Aydın  İnsan  !.. Bekleye  Bekleye  Çürüyenler … 

Erdal Akalın / 13.01.2019

Aydın  İnsan  !..

Bekleye  Bekleye  Çürüyenler …

Sunu:   Gazeteci ve yazar Enver Aysever, Cumhuriyet Gazetesi içeriğinde yedi gün süren bir söyleşi dizisi ile okurlarının karşısına çıkmıştı.  Kendi seçimi ve değerlendirmesi sonucu hepimizce ülkemizin yüz akları olan ‘Yedi Bilge’ ile yaptığı söyleşiler konuya yakın duranların eminim ilgisi çekmiştir.   Şahsen ben çok etkilendim.

Hemen her bilgemizin değindiği konu, ülkemizin sıkışık konumunun düzlüğe çıkması için kendisini aydın sayanların ülke yararına sorumluluk almasında kesişiyordu.  Diziye ilgi duyarak okuyan ve düşünenler sanırım bilgelerimizin aydın tanımlamasından etkilenmiş ve hatta kendilerini sorgulamış olsalar gerektir, diye düşündüm.

Tabii ki, bu yazının kalemşoru olan bendeniz de ‘aydın insan’ tanımı konusunda kendimce düşündüm ve aydın insanı tanımlamaya çalıştım.  Bu zihin jimnastiğini yaparken, kendi yazım stilim olan ‘kara mizah’ birden devreye girdi ve şimdi size sunacağım yazı ortaya çıkıverdi.   İşte benim aydın insan tanımım, tabii ki ben bir bilge değil, sıradan AK-ŞAKA köşesinin bir amatör yazarıyım!

***

Aydın insanı tanımlamak kolay iş değildir.  Çünkü göreceli bir kavramdır.  Göreceli oluşu bu tanımı yapmak isteyen kişinin ne derece de aydınlıkta yaşadığı yanında, haset ve kibir gibi insani karanlıktan ne derece kurtulmuş olmasında yatar.  AK-ŞAKA, aydın ( entelektüel, münevver ) insanı şöyle tanımlayabileceğini düşünüyor; çevresinden kopmamış ve toplumunu özümsemiş, bilgi kaynaklarına kırmızı çizgiler çekmemiş,  toplumu için özverili heyecanını yitirmemiş, zeki, ancak çok akıllı değil ( akıl, bana göre egoist zekâ ile özdeştir ya! ), arada hafif nevrotik iniş ve çıkışları olan bir insan, yani ‘insan-ı kâmil!

Bu tanımlamaya bazı sosyal esriklikleri de eklemek olasıdır.  İyi konuşmacı ve nüktedan frekanslı, buna karşılık kötü ve sabırsız dinleyici, vatanı kurtarmak uğruna karaciğerini dahi riske edebilen alkol-sever…  Bu niteliklerine nakarat ve kafiye meraklısı amatör ozanlık heyecanı da eklenebilir!

Tanımı ne olursa olsun, insan, aydın ve insan-ı kâmil olarak doğmaz.  Ama bazı kalıtsal artılarla doğmuş olması avantajdır. Hani bilinen bir fıkra vardır ya;  bir genç fakülteden mezun olmuş ve diplomasını dekandan alırken sormuş ;  ‘’ Efendim, ben bu fakülteden mezun olmakla yetinmek istemiyorum.  Aynı zamanda aydın bir insan olmak istiyorum.  Sizce ne yapmalıyım ?’’. Dekan,  kısa bir süre düşünmüş ve yanıtlamış ; ‘’ Sevgili oğlum, üç fakülte bitirmek gerekir. ‘’.  Yeni mezun genç şaşırmış ve ; ‘’ Ama hocam, bunu yapacaksam yaşamımın yarısı okullar da geçer ‘’, demiş.  Dekan, hafifçe gülmüş ve vurucu cevabı vermiş.  Bakalım ne söylemiş; ‘’ Sevgili oğlum, yanlış anladın.  İlk fakülteyi deden, ikinciyi baban ve üçüncüyü sen bitirmiş olmalısın! ‘’.  İşbu cevap, aydın olabilmenin kalıtsal tohumlarının ailesel imbikten geçmiş olması gerçeğinin bir kanıtıdır.

İşte böylece kalıtsal bir artı ile aydın insan adayı olarak doğan bebek, arzu ve emekle aydın çocuk olmak üzere adım atmaya başlar.  Aydın insan olmak emeli aynı zaman da bir tercih kavşağıdır.  Öncelikle, sunta ihraç ederek mobilya ihraç etmiş gibi vergi iadesi almamak tercihidir bu!

Aydın insan adayı, normal öğretim ve eğitim dışında da okur. Genellikle seçmeden okuduğu için bazılarına tepkilidir.  Hatta bazen kızdığı yazarların kitaplarını parçalar.  Bunu, ilk-gençlik çağının hormonal kızgınlığı olarak nitelemek olasıdır!

Orta-gençlik evresinde gene okur.  Ancak artık kızmamaktadır.  Çünkü kızabileceği kitapları seçmemek becerisine kavuşmuştur.

İleri-gençlikte artık her şeyle ilgilenir olmuştur.  Bu ilgi alanı, karşı cinsin anatomisi, fizyolojisi ve psikolojisi ile de genişlemiştir.  Beğenmedikleri olsa bile renk vermez.  Sadece soğuk bir bakış ile kibar bir gülümseme sergiler.

Ergin-gençlik döneminde, kırklı yaşlara girmiştir.  Artık üretkendir.  Üretkenliği, sadece yeni kuşak insanlarını üretmekle sınırlı değildir.  Topluma yönelik projeleri vardır.  Beğenilmek, olabildiğince gelir düzeyini arttırmak, toplumda saygın bir yer edinmek sevdasındadır.  Bu bulanık hayalleri nedeni ile henüz kendini aşamamış, kibirli bir ruh yapısını sergiler.

Ellili yaşlarda ise artık olgun-gençlik evresine adım atmıştır.  Aydın insan kisvesi saydığı şık kostümleri yerini kazaklara bırakmıştır.  Hanım aydın insan, kırlaşan saçlarını mevsim yapraklarının renklerine dönüştürürken; erkek aydın insan ağarmakta olan şakakları ile daha özgür saçlara kavuşmuştur.  Bu dönem, kırlaşan saçların altında yatan kafanın aydınlık çağıdır.  Artık kişisel bilançolar gözden geçirilmektedir.  Beyin, bir bilgisayar inceliği ile kâr ve zarar sütunlarına işlem yapmaktadır.

Altmışlı yaşları idrak eden aydın insan, artık kendi dönemini tanımlamak için ‘’ gençlik ‘’ sözcüğünün anlamsızlığını anlamaktadır.  Olsa olsa, ‘’ genç-emekli ‘’ sayılabileceğinin erdemine kavuşmuştur.  Emekli maaşını çekmek üzere sırasını beklediği ATM’ler önünde sızlayan dizlerinin buruk keyfini sürmeğe çalışır.  Üstelik sıklıkla programları değişen para makineleri karşısında, kafasının uyum sıkıntısı çektiğinin farkındadır.  O zaman, geriye dönüp bakmak ihtiyacı duyar.  Maddi zenginliklere önem veren liberal ekonomi düzeninin yeni değer hükümleri karşısında yapayalnız olduğunu anlar.  Aydın insan olmak konusundaki emekleri ve yoğun çabaları, galiba köşe-dönücü becerikli (!) bezirgânlara ve çağına ayak uyduramayan  kifayetsiz muhteris siyasilere hükmen mağlup olmuştur.  Üstelik devlet baba bu yenilgisinde karşı takımı desteklemekle taraf olmuştur.  Bu yenilginin ağrısını yüreğinde hisseder. Acıyan kalbi ile sendeler ve yere yıkılır!

Aydın insan, cenazesinde konuşulanları duyabilse belki teselli dahi olabilirdi;  ‘’ Aydın insandı rahmetli, genç ama temiz gitti. Çok çekmedi! ‘’.

Aydın insanın ölümü, her ölüm gibi genç ölümdü.  Ama çok şükür, ‘’ bekleye bekleye çürümeden ‘’ kibarca terk-i dünya edebilmişti.  İşte bu final yakışmıştı onun yıllar süren emeklerine!..

***

Kıssadan hisse: “Cevr-i dehr ile olur, bülbül gurâba hem-nişin / Yine şekvayı gurâba eyler, garabet bundadır!”  (Nev-i, 1599).

(Hayatın cilvesi ile bülbül karga ile arkadaş olmak zorunda kalır / Lakin işin garibi bu durumdan şikâyetçi olan yine kargadır!).

This entry was posted in AKIL FİKİR YAZILARI. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *