Olaylar ve Görüşler
Cumhuriyet
03.11.2018
Cumhuriyet, reşitim diyenlerin idaresidir
Bir devlet şekli olarak ilk kez Romalılarla birlikte var olan cumhuriyet düşüncesi, Fransız İhtilali ile birlikte modern bir içerik kazanmış; halk/millet egemenliğine dayanan, bu nedenle demokrasiyi de içeren bir kavram olarak kullanılmıştır. Cumhuriyetin gereği olan millet/halk egemenliği düşüncesi, 18. yüzyıldan itibaren Osmanlı aydınlarının da ilgisini çekmiş ve dönem içinde halk egemenliği demokrasi ile eşanlamda kullanılmıştır.
Ancak egemenliğin Tanrı’nın yeryüzündeki temsilcisi olarak halife/sultanda görüldüğü Osmanlı sisteminde yönetim biçimi olarak cumhuriyet zararlı bulunmuş, İslam devletlerindeki biat/bey’at yönetimi, yani tahta çıkan hükümdarın buyruğuna/ ulu’l emre uymayı kabullenme, halkın, egemenliğe katılımı olarak değerlendirilmiştir. Öyle ki 1909 yılında anayasada padişahın haklarını sınırlayan değişiklikler yapılmak istendiğinde kimi milletvekilleri her şeyi halkın temsilcilerine veriyorsunuz… bu cumhuriyet demektir biz Hanedan-ı Âli Osman’dan memnunuz, cumhuriyet istemiyoruz diyerek değişikliğe itiraz etmişlerdir. Anayasa değiştirilip padişahın hakları kısıtlandığında da cumhuriyetçi olmak, iktidar ile muhalefetin birbirini suçlama aracı olmayı sürdürmüştür. Öyle ki muhalefetteki Hürriyet ve İtilaf Partisi’nin suçlamaları karşısında İttihat ve Terakki’nin kimi üyeleri savunmaya geçerek cumhuriyetçi olmadıklarını ispatlamaya çalışmıştır.
Mustafa Kemal’in farkı
Mustafa Kemal’in çağdaşlarından farkı da buradadır. Aynı tarihlerde genç bir subay olan Mustafa Kemal (Atatürk), Vatan ve Hürriyet Cemiyeti’nin Selanik Şubesi’ni açarken (1909) köhneleşmiş çürük idareyi yıkmak; vatanı kurtarmak için milleti hâkim kılmak gerektiğine işaret ederken biattan yana değil cumhuriyetten yana tavır almıştır. Daha öğrencilik yıllarından başlayarak Cumhuriyet sözcüğünü halk/millet egemenliğine dayanan ve demokrasiyi de içeren bir kavram olarak benimsemiştir.
Kazım Özalp’ın aktardığına göre Sofya Ataşemiliterliğine gitmeden önceki günlerde “Bu hanedandan ülkeye hayır yoktur. Diktatörlük ulusları mutlu ve gönençli kılmaz. Devletin esasını cumhuriyet ilkelerine göre hazırlamak gerekir” diyerek cumhuriyetçi duruşunu bir kez daha ortaya koymuştur. 22 Mayıs 1919’da, Sadrazamlık makamına gönderdiği raporda, Millet yekvücut olup, hâkimiyet esasını, Türklük duygusunu hedef ittihaz etmiştir derken de milliyetçiliğin zorunlu sonucu olarak cumhuriyetçiliğe vurgu yapmıştır. Cumhuriyetçiliği, gerçek milliyetçiliğin ve gerçek halkçılığın hukuki ifadesi olarak görmüştür.
Bağımsızlık mücadelesi sırasında kimi devrim adımlarını güvendiği kişilerle paylaşan Mustafa Kemal Paşa yeni Türkiye’nin siyasal rejiminin cumhuriyet olacağının ilk işaretini Erzurum’da vermiştir. Mahmut Esat (Bozkurt) 1934 yılında Atatürk tarafından görevlendirildiği İnkılap Derslerinde okutmak üzere cumhuriyet sözünün ilk önce nerede, ne biçimde ve kimler arasında söylediğini Mustafa Kemal Paşa’ya sormuştur. Paşa, günü gününe bütün olayları not ettiğine dikkati çekerek yanıtı Mazhar Müfit (Kansu) Bey’den almasını isteyince Mahmut Esat şu mektubu kaleme almıştır: Erzurum Kongresi’nde aşırı millet egemenliği pek açıktır. Cumhuriyete kadar yol veren bir millet egemenliği. Fakat o sırada Şef ne düşünüyordu. Bu konuda açık bilginiz var mıdır? Vermek lütfunda bulunacağınız karşılık tarihe yardımcı olacaktır” Mazhar Müfit Bey ise Mustafa Kemal Paşa’dan izin aldıktan sonra 20 Temmuz 1919’da Erzurum’da hükümetin cumhuriyet olacağını öğrendiğini açıklamıştır.
Mustafa Kemal Paşa’nın bu konuda ikinci paylaşımı 1921 yılı Mayıs ayında Şehzade Ömer Faruk Efendi’nin Milli Mücadele’ye katılmak üzere İnebolu’ya gelişinde yaşanmıştır. Mahmut Esat, Mustafa Kemal Paşa ile arasında geçen konuşmayı 1934 yılında İnkılap Enstitüsü’nde verdiği derste şöyle aktarmıştır: Harekâtı milliye sırasında şef bir gün beni çağırdı. İstasyonda mütevazı odasında oturuyordu. “Zonguldak’a Ömer Faruk gelmiş haberin var mı,” diye sordu. Hayır! cevabını verdim. “Buraya gelsin mi?” dedi. Siz nasıl isterseniz öyle olur. Ben casus olmasından korkarım, dedim. İşte, o zaman bana bu hanedanı mevzuu bahsederek: “Bir daha bu milletin başına gelemeyeceklerdir. Çünkü cumhuriyet olacaktır, demiştir”.
Cumhuriyet düşüncesi
Kurtuluş Savaşı sırasında kamuoyu yaratmak üzere Sivas’ta çıkarılan gazeteye İrade-i Milliye (1919), Ankara’da çıkarılan gazeteye Hâkimiyet-i Milliye (1920) isimlerinin verilmesi de rastlantı değil, millet egemenliğine olan inancının yansıması, cumhuriyet düşüncesine bağlılığının ifadesidir. Bu ifade hukuki yansımasını 1921 Anayasası’nda (Teşkilat-ı Esasiye Kanunu) bulmuştur.
Türk ordusu İnönü önlerinde Yunan, Kütahya önlerinde, Ethem güçlerinin eşzamanlı saldırısını püskürtüp zaferini yeni anayasa ile taçlandırırken TBMM de “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” diyerek Türkiye’de halk cumhuriyetinin kurulduğunu ilan etmiştir. Böylece sultanların hak ve yetkileri Türk milletine geçmiş, milletin geleceğini oyuncak edinen saray dönemi son bulmuş, Türk halkı efendilik tacını takmıştır. Türk milletinin temsilcisi olan TBMM, bu tacı kimseyle paylaşmayacağına olan kararlılığını 1 Kasım 1922’de saltanatı kaldırarak ortaya koymuştur.
Saltanatın kaldırılması ile yaratılmaya çalışılan Devlet başkanlığı sorunu Lozan görüşmelerinin kesildiği o günlerde netleştirilememiş, çözüm önerisi antlaşmanın imzalanmasından sonra yine Mustafa Kemal Paşa’dan gelmiştir. Hasan Rıza Soyak’ın belirttiğine göre, 1923 yılı Temmuz sonunda Adalet Bakanı Seyit Bey’e gönderdiği anayasa değişikliği taslağı ile devlet başkanına cumhurreisi sanı verilmesini ve cumhurreisinin TBMM’nin kendi üyeleri arasından bir seçim dönemi için seçilmesini öngörmüştür. Taslak büyük olasılıkla seçimlerin yenilenmesi sürecine denk geldiği için ele alınamamış, ancak Mustafa Kemal Paşa Cumhuriyet düşüncesini 22 Eylül 1923’te Neue Freie Presse gazetesi muhabiri J. Hans Lazar’a verdiği demeçte şu cümlelerle ifade etmiştir:
Yeni Türkiye Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nun ilk maddelerini size tekrar edeceğim: ‘Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir. İcra kudreti, kanun yapma salahiyeti, milletin yegâne hakiki temsilcisi olan Meclis’te tecelli etmiş ve toplanmıştır.’ Bu iki maddeyi bir kelime ile özetlemek mümkündür: ‘Cumhuriyet’.
Ankara başkent olacak
Mustafa Kemal Paşa aynı demecinde Ankara, Türkiye Cumhuriyeti’nin payitahtıdır vurgusunu yaparak da iki tartışmalı konuya, hem dünya hem de Türk kamuoyu önünde bir kez daha açıklık getirmiştir. (Ankara bu konuşmadan 21 gün sonra 13 Ekim’de başkent olacaktır)
Anadolu’da Yeni Gün gazetesi de daha 8 Ekim 1923’te Cumhuriyetin ilanını Cumhuriyet İdaremiz Açıklanacak, Yakında İlan Olunacaktır başlığı ile duyurmuş, yeni projenin yasama ve yürütme yetkilerini yine mecliste bıraktığına işaret ederek millet hâkimiyeti vurgusunu yinelemiştir. Yunus Nadi Bey de aynı gün kaleme aldığı Esastan Tekâmül/Olgunlaşma isimli başmakalesinde Kanun-u Esasi ile Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nu egemenliğin kullanılışı açısında analiz etmiştir. Bu çerçevede;
ilkini yaratan koşulların ülke dışından geldiğine, ikincisinin milletin vicdanından ve ihtiyacından doğduğuna işaret eden Yunus Nadi, bu nedenle ilkinde egemen olan unsurun hükümdar ve hükümet ikincisinde egemen unsurun ise millet olduğunu vurgulayarak cumhuriyetin millet hâkimiyetinin zorunlu sonucu olduğuna işaret etmiştir. Yunus Nadi aynı makalede 1921 Anayasası’nın eksik olduğuna da dikkati çekmiştir ki Mustafa Kemal Paşa da aynı kanıdadır. Zira, 22 Eylül 1923 tarihli demecinde; Yeni Türkiye’nin yenilenmesi bitmedi. Anayasa son biçimini almadı. Değişen koşullara göre anayasada ve yasalarda bazı değişiklikler yapılacak derken kullandığı bir cümle son derece önemlidir. Türkiye bugün mevcudiyet ıtıbarıyla neyse, çok kısa süre içinde şeklen de o olacaktır.
Devletin hükümet şekli Cumhuriyettir
Bu cümle iki gerçeğin ifadesidir.
• Türkiye devleti mevcudiyet itibarıyla zaten cumhuriyettir
• Türkiye Cumhuriyeti en kısa sürede anayasal nitelik kazanacaktır.
Diğer bir değişle Türkiye Cumhuriyeti ile ilgili gerçeğin geriye yalnızca açıklanması kalmıştır. 29 Ekim 1923 günü TBMM’nin 1921 Anayasası’na Türkiye devletinin hükümet şekli cumhuriyettir hükmünü eklemesi ile gerçekleştirilen bu değişikliğin; bazı maddelerin açıklama yolu ile değiştirilmesi olarak nitelendirilmesi de bilinçli bir tercihtir. Böylece, yapılan işlemin yalnızca açıklama olduğu bir kez daha vurgulanmış, Türk Cumhurluğu resmen kurulmuştur. Gazi Mustafa Kemal Atatürk ile ülküdaşlarının Cumhuriyet yönetimini millet egemenliğinin en gelişmiş şekli olarak görmeleridir ki Türkiye Devleti’nin siyasal rejim yönünden gerçek adını almasını ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasını sağlamıştır.
Türk milleti, vasiye gereksinimi olmadığı için Cumhuriyeti ilan etmiştir. Zira Cumhuriyet reşitim(!) diyen milletlerin idaresidir. Cumhuriyet aynı zamanda demokrasinin belli başlı şartlarından biridir. Cumhurluğu/ Cumhuriyetçiliği kabul etmemiş demokrasilerin egemenlik yanları eksiktir. Çünkü Cumhuriyet, Türk milletini onurlu ve saygın bir mevkie ve refaha kavuşturacak, kişisel ve baskıcı rejimin önünü tıkayacak tek yönetim biçimi olarak değerlendirilmiştir. Cumhuriyet, Türk halkının geçirdiği büyük mücadelelerin sonunda elde ettiği ulusal kazançların en üstünü ve en kıymetlisi, milli egemenlik idealinin en iyi ve en emin surette temsilini sağlayan devlet şekli olarak tanımlanmıştır. Bu nedenle anayasa, cumhuriyet şeklinin TBMM tarafından bile değiştirilmesi hakkını tanımamış ve hatta bunun teklifini ve tartışma olanağını da ortadan kaldırmıştır. Cumhuriyete karşı olmak, Cumhuriyetçilik ilkesini yok saymak da millet egemenliğine karşı olmak ve milleti yok saymakla eşgörülmüştür.
Doç. Dr. Şaduman Halıcı