Naci Kaptan
20.09.2017
Yeni Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş
NEDEN ATATÜRK’e İFTİRA ATIYOR
Yeni Diyanet İşleri Başkanı ilk konuşmasında neden Atatürk
hakkında GERÇEK DIŞI bir açıklama yapmak gereği duydu ?
FETÖ’cü olduğu yazılıp söylenen yeni Diyanet İşleri Başkanı, makama oturur oturmaz, ayağının tozu ile bakın neler söylüyor:
“Benim babam da 1921 doğumluydu. Merhum. Onun hatıralarını hep dinleyerek büyüdük. Okula gittiğimizde, Kur’an Kursuna gittiğimizde, Kur’an öğrenmek için gittiğimizde Karadeniz’in bir dağ köyü. Aman yarabbi bu ne korkudur ki Karadeniz’in bir dağ köyünden birisi bile dışarıda nöbetçi tutuyorlar acaba bir Jandarma gelir de bizim hocamızı alıp götürür mü dışarıda bekliyor. Akşam evlerine Kur’an-ı Kerim’i götürmüyorlar. Tarlanın duvarlarında herkesin bir taşı var, o taşı çekiyor, Kur’an’ı taşın içine koyuyorlar, taşı oraya yerine koyuyor ki eve götürmesin Kuran’ı. Bu ne korkudur, nerede yaşadık bunu biz. Bu nasıl bir şeydir?”
AMAÇ
Cahil kesimde Atatürk düşmanlığını büyütmektir
Bu eskiden köy kahvelerinde Atatürk düşmanı yobazların anlattığı bir masaldır.Karadeniz yöresi Atatürk’ün şapka devrimine en çok direnen ve karşı gelen bölgelerden biridir. Zamanında bu bölgedeki irticai toplantıların da çok olması yörede jandarma gücünün daha uyanık olması nedeniyle böyle bir yalan üretilmiş olabilir.
Her nasılsa akademik ünvanı olan bir din adamının böylesi masallara inanararak kötü maksatla henüz koltuğuna otururken böyle konuşmuş olması hayret vericidir. Bu söyleyişler sadece ve sadece köpürtülmekte olan Atatürk düşmanlığını körükler .
YENİ DİYANET İŞLERİ BAŞKANI NEDEN YALANCIDIR
GERÇEK ŞUDUR ;
I . Diyanet işleri başkanının babası kendi açıklamasına göre 1921 doğumludur.
2 . 14 Ağustos 1923
Atatürk şöyle der ; Kur’an’ı anlamadığı bu Arap diliyle tamamen ezberleyecek düzeyde dinine aşık olan Türk Milletinin, kutsal kitabın bu yüce anlamını istediği gibi anlayabilmekten yoksun bırakmak doğru değildir.” Atatürk, Kur’an’ın Türkçeye çevrilmesi düşüncesini ilk kez 14 Ağustos 1923’te devletin eğitim politikasını belirleyecek heyete anlatmıştır. Heyette çeşitli görüşler ortaya atanlar olmuştur.
3 . 21 Şubat 1925
Kur’ân’ın Türkçeye çevirisi konusu, 21 Şubat 1925 tarihinde TBMM’de Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bütçesi görüşülürken, hatalı ve eksik Kur’ân tefsirlerinin yapıldığı gerekçesi öne sürülerek gündeme gelmiştir.
4 . 30 Kasım 1929
Kur’ân söz konusu olduğunda, Müslüman Türk milleti kadar titiz davranan ve saygılı olan bir başka ulus olmamıştır ve bu yüce Millet, Kur’ân’ı yüreğinde duymaktan ve başının üstünde tutmaktan son derece mutlu olmaktadır. Bu alandaki eksikliğin giderilmesini isteyen ve Türk ulusunun okuduğu Kur’ân’ı anlayarak okumasına dikkat çeken Atatürk, ‘bütçeden büyük bir pay ayırarak’ Diyanet İşleri Başkanlığı’nın öncülüğünde ve denetiminde Türkçeye çevrilmesi işini tüm eleştirilere rağmen başlatmıştır. Atatürk, Kur’ân’ın Türkçeye çevrilmesine yönelik emrini şöyle bildiriyor:
–Kur’an’ın tercüme edilmesini emrettim… İlk defa olarak Türkçe’ye tercüme ediliyor. (Hz.) Muhammed’in hayatına ait bir kitabın tercüme edilmesi için de emir verdim.( Atatürk ve İnkılap, 30 Kasım 1929) *1*
DOLMABAHÇE SARAYINDA ATATÜRK AYAĞA KALKARAK
FATİHA SURESİNİ OKUMAYA BAŞLADI
“İbadetin Türkçeleştirilmesi” projesi, 1932 yılının Ramazan ayında uygulamaya konmuş ve ilk provayı Dolmabahçe Sarayı’nda yaptıran Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Paşa, Hafız Yaşar Okur’dan Türkçe Kur’an’ın değişik camilerde okutulmasında görev almak üzere bir hafızlar listesi hazırlamasını istemişti. Yerebatan Cami’nde Türkçe Yasin’i okuyan Hafız Yaşar Okur bunu:
“1932’de Ramazan’ın ikinci günüydü. Atatürk ile Ankara’dan Dolmabahçe Sarayı’na geldik. Beni huzurlarına çağırdılar. “Yaşar Bey” dediler. “İstanbul’un mümtaz hafızlarının bir listesini istiyorum. Ama bunlar musikiye de aşina olmalılar.” Sözleri ile ifade etmiş ve Saadettin Kaynak, Sultan Selimli Rıza, Süleymaniye Camii Baş Müezzini Kemal, Beylerbeyli Fahri, Darü’t-talim-i Musiki azasından Büyük Zeki, Muallim Nuri ve Burhan Beyler’in yer aldığı bir liste sunmuştu.
Sonrasında ise yaşananları: “O ana kadar bunların niçin çağrılmış olduğunu ben de bilmiyordum. O gün anladım ki, tercüme ettirilmiş olan bayram tekbirlerini kendilerine meşk ettirecekti…Atatürk, Cemil Said Bey‘in Kuran tercümesini getirtti. Bizlerin tercüme konusunda tek tek fikirlerini aldıktan sonra hemen hemen sabaha kadar tartıştık. Daha sonra ayağa kalkarak ceketlerinin önünü iliklediler. Kuran-ı Kerim’i ellerine alıp Fatiha Suresi’nin Türkçe tercümesini açıp halka okuyormuş gibi ağır ağır okudular. Bu hareketleriyle bizlerin halka nasıl hitap etmemiz gerektiğini göstermek istiyorlardı. Sonra:
“Sayın Hafızlar, içinde bulunduğumuz bu kutsal ay içinde camilerde okuyacağınız mukabelelerin tamamını okuduktan sonra Türkçe olarak da cemaate açıklayacaksınız. İncil’de Aramca yazılmış ama sonradan bütün dillere tercüme edilmiştir. Bir İngiliz İncilini İngilizce, bir Alman İncilini Almanca okur. Herkes okunan mukabelelerin manasını anlarsa dinine daha çok bağlanır” dediler. Sonra yanındakilere: “Gazetelere haber verin, yarın camilerde okunacak surelerin Türkçe tercümesi de okunacaktır” emrini verdiler.”
“Kur’an-ı Kerim” ilk kez Hafız Yaşar Okur tarafından İstanbul Yerebatan Camii’nde kalabalık bir cemaatin katılımıyla Türkçe okunmuştu. Gazetelerde 22 Ocak 1932 günü Türkçe Kur’an tivalet edileceği haberleri yayınlanmış ve dinlemeye gelenler saat on ikiden itibaren Yerebatan Camii’ni doldurmaya başlamıştı.
Bir saate yakın bir sürede tıklım tıklım dolan camide yer kalmayınca, çiselemeye başlayan yağmura rağmen gelenler avluda beklemeye başlamıştı. Saat bir buçukta camiye gelen Hafız Yaşar Okuyan, kalabalık içerisinden zabıta yardımıyla içeriye girebilmişti. Cemaatin arasında “İstiklal Mahkemeleri”nin meşhur hâkimlerinden Kılıç Ali ve kaldırılan “Andımız”ın yazarı Reşit Galip Bey’ler de vardı.
Hafız Yaşar Okur, “Euzü besmele” çekerek Yasin Suresi’ni Arapça olarak yarısına kadar okuduktan sonra: “Müşfik ve Rahim olan Allah’ın ismiyle” şeklinde Türkçe olarak besmele çekmiş ve Yasin Suresi’ni Rast Makamı’nda okumuştu.
***
SONUÇ
Yeni Diyanet işlerinin babası henüz 2 yaşında iken 14 Ağustos 1923 tarihinde Atatürk’ün emri ile Kuran’ın Türkçe’ye çevrilmesi için çalışmalar başlatılmıştır.
Kur’ân’ın Türkçeye çevirisi konusu, 21 Şubat 1925 tarihinde TBMM’de Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bütçesi görüşülürken tekrar gündeme getirilmiştir.
30 Kasım 1929 tarihinde Kuran’ın Türkçe’ye çevrilmesine başlanmıştır.
Atatürk bugünlerin yöneticileri gibi DİNBAZ değildi. İslam dinini çok iyi bilen ve DİNİ sermaye olarak kullananlara karşı dini koruyan ve dinin ait olduğu mukaddes alanda kalması için çalışan bir devlet adamı idi.
KAYNAK