HASBİHÂL
MEHMET ŞÜKRÜ BAŞ
mehmet_sukru_bas@mynet.com
BİZİM PATENTİMİZ BİZİM MARKAMIZ (GÂVUR İCADI)
Asırlardan beri bizim uluslar arası arenada sadece bir markamız oldu oda her şeye “Gavur İcadı” diyerek her türlü yeniliklere, her türlü icatlara sırtımızı dönmemizdir. Gâvur icadının patenti bize aittir.
Bizim bu tavrımız koca Osmanlı’nın yıkılıp parçalanmasına kadar uzadı. Bize göre Osmanlı’nın yıkılmasındaki en büyük faktör buydu. Avrupalılar ta 1800’lü yıllarda bin bir türlü yeniliklerin peşinden koşarken, yeni yeni buluşlar gerçekleştirirken, sanayide teknolojide, sağlıkta, hukukta her gün yeni reformlara imza atarken biz Osmanlılar bütün bunlara “Gavur icadı” diyerek sırtımızı döndük.
El âlem aya gitti biz seyrettik.
Ne yazık ki günümüz Türkiye’sinde de bu tezgâh hala bu halıyı dokumaktadır. Hala bazı şeylere gavur icadı denilerek karşı çıkılmaktadır. Ve ne yazık ki bizim idarecilerimiz hala Osmanlıya özlem duymaktadır.Oysa eğitimin, medeniyetin ilk basamağı olan matbaa bile bizimkilerin özlem duyduğu Osmanlı’ya dört yüz sene sonra gelebilmiştir.
Buna rağmen ilim ve bilim ekseninden uzak din eksenli bir eğitimin benimsenmesi insanı kara kara düşünmekten alıkoyamamaktadır. Elbette ki Osmanlı’da bizimdir. Biz onların torunlarıyız. Onlar bizim atalarımızdır. Biz onlara saygısızlık yapamaz onları yok sayamayız. Lakin bu yanardöner coğrafyada ayakta durabilmemiz için Osmanlının izinde değil Avrupalının izinde gitmek mecburiyetindeyiz. Yeni yeni buluşlarla önemli markalar üretmeliyiz. Avrupalılar kadar yenilikçi olmamız her alanda yeniliklere imza atmamız ve dahi ilim Çin’de de olsa almalıyız. Yoksa kanla beslenen bu coğrafyada ayakta durabilmemiz çok zorlaşır.
PALU’YA TREN GELİYOR
Cennetmekân Paşa Demirbağ ağabeyimiz anlatıyordu…
Elazığ Tatvan Demiryolu inşası Palu’ya kadar dayanıyor. Belirlenen bir günde tren Palu’ya gelecek o yörenin insanları ilk defa treni görecek hatta ilk defa trene binecek. Vatandaş bu heyecanı yaşamak için orada yatıp, orada kalkıyor. Derken dini bütün bir Müslüman ahaliye “Ey millet günlerden beri burada birikip beklemenizin sebebi bir gâvur icadını görebilmekse vay sizin halinize. Sizin bu hevesiniz yarın sizi cehennem ateşinde yakacaktır” diyor.
Buyurun buradan yakın.
Şimdi yok mu?
Alası var…
GÂVUR İCADI
60’lı yılların sonuydu…
Kadastroda çalışıyorum.
Davacısı vakıflar olan bir arazinin keşfi için bir köye gittik. O köyde yaşı ve konumu itibariyle bilirkişilik yapabilecek bir tek kişi vardı. Onunda tarla başına gelmesi gerekiyordu Kadastro Hâkimi o kişiyi getirmesi için mahkeme mübaşiri ile bir köylüyü jeepe bindirip köye gönderdi. Aradan bir saat kadar zaman geçti jeep geri geldi ama içerisinde bilirkişilik yapacak köylü yoktu. Mübaşir kadastro hâkimine “Hâkim Bey o adama çok yalvardık, yakardık ama jeep gâvur işi olduğu için binmedi ben eşeğime biner gelirim dedi. Şimdi o eşeğiyle yolda geliyordur ama geç gelir buraya ” dedi.Elimiz mecbur bekledik.
Keşif bitti. Biter bitmezde bir yağmur başladı ki aman Allah’ım tarlalar çamur deryasına döndü. Bu sefer yaşlı bilirkişi “Hâkim Efendi beni de köye bırakın bu yağmur beni çok ıslatır” deyince bizim hâkim;
“Olmaz efendi sen binersin eşeğine tıpış tıpış gidersin köyüne.Yağmur rahmettir yağmurdan kaçınılır mı? Nene lazım senin gâvur icadıyla köyüne gitmek” cevabını verdi ve almadı arabaya.
Şimdi yok mu?
Alası var alası…
PALTOMUN SOL KOLU
Benim başımdan geçen bir palto hikâyesi var ki ülkemizin içinde bulunduğu durumu bütün çıplaklığı ile gözler önüne seriyor. Birkaç kere yazdım yine yazayım.İnsanı kasıp kavuran soğuk bir şubat günüydü. İlimizdeki camilerden birisine ikindi namazını kılmak için gittim. Namazı bitirdik portmantodan paltomu aldım sol kolumu geçirmek üzeriydim ki yanımdaki yaşlı başlı bir insan “Olmaz, olmaaaz” deyince acaba cami cemaat adabına aykırı bir hareketim mi oldu neydi bu yaşlı başlı Müslüman’ın bana “Olmaz, olmaaaz” dediği şey” diye merak ettim.
Bu kez paltomu kolumun üzerine alarak “Hayırdır Hacı nedir olmayan şey” diye bir soru sordum yaşlı amcaya yaşlı amca;
“Paltoyu sol kolla giyinmek günah ve haramdır”.Paltonu sol kolunla giyinirsen şeytan o koldan senden önce o paltoyu giyinir ve bir daha da çıkartmaz o paltoyu” deyince “Eyvah” dedim “Bizim palto da elden gitti” demekten kendimi alamadım.Kısa bir tereddütten sonra yaşlı amcaya;
“Git işine be adam benim her şeyim dört dörtlük olmuşta paltomun sol kolla giyinmem kalmış” dedim. İşte bizim şeytanla bölüşemediğimiz paltonun hikâyesi budur.Biraz dramatik öğle değil mi?.. El âleminki palto bizimkisi sanki şeytanın geçiş güzergâhı ne talihsiz bir insanım Yarabbi…
Şimdi yok mu?
Var, var daha çok var.
Araplar gibi entari giyininceye kadar da olacaktır bu…
TEL ARABANIN MARKASI
1950’li yılların başlarında direksiyonu ve kasası telden yapılan kamyonlarımız vardı. O çocuk aklımızla bunları biz yapardık bazen de ağabeylerimize yaptırırdık.VE… Biz bu tel arabaları markalaştırırdık. Kimimiz REO, kimimiz VABİS, kimimiz FORD markalarını verirdik telden arabalarımıza…
Aradan 60 – 70 sene gibi asra yakın bir zaman geçti ne üzerinde bizim markamızı taşıyan bir arabamız, ne markalı biri röntgen cihazımız, ne sağlıklı bir demokrasimiz, ne sağlıklı bir politikamız ve de sağlıklı bir eğitimimiz olmadı.
Buna rağmen her zaman “çağ atladık” dedik.
Çağ mı atladık, ip mi atladık, hendek mi atladık belli değil.
Neticeten hep yarım kaldık.
Sebebi nedir biliyor musunuz?
Benim paltomun sol kolu…
Çünkü aklımızı, fikrimizi ilime, bilime, teknolojiye değil hurafeye teslim ettik.
“Bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete” Allah sonumuzu hayreylesin.
Mehmet Şükrü Baş
10 Ağustos 2017
Elazığ Fırat Gazetesi