TARİHİN İÇİNDEN * OSMANLI’DA BİR VENEZUELALI * HİLÂL ALTINDA DÖRT YIL

CUMHURİYETCİYORUM
Ceyhun Balcı / HAZİRAN 9, 2019


OSMANLI’DA BİR VENEZUELALI


Yazının pek çok kişiye ilginç görünecek başlığı yalın gerçeğin
yansımasıdır. Biz söz oyunu ya da zorlama söz konusu değildir.

Her ne kadar olayın yaşandığı 150 yıl öncesi günümüzün iletişim ve ulaşım olanaklarından yoksunsa da çok öncesinde insanlığın Yeni Dünya’ya ulaştığı, dünyanın çevresinde dolaştığı, Ümit Burnu üzerinden Hindistan’a vardığı akıldan çıkartılmamalı.

Osmanlı’da Bir Venezuelalı General Francisco de Miranda! Özenli okur bu adla tanışık olmalı! Miranda’nın yolunun Anadolu’ya düştüğü yıllarda Latin Amerika İspanyol sömürgesi olmaktan kurtulma savaşı vermektedir. Bu savaşın efsane adı Simon Bolivar’sa General Francisco Miranda da yabana atılmayacak bir diğer önemli kişisidir.

Miranda’nın o tarihte Osmanlı topraklarında ne işi vardı sorusu da kurcalamış pek çok kişinin kafasını. Bir sava göre Latin Amerika’daki devrim sürecine destek sağlamak amacıyla Rusya’ya giderken Osmanlı’ya uğramış olmalıdır. Her ne kadar Rusya’ya gitmenin başka yolları olduğu düşünülse de…

1786 yılının 3 Temmuz günü Anadolu’ya İzmir’de ayak basan Miranda burada geçirdiği 9 günü izleyen 12 Temmuz’da İstanbul’a giden bir gemidedir.

Miranda deyim yerindeyse kitapkurdudur. İyi bir entelektüeldir. Kuşkusuz omuzundaki apolete uyan düzeyde becerili bir askerdir. Bütün bunların üstüne dili iyi kullanan ve diline saygılı bir kişi olması da şaşırtıcı olmasa gerektir.

Böylesi derinlikli bir kültür insanının hiç aksatmaksızın günlük tutması kültürel düzeyiyle uyumlu bir durumdur.

Türkiye’ye ayak bastığı günden başlayarak Rusya’ya gitmek üzere ayrıldığı 23 Eylül’e dek yaklaşık 3 ay boyunca her gününü yazıya dökmüş olması bile başlı başına saygın bir durumun ifadesidir.

Yaklaşık 40 yıldır neredeyse kesintisiz yaşadığım kent olan İzmir’deki 9 günü boyunca tuttuğu günlüklerin özellikle ilgimi çektiğini vurgulamalıyım.

Türkiye günlerinde kütüphaneler ve tarihsel mekânlar Miranda’nın öncelikli ilgi alanları olmuş. Bir asker olarak savaş araçlarına ilişkin gözlemleri ve eleştiriye varan saptamaları da oldukça ilginç geldi bana.

Ziyaretlerinin yanı sıra Miranda’nın gözlemleri de günlüklerinde çokça yer bulmuş. İzmir ve İstanbul’daki toplumsal, kültürel ve ekonomik yaşama ilişkin notları derinlikli yaklaşımının ürünü olarak algılanmalı.

Miranda’nın ayak bastığı zamanki Osmanlı’da yabancılara daha doğrusu gâvurlara yaklaşıma ilişkin iki ayrıntı oldukça dikkat çekici. Müslüman olmayan kişilere çocukların taş atması, kadınlarınsa tükürmesi sıradan Osmanlı davranışlarıymış o yılların Osmanlı ülkesinde. Miranda’nın, insanım diyenin onaylamayacağı bu türden olumsuzlukları olgunlukla ve üzerinde fazla durmadan yazmış olması da bir o kadar ilginç.

General Miranda’nın geldiği sırada Osmanlı tahtında I. Abdülhamit’in oturmakta olduğunu, Osmanlı donanmasının Ruslarca hem de Çeşme’de yakılmış olmasının üzerinden 16 sene geçmiş olduğunu, Osmanlı’nın o yıllarda Ruslar, Avusturyalılar ve İranlılarla yıpratıcı savaşlar yapmakta olduklarını da eklemekte yarar var.

Bugün Venezuela-Türkiye ilişkilerinin son derece sıcak ve yakın olduğunu görüyoruz. Venezuela’nın “arka bahçe” olmama direnci karşısında öfkelenen Sam Amca’nın gözü, kulağı Venezuela üzerindedir. Aynı Sam Amca’nın günümüzde S 400 ve F 35 üzerinden Türkiye’yle de sorunlu olduğu düşünüldüğünde Venezuela ve Türkiye’nin ortak yazgıya sahip olduğunu söylemek hiç de yanlış olmaz. İki ülke arasındaki ilişkileri güncel yönetimler üzerinden değerlendirme ve hatta işi Venezuela’nın şimdiki önderi Maduro’yu Tayyip Erdoğan’la dostluğu dolayısı ile yargılamaya vardırmayı adam akıllı düşünmekte yarar var.

Türkiye-Venezuela ilişkilerinin 150 yıl önceye dayandığını öğrenmek bile fazlasıyla heyecanlandırıcı gelmedi mi size de? [1]


HİLÂL ALTINDA DÖRT YIL (*)

Bu yazıda Venezuelalı süvari binbaşısı Nogales Mendez’den söz edeceğim. Kısa süre önce yazdığım bir başka yazıda bir başka Venezuelalı olan Fransisco de Miranda’nın öyküsüne değinmiştim. Miranda Latin Amerika devrimci hareketinin simge adı Simon Bolivar’ın yakın silah ve yazgı arkadaşı olarak hiç kuşkusuz daha şöhretli ve bilinen bir kişilikti.

Mendez ise neredeyse hiç tanınmayan bir Venezuelalı olarak Osmanlı’da daha uzun süre geçirmiş. Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı üniformasıyla orduya hizmet vermiş ve dolayısı ile Osmanlı’yı başta askerlik olmak üzere başka pek çok açıdan daha iyi ve ayrıntılı gözlemleme olanağı bulmuş.

Osmanlı subayı Nogales de Mendez

Nogales 1877’de 93 Harbi olarak da bilinen Osmanlı-Rus Savaşı sırasında Venezuela’da dünyaya gelmiş. Atalarından birisinin Kristof Kolomb’un subaylarından birisi olduğu biliniyor. Öncelikle İtilaf devletlerine ilgi duysa da sonradan Osmanlı’ya ilgi duyan Nogales Sofya’da Ataşe Militer Fethi Bey (Okyar) ve Goltz Paşa ile tanışmış. Enver Paşa da ilgisini esirgemeyince Nogales Mendez’in Osmanlı subayı olmasının önünde engel kalmamış.

Osmanlı’ya gelmeden önce Mendez’in İngiliz, Fransız, Rus, Karadağ ve Sırp orduları içinde Birinci Dünya Savaşı’na katılma isteği içinde olması ve bu isteğinin söz konusu ülkelerin vatandaşlığına geçmeyi düşünmediği için yerine gelmemiş olması serüvenseverlikle etiketlenmesine neden olabilir. Kuşkusuz bu da bir görüştür.

Ancak, Mendez’in silah arkadaşlarına “askerimiz”, üniformasını taşıdığı orduya da “ordumuz” diyecek kadar bu toprakları ve değerlerini benimsediği de yalın gerçektir. Özellikle güney cephesinde yitirilen savaşlar sonrasında çekilen Osmanlı ordusunun buralara vedası Mendez’i de derinden etkilemiş ve duygulandırmıştır. Mendez’in savaş alanındaki başarısı ve kısa süre içinde üniformasını taşıdığı orduya bağlılığı ve dolayısı ile ayaklarını bastığı topraklara saygısı belgelerle de doğrulanabilen gerçeklerdir.

Mendez’in bu yazıya başlık olan adla yayımlanmış kitabından yalnızca başarılı bir asker olmadığı; yanı sıra, derinlikli bir kültür insanı olduğu anlaşılabilir.

Zamanın Osmanlı ülkesinde siyasal ve toplumsal duruma ilişkin gözlemlerin yanı sıra Türklerin askerliğe yaklaşımı, dinselliğe bakışı ve gelenekleiyrle görenekleri de Nogales’in izlenimlerinde yer bulan konulardan olmuş. Çok uluslu Osmanlı’daki Türk dışı unsurlar da genişçe yer bulmuş Mendez’in notlarında.

Pek çoğunuza ilginç geldiğini sandığım Nogales Mendez’le ilgili daha ayrıntılı bilgilenme biraz daha zahmet gerektiriyor.

OSMANLI’DA BİR VENEZUELALI

HİLÂL ALTINDA DÖRT YIL (*)

This entry was posted in Tarih. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *