SÖZCÜ 29 Mayıs 2018
Yılmaz ÖZDİL
Yemeni
Demirel’in “fötr”ü vardı.
Köylü çocuğu olarak şehirli sembolü taşıyordu. Miting meydanının en arkasında duran vatandaşın kafasına takacakmış gibi kolunu uzata uzata sallardı.
Ecevit’in “kasket”i vardı.
Anne tarafından saraylı, Robert Kolej mezunu olarak köylü sembolünü marka edinmişti.
Erbakan’ın “takke”si vardı.
Camiye sokulan siyasetin kafaya takılan modeliydi. Kafasını örtsün diye değil, kafasının içindekini göstersin diye kullanırdı.
Bir uçtan öbür uca…
“Poşu” takan da vardı.
“Börk” kullanan da.
Güya bunların hepsi kendilerine özgü ideolojileri temsil ediyordu ama, aslında hepsinin “ortak” özelliği vardı.Erkek egemen toplumun, erkek aksesuarlarıydı.“Baba, Karaoğlan, Hoca, Başbuğ” gibi erkek sıfatlarının, erkek sembolleriydi. “Reis” de öyle.
Bu memleketin kadınlarından daima erkek sembolleriyle, erkek sıfatlarıyla oy istendi.
Ve, demokrasi tarihimizde ilk kez “tülbent” görüyoruz.
Anadolu’nun dört bir köşesindeki kadınlar, çeyiz sandıklarından çıkardıkları umutlarını hayallerini “tülbent” halinde “yemeni” halinde “yazma” halinde Meral Akşener’e veriyor.
Batman’dan Kayseri’ye Denizli’den Konya’ya Aydın’dan Samsun’a Antalya’dan Zonguldak’a miting kürsüsüne “yemeni” yağıyor.Farklı coğrafyalarda yaşayan, kiminin saçı açık, kiminin kapalı, birbirini hiç tanımayan kadınlar adeta sözleşmişler gibi, ne etnik kökenden bahseden var, ne mezhepten, sadece “yemeni” var.
Neticeyi bilmem.
Ama bu ilk kez oluyor.
Bana sorarsanız, sessiz çoğunluğun şapkaya da, takkeye de, poşuya da isyanı bu… Yemeni devrimi yaşanıyor.