Sibel Yerdeniz
Deniz Feneri’nden ‘ampul’e yüzyılın aydınlanma hareketi
17 Aralık yolsuzluk soruşturmasının ardından HSYK tarafından hakkında inceleme başlatılan Zekeriya Öz’ü, Deniz Feneri davasındaki savcıları soruşturan Başmüfettiş Vedat Ali Tektaş’ın soruşturacağı söyleniyor.Almanya Deniz Feneri e.V bağlantılı, Türkiye Deniz Feneri ‘yolsuzluk’ soruşturmasını yürüten savcılar Nadi Türkaslan, Abdulvahap Yaren ve Mehmet Tamöz de, Başmüfettiş Tektaş tarafından yürütülen soruşturma sonunda ‘davanın selameti açısından’ önce görevden uzaklaştırılmışlar, sonrasında da haklarında dava açılmıştı.
‘Deniz Feneri’ deyip geçmemeli. Malum, yüzyılımızın ‘iyilik’ hareketi.Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür… Özellikle içinde bulunduğumuz süreçte toplumsal hafızamızı tazelemek, siyasal gündemimizi hallaç pamuğu gibi atan ‘yolsuzluk’ iddialarının ve sonrasında yaşanan hukuk skandallarının nerelerden 17 Aralık sabahına kadar uzandığını, Deniz Feneri’nin bize bahşettiği iyiliğin ışığında bir kez daha okumak son derece zihin açıcı olabilir.
Deniz Feneri’nden ‘ampül’e yüzyılın aydınlanmaya giden ilk adımlardan biri, 1996 yılında Kanal 7’de yayımlanan ‘Şehir ve Ramazan’ programı sayesinde ‘iyilik’ hareketinin keşfedilmesiyle atılıyor.Uğur Aslan’ın sunduğu program, sponsorluğunu marketlerin yaptığı bir yardım çalışması.Kanal 7 yönetimi, programa gelen yoğun ilgi nedeniyle Ramazan sonrası da devam etme kararı alıyor ve ‘Deniz Feneri’ isimli yeni bir programa geçiyor.Böylelikle bu mütevazı iyilik hareketinden ‘yüzyılın iyilik hareketi’ doğmuş oluyor.
AKP iktidara gelince İçişleri Bakanlığı, Aralık 2002’de, Deniz Feneri Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği’nin kamu yararına çalışan derneklerden sayılması önerisi ile Danıştay’a başvuruyor.Danıştay, Deniz Feneri’nin “bir derneğin kamu yararına çalışan derneklerden sayılabilmesi için en az bir yıldan beri etkinlikte bulunması, amacı ve bu amacı gerçekleştirmek üzere giriştiği etkinliklerin ülke çapında yararlı sonuçlar verecek nitelikte ve ölçüde olması gerektiği” yönündeki hükme uymadığı gerekçesiyle bu istemi reddediyor.
İçişleri Bakanlığı, Mart 2004’te Danıştay’a bir kez daha başvurarak, Deniz Feneri için ‘kamu yararına çalışan dernek’ önerisini yineliyor. Danıştay, ilk gerekçesini öne sürerek tekrar reddediyor.Bunun üzerine AKP hükümeti Dernekler Yasası’nı değiştirmeye karar veriyor.Kamu yararına dernek statüsü için, Danıştay’dan izin alınması hükmü kaldırılıyor ve bu yetki tümüyle Bakanlar Kurulu’na bırakılıyor.
Bakanlar Kurulu, 2004 sonunda Dernekler Yasası’nda değişiklik yapılır yapılmaz Deniz Feneri Derneği’ne ‘kamuya yararlı dernek’ statüsü veriyor. Buna 2005 yılında ‘izin almadan yardım toplayabilme’ imkânı ekleniyor. Dernek, ‘veraset ve intikal vergisinden’ de muaf tutuluyor.2007 yılında da Deniz Feneri Derneği’ne “TBMM Üstün Hizmet Ödülü” veriliyor…
Bu aşamada, Türkiye Deniz Feneri’nin yolculuğunu bu yazının devamı olan ikinci bölümünde ele almak üzere bir yana bırakarak, yolsuzluk skandalının patladığı Almanya Deniz Feneri e.V ile devam edelim:
Deniz Feneri’nin Almanya ayağı olan Deniz Feneri e.V 1999’da ‘kamuya yararlı dernek’ statüsü ile kuruluyor.Kuruluşundan hemen sonra Almanya’da yayın yapan Türk gazete ve TV’lerinde yoğun bir reklam kampanyası başlatılıyor ve Almanya’da banka hesap numaraları veriliyor.
2002-2007 yılları arasında Deniz Feneri e.V derneğine çeşitli banka hesapları üzerinden 35 milyon Euro’dan fazla para geliyor. Dini bayramlar, doğal afetlerde düzenlenen özel kampanyalar dahil olmak üzere 5 yıllık süreçte 20 binden fazla insanın bir kez, 7500’e yakın kişinin de düzenli olarak ‘bağış’ yaptığı kayıtlara giriyor. Çeşitli organizasyon ve kampanyalar ile yaklaşık 40 milyon Euro para toplanıyor…
2004 yılında Alman Postbank ve Commerzbank’taki esaplardan ‘çantalarla’ yüklü miktarda para çekilmesi üzerine, her iki bankanın yetkilileri ‘kara para’ şüphesiyle polise başvuruyor. Frankfurt Polisi, 2004’ten itibaren Deniz Feneri, Kanal 7, Weiss GmbH, TaxiQuick, Taxi Prestij, Atlas GmbH, As GmbH ve OFBG isimli firmaları izlemeye başlıyor.
2006 yılında Berlin İslam Cemaati Başkanı Abdurrahim Vural Almanya’da çeşitli resmi kurumlara Deniz Feneri e.V. ile ilgili iddialar içeren şikâyet yazıları gönderiyor. Vural, yardım paralarının amacı dışında kullanıldığını ve vergi kaçakçılığı yapıldığını iddia ediyor.
24 Nisan 2007’de, Alman polisi sekiz yıldır Almanya’da faaliyet gösteren Kanal 7 INT’in Frankfurt’taki binası ile aynı binada bulunan “Deniz Feneri e.V”nin merkezine baskın düzenliyor. CD, muhasebe defteri, bilanço kayıtları, banka dekontları ve maaş bordrosu gibi belgelere el konuyor.
Savcılık, ‘yardım’ adı altında toplanan paraların amaç dışı kullanıldığı, çeşitli firma ve kişilere aktarıldığı konusunda basın açıklaması yapıyor. Deniz Feneri Derneği e.V’nin ve Kanal 7 INT’in Genel Müdürü Mehmet Gürhan, yardımcısı konumundaki Mehmet Taşkan ve derneğin muhasebe müdürü Firdevsi Ermiş gözaltına alınıyor.Baskın ve gözaltılarının ardından Türkiye Deniz Feneri Derneği, Almanya’daki dernek ile “hiç bir hukuki ve kurumsal bağımız yoktur” açıklamasını yapıyor.
Ancak, o güne kadar logolarından, kurumsal kimliklerine kadar her şeyleri neredeyse aynı olan iki derneğin, Kanal 7’nin kurumsal web sitesinde de yan yana yer aldıkları biliniyor.
Almanya’da açığa çıkan yolsuzluk skandalı ile ilgili kendisine soru soran gazetecileri dönemin TBMM başkanı Bülent Arınç “Deniz Feneri Derneği çok güzel çalışmalar yapıyordu. O yüzden ‘ödüllendirmeyi’ uygun bulduk. Faaliyetlerinin bir bölümünden de haberdardım. Almanya’da aynı adı taşıyan dernek yöneticileri eğer yoldan çıktılarsa Allah belalarını versin,” diye yanıtlıyor.
Eylül 2008’deki duruşmada Yargıç Jochen Müller, Almanya dışında Türkiye, İran, Irak, Pakistan, Endonezya, Azerbaycan, Mali gibi birçok ülkede uzantısı olan davanın 200’den fazla dosyası olduğunu belirterek, “41 milyon 434 bin Euro’yu kapsayan bir yolsuzluk söz konusu, en kısa zamanda sonuçlandırmayı hedefliyoruz,” diyor.Müller, sanık dernek yöneticisi Mehmet Gürhan’ın Türkiye’den yönlendirildiğini söyleyerek, Türkiye’de davayla ilişkili olarak Zekeriya Karaman’ın isminin ön plana çıktığını ekliyor.
Aynı duruşmada sanıkların yolsuzluk, emniyeti suiistimal, vergi kaçırma, kara para aklama, kaçak insan çalıştırma konularında suçlandığını hatırlatarak, üç yıl boyunca izlenen dernek hakkında, yüzlerce bilgi, belge ve ifadeye dayanarak altı ayda hazırladığı soruşturma dosyasını özetliyor.
Başkomiser Böhm’ün soruşturma dosyasında yer alan bazı iddialar şöyle:
“Toplanan paranın bir kısmını sanıklar zimmetine geçirdiler, önemli bir kısmı Türkiye’ye gönderildi. Bir kısmıyla ticari şirketler kuruldu, bir kısmıyla da gayrimenkul alındı. Delil olarak sunduğumuz 55 ‘alındı belgesi’ni binanın olmaması gereken bir yerinde -kilerinde- bulduk. İncelemede usulsüzlükler tespit edildi. Bazı belgelerde ya isim ya da tarih hanesinin boş, ya da sonradan değiştirilmiş. İmzaların tek elden çıktığı görülüyor…”
“Örneğin Türkiye’den Adana, Yozgat, Çorum, İstanbul gibi illerde değişik şirketlerden yoksullara dağıtmak için gıda, tekstil gibi malzemelerin aldığına dair faturalar bulunuyor. Ancak dikkat çeken şu; Farklı illerdeki, farklı şirketlerin Almanya Deniz Feneri e.V’ye ödemeleri için kestiği faturaların hepsi aynı daktiloda yazılmış…”
“Etiyopya’ya gönderildiği öne sürülen toplam 730 bin Euro’nun izini sürdük. Deniz Feneri e.V’nin gönderdiği paraların burada adı yolsuzluk iddialarına karışmış Ömer İsmail adlı bir Etiyopyalı tarafından alınıp tekrar Almanya’ya geri getirildiğini belirledik…”
Sanık Firdevsi Ermiş ifadesinde, bu faturaların Almanya Deniz Feneri e.V’nin bürosunda düzenlendiğini, ‘sahte fatura’lar olduğunu söylüyor. Yine aynı sanık ifadesinde, “daha önce ‘Baltic Kristina’ adını taşıyan bir geminin, 2.5 milyon Euroya Almanya Deniz Feneri’nin parasıyla satın alındığını; bunun için1 milyon Euro kredi çekildiğini, geri kalan paranın Deniz Feneri’nin resmi olmayan kasasından aktarıldığını, ancak paranın sahte belgeler ile Türkiye’den getirilmiş gibi gösterildiğini,” anlatıyor.
“Bilirkişi analizleri ve resmi para hesapları kara para trafiğini doğruluyor. Alındığı iddia edilen mallar için hiç bir proje kaydı ve haberleşme trafiğine rastlanmaması, personel sayısının azlığı, derneğin bir deposunun bile bulunmaması, kuşkuları kuvvetlendiriyor…”
Deniz Feneri e.V’nin topladığı bağışların bir kısmı Zahid Akman, Zekeriya Karaman, Mustafa Çelik, İsmail Karahan’ın yöneticisi ve hissedarı oldukları Euro7 GmbH, Atlas GmbH, Europaconsulting,Yeni Şafak Europa GmbH, Taxi Quick, Weiss GmbH, Taxi Quick, Rapidway gibi ‘paravan’ şirketlere aktarılıyor.
“Yapılan ihbarlarda ve alınan ifadelerde, Deniz Feneri e.V için toplanan paraların ticari amaçlar dışında, AKP ve İslami holdinglerin desteklenmesi gibi siyasi amaçlara da hizmet ettiğini…” ifade eden Böhm, “soruşturmanın her aşamasında siyasi ilişkilerle karşılaştık, fakat olayın bu yönüyle fazla ilgilenmedik…” diye ekliyor..
********
Kanal 7 yöneticilerinin kendisine, ‘konuşmaması yönünde tehdit ve ailesi üzerinden suçu üstlenmesi yönünde telkin’de bulunduklarını ifade eden sanık Firdevsi Ermiş, Almanya’daki banka hesaplarından çekilen nakit paraların kuryelerle başta Zekeriya Karaman olmak üzere Türkiye’deki Beyaz Holding, Kanal 7 ve Deniz Feneri yöneticilerine aktarıldığını söylüyor. Bir keresinde, kendisinin de Zekeriya Karaman’a elden yüklü miktarda para götürdüğünü de ekleyerek.Firdevsi Ermiş, ifadesini şöyle bitiriyor “Zamanla, kendi katkılarımla işleyen kriminal bir sisteme alet oldum. Maaşımı elden ödemek, kullandığım muhasebe programını değiştirmek istediler. Karşı gelince işten atmakla tehdit ettiler. Göstermelik yönetime aldılar. Bir daha fabrikalarda çalışmamak için boyun eğdim. Türkiye’deki bağlantılarımız, ’dediğimiz olacak’ diyordu. Kararları Türkiye’de belirli kişilerle görüştükten sonra tek başına Mehmet Gürhan veriyordu. Beni bu şirketin yaptıklarından dolayı değil, kişisel hatalarımdan dolayı yargılayın…”
Sanık Mehmet Taşkan ifadesinde “Deniz Feneri’nde çalışmadım. Kurulan şirketlerin yönetiminde bulundum. Toplanan paralar, arsa ve gayri menkulden, gemi alımına kadar pek çok yerde kullanıldı. Şirket içinde neler olup bittiğini bilmiyorum. Alınan paraların yardım amaçlı kullanılacağını sandım…” diyor.
Almanya’daki Deniz Feneri davasının 8 bin sayfalık ana dosyasında dikkat çeken iddialarından bir kısmı ise şöyle:
Dava dosyasında en sık rastlanan isimler Kanal 7 Yönetim Kurulu Başkanı Zekeriya Karaman ve dönemin RTÜK başkanı Dr. Aykut Zahid Akman…Zahid Akman’ın 2002-2007 yılları arasında Deniz Feneri ile bağlantılı şirketlerde kurucu, ortak ve yönetici olarak çalıştığı biliniyor. Dava dosyasında, aynı süre içinde hem Türkiye’de hem de Almanya’da ikâmet ediyor görünüyor.
(Davanın esası Frankfurt’ta görülürken Alman Savcılığı, Adalet Bakanlığı’na Zekeriya Karaman ve Zahid Akman’ı sorgulama talebiyle müracaat ediyor ancak Ankara Başsavcılığı bu talebi reddediyor. Sonradan bu talebi reddedenlerin soruşturmayı yürüten savcılar değil, ‘soruşturmayla ilgisi olmayan iki savcı’ olduğu bilgisi basına düşüyor.)
Dosyada ayrıca, Mehmet Balıkçı, Mustafa Çelik, Mehmet Gürhan, Harun Kapıyoldaş, Maksut Serim gibi hakkında soruşturma açılan veya sorgulanması istenen 39 kişinin ismi daha bulunuyor. Bunlardan ilk 19’u birinci derecede sanık pozisyonunda. Bu sanıkların büyük bir kısmı Türkiye’de yaşıyor ve haklarında hiç bir işlem yapılamıyor.
Maksut Serim’in, Tayyip Erdoğan’ın İstanbul Belediye Başkanı olduğu dönemde belediyeye bağlı 30′a yakın şirketinin hesapları ile aynı zamanda Deniz Feneri’nin de hesaplarının da bulunduğu Vakıflar Bankası’nın Valide Sultan şubesinin müdürü olduğuna dikkat çekiliyor. (AKP iktidarı döneminde, Başbakan’ın emrindeki ‘örtülü ödenek’ kurumunun başına getiriliyor.)
Maksut Serim’den sonra Vakıflar Bankası’nın Valide Sultan Şubesi’nde müdür olarak atanan, (böylece Deniz Feneri parasını değerlendirme yetkisine sahip olduğu iddia edilen) ve 2005 yılında emekli olduktan sonra Başbakan Erdoğan tarafından Vakıfbank Genel Müdürlüğü’ne getirilen Bilal Karaman’ın adı da Deniz Feneri dosyasında yer alıyor.Metin Özetçi, Vakıfbank’ın Frankfurt şube müdürü. Almanya Deniz Feneri ile ilişkili olan şirketlere, yetkisi dışında ve yüksek miktarlarda usülsüz’ krediler verdiği iddia ediliyor. Soruşturmadan çok kısa bir süre sonra Türkiye’ye dönüş yapıyor ve ifadeye çağırıldığı halde gitmiyor.
Almanya’daki Deniz Feneri e.V. davasının bir numaralı sanığı oradaki Deniz Feneri başkanlarından Mehmet Gürhan. Öncesinde Yimpaş Koordinatörü, Yeni Şafak gazetesinin Avrupa Temsilcisi, Kanal-7 Avrupa sorumlusu, olarak da görev yapmış. Kişisel hesap hareketleri, bu ‘yolsuzluk’ operasyonunun en açık delili sayılıyor. (2002 -2006 tarihleri arasında Deniz Feneri’nin banka hesaplarından, Post-Bank’taki kişisel hesaplarına geçen miktar: 9.978.000 Euro olarak görünüyor.)
Dosyada dikkat çeken bir başka iddia ise Mehmet Gürhan’ın MİT ile olan ilişkisi. Bu iddia şu sorulara yanıt arıyor: Deniz Feneri, MİT’in Avrupa’daki faaliyetleri için paravan olarak kullanıldı mı? Deniz Feneri bağış paralarından MİT elemanları için ödenek verildi mi? Kaldıkları evlerin kirası, günlük ihtiyaçları vs. Deniz Feneri tarafından ödendi mi?
Deniz Feneri yöneticilerinin bir kısmının geçmişte YİMPAŞ ve Kombassan gibi, haklarında yolsuzluk soruşturması açılmış olan şirketlerin yönetim kademelerinde yer almış olmaları, dikkat çeken ayrıntılar olarak dosyada yer almış.
Deniz Feneri ve Kanal 7 tarafından, hem Almanya’da hem Türkiye’de kurulan paravan şirketler aracılığı ile, yoksullara dağıtılmak üzere gıda, tekstil, tıbbi malzeme v.s. adı altında yüklü miktarlarda alımlar yapmış gibi görünerek, toplanan yardım paralarını kendi hesaplarına aktardıkları iddia ediliyor. Bu şirketlerden biri de Albayrak kardeşlerin kurduğu, Yeni Şafak Europa GmbH. Yeni Şafak Gazetesi’nin sahibi, Ahmet Albayrak ile kardeşi Mustafa Albayrak çeşitli iddialar ile dosyada yer alıyor.
Dava dosyasında, Deniz Feneri adına toplanan paraların, Tayyip Erdoğan’ın damadı Berat Albayrak’ın da yöneticilerinden olduğu Sabah-Takvim gibi gazetelerin satın alınmasında kullanıldığı iddiası dikkat çekiyor.
Ahmet Burak Erdoğan’ın bir kaç kez Frankfurt’a Deniz Feneri merkezine geldiği ve bunun gizli kamera çekimleriyle tespit edildiği de yine iddialar arasında.Almanya’daki dava dosyasının 1551-1650 arasındaki sayfaları, Deniz Feneri adına halktan alınan paraların, Başbakan Erdoğan’ın oğlu Ahmet Burak Erdoğan’ın da ortak olduğu geminin, 2.5 milyon euroya satın alınmasında kullanıldığına dair önemli bilgi ve belgeleri içeriyor. Burak Erdoğan’ın bacanağı olan Habip Karaman -davanın önemli isimlerinden Kanal 7 Yönetim Kurulu Başkanı Zekeriya Karaman’ın oğlu- aracılığı ile geminin %40’ına ortak olduğu iddiaları yer alıyor.
Söz konusu bağış paralarından 2 milyon Euro’nun uluslararası İslamcı örgütleri finanse etmekte kullanıldığı ve Pakistan dahil bir çok ülkeye aktarıldığına da iddialar arasında…
Bu, çoktan kapanmış ‘yolsuzluk’ davasındaki pek çok ‘iddia, bilgi, belge’ sekiz bin sayfalık dava dosyasında bekliyor. Almanya’da…Biz burada Türkiye’de, her gün yeni bir ‘yolsuzluk’ haberine uyanıyoruz.Bunları okurken-yazarken Deniz Feneri’nin reklam spotlarından biri nedense aklımda;
“Nasılsınız? İyi misiniz? İnşallah iyisinizdir…”
@SibelYerdeniz
Not: Yazının ikinci bölümü Türkiye Deniz Feneri-Almanya ilişkisi, Türkiye’deki davanın seyri, soruşturmayı yürüten savcıların görevden alınmaları ve sonrasını içeriyor. *1*
T24 Yazarı Sibel Yerdeniz
Tarih 20.01.2014
Deniz Feneri’nden ‘ampul’e yüzyılın aydınlanma hareketi (2)
Eylül 2008‘de Türkiye Deniz Feneri Derneği ile ilgili suç duyuruları üzerine Ankara Başsavcılığı tarafından görevlendirilen Cumhuriyet Savcıları Nadi Türkaslan, Mehmet Tamöz ve Abdulvahap Yaren dernek ile ilgili soruşturma başlattı.
Aynı ay, Almanya’da karara bağlanan Deniz Feneri e.V davasında, suçları sabit görülen dernek yöneticileri Mehmet Gürhan, Firdevsi Ermiş ve Mehmet Taşkan toplamda 10 yıl 5 ay hapis cezası aldılar.
Ocak 2009’da Bülent Arınç “Almanya’da yaşanan olay bir tarafa ama Türkiye Deniz Feneri, bugüne kadar hizmette bulunan kardeşlerimizin kılı kırk yararak kanunlar çerçevesinde yüzyılın bir insanlık hareketi olarak sürdürdüğü bir hizmettir. Deniz Feneri’ne haksız hücumlar yapıldı. Baltalama hareketlerinin başarısızlıkla sonuçlandı ve iyilikten başka hiçbir şey bulunamadı. Yanlış bir iş yoktur. Hatalar düzeltilmiştir. Herkesin verdiği herkese ulaşmıştır. Bugün Türkiye’nin bütün köylerinde ve kasabalarında Deniz Feneri’nin yardımıyla hayatını sürdüren, proteze kavuşan, evine kavuşan binlerce insan var…” diye açıklama yaptı.
Mart 2009’da Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın başvurusu üzerine, dosyası Almanya’dan gelen Deniz Feneri e.V. soruşturması için gizlilik kararı alındı.
Nisan 2009 dönemin Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in “Deniz Feneri ile ilgili geçen hafta Almanya’dan yeni bir dosya geldi. Türkçe’ye çevrilmeden önce içerik hakkında bilgi veremeyiz…” sözleri üzerine Frankfurt Savcılığı Basın Sözcüsü Doris Müller Scheu, “Yeni bir dosya göndermedik. Gönderdiğimiz dosyaları da biz zaten Türkçe çevirileri ile gönderiyoruz,” dedi.
Ağustos 2009’da Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, Ak Parti ve Deniz Feneri e.V hakkında yaptığı incelemeyi sonuçlandırdı. Yargıtay Başsavcılığı, “Ak Parti ile Deniz Feneri e.V arasında herhangi bir ilişki bulamadık,” dedi.
Aralık 2009’da bazı dernek ve vakıfların vekâletle kurban kesimi işlemlerinde yapılan yolsuzluk iddiaaları basına yansıdı. Savcı Mehmet Tamöz’ün yürüttüğü soruşturmada adı geçen derneklerden biri olan Deniz Feneri’nin, Diyarbakır ve çevre illerde o yıl kurban kesimi için May-Et ile anlaştığı ancak kurbanların kesilmediği halde kesilmiş gibi makbuz düzenlendiği belirtildi.
Haziran 2010’da, “Almanya’nın Türkiye’deki zanlıları sorgulama talebinin, Ankara’da Deniz Feneri e.V. bağlantılı soruşturmayı yürüten savcı Nadi Türkaslan ve ekibi tarafından değil, soruşturmayla ilgisi olmayan iki savcı tarafından reddedildiği ortaya çıktı,” haberleri basına yansıdı.
Yine Haziran 2010’da dönemin İçişleri Bakanı Beşir Atalay, Deniz Feneri hakkında “Derneğin kamuya kararlı dernek statüsünün kaldırılmasını gerektiren bilgi, belge, rapor bulunmadığını; yardım toplama izninin iptalini gerektiren bir durumun olmadığını, dernek hakkında herhangi bir adli veya idari işlem yapılmasını gerektirecek hususun tespit edilmediğini,” açıkladı.
Ocak 2011 Deniz Feneri soruşturmasını yürüten üç Cumhuriyet Savcısı soruşturmayla ilgili delil toplama ve ifade almak için Almanya’ya gitti.
Temmuz 2011: Soruşturma kapsamında, Zahid Akman, Kanal 7′nin yönetim kurulu başkanı Zekeriya Karaman, üyesi İsmail Karahan, yayın yönetmeni Mustafa Çelik ve finans müdürü Erdoğan Kara gözaltına alındı.
İfadelerinin ardından mahkemeye sevk edilen zanlılardan Erdoğan Kara serbest bırakılırken diğer şüpheliler 11 Temmuz’da tutuklandılar.
Savcıların, tutuklama istemiyle mahkemeye yazdıkları sevk yazısında, “Frankfurt şehrindeki 6 adet dairenin ve Avusturya’nın Viyana şehrinde bir binanın bedellerinin, taksit ve onarım giderlerinin Deniz Feneri e.V tarafından ödendiği gözükmektedir. Türkiye’deki Beyaz Holding’in bir sermaye artışının dahi Deniz Feneri e. V’nin parasından ödendiği tespit edilmiştir…” gibi ifadeler yer aldı.
Sanıkların avukatları tarafından, tutuklamalara yapılan itiraz başvurusu 3. Sulh Ceza Mahkemesi ve 6. Ceza Mahkemesi tarafından ‘suç işlediklerine dahil yeterli delil olması, delilleri karartmış ve karartacak olmaları’ nedeniyle reddedildi.
Savcılar, sanıklar hakkında ‘çıkar amaçlı örgüt kurmak’ ve ‘dolandırıcılık’ iddiasıyla dava açtı.
Tutuklamaların ardından çok sayıda AKP milletvekilinin Sincan Cezaevi’nde tutuklu bulunan Zahid Akman ve Zekeriya Karaman’ı özel izinle ziyaret ettiği haberleri basına yansıdı.
Ağustos 2011’de Deniz Feneri soruşturmasında arama yapılacağı haberinin, arama yapılacak kişi ve kurumlara sızdırıldığı ve bunun üzerine temizlik yapılıp dokümanların silindiği haberleri basına yansıdı.
(Sonradan, aramadan bir gün önce zincirleme olarak üç kamu görevlisinin birbirlerini aradığı ve üçüncü görevlinin de Kanal 7 yöneticilerinden Mustafa Çelik’e ulaşarak ‘arama yapılacağı’ ihbarı yaptığı ortaya çıktı. Şüphelilerin aralarında yaptıkları konuşmalar da dinlemeye takıldı…)
Ancak daha önce Hacı Nayır adına devri yapılan ve adresi değişen Atlas Pazarlama, soruşturmayı yürüten savcıların gözünden kaç(a)madı. Atlas’ta yapılan aramalarda, delil sayılabilecek önemli muhasebe kayıtlarının ele geçirildiği yansıyan haberler arasındaydı. Almanya’dan alınan belgelerdeki “1 milyon 463 bin Euro açığımız var bize belge gönderin,” yazışması en önemli kanıt sayıldı.
Yine Ağustos ayında sanık avukatları, soruşturmayı yürüten Cumhuriyet savcıları Türkarslan, Yaren ve Tamöz’ü, HSYK’ya şikâyet etti.
Şikâyet dilekçesinde, savcıların tedbir kararları ve gözaltı gibi işlemlerde hukuka aykırı hareket ettikleri iddia edildi. Bu şikayete göre savcılar, mahkeme “sanıkların ortak oldukları şirketlerin mal varlıklarına el konulması kararını reddetmesine” rağmen bu mallara el koymuşlardı. HSYK, konuyla ilgili iki başmüfettiş görevlendirdi.
(Daha sonra, savcılar hakkında soruşturma açılmasına neden olan, sanık avukatlarına ait mahkeme dilekçesinin aslında 3’üncü Sulh Ceza Mahkemesi’ne hiç verilmediği ortaya çıktı. Zekeriya Karaman’ın avukatı Hakan Yıldız, bunun ‘sehven’ yapıldığını söyledi. Buna rağmen belge HSYK ve Başsavcılık tarafından gerçekmiş gibi değerlendirilmişti.)
Bu ve buna benzer şekillerde sanık avukatlarının HSKY’yı yanıltmaya çalıştıkları haberleri dava süresince sık sık basına yansıdı.Ağustos 2011 ‘Deniz Feneri’ davasına bakan savcılar Nadi Türkaslan, Mehmet Tamöz ve Abdulvahap Yaren, HSYK tarafından resmi belgede tahrifat yaptıkları gerekçesiyle görevlerinden uzaklaştırdılar.
‘Tahrifat’ olarak değerlendirilen belge ‘b bendi’ kapatılarak tapuya gönderilen 2009 tarihli mahkeme kararına ilişkin uygulama idi.Fakat mahkeme, aslında bu kararı zaten vermiş olduğu için, tekrardan kaçınmak adına ikinci defa vermemişti.Yazılı savunmaları istenen savcılar, savunmaları beklenmeden ‘apar topar’ görevden alınmış oldular.
Adalet Bakanı Sadullah Ergin, HSYK Başkanı sıfatıyla ‘Savcılar kanunu çiğnemiştir’ açıklaması yaptı.
Bu kararın ardından CHP denizli Milletvekili İlhan Cihaner “Soruşturmayı yürütmekte olan Cumhuriyet Savcıları görevden alındı. Kamuoyunu meşgul eden diğer soruşturmalar gibi, telefon dinlemeleri bir yerlere sızdırılmadı. İnsanların hukukları, özel hayatları deşifre edilmedi. Soruşturmanın etkin yürütülüp yürütülmediğine dair bir takım kaygılar olmakla birlikte, bir soruşturma yürütülmekteydi. Ancak anlaşılıyor ki, bu soruşturmanın ucu mevcut siyasi iktidara gelince, bu soruşturmaya müdahale edildi. Aynen benim soruşturmamda olduğu gibi. Önce Adalet Bakanlığı müfettişleri gönderildi. Sonra yürütülmekte olan bir soruşturmanın dosyalarına el konuldu. Daha sonra Adalet Bakanlığı listelerinden HSYK’ya aday olmuş bir Cumhuriyet Başsavcı vekili sadece bu soruşturma ile ilgili olarak görevlendirildi…” eleştirisinde bulundu.
Ekim 2011’de, sanık avukatlarının yaptığı “çıkar amaçlı suç örgütü kurmak ve nitelikli dolandırıcılık” iddiasıyla yürütülen soruşturmada suç vasfının, “Dernekler Kanunu’na muhalefet” ve “güveni kötüye kullanma” olarak değiştirilmesi talebi soruşturmayı devralan yeni savcılar tarafından da kabul görmedi. Yeni savcılar Veli Dalgalı ve Hakan Pektaş tahliye talebinin görüşüldüğü mahkemeye sundukları mütalaada, tutukluluk şartlarının değişmediğini, bu nedenle şüphelilerin tahliye talebinin reddedilmesi gerektiği yönünde görüş bildirdi.
Bu görüşe rağmen Nöbetçi Ankara 13. Asliye Ceza Mahkemesi sanık avukatların itirazını yerinde görerek şüphelilerin tahliyesini kararlaştırdı.
11 Temmuz’da tutuklanan ve RTÜK eski Başkanı Zahid Akman’ın yanı sıra Kanal 7 Yönetim Kurulu Başkanı Zekeriya Karaman, Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Çelik, Yönetim Kurulu üyeleri İsmail Karahan, İzzet Kurum ve Ali Solak 21 Ekim’de tahliye edildiler.
Davanın Türkiye’de tutuklu yargılanan son iki ismi olan Muzaffer Şafak ile Harun Kapuyoldaş da 30 Ekim’de tahliye edildi. Böylece Deniz Feneri davasında tutuklu sanık kalmadı.Tahliye edilmelerinin yanı sıra şüphelilerin, derneğin kuruluş tarihinden önce edindikleri mallar üzerindeki tedbirin kaldırılmasına da karar verildi.
Ardından, şüphelilerin ortak oldukları şirketlerin sahip olduğu taşınmazlar üzerindeki tedbirler de kaldırıldı. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, “Deniz Feneri’ndeki tahliyeler diğer davalara da örnek olsun,” dedi.
Ocak 2012 Sincan Cumhuriyet Başsavcılığı, Deniz Feneri soruşturmasından el çektirilen üç cumhuriyet savcısı hakkında hapis cezası ve kamu haklarından men istemiyle iddianame hazırladı.
Haklarında 11 yıla kadar hapis cezası istenen savcılardan Nadi Türkarslan “Biz soruşturmayı yürütürken Almanya’dakiler, ‘asli failler Türkiye’de’ diyordu. Demek ki asli failler bulundu. Asıl failler bizmişiz,” diyerek ekledi:
“Bu soruşturmada hukuk ne gerektiriyorsa arkadaşlarımızla birlikte onu uyguladık. Almanya’ya gittik. Deniz Feneri e.V paralarının başka yerlerde kullanıldığını tespit ettik. Firdevsi Ermiş’in bana gelip 40 saat ifade verdiği ortaya çıkınca, Deniz Feneri sanığının avukatı ‘Bu sanığın ifade vermesini nasıl engelleyemedik’ demiştir. Kimseye yanaşmadan, hiçbir menfaat beklentisi içine girmeden işimi yaptım. Ben görevimi yaptığım için buradayım…”
Sanık savcı Abduvahap Yaren, “Deniz Feneri yardım paraları yoksullara değil, şirket ortağı yapılan metreslere gitmiş… HSYK’nın soruşturma kararı yok hükmünde. Dava şartı bulunmadığı için düşmesi gerekiyor,” dedi.
Savcı Mehmet Tamöz “Tutuklama kararı vermemiş olsaydık hakkımızda inceleme başlatılmayacaktı… Siyasi düşüncelerle hakkımızda soruşturma yapan meslektaşlarımıza kırgınım,” dedi.
Sincan Başsavcılığı’nca açılan davada Savcı Nadi Türkaslan hakkında ‘resmi belgede sahtecilik ve görevi kötüye kullanmaktan’ 4-11 yıl arasında hapis cezası istendi. Savcılar Abdülvahap Yaren ve Mehmet Tamöz’le ilgili suçlama da ‘görevi kötüye kullanmak’, onlar da 1-3 yıl arasında hapis istemiyle yargılandılar.
Kasım 2012 Deniz Feneri soruşturulmasından alınan savcılar Türkaslan, Yaren ve Tamöz beraat etti. Resmi belgede sahtecilik ve görevi kötüye kullanma suçları düşürüldü.
16 Kasım’da görülen davada esas hakkında mütaalasını veren Yargıtay savcısı, suçun maddi ve manevi unsurlarının oluşmadığını belirterek sanıkların beraatini istedi. Savcı, sahtecilik suçunun olmadığını ve görevi kötüye kullanma suçunun oluşmadığını söyledi.
Bir önceki duruşmada sanık savcı Türkaslan’ın, Adalet Bakanı Sadullah Ergin ve Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, HSYK Başkanvekili Ahmet Hamsici, HSYK Birinci Daire Başkanı İbrahim Okur’un da aralarında bulunduğu 17 kişinin tanık olarak dinlenmesi talebi de reddedildi…
20 Aralık 2013’de -17 Aralık yolsuzluk operasyonu sürecinden sonra- Savcı Türkaslan Hürriyet gazetesine şunları söyledi:
“Bize yapılanın aynısını yapılacağından kuşkum yok. Hem soruşturmanın devamı yönünden, hem savcılar yönünden endişelerim var. Bir hükümet yetkilisinin ‘savcıları şikayet ediyorum’ diyen bir açıklaması var. Bizim için de aynısı olmuştu. Şimdi bakıyorsunuz, soruşturmanın gidişatından memnun değillerse bu yolu deniyorlar. Bu ‘şikayet ediyorum’un arkası tehlikeli. Çıkış noktaları bu oluyor. ‘Soruşturmanın selameti açısından’ deniyor. Soruşturmanın selameti nasıl oluyor?.. bana bilen biri izah etsin.
Adli soruşturmanın her safhası gizlidir. Bakan oğlu değil, sıradan biri de olsa savcı kimseye haber vermez. Verirse gizliliği ihlal etmiş olur. Sadece savcı bağlı olduğu kurumun başındaki Başsavcıya bilgi vermelidir. Bir de güvenlik sağlanması için idareye bilgi verebilir. Ancak içeriğini söylemez. Yani çevre güvenliği alınması için bilgi verebilir. Ama orada uyuşturucu mu arayacağını, adam mı alacağını söylemez. Bilmeyen varsa CMK 157. maddesine bakabilir…
“Hırsızı, soysuzu, suçluları koruyan bir imparator var. Asıl ona bakmak lazım, adres belli. İsim söylememe gerek yok, her şey açık. Adres belli. Savcıların sonu umarım bize benzemez…”
Deniz Feneri’nin 2007 yılında yayımladığı tanıtım filmlerinden biri şöyleydi:
2008 yılında Radikal gazetesinde muhabir olarak görev yapan gazeteci Hakan Gülseven, Deniz Feneri’nin yardım götürdüğünü söylediği illerden biri olan Çanakkale’ye giderek köylülerle görüştü:
http://www.youtube.com/watch?v=J11muhauPng
Gazetenin o dönem yayın yönetmenliğini yapan İsmet Berkan, Aralık 2012’de Hürriyet gazetesindeki köşesinde ”Hakan Gülseven, bir gün elinde dosyayla geldi. Deniz Feneri Derneği, Çanakkale’nin köylerine yardım yapmış gibi göstermişti ama köylüler o yardımı almamışlardı. ‘Bunu kanıtlayabiliyor muyuz’ diye sordum, bir türlü kanıtlayamadık, yayımlamadık. Birkaç hafta önce bizim kanıtlayıp yayımlayamadığımız haberin mahkeme kararıyla kesinleştiğini gördüm, çok üzüldüm haberi yayımlamadığımıza…” diye yazacaktı.
Bütün bu olanlardan sonra dernek, yaşananların bir ‘karalama’ ve çamur atma’ kampanyası olduğunu öne sürdüğü bir dizi ‘yaratıcı’ film hazırladı:
Hepsinin sonunda mutlaka şu soru soruluyordu:
“Kime inanıyorsun?..”
@SibelYerdeniz *2*
Zahid Akman AKP’li bakanlarla
POLİTİKA
11 Temmuz 2011 12:18
Peki ya AKP-Deniz Feneri ilişkisi?
Almanya’daki Deniz Feneri e.V. bağlantılı soruşturma kapsamında Eski RTÜK Başkanı Zahid Akman ve Kanal 7 televizyonunun üst düzey 3 yöneticisi, “Suç işlemek amacıyla örgüt kurmak, nitelikli dolandırıcılık, resmi evrakta sahtecilik” suçlarından tutuklanarak cezaevine gönderildi.
Zahid Akman, Zekeriya Karaman, İsmail Karahan ve Mustafa Çelik geçtiğimiz çarşamba günü yaklaşık 3 yıldan bu yana Deniz Feneri soruşturması kapsamında eş zamanlı operasyonla gözaltına alınmışlardı.
Dört güne yayılan ve 50 saate yaklaşan ifade sürecinin ardından hakim kararını verdi ve 4 zanlı Sincan Cezaevine kondu.137 klasörden oluşan soruşturma dosyası Nöbetçi 13. Sulh Ceza Mahkemesinin Hakimi Abdullah Tanrıkulu tarafından incelendi.
Hakim sorgusu için bekleyen Zahid Akman ve üst düzey 4 kanal 7 yöneticisi önceki gün akşam saatlerinde mahkemenin karşısına çıktı. Önce kimlik tespiti yapıldı ardından isnat edilen suçlamalar soruldu.
Mahkeme Zahid Akman, Zekeriya Karaman, İsmail Karahan ve Mustafa Çelik’in tutuklanmasına karar verirken, Finans Müdürü Erdoğan Kara’nın ise tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmasını kararlaştırdı.
NEYLE SUÇLANIYORLAR?
Akman ve 3 Kanal 7 yöneticisi Deniz Feneri Derneğinin Almanya’da topladığı bağış paralarını Türkiye’ye usulsüz şekilde aktarmakla, evrakta sahtecilik ve nitelikli dolandırıcılıkla suçlanıyor. Bağış paralarıyla Kanal 7’ye sahip görünen şirketin hisselerini almak, Almanya’daki davada hüküm giyen Mehmet Gürhan ve Mehmet Taşkan’ın görev yaptığı şirketlere sahte makbuz karşılığı para göndermek de suçlamalar arasında.
Bundan sonraki süreçte soruşturma savcıları iddianameyi hazırlayacak ve milyonlarca avroluk yolsuzluk için ağır ceza mahkemesi görevlendirilecek. İddianamenin kabul edilmesi halinde Akman ve üç Kanal 7 yöneticisi 18 yıla kadar hapis istemiyle hakim karşısına çıkacak.
GÜRHAN İLE ERDOĞAN AYNI KAREDE
Almanya’daki davada hüküm giyen Mehmet Gürhan’ı Başbakan Recep Erdoğan’ı aynı karede gösteren bir fotoğraf daha önce dava kapsamında tartışılmıştı.
Erdoğan, Frankfurt’ta görülmekte olan Deniz Feneri e.V. Derneği davası kapsamında, kendisiyle ve partisiyle ilgili olarak gündeme gelen iddialara, “Tayyip Erdoğan ne böyle bir para almıştır, ne de böyle bir paranın sahibi ile tanışmıştır” diyerek sert tepki göstermişti. Ancak, 02.02.2005 tarihli belgede Türkiye Başbakanına vermek üzere parayı Firdevsi Ermiş’ten teslim aldığını belirten Deniz Feneri e.V’nin O Dönemki Başkanı Mehmet Gürhan ile, Başbakan Erdoğan tanışıyordu ve onunla aynı fotoğraf karesinde yer almıştı.
Mehmet Gürhan ile Erdoğan’ı aynı karede gösteren bu fotoğraf ve konuyla ilgili iddialar Türkiye’de ilk olarak, Muhabirimiz Yücel Özdemir’in “Organize işler bunlar” başlıklı haberiyle 1 Mayıs 2007 günü Evrensel’de yer almıştı.
Daha önce Yimpaş ve diğer İslami holding yöneticileriyle yan yana gelerek fotoğraf çektiren Başbakan Erdoğan, Almanya’ya yaptığı ziyaret sırasında Kanal 7Int’i de ziyaret etmişti. 2003’te yapılan erken genel seçimlerden sonra AKP başkanı olarak Frankfurt’a gelen Erdoğan, Kanal 7Int’e para aktarılmasını sağlayan Mehmet Gürhan ile fotoğraf çektirmişti.
02.02.05 tarihli alındı belgesinde Mehmet Gürhan, “Firdevsi Ermiş’ten parayı Türkiye Başbakanına, Doğu Asya’daki Tsunami’den zarar görmüş, yardımı muhtaçlara dağıtması için vermek üzere teslim aldığını” kabul ediyordu. Türkiye Başbakanı 2003 yılından bu yana Başbakan Erdoğan’dı. (HABER MERKEZİ) *3*
*1* http://t24.com.tr/yazi/deniz-fenerinden-ampule-yuzyilin-aydinlanma-hareketi/8308
*2* http://t24.com.tr/yazi/deniz-fenerinden-ampule-yuzyilin-aydinlanma-hareketi-2/8340
*3* https://www.evrensel.net/haber/9651/peki-ya-akp-deniz-feneri-iliskisi
Pingback: YOLSUZLUK DOSYASI : ASRIN YOLSUZLUĞU DENİZFENERİ VE MİLLİ EĞ İTİM BAKANLIĞI | Teşkilat-ı Mahsusa