaldıran bir anayasa değişikliği hazırladı.
Değişiklik AKP ve CHP’nin oylarıyla 13 Aralık 2002’de Meclis’te kabul edildi. Ancak, dönemin Cumhurbaşkanı Sezer, “kişiye özel” gerekçesiyle yasayı veto etti. CHP yine destek verince Sezer, ikinci kez kabul edilen değişikliği onaylamak zorunda kaldı. Böylece Anayasanın 76, Milletvekili Seçimi Kanunu’nun 11.maddesi değiştirilerek, Erdoğan’ın milletvekili adayı olabilmesinin önündeki tüzel engel kaldırılmış oldu.5
Aday olma önündeki yasal engeller aşılmıştı ancak seçimler de yeni yapılmıştı; 4 yıl beklemek istemiyordu. Çözüm bulundu. Bir seçim bölgesinde, seçim iptal ettirilecek ve ardından yenilenecekti. Bu girişim için seçilen yer şiir okuduğu yer olan Siirt’ti.
“Demokrasilerde Çare Tükenmez” ( ‘’Demokrasilerde çare tükenmez’’ sözü tam bir aldatmacadır. Demokrasinin ve Anayasa’nın kendisini koruması için koyulan kısıtlama ve maddelerin kaldırılması/delinmesi için uydurulmuş bir söz ve yaklaşımdır. Atakan Mert )
Süreç şöyle işledi: Siirt’in Pervari ilçesinde, 3 sandıkta kurul oluşturulmadığı ve 1 sandığın kırıldığı öne sürülerek bu ildeki seçimlerin iptali istemiyle Yüksek Seçim Kurulu’na başvuruldu. YSK bu başvuruyu kabul etti ve 2 Aralık 2002’de Siirt seçimlerini iptal etti. Böylece TBMM’ye Siirt’ten giren 3 milletvekilinin (AKP’den Mervan Gül, CHP’den Ekrem Bilek ve bağımsız milletvekili Fadıl Akgündüz) milletvekillikleri düştü.6
Siirt seçimleri 9 Mart 2003 günü yinelendi ve seçime giren 4 parti arasından AKP oyların % 84,8’ini alarak 3 milletvekili adayını da meclise gönderdi. Erdoğan’la birlikte Öner Gülyeşil ve Öner Ergenç milletvekili oldu.7
Hedef Cumhuriyet
Bu toplantıdan sonra Türkiye’de hükümet yetkilileri, gerçek amaçlarını çekinmeden açıklamaya ve bu yönde uygulamalar yapmaya başladı. Recep Tayyip Erdoğan, partisinin 9 Nisan 2005’te Ankara’da düzenlediği il başkanları toplantısında, “devletin ağır yapısıyla bir yük” durumuna geldiğini ileri sürerek Cumhuriyeti hedef aldı ve “merkeziyetçi devlet işleyişinin değiştirileceğini” söyledi. “Ankara, bugüne kadar olduğu gibi artık Türkiye’nin düğümlendiği yer olmayacaktır” dedi.8
Benzer bir açıklamayı Abdullah Gül, 17 Kasım 2005’te yaptı ve “bizim amacımız ne olursa olsun AB değildir. Bizim esas amacımız Türkiye’yi değiştirmektir, Türkiye’yi transformasyona (dönüştürme) uğratmaktır. AB bunun için bir vesiledir” diyordu.9 Bunlar Kemal Derviş’in “Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı” nın içinde yer alan yaklaşımlardı.
Dönüşüm
AKP yönetimi, içteki oy gücünü dışardan aldığı destekle birleştirerek, Cumhuriyetin yönetim yapısını ve kazanımlarını ortadan kaldırmaya girişti. Mecliste sağlanan salt çoğunluk, dönüşüm yönündeki yasa önerilerinin tümünü sorgusuz sorusuz kabul edilmesini sağlıyordu.
Yüzlerce “yasa” çıkarıldı, kerelerce anayasa değiştirildi. Kimi yasalardaki anlatım bozuklukları, yasa tasarılarının çeviri olduğu kanısını uyandırıyordu. Recep Tayyip Erdoğan, yasa çıkarmada “dışa bağımlılığın” yararlı olduğunu söylüyordu. 7 Kasım 2004’te “Avrupa Birliği’ne olan bağımlılığımız anormal bir durum değil, hatta yararlı. AB’nin Türkiye üzerindeki denetimini arttırması, bazı yasaları çıkarırken işimize yarıyor”10 demişti.
Uygulamalar
AKP, Kemal Derviş’ten devraldığı programı siyasi amacı yönünde kullandı. Kullanıma yön veren dış destek, AB’nden ve Türkiye’yi “Ilımlı İslam Modelinin” örnek ülkesi yapmak isteyen ABD’den geliyordu. Kamu kurum ve kuruluşlarının hemen tümünde, üst düzey kadrolar değiştirildi. Tüzel işleyiş amaca uygun duruma getirildi. Yargı kurumları denetim altına alındı. Eğitim milli olmaktan çıkarıldı, din eğitimi yaygınlaştırıldı.
Yasama, yargı, yürütme arasındaki denge bozuldu, kişi egemenliği belirleyici duruma geldi. Mezhep ayrımcılığı yapıldı, bu ayrım dış siyasete de yansıtıldı. Türk Silahlı Kuvvetleri’ne karşı uydurma davalar açıldı, yüzlerce üst rütbeli subay tutuklandı. “Çözüm süreci” adı verilen uygulamalarla bölücü örgüt güçlendirilmiş. Sınır güvenliği ortadan kalktı, milyonlarca Suriyeli Türkiye’ye geldi. 15 Temmuz’dan sonra çıkarılan kararnamelerle orduya büyük bir darbe vuruldu.
Gerilik ve Düzeysizlik
Dini siyasi araç olarak kullanmanın yarattığı bölünme, çatışmalara hazır bir karmaşa ortamı oluşturuyor. Mezhep ayrılıklarına dayalı siyaset; laik düzenin ortadan kaldırılmasından sonra, tarikatlar arası çıkar çatışmasına dönüşecek ve Türkiye sonu gelmeyen bir kaos ortamına sürüklenecektir. 15 Temmuz, bu sürecin yalnızca başlangıcıdır. Çıkar örgütleri durumundaki tarikat kümelerinin birbiriyle çatışması kaçınılmazdır.
Ortadoğu’da yaratılan kaostan, Suriye’li göçmenlere; PKK ve PYD’den, tarikat örgütlerine; Kemal Derviş’in ekonomik programından, özelleştirmelere; ulus devlet yapısının bozulmasından, kişi egemenliğine dek 15 yıl içindeki hızlı çöküş gözünüze getirilirse, AKP’nin kuruluş nedeni ortaya çıkacak; Türkiye’nin nereye gittiği görülecektir. ( Bu canım ülkenin nereden nereye gittiği, bakar kör olmayanlarca, yıllar önceden beri bellidir. Hem artık açıkça söylediklerinden ve uygulamalarından açıkça görülüyor ki, Türkiye eğer önü alınamazsa Humeyni İran’ı ile Hitler Almanyası karışımı bir rejime doğru hızla savrulmaktadır… Atakan Mert )
DİPNOTLARI
1 eksisozluk.com
2 www.radikal.com.tr
3 “AK Parti–Washington Trafiği ve Atladığınız İki Önemli Haber” Güler Kömürcü, Akşam 19.07.2002
4 a.g.y.
5 odatv.com
6 “Çuvaldaki Müttefik” AhmetErmhan, Birharf Yay. İst. 2006,sf.35-36
7 Hürriyet 20.03.2001
8 Yeni Çağ, 10.04.2005
9 “AB Araç, Değişim Amaç”, Cumhuriyet 18.11.2005
10 “Denetim Faydalı” Sabah 08.10.2004