Prof. Dr. Özer Ozankaya
1 MAYIS EMEK BAYRAMI KUTLU OLSUN!
İstanbul Belediye binasından “Bir Mayıs, işçinin, emekçinin bayramı!” marşının duyulmasından demokrasinin zaferini tatmaya başladığımızı anlıyor, kıvanç duyuyoruz.
Bütün büyük şehir belediyelerinin CHP’li başkanları da, “toplumsal adalet sağlayacak üretici belediyecilik” sözünü vererek, Cumhuriyetimizin dünyaya örnek “ekonomik kalkınma” ilkelerini yeniden göndere çekmek istiyorlar. Kıvanç verici bu durumun 1970’li, ’80’li yıllardaki gibi Cumhuriyetimizin demokratik devletçiliğine sırt dönmenin sollu, sağlı sapmalarıyla yeniden gölgelenmemesi gerektiği düşüncesiyle, Atatürk’ün ekonomik demokrasi modelinin ruhunu, yine O’nun kaleminden kamuoyunun bilincine ulaştırmak gerekir.
Birçok siyaset bilimi uzmanı, Atatürk’ün, ekonominin yönetiminde temel sorumluluğu devlete veren ve devleti, zorunlu ve yararlı olduğu ölçüde ekonomiye karıştıran, ama onun ötesine de geçirtmeyen, ekonomik ve toplumsal nitelikte bir siyasal düzen” kurmakla, insanlık tarihine “siyaset kuramının en büyük filozoflarından biri olarak geçtiğini belirtmişlerdir.
1 Mayıs Emek Bayramını kutlarken, kıvancımızın sürekli olmasını sağlayacak Atatürk’ün ekonomik düzen üzerine düşüncesini, kendi kaleminden kısa bir seçkiyle paylaşalım:
“Bir ulusun yaşamıyla, yükselişiyle, çöküşüyle doğrudan doğruya ilgili olan (şey), o ulusun ekonomisidir. .. Gerçekten de Türk tarihi incelenecek olursa, bütün yükseliş ve çöküşlerin nedenlerinin bir ekonomi konusundan başka bir şey olmadığı anlaşılır…
“Hemen söylemeliyim ki, ben ekonomik yaşam denince, tarım, ticaret ve sanayi etkinliklerini ve bütün bayındırlık işlerini, birbirinden ayrı düşünülmesi doğru olmayan bir bütün sayarım. Bu nedenle şunu da anımsatmalıyım ki, bir ulusa bağımsız kimlik ve değer kazandıran siyasal varlık makinasında devlet yaşamı, düşünce yaşamı ve ekonomik yaşam mekanizmaları, birbirine bağlı ve birbiriyle uyumludurlar; öyle ki, bu organlar birbirine uyarak aynı uyum içinde çalıştırılmazsa, hükümet makinesinin motör gücü boşa harcanmış olur. Ondan beklenen tam verim elde edilemez.”
“Ulusal servetin dağılımında daha yetkin bir adalet, emek harcayanların gönenç düzeyininin yükseltilmesi, ulusal birliğin, demek ki iç ve dış güvenliğin, zorunlu koşuludur.
Genel yarara hizmet eden genel kurumların çoğaltılması ile yalnızca çıkarsever olan etkinlikler sınırlandırılır ve yurttaşlar arasında ahlâki dayanışma gelişme olanağı bulur.’
“Ekonomik ve kimi toplumsal işler, bir yandan bireylerin yararları ile ilgilidir. Bunun için bireyciler, bu işlere devletin karışmasını kişi özgürlüğüne saldırı gibi görürler. Ama bu işler içinde bütün ulusun ortak yararına ilişkin olan noktalar da vardır. Özel yarar, çoğunlukla genel yararla çelişme içinde bulunur. Bir de özel yararlar en sonunda yarışmaya dayanır. Oysa yalnız yarışmayla bir ülkede ekonomik düzen kurulamaz.
“Çünkü özgür yarışma, güçlü ile zayıfı karşı karşıya bırakır. İkinci olarak, kimi ortaklaşa yararlar vardır ki, bireyler ve şirketlerin bunları sağlamaya güçleri yetmez. Ya da yeterince kârlı bulmadıkları için o işleri yapmazlar. Oysa bunlar ulus için yaşamsal bir önem taşırlar ve devlet onları yapmak zorunda kalır. Devlet herkesin ortak yararını ve ilerlemesini düşünür. Bireylerin ise özel çıkar duygusundan ne ölçüde uzaklaştırılabileceği incelenmeğe değer. Ayrıca uluslarda özgürlük ve uygarlık geliştiği oranda devletin görevleri ve sorumlulukları da çoğalır.”
‘Devletin ekonomide düzenleyiciliği kabul edildiğinde karşılaşılacak olan güçlük şudur: Devlet ile bireyin karşılıklı etkinlik alanlarını ayırmak:
Bireylerin kişisel etkinlikleri ekonomik gelişmenin ana kaynağı olarak kalmalıdır. Bunun için, ilke olarak devlet bireyin yerine geçmemeli, bireysel girişim ve özgürlüğü sınırlandırmamalıdır. Ama bireyin gelişimi için genel koşulları gözönünde tutmalıdır.
Bireylerin gelişimine engel olmamak, onların her bakış açısından olduğu gibi, özellikle ekonomik alanlardaki özgürlük ve girişimleri önünde devlet etkinlikleri ile bir engel oluşturmamak, demokrasi ilkelerinin en önemli temelidir.’
‘Devletin ekonomik etkinliklerinin sınırını çizmek konusunda da hazır reçete söz konusu değildir. Bu sınırın, yurttaşın bireysel girişim ve özgürlüğünü kısıtlamayacak biçimde saptanması, (her şeyin yanıtını bulduğu öne sürülen, değişmezlik iddiasındaki doktrinlerle olmaz;) ülkeyi yönetmeğe yetkili kılınan, yani ulusun özgür seçimiyle işbaşına gelen hükümetlerin geliştirecekleri programlarla olur.’
“Bir toplumu, bir bölüm insanlarının düşüncelerine zorla tutsak etmek ve cılız bağımlılar olarak yaşatmak, doğal ve akla uygun bir hükümet sistemi değildir. Bolşeviklik’te biz bunu görüyoruz.”
Bir Mayıs Emek Bayramı başta işçi ve emekçi yurttaşlarımız olmak üzere tüm ulusumuza, tüm insanlığa kutlu olsun.
Bknz.:
Özer Ozankaya, CUMHURİYET ÇINARI: MUSTAFA KEMAL’İ “ATATÜRK” YAPAN UYGARLIK TASARIMI, Cem Yay.