Estonya Feribotu Sendromu!

M/S Estonia bir Cruisferry feribot olup, 1980 yılında Almanya Meyer Werft tersanesinde Papenburg’da inşa edildi. Geminin Baltık Denizi’nde batışı 28 Eylül 1994 tarihinde idi. 852 yolcusu öldü ve 137 kişi kurtuldu.. Bu kaza, modern deniz tarihinin en büyük felaketlerindendir …

Ufuk Söylemez
Aydınlık Gazetesi, 11.1.2018

Estonya Feribotu Sendromu!

Modern deniz tarihinin en büyük kazası olarak bilinen, 28 Eylül 1994 tarihli Baltık denizinde batan Estonya Feribotu faciasında feribotta bulunan 989 kişiden sadece 137 kişi kurtulabilmişti.

Bu facia, feribotun su almaya başlamasından batmasına kadar geçen 1 saatlik süre zarfında, yolcuların yaklaşık yüzde 85’inin can yeleği dahi giymeden, feribotla birlikte batarak boğulmalarıyla ilgili olarak psikoloji kitaplarına girmiş bir davranış biçimini de tartışmaya açmıştır.

Estonya’dan Stockholm Limanı’na giden feribotun, kıyıya yakın ve derinliğin az olduğu bir noktada akıntı nedeniyle kayaya çarpması ve su almaya başlamasıyla (saat 00.50), kaptan ve gemi yönetimi sakinleştirici anonslar yapmaya başlarlar. Yolculara “sakin olmalarını, bu feribotun asla batmayacağını” söylerler.

İnsanlar feribot yan yattığı halde kamaralarına girip, can yeleği bile giymezler.

Saat 01.50’de tamamıyla batan ve yana yatan feribotta, çoğunun iyi düzeyde yüzme bildiği sonradan yapılan araştırmalarla ortaya çıkan yolcuların yüzde 85’i (852 kişi) boğularak ölüyor maalesef.

Bu batışı sadece izleyen, can yeleği giymek yerine Kaptan’ın anonslarıyla rahatlayarak, kamaralarında adeta ölümü bekleyen bu insanların davranışları, modern psikoloji kitaplarında inceleme konusu olmuş ve “Estonya Feribotu Sendromu” olarak adlandırılmıştır.

Teşbihte hata olmaz derler.

Estonya feribotundaki insanların psikolojisini, bugün “yüzde 11 büyüyoruz” diyen, “dünya bizi kıskanıyor” diyen ekonomiyi ve ülkeyi kaptan köşkünden yönettiğini zannedenlere inananların bir nevi “Estonya feribotu sendromu” psikolojisini yansıttıklarını düşünmek mübalağalı mı olur acaba?

Gelin temel bazı göstergelere birlikte bakalım;

* Dolaylı vergiler yüzde 70, doğrudan vergiler yüzde 30 civarında. Dünyanın en haksız vergi sistemi ve çarpıklığı yaşanıyor.

* Borsanın yüzde 66’sı yabancıların egemenliğinde,

* Toplam borçlar (kamu ve özel) 438 milyar dolara yükselmiş, bireysel borçlanma anormal boyutlara çıkmış vaziyette,

* Yüksek faizde “çift haneli” rakamlara yükselen ekonomi bugün faiz cennetine dönüşmüş durumda.

* Konut fiyatlarındaki balon sönmeye başlamış durumda. Konut fiyat endeksi de, kira getiri fiyat oranları da hızla geriliyor.

* Köprü ve otoyollara yüzde 25’e varan zamlar yapılırken, çift haneye dönüşmüş olan enflasyon insanları yoksullaştırıyor.

* Dış ticaret açığı hızla artıyor. İhracatın, ithalatı karşılama oranı yüzde 67’ye düşmüş vaziyette.

* Dolarizasyon son yılların en yüksek seviyesine erişmiş durumda. Döviz mevduat hesapları 15 milyar dolar artarak rekor kırıyor.

* TOBB üyeleri ayakta alkışladıkları “Herkes 1 kişiyi işe alsın” gibi müthiş öneriyi dinlemiyorlar. İşsizlik çift hanede kronikleşmiş ve genç işsizliği anormal boyutlara yükselmiş vaziyette.

* Kişi başına milli gelir 5 yıldır yerinde sayıyor. 2023 yılı için ilan edilen 25 bin dolarlık gelir hedefinin gerçekleşmesi imkânsız hale gelmiş durumda.

* Ülkede, 126 bin kişi toplam mevduatın yüzde 53’üne sahip, gelir ve servet dağılımı hızla bozuluyor.

* Tarımda yıllar sonra net, ithalatçı durumuna düşüldü. Sırbistan’dan, Fransa’dan et hatta saman bile ithal ediliyor.

* Ülkede eğitim kalitesi ve seviyesi hızla geriliyor. Gerici-yobaz-hurafe ve safsataya dayalı zihniyet eğitimi çökertiyor.

* Kültür, sanat, spor ve bilimde tutucu-uygarlık düşmanı, yobaz zihniyet ülkeyi ortaçağ karanlığına sürüklemek istiyor.

* Ağır rüşvet ve yolsuzluk, kayırma ve partizanlık, iddiaları arşa çıkmış vaziyette.

* Ülkenin yüzde 70’ini dar ve sabit bir gelirli, ücretli, emekçi, çiftçi ve emekliler oluşturduğu ve bunların gelirleri ve büyümeden aldıkları pay reel olarak artmadığı halde, rantiye ve yandaş, müteahhit ve sermaye sahiplerinin gelirleri artıyor. Yüzde 11’lik büyümenin yüzde 70’lik ücretli kesime hiçbir şekilde yansımadığı görmezden geliniyor.

İşte bu ahval ve şartlar altında, insanların çok kanallı ama tek sesli hale getirilen medyada “pembe diziler”- “evlilik programları”-“O ses Türkiye” programlarını izleyerek, özgürlüklerinin, demokrasinin, hukuk devletinin ve Cumhuriyetin kurucu değerlerinin yerle bir edilmesine seyirci kalması sağlanıyor.

Bu durum, ister istemez psikoloji biliminin davranışlarına hala bir anlam veremediği “Estonya feribotunda” yaşamlarını yitirenlerin davranış biçimlerini çağrıştırıyor insana ne yazık ki.

Çünkü, bu kadar umursamazlığın, duyarsızlığın, tepkisizliğin, adam sendeciliğin, boş vermişliğin ve ilgisizliğin, başka bir örnekle açıklanması pek de kolay görünmüyor…

Son söz: Ülkeler kuşkusuz ki gemiler gibi batmazlar. Ama ekonomik çöküşlerin ve krizlerin ağır faturasını yoksullukla, işsizlikle ve sosyal dramlar yaşayarak, yıllar boyu ödemek zorunda kalırlar maalesef.

https://www.aydinlik.com.tr/estonya-feribotu-sendromu-ufuk-soylemez-kose-yazilari-ocak-2018

This entry was posted in DENİZ VE DENİZCİLİK, HAYATIN İÇİNDEN. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *