YUNANİSTAN EGE DENİZİNDE TÜRKİYE’NİN “EGEMENLİK” ALANINI DARALTIYOR * Yunanistan’ın Ege’de Deniz Parkı kurması tehlike çanıdır

DENİZ PARKI NEDİR;

DENİZ PARKI;  Partili cumhurbaşkanı Erdoğan/ AKP’nin siyasi nedenlerle oy toplamak için yaptığı MİLLET BAHÇESİ/ PARKI değildir. İnsanların çimenlerde yatıp, yuvarlanması için yapılmış olan bu parklar ancak bizim iktidarımıza özgü bir yapıdır. İktidar bu parkları yaparken elin oğlu ulusal çıkarlarını hukuku da zorlayarak denizlerde park yaparak hükümranlık alanlarını genişletiyor. Haber şöyle;
“Yunanistan İyon ve Ege Denizi’nde birer deniz parkı oluşturmayı planladığını açıkladı. Yunanistan, biyolojik çeşitliliği ve deniz ekosistemlerini korumaya yönelik 780 milyon euroluk bir programın parçası olarak iki büyük deniz parkı oluşturmayı hedefliyor.
Yüzlerce ada ve adacığa ve Akdeniz’in en uzun kıyı şeritlerinden birine sahip olan Yunanistan, İyon Denizi’nde ve Ege Denizi’nde yeni birer deniz parkı oluşturarak deniz koruma alanlarının sularının yüzde 30’unun üzerine çıkaracağını açıkladı. Ancak Türkiye, Yunanistan’ın deniz parkı planlarından rahatsız. Türk Dışişleri Bakanlığı Atina’yı jeopolitik gündemi için çevre sorunlarını istismar etmekle suçladı.”
Yukarıdaki habere göre; Yunanistan’ın bu oldu/ bitti eylemine karşılık Türkiye her zaman olduğu gibi sadece düşük seviyede kınama ile ülkemizin hukuki haklarını korumuyor. Tıpkı Yunanistan’ın Ege Denizindeki adalarımızı ve kayalıklarımızı işgal ederken gösterdiği pasif tutum gibi.
Bu olgu ve Yunanistan’ın hareket tarzındaki pervasızlık ziyadesiyle düşündürücüdür. Pek hayra alâmet değildir. Yunanistan’ın Deniz Parkı hamlesini Türk-Yunan ilişkileri için tehlike çanı mahiyetinde görmek ihtiyatlılık olur.
Bu arada Yunanistan egemenlik alanı gibi gördüğü Akdeniz’deki Helen Çukurunda sismik araştırma izini verdi. Greenpeace, Doğal Hayatı Koruma Vakfı ve diğer örgütler, Akdeniz’in en derin sularını içeren Helen Çukuru’da enerji ve maden kaynakları için derin deniz sismik araştırmalarına izin veren Yunanistan’ı özellikle eleştiriyor.
Bu hamleyi Yunanistan’ın sık sık dile getirdiği Ege’de karasularını şimdiki 6 milin ötesine veya 12 mile kadar genişletmesi halinde Türkiye’nin muhtemel tepki gösterme kararlılığını, imkân ve kabiliyetini, tepkisini ölçme amaçlı bir “deneme balonu” mahiyetinde görmek de mümkündür.
Naci Kaptan – 12.05.2024

“Yunan Hükûmetinin Ege Denizi’nde ve İyon Deniz’inde iki Deniz Parkı (Marine Park) ilân etmesi de ilişkilerde yeni bir “dostluk” dönemi başlatma girişimlerinin başladığı haftalarda, aylarda meydana gelmiştir.” Fotoğrafta Yunanistan, İtalya, Kıbrıs ve Fransa’dan savaş gemileri Doğu Akdeniz’de ortak askeri tatbikata katılıyor. (Foto: Yunanistan Savunma Bakanlığı)
Yunanistan’ın Ege’de Deniz Parkı kurması tehlike çanıdır
Yazar: Tugay Uluçevik / 11 Mayıs 2024, Cumartesi

Yunanistan kuruluşundan itibaren Ege Denizi’nde ve Doğu Akdeniz’de Anadolu’ya doğru genişleme emel ve niyetinde olagelmiştir.
Yunanistan’da hükûmetler önce Osmanlı Devleti’ne sonra da Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı “sinsice genişleme” [creeping jurisdiction] politikası uygulamışlardır. İki ülke ilişkilerinin tarihçesinde bir istisna teşkil eden “dostluk” dönemleri Yunanistan’ın Türkiye aleyhine attığı adımlar için müsait bir iklim oluşturmuştur.
Filhakika Türkiye – Yunanistan münasebetlerinin tarihçesine göz attığımız zaman ilişkilerinin akışı içinde zaman zaman yaşanmış olan “yumuşama” veya sözde “dostluk” dönemlerini Yunanistan’ın Türkiye’ye doğru Ege’de genişleme, Kıbrıs’ta tarihî hedeflerine ulaşma emellerine uygun adımlar atabilmek için istismar ettiği gerçeğiyle karşılaşırız.

Yunanistan’ın istismar örnekleri
Bu gerçeğin somut örneklerini hatırlamamızda fayda vardır:

▪ 1930’dan itibaren başlayan dostluk döneminde Yunanistan, karasuları Lozan Antlaşmasına göre 3 mil olmasına rağmen 1931’de millî hava sahasını 10 mil olarak uygulamaya başladı. 1936’da karasularını gizli bir kararname ile 6 mile genişletti.
▪ 1950’li yılların ilk yarısında yeniden canlanmaya başlayan Türk-Yunan ilişkilerindeki yumuşamada Yunanistan, Batı Trakya’daki Türk azınlığının hak ve hukukunu ihlâl eden adımlar attı.
▪ Türkiye ve Yunanistan’ın 1952 yılında beraberce NATO’ya üye olmaları iki ülkeyi birbirine yakınlaştırdı. Türkiye ile Yunanistan arasındaki yakınlaşmanın ve NATO stratejisinin icabı olarak sürdürülen Sovyetler Birliği’ni çevreleme gayreti, 28 Şubat 1953’te Ankara’da Türkiye, Yunanistan ve Yugoslavya arasında önce Balkan Paktı’nı ortaya çıkardı. Bu Pakt daha sonra 9 Ağustos 1954’te Yugoslavya’nın Bled kentinde imza edilen Antlaşma ile Balkan İttifakı halini aldı. İttifakın önderliğini Türkiye yaptı. Balkan İttifakı’na dair Antlaşma’nın imza edilmesinden sadece bir hafta sonra Yunanistan “Enosis – Birleşme” emeliyle Kıbrıs konusunun BM’nin IX. Genel Kurul toplantılarının gündemine dâhil edilmesi için başvuruda bulundu. BM’deki dolaylı “Enosis” girişimlerini 1958 sonuna kadar sürdürdü.
▪ 1952’de Türkiye’nin de rızasıyla sivil havacılık amaçlı olarak Yunanistan’a verilen Ege’de FIR teknik hizmetini, bir egemenlik alanı yetkisi olarak kullanmaya başladı.
Kıbrıs ve Avrupa Birliği
▪ Türkiye ve Yunanistan arasında başlayan, sonra İngiltere’nin de katıldığı görüşmelerle ortaya çıkan ve 16 Ağustos 1960 tarihinde imza edilen Lefkoşa Antlaşmalarıyla Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurulmasının dostane ilişkiler için yarattığı çok olumlu atmosfere ve Türkiye’nin yaptığı dostluk beyanlarına rağmen, Yunanistan, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluşundan sadece üç buçuk yıldan az bir süre sonra Kıbrıs Rum EOKA terör çetesi tarafından yıkılmasında fiilen rol oynadı. Yunanistan Ada’ya gizlice yirmi bin asker soktu.
▪ Yunanistan 15 Temmuz 1974 günü Kıbrıs’ta askerî darbe yaparak “Enosis” ilân teşebbüsünde bulundu.
▪ Dönemin dışişleri bakanları İsmail Cem ve Yorgo Papandreou arasında başlayan ve 17 Ağustos 1999 Depremiyle birlikte “Deprem Diplomasisi” olarak nitelendirilen Türk–Yunan dostluk ilişkileri, AB’nin Aralık 1999’daki Helsinki Zirvesi’nde Türkiye’ye çeşitli siyasî şartlara bağlı olarak AB “katılım adaylığı” statüsü verilirken, Kıbrıs Rum Yönetimi’nin AB üyelik müzakerelerinin Kıbrıs uyuşmazlığına çözüm bulunması şartı aranmaksızın başlamasına yeşil ışık yakılması sonucunu doğurdu. Yine bu “deprem diplomasisi” Helsinki’de Türkiye’nin AB üyeliğinin gerçekleşmesinin Türkiye ile Yunanistan arasındaki sorunların halledilmesi şartına bağlanmasıyla sonuçlandı.
Deniz Parkı da dostluk dönemine rastladı
Ne tesadüftür ki Yunan Hükûmetinin Ege Denizi’nde ve İyon Deniz’inde iki Deniz Parkı (Marine Park) ilân etmesi de yine ilişkilerde yeni bir “dostluk” dönemi başlatma girişimlerinin başladığı haftalarda, aylarda meydana gelmiştir.
Dışişleri Bakanlığımızın 9 Nisan’da açıklamasında da işaret edildiği üzere Yunanistan’ın Deniz Parkı hamlesi iki ülkenin ilişkilerinde “son dönemde görülen yumuşamaya rağmen” gerçekleşmiştir.
Hayra alâmet değil, tehlike çanı, deneme balonu
Bu olgu ve Yunanistan’ın hareket tarzındaki pervasızlık ziyadesiyle düşündürücüdür. Pek hayra alâmet değildir.
Yunanistan’ın Deniz Parkı hamlesini Türk-Yunan ilişkileri için tehlike çanı mahiyetinde görmek ihtiyatlılık olur.
Bu hamleyi Yunanistan’ın sık sık dile getirdiği Ege’de karasularını şimdiki 6 milin ötesine veya 12 mile kadar genişletmesi halinde Türkiye’nin muhtemel tepki gösterme kararlılığını, imkân ve kabiliyetini ölçme amaçlı bir “deneme balonu” mahiyetinde görmek de mümkündür.
Deniz Parkı karasularını genişletmeyi amaçlıyor
Neden böyle düşünüyoruz? Çünkü Yunanistan Dışişleri Bakanlığı Deniz Parkı ilân edilmesine ilişkin açıklamasında “Yunan Hükûmeti, Yunanistan’ın taraf olduğu Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi başta olmak üzere uluslararası hukuka dayalı ilkeli bir dış politika çerçevesinde ülkemizin egemenlik ve egemenlik haklarını tereddütsüz bir şekilde savunmaya devam edecektir” şeklinde bir ifade kullanmıştır.
Bu ifade Yunanistan’ın kara sularını 6 milin ötesinde genişletme düşüncesi hakkında sık sık dile getirdiği sözlerle örtüşmektedir.
Filhakika Yunanistan karasularını 6 milin ötesinde genişletme düşüncesinin gerekçesini “uluslararası teamül hukuku kaidelerine” ve özel olarak Türkiye’nin taraf olmadığı 1982 tarihli “BM Deniz Hukuku Sözleşmesi’ne” [UN Convention on the Law of the Sea (UNCLOS)] dayandırmaktadır. Yunanistan Dışişleri Bakanlığı Deniz Parkı hakkındaki açıklamasında aynı referansları kullanmıştır.
Türkiye aleyhine nüfuz alanı genişlemesi
Diğer taraftan Deniz Parkı uygulaması mutlak egemenlik hakkı doğurmasa dahi Yunanistan’ın Ege Denizi’ndeki nüfuz alanını Türkiye aleyhine genişletmiş olacaktır.
Nitekim, geçtiğimiz Nisan ayı ortasında Atina’da düzenlenen “9’uncu Bizim Okyanusumuz Konferansı’nın” açılış konuşmasını yapan Başbakan Kiryakos Miçotakis “deniz koruma alanlarımızı yüzde 80 oranında artıracak ve karasularımızın yaklaşık 1/3’ünü kapsayacak şekilde biri İyonya’da, biri Ege’de olmak üzere iki deniz milli parkı daha kuracağız” demiştir.

Dışişleri ve Milli Savunma uyarıları
Dışişlerinin 9 Nisan’da yaptığı açıklamasında bir de uyarı ifadesi var:

• “Ege sorunlarını ve egemenliği uluslararası anlaşmalarla Yunanistan’a devredilmemiş bazı ada, adacık ve kayalıkların statüsüne ilişkin hususları kendi gündemi çerçevesinde kullanmamasını Yunanistan’a tavsiye ederiz; … Yunanistan’ın statüsü tartışmalı coğrafi formasyonlar üzerinde yaratması muhtemel fiili durumları kabul etmeyeceğimize tekraren dikkat çekeriz.”
Millî Savunma Bakanlığımızın da Yunanistan’ın Deniz Parkı ilan etme girişimi hakkında “Ege Denizi’nde hak, alâka ve menfaatlerimizi korumak ve Yunanistan’ın tek taraflı statü oluşturma çabalarını engellemek maksadıyla teyakkuz halinde bulunmaktayız” ifadeleri basına yansımıştır.
Miçotakis ve Dendias’ın sözleri
Yunanistan Başbakanlık resmî internet sitesinde yer alan bilgiye göre, 17-18 Nisan’da Brüksel’de yapılan AB Özel Konsey toplantısından sonra düzenlediği basın toplantısında Başbakan Miçotakis’e Ege’de Denizi’nde Deniz Parkı oluşturulmasına ilişkin Türkiye’nin tepkisi hakkındaki görüşü de sorulmuş. Miçotakis şöyle yanıtlamış:
• “Yunanistan, egemenliğini icra etmekte ve Ege’deki egemenlik haklarını Uluslararası Hukuk ve Deniz Hukukuna dayanarak kullanmaktadır. Bunun da ötesinde, çevreci bir girişime Türkiye’nin bu kadar haksız tepki vermesi de doğrusu beni şaşırtmıştır. Atina’da düzenlediğimiz son ‘Bizim Okyanusumuz Konferansı’nda’ söz verdiğim üzere Yunanistan bu deniz parklarının oluşturulmasına devam edecektir.”
Ayrıca Yunanistan Savunma Bakanı Dendias’ın da Türkiye’nin gösterdiği sözlü tepki üzerine “Türkiye istediğini söyleyebilir. Türkiye beğense de beğenmese de Yunanistan’ın Ege’de hakları vardır” dediğini basından öğrenmiş bulunuyoruz.
Dostluk isteğiyle bağdaşmıyor
Son bir yılı aşkın zamandan beri Türkiye ile Yunanistan arasındaki ilişkilerde bir yumuşama sürecinden söz edilirken, bu yumuşamanın karşılıklı yüksek seviyeli ziyaretlerle somut sonuçlar verecek şekilde pekiştirilmesine çalışılırken ve üstelik Yunanistan Başbakanı’nın 13 Mayıs’ta Türkiye’yi resmî ziyareti beklenirken Miçotakis’in Deniz Parkı konusunda bir meydan okuma edasıyla pervasızca ve umursamazca dile getirdiği sözleri, Türkiye ile dostluk, iyi komşuluk ve işbirliği ilişkileri içinde olma arzu ve iradesiyle bağdaşır bulmuyoruz.
Hal böyleyken Miçotakis, Kariye Müzesinin daha önceden alınmış bir kararla cami olarak ibadete açılmasını ziyareti öncesi “olumsuz bir işaret” olarak nitelemiş, bunu görüşmelerinde Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a ileteceğini söylemiştir.
Türkiye’nin tek taraflı yumuşama adımları
Üstelik Yunan resmî şahsiyetlerinin muhtelif resmî demeçlerinde ikrar ettikleri üzere, son bir yılı epey aşkın bir süredir Türkiye Yunanistan’ın 10 mil hava sahası iddiasını tanımadığımızı göstermek üzere Ege’de yaptığı uçuşları durdurmuş; Barbaros Hayreddin Paşa, Oruç Reis, Yavuz, Fatih araştırma ve sondaj gemilerimizin Doğu Akdeniz’de Mavi Vatan’daki görünürlüğümüzü de sağlayan faaliyetlerini sonlandırmış veya ara vermiş; Yunanistan’ın gayrı askerî statüdeki adaları askerîleştirme faaliyetlerini dile getirmez olmuştur. “Mavi vatan” kavramı da birkaç yıl öncesindeki kadar demeçlerde yer bulmaz olmuştur.
Karşılığı Ege Adalarına vize mi?
Oysa, Yunanistan’dan, Türkiye’nin bu tek taraflı tansiyon düşürücü tutum ve davranışlarına eş değerde bir karşılık gelmemiştir.
Yunanistan Hükûmetinin kendi turizm gelirlerini arttırıcı etkisi olur düşüncesiyle Ege’deki üç-beş ada için Türk vatandaşlarına 2024 yılında 60 Avro ödeyerek kapıda vize alma kolaylığı getirmiş olmasını eş değerde siyasî bir jest olarak kabul etmek mümkün değildir.
Diğer taraftan, Yunanistan, Kıbrıs Rum Yönetimi ile birlikte yine AB’nin Bildirilerine Türkiye’yi itham eden, Kıbrıs konusunda kendi işlerine gelen çözümü dayatan, Türkiye’nin AB üyelik sürecindeki ilerlemeyi çeşitli siyasî şartlara bağlatan hükümler koydurma çabalarını sürdürmektedir.
Atina Bildirisi’nin 2. işlem paragrafı
Burada Cumhurbaşkanı’nın son Atina ziyaretinde 7 Aralık 2023 günü iki Devlet arasında imza edilmiş olan “Dostane İlişkiler ve İyi Komşuluk Hakkında Atina Bildirgesi’nin” 2. İşlem paragrafını hatırlatmak isteriz:
• “OP2. Taraflar, söz konusu Bildirge’nin lâfzını ve ruhunu zayıflatacak, itibarsızlaştıracak veya bölgelerinde barış ve istikrarın muhafazasını tehlikeye atacak her türlü beyan, girişim veya eylemden sarfınazar etmeyi taahhüt ederler.”
Yunanistan’ın Ege’de Deniz Parkı oluşturma hamlesini bu Bildirge’nin “lâfzı” ve özellikle “ruhuyla” bağdaştırmak mümkün müdür?
Yunanistan’ın attığı bu adımı Dışişleri Bakanlığımızın yaptığı bir tepki açıklaması ile geçiştirilebilir mahiyette bulmadığımızı da ifade etmek isteriz.
Sanırız Sayın Cumhurbaşkanı’nın Ankara’da Miçotakis ile yapacağı görüşmede bazı münasip mesajları muhatabına açık açık vermesi gerekecektir.

https://yetkinreport.com/2024/05/11/yunanistanin-egede-deniz-parki-kurmasi-tehlike-canidir/
This entry was posted in YUNANİSTAN - EGE SORUNU. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *