GerçekGündem
21.10.2017
MEB şimdi de yolsuzlukla anılan
Deniz Feneri’yle protokol imzaladı
Bağlantılı yazı ;
Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) iktidara yakın vakıf ve derneklerle protokol yapmaya devam ediyor.Mustafa Kömüş / Birgün – Daha önce TÜGVA, TÜRGEV, Ensar Vakfı gibi vakıflarla protokol imzalayan MEB şimdi de daha önce yolsuzluk davasıyla gündeme gelen Deniz Feneri Derneği’yle protokol imzaladı.
Protokol haberini duyuran Deniz Feneri’nden yapılan açıklamada MEB Din Öğretimi Genel Müdürü Nazif Yılmaz’ın katılımıyla yapılan protokolün tanıtılacağı bildirildi. Yapılan açıklamada şöyle denildi:
“MEB Din Öğretimi Genel Müdürü Nazif Yılmaz’ın teşrifleriyle Ortaokul ve Lise seviyesindeki öğrencilere yönelik gerçekleştirilen İyilik Okulu projesi için Milli Eğitim Bakanlığı Din Öğretimi Genel Müdürlüğü, Önder ve Deniz Feneri Derneği arasında imzalanan işbirliği protokolü kapsamında, yardımlaşma, dayanışma ve paylaşma gibi iyilik kavramlarımız genç yüreklere anlatılacak.”
Protokol kapsamında Önder İmam Hatipliler Derneği’nden de katılımın olacağı aktarılan açıklama şöyle devam etti: “Bu büyük iyilik hareketi kapsamında ÖNDER’den 81 Din Öğretimi Genel Müdürlüğü’nden 81 toplam 162 öğretmen, proje ile ilgili olarak bilgilendirilecek.” Kaynak: MEB şimdi de yolsuzlukla anılan Deniz Feneri’yle protokol imzaladı . *1*
MEB’in PROTOKOL imzaladığı arkasında mahkemece suçu belirlenmiş olan ASRIN YOLSUZLUĞUNUN MİMARI DENİZFENERİ DERNEĞİNİN özet geçmişini, bu derneği okullara sokan MEB’i kınayarak özet olarak anlatalım ;
İŞTE DENİZ FENERİ’NİN MERAK EDİLENLERİ
Aydınlık dergisinden Mehmet Bozkurt,
Deniz Feneri 2. iddianamesini inceleyen
Odatv yazarı İrfan Ergi ile konuştu.
İşte Aydınlık dergisi’nin soruları ve İrfan Ergi’nin yanıtları:
Aydınlık– Deniz Feneri E.v davasında ikinci iddianame hazırlandı. Bu iddianamede isnad edilen suçlar nelerdir? Birinci davadan farkı nedir?
İrfan Ergi- Deniz Feneri e.V davası hukuki açıdan tek bir dava. Bu davadaki ana suç unsuru örgütlü dolandırıcılıktır. Yardım amaçlı toplanan paraların amaç dışı kullanılması suçu var. Yani iyi niyeti suistimal. Burada ilk yakalanan kişiler yargılandı ve hüküm giydi. Bu kişilerin suçlarını kabul etmesi dava sürecini kısalttı. Ama bu dava, içinde sadece üç kişinin olduğu bir suçu teşkil etmiyordu. Bunların çok sayıda suç ortakları, işbirlikçileri var. Bu işbirlikçilerin bazıları hakkında soruşturma açıldı. Kimi soruşturmalar kapandı, kimi devam ediyor. Bu suçun en büyük ayağı Türkiye’de. Bu uluslararası bir suç. Paralar, Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde toplanıyor. Çeşitli bankalara tahsis ediliyor. Çok sayıda kişi tarafından nakit olarak alınıyor. Kuryelerle kısmen Türkiye’ye getiriliyor, başka ülkelere götürülüyor. Gazeteciler bazen buna ‘üzüm salkımı’ yapılanması diyorlar. Alman polisinin yaptığı şemayı gördüm. Onlar da isim isim hangi şirketler, hangi bağlantılar, Alman ceza kanuna göre hangi suçlar işlenmiş bunların hepsini bir şema halinde çıkarmışlar.
Deniz Feneri, uluslararası bir suç olduğu için Alman Adaleti kâğıt üzerinde görünen ana yöneticilerinden üç kişiye hüküm verdi. Bunlar Mehmet Gürhan, Mehmet Taşkan ve Firdevsi Ermiş. Bu isimler Deniz Feneri e.V 1. Davasında yargılandılar ve hüküm giydiler. Şimdi soruşturma derinleştirildi.
“PARALAR KANAL 7’NİN İKİNCİ KATINDA TESLİM EDİLDİ”
Aydınlık- İkinci iddianamede elebaşları kimler?
Ergi- Frankfurt Bölge Mahkemesi 26. Ceza Dairesi Hâkimi Dr. Jochen Müller, karar mütalaasında asıl elebaşları diye dört isim saydı. Biri Zekeriya Karaman, Yenidünya Anonim Şirketi’nin Yönetim Kurulu Başkanı, Kanal 7’nin patronu. Diğeri Zahid Aykut Akman ve İsmail Karahan, Kanal 7’nin reklâm müdürü. Bir de Harun Kapıyoldaş, Kanal 7’nin muhasebe müdürü. Bu dört kişiye yardım ve yataklık yapan on altı kişi hakkında da soruşturma açıldı. Aralarında bir dönem Almanya’da Kanal 7’nin reklâm müdürlüğünü yapmış Mehmet Balıkçı da var.
Birçok kurum hakkında da soruşturma açıldı. Çünkü bunlara kara para aklama, usulsüz para kullanımı, iyi niyeti suistimal ve dolandırıcılık gibi suçlamalarla soruşturma açılmış. Deniz Feneri e.V. Yardım Derneği çoğunlukla ayni yardım yapmış. Birçok şirketten naylon fatura alınmış. İddianameye göre bu yöntemle suçu örtmeye çalışmışlar. Bu şirketler hakkında savcılığın böyle bir şüphesi var.
Düşünün Deniz Feneri’nin paralarıyla şirketler kuruluyor, gemi alınıyor. Televizyon şirketi aynı zaman da gemi işletiyor. Gemicilikle televizyonculuğun ne alakası var? Bunlar Atlas diye bir gemi almışlar zamanında Vakıfbank’tan aldıkları kredilerle. Daha sonra bu gemi Türkiye’de Haliç limited şirketine satılmış. O şirket kimin? Zekeriya Karaman’ın oğlunun ana hissedarı ve yöneticisi olduğu şirket. Dikkat ederseniz bunların şirketlerinin hepsi aynı binada. Basından yapılan haberlerden de biliniyor ki iddianamede adı geçen şirketlerin bazıları ‘tabela şirketi’.
Deniz Feneri’nden kuryelerle nakit olarak Almanya’dan Türkiye’ye getirilen paraların Kanal 7’nin ikinci katında teslim edildiği söyleniyor. ‘Bizim bu işle alakamız yok’ diyen, açıklamalar yapan, tekzipler yayımlayanlar ‘bu paralar bize gelmemiştir’ diyemiyor.
“ANKARA-FRANKFURT İŞBİRLİĞİ AĞIR YÜRÜYOR”
Aydınlık- Bu uluslararası bir soruşturma olduğu için savcılar hem Almanya’daki hem de Türkiye’deki şirketleri inceliyor mu?
Ergi- Deniz Feneri e.V. davasını uluslararası adli kurumlar yürütmüyor. Ulusal adli makamlar yürütüyor. Ancak olayın Türkiye boyutu çok yoğunluk kazandığı için suçun asıl elebaşlarının burada bulunduğu şüphesi kuvvetli olduğu, kara paraların büyük kısmının buraya aktarıldığı düşünüldüğü için Almanya ile Türkiye arasında adli yardımlaşma yürütülüyor.
Ankara’daki savcı Nadi Türkaslan’ın ekibi ile Frankfurt Savcısı Kerstin Lotz ve ekibi arasında suç ve suçlunun ortaya çıkarılması için işbirliği var. Ama ne yazık ki bu işler biraz ağır yürüyor. Almanlar daha önce gelmek istemişti. Sorgularda hazır bulunmak istemişlerdi. Bu konuda yetkili Ankara Savcılığı nedense bunu reddetti. Ret kararını Türkaslan’a danışarak mı verdiler, hangi gerekçeyle ret ettiler bilemiyoruz.
“TÜRK SAVCILARIN DAVET BEKLEMESİNE GEREK YOK”
Aydınlık- Adalet Bakanı Sadullah Ergin geçen hafta yaptığı açıklamada Alman savcılardan randevu istediklerini söyledi. Alman Savcılardan randevu günü mü bekleniyor?
Ergi- Türk Savcıların Almanya’ya gitme isteğine, Almanlar olumlu cevap verdiler. Almanların bu cevabı Adalet Bakanlığı üzerinden Ankara savcılarına bildirildi. Adalet Bakanı yaptığı son açıklamada randevu vermelerini bekliyoruz dedi. Bunu araştıracağız. Bakalım Alman yetkililer ne diyecek. Alman Savcıları ‘yarın gelmeyin’ diye bir şey söylemez, söyleyemez. Her an görüşebilirler. Adalet Bakanı’nın bu açıklamasını pek anlamış değilim.
Aydınlık- 2. iddianamedeki on altı şüpheli Almanya’da mı Türkiye’de mi?
Ergi- Bunların büyük çoğunluğu Türkiye’de. Aralarında şu an hapiste olan Mehmet Gürhan’ın kayınbiraderi de var. Baskından sonra hakkında tutuklama kararı çıkmıştı. Türkiye’ye kaçtı. Bu kişinin bir dönem gemide bile kaldığı söylendi.
“ALMANYA’YA NEDEN GİTMİYORLAR?”
Aydınlık- Bu kişiler Almanya’ya giriş yapmak isteseler tutuklanırlar mı?
Ergi- Bunların haklarında derhal tutuklama kararı çıkabilir. Böyle bir karar var mı, bilemiyoruz. Almanya’da, suçlu kendini güvende hissetsin ve kaçmasın diye tutuklama kararları oldukça gizli tutuluyor. Eğer tutuklama kararı varsa Almanya’ya giriş yaptıkları an bu karar dosyadan çıkarılır ve uygulanır.
Aydınlık- Zahid Akman hakkında tutuklama kararı olduğuna ilişkin haberler çıktı. Bu doğru mu?
Ergi- Akman, Almanya’ya gitse muhtemelen gözaltına alınır. Tutuklama kararı var ya da yok. Kendisi olmadığını iddia ediyor. E madem böyle bir karar yok, niye gitmiyor? Yıllardır sık sık giderdi Almanya’ya… Ben Zahid Akman’ın yerinde olsam, giderim Frankfurt’a havaalanında bir basın toplantısı düzenlerim. Sorarım ‘hani hakkımda tutuklama kararı vardı’ diye.
“100 MİLYON AVRO’YU BULUR”
Aydınlık- Almanya’da Deniz Feneri e.V. Derneği’ne parasını kaptıran, mağdur olan yurttaşlarla görüştünüz mü? Onların bir tepkisi var mı?
Ergi- 2002–2007 arasında 42 milyon Avro’nun toplandığı saptandı. Kayıt dışı toplanan parayı da hesaplarsak belki bu miktar 100 milyon Avro’yu bulabilir. Bu paranın yaklaşık 3 milyon Avro’su baskınlarda nakit olarak ele geçirildi. Mahkeme masrafları düşüldükten sonra isteyen mağdurlar paralarını geri alabilecek Kalan paralar ise Deniz Feneri e.V Derneği’nin tüzüğünün gereği Alman Kızılhaç’a gidecek.
Aydınlık- Deniz Feneri E.v bu paraları Almanya’da yaşayan Müslüman vatandaşlardan toplamadı mı?
Ergi- Yani bizim Müslüman vatandaşımızın fitre, zekât diye verdiği paralar, Hıristiyan kuruluşu Alman Kızılhaç’ın işine yarayacak.
Aydınlık- Deniz Feneri e.V davasında yolsuzluk yaptığı tespit edilen şirketlere ne oldu?
Ergi- Yargılamada bu şirketlerin sermayelerinin Deniz Feneri e.V Derneği’nden alınan paralar olduğu sonucuna varıldı. Bu şirketler kapatıldı. Mallarına, mülklerine el kondu.
“AK HOLDİNG”
Aydınlık- Bu davaya adı karışan kişiler AKP’yle yakın oldukları için dokunulmazlık zırhına bürünmüş gibi görünüyorlar. Bu ilişki Almanya’dan nasıl görünüyor?
Ergi- Sen Zekeriya Karaman’sın, Türkiye’de hatırı sayılır bir medya kuruluşunun patronusun. Birdenbire ortaya çıkan bir sermayeyle şirket kuruyorsun. Adı da Weiss Holding. Yani Türkçesi Ak Holding. Sonra mahkeme bu şirkete el koyuyor. Hâkim diyor ki ‘sen milletin yardımını ve zekâtını aldın, bu paraları amaç dışı kullandın’. Bu kişiler sonra çıkıp ‘biz masumuz’ diyor. Siz ilk önce bunların hesabını yargı ve kamuoyu önünde verin. Kendi yarattıkları kartondan binayı yıkmamak için ellerinden geleni yapıyorlar. Hâlâ muteber cemaat ehli, önde gelen iş adamı, televizyon müdürü imajını korumaya çalışıyorlar. Çok önemli bu onlar için. Almanya bunu yıktı. Fakat çeşitli sebeplerden dolayı o soruşturma burada yürütülemediği için o kartondan bina duruyor hâlâ.
“TÜRKIYE’DEKI DENIZ FENERI ILE BAĞLANTI BELGELI”
Aydınlık- Sizce AKP, hükümet olarak Deniz Feneri yolsuzluğu konusunda üzerine düşeni yapıyor mu?
Ergi- Benim hâla çözemediğim bir husus bu. Bu yolsuzlukta, çoğu Avrupa’da yaşamasına rağmen binlerce Türk vatandaşı, Müslüman dolandırıldı. Aksi iddia edilse de Alman yargısının belgelerine göre Türkiye’deki Deniz Feneri ile Almanya’daki derneğin bağlantısı var. Buradaki derneğe müfettiş yollanmadı, soruşturma açılmadı. ‘Bekleyelim görelim’ politikası izliyorlar. Ben hükümetin vatandaşın yanında olmasını isterdim. Çünkü rafine hazırlanmış bir merhamet dolandırıcılığı bu. Böyle tüyler ürperten bir şey karşısında hükümetin insiyatifli hareket etmesini beklerdim. İkinci olarak Cumhuriyet Savcıları da kendiliğinden harekete geçebilirdi. Ta ki İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı Av. Mehmet Cengiz Ankara’da dilekçe verene kadar böyle bir soruşturma başlatılmadı. Yurt dışında da olsa sonuçta Türk vatandaşları mağdur oldu. Ayrıca bu yolsuzluğun Türkiye ayağı yok mu diye bir soruşturma başlatılabilir, bağlantı yoksa zaten kapatılırdı. Adalet niçin var? Ben burada hizmet kusuru görüyorum.
“HÜKÜMET DEDİĞİN, ‘CUMHUR’UN HAKKINI KORUMALI”
Aydınlık- Alman mahkemesi ve savcılar, Deniz Feneri yolsuzluğuna karışan şüphelilerle AKP’nin bir bağlantısını saptadı mı?
Ergi- Konuyu bütün olarak ele alıp, analiz etmeye, yorumlamaya çalışırsak şöyle bir tablo ortaya çıkıyor: AKP’nin idari ve siyasi olarak konuya el atmaması, Dışişleri Bakanlığı’ndan rapor istememeleri dikkat çekici. Türk vatandaşları mağdur olduğu için, halen AKP’nin yönettiği Türk Hükümeti davaya müdahil olarak katılabilirdi. Hükümetin buna yetkisi var. Almanlar buna itiraz edemezdi. Her Hükümet nerede olursa olsun vatandaşının hakkını koruyabilir, korumalı. Garip bir atalet, gerçekten soru işaretleriyle dolu bir duyarsızlık görüyoruz. Öncesinde ‘yeşil sermaye’ dediğimiz bir şey yaşanmış, binlerce Türk insanı mağdur edilmiş. AKP yeşil sermaye şirketlerine yakın durmakla suçlanan bir parti. Bence, ‘Bu böyle değildir’ demek için bile hükümet daha çok insiyatif almalıydı. Dillerinden düşürmedikleri ‘cumhur’ (halk) kazıklanmış, mağdur edilmiştir. Göreviniz olduğu halde soruşturma açmıyorsunuz. Bu durum AKP’lilerle, Deniz Feneri şüphelilerinin yakın durdukları şüphesini beslemez mi?
Siyasi bağlantı var mı sorusuna gelirsek. Gerek iddianamede, gerek yapılan ihbarlarda bu yönde çok sayıda yorum var. İhbarları yapanların bir kısmı bu bağlantıyı açıkça dile getirmişler. Şu an tutuklu bulunan Firdevsi Ermiş yirmi iki kez ifade verdi. Onun iddiası, somut şeyler içermese de Deniz Feneri paralarının AKP’yi destekleyen İslami siyasete verildiği yönünde.
Aydınlık- Bu davada da ihbar mektupları var mı? Varsa ihbarları yapanlar kimler?
Ergi- Biri Abdürrahim Vural, eski bir milli görüş avukatı. Yolsuzluğa karışan şirketlerin eski çalışanları ya da mağdur edilenler. Mesela Avukat Vural, Yimpaş Holding dosyalarından, basında çıkan haberlerden alıntı yaparak bir ihbarda bulunmuş.
Aydınlık- Paralar nerelerde kullanılmış? Belgeleri var mı?
Ergi- Deniz Feneri e.V. Derneği üzerinden toplanan paralar, şirketlerin finansmanı ve faaliyetlerinde kullanıldığı gibi, Türkiye’ye de transfer edilmiş. Cemaat- tarikat işlerinde aşağı yukarı her şey kayıt dışıdır. Sadece mecbur kaldıkları ölçüde kayıt tutulur. Düşünün, camide, dernekte, toplantıda para topluyorsunuz. Çuvallara, torbalara dolduruluyor para. Camide makbuz verildiğini gördünüz mü? Hiçbir karşılık olmadan nakit para toplanıyor. İstediğinizi yapıyorsunuz bu parayla. Örneğin seçim kampanyası mı yürütecekseniz? Sekiz-on milyon Avro’ya çok iyi bir kampanya yapabilirsiniz.
“ON BİR TANIK, İFADE VERMEYE HAZIR BEKLİYOR”
Aydınlık- Kimler tanıklık edecek?
Ergi- On bir tanık hazır bekliyor ifade vermek için. Bunlar arasında eski çalışanlar da var. Commerzbank’ın müşteri temsilcisi var. Soruşturmayı yürüten Alman polisler de var. Başta Emniyet Komiseri Aleksander Böhm. Tanık listesinde Türk kökenli Alman polisler de var. Teknik uzmanlar, vergi uzmanları ve hâkimler var.
“TÜRKİYE’DEN BELGELER GELİRSE…”
Aydınlık- İkinci iddianamenin kabul edileceği tarih belli mi?
Ergi- Türkiye’nin bir adım atmaması bu süreci uzatıyor. Alman Savcılar Türk Savcılarla yapacakları görüşmelerden ikinci iddianamenin dosyasına girebilecek belgeleri bekliyor gibi geliyor bana. Davanın açılmama ihtimali de var. Tabii Türkiye’nin dava açması şartıyla. Bir kişiyi aynı suçtan iki mahkemede yargılayamazsınız.
‘CEMAAT MAFYASI, HAKKINI ARAMAYI ENGELLİYOR’
Aydınlık- Gurbetçi vatandaşlarımızın dini duyguları istismar edilerek dolandırılmaları ilk değil. Jetpa, Yimpaş ve Kombassan gibi yolsuzluklar oldu.
Ergi- Almanya’daki mağdurlar geç de olsa uyandılar. Avrupa Türkleri Dayanışma Derneği diye bir dernek kurdular. Eski Yimpaşzede Muhammed Demir derneğin başında. Hatta bir basın toplantısında başbakanın korumaları Demirci’yi tartaklamıştı. Birkaç avukatın desteğiyle onlar haklarını aradılar. Halen süren davalar var. Türkiye’deki savcılar da bu konuda dava açabilirlerdi, açmadılar. TBMM’de bir rapor hazırlandı.
Avrupa’da şöyle bir durum var: Cemaatler, Türk vatandaşları ayrıştırdılar. Avrupa’da cemaatler camileri paylaştılar. Bir tür ‘cemaat mafyası’ oldular. Mağdurlar şunu diyor: ‘Hükümet bunların patronlarını, yöneticilerini milletvekili adayı yaptı. Belediye başkanı yaptı’. Onlardan para yardımı aldıklarına dair iddialar gündeme getirildi. Yimpaş’ın başkanı Dursun Uyar Interpol kararıyla aranırken, hakkında tutuklama kararı varken adam bakanlarla kol kola cenazelere katılıyordu. Aydınlık’ta yazdı. Hakkında arama kararı olan bir kişi, ülkenin İçişleri Bakanı ile cenazeye katıldı. Bunlar da gösteriyor ki zamanında, vatandaşı korumak için gereken önlemler alınmadı.
‘TÜRKİYE’NİN İMAJINI ZEDELİYOR’
Aydınlık- Bu yolsuzluk davasında Tayyip Erdoğan’la ilgili iddialar var mı?
Ergi- Savcılığın fezlekesine esas oluşturan polisin, nihai raporu vardır. Polisin beş yüz küsur sayfalık soruşturma raporunda üç-beş sayfa Necmettin Erbakan’a ve Tayyip Erdoğan’a ayrılmıştır. Raporda resimleri de var. Raporda Erdoğan’ın hayat hikâyesi ve nasıl kariyer yaptığı anlatılıyor. Mahkemede de bunlar gündeme getirilmişti. Bu bilgi toplama işlemi Erdoğan’ı hedef almıyor tabii, Milli Görüşün liderleri tanıtılıyor.
Bu paralar niye toplanıyor? Bu örgüt niye kuruldu? Amaç ne? Paranın çoğu Türkiye’ye transfer edilmiş; siyasetin finansmanında kullanıldığına dair çok ciddi iddialar var. Ama gerçek şu ki AKP’ye verilmiş bir bağış makbuzu yok. Yine de hoş bir durum değil yani. Benim ülkemin başbakanın adı Alman polisinin raporlarında geçiyor. Niye Türkiye’deki davalarda Almanya başbakanının adı geçmiyor. Bu bile başlı başına bir skandal tabii.
Aydınlık- Almanya’da yaşayan vatandaşlarımızın da gururunu inciten bir durum.
Ergi- Mesela mahkemede Zekeriya Karaman’ın oğlu Habib Karaman’ın düğün videoları gösterildi. Herkes şaşırdı, ‘ooov’ diye sesler yükseldi. Çünkü nikâh şahidi Başbakan. Ayrıca hısımlıkları var. Bu kadar yakınlar yani.
‘BU KADAR ŞÜPHE VARKEN, İLİŞKİLERİNİ NİYE ASKIYA ALMIYOR?’
Aydınlık- Almanlar, Türkiye’nin objektif yargılama yapamayacağı şüphesi taşıyor mu?
Ergi- Bazı Alman adli makamları kişisel görüşmemizde bu konuda ‘siz ne düşünüyorsunuz’ diye benim görüşümü sordular… Bu ne anlama gelir? Türkiye’de dava açılırsa Almanların dava açmama ihtimali yükselir. Belki de suçları yoktur, ihmalleri vardır. Buna yargı karar verecek. Bence Alman adaleti üzerine düşeni yaptı. Şimdi top Türkiye’de. Siyaset kurumu bu tür olayları engelleyecek adımlar atmalı. Ama Türkiye’deki Deniz Feneri Meclis’ten üstün hizmet ödülü almış. Kamu yararına çalışan dernek statüsünde. Açılışlarına başbakan, bakanlar katılıyor. Kimseyi suçlu ilan etmiyoruz ama bu kadar şüphe varken ben siyasi olsam ilişkilerimi gözden geçirirdim. En azından yolsuzluk iddiaları bu kadar gündemdeyken, kamu yararına çalışan dernek statüsünü askıya alırdım.
“MEDYA ÜZERİNDE DE BASKI VAR”
Aydınlık– Bu davaları en yakından takip eden bir gazeteci olarak son kez söylemek istediğiniz bir şey var mı?
Ergi- Demokrasinin vazgeçilmez unsurları olan yargının, yürütmenin, medyanın görevini yapması lazım. Bu ilişkileri düzenlemekle yükümlü olan siyaset bunu yapmıyor. Vatandaş olarak da gazeteci olarak da bunu talep etme hakkımız var. Basın olarak bunun üzerine gitmemiz lazım. Çeşitli sebeplerle konunun üzerine garip bir ölü toprağı serpilmiş durumda. Aydınlık, Ulusal Kanal ve birkaç istisna dışında bu konuya kimse dokunmuyor. Büyük ihtimalle AKP’liler, bu davaların kendilerine yönelik bir komplo olduğuna dair belirli kimselerce inandırılmış durumda. Oysa sorun AKP’yi yıpratmak falan değil.
Aydınlık- Siz bu haberleri yaparken bir baskı gördünüz mü?
Ergi- Zamanında Milliyet gazetesinden çıkarılmam için kapalı kapılar ardında girişimler olduğunu biliyorum. İşin ayrıntılarına girmeyeyim ama o dönem Milliyet’in bu baskılara direndiğini de biliyorum. Şimdi Doğan grubunun bu konunun üzerine pek gidemediğini görüyoruz. Sanki gazetecinin görevini yapması suçmuş gibi, siyaset baskı uyguladı. Bizim haberlerimiz üzerine o dönemki Genel Yayın Yönetmenimiz Sedat Ergin köşesinde savunma yapmak zorunda kaldı. *2*
Odatv.com