MUSTAFA YILDIRIM
1 HAZİRAN 2011
MASKELİ MUHALEFET LİDERLERİNİN ELİNDE…
<< Kendilerini zor duruma düşüren her görevlinin daha sonra acılar çekerek öldüğünü anlattılar.(*) “Hoşgörü” diye diye afyonladılar, zulümle bitirdiler. Aslında başkalarını hoş görmek gibi bir niyetleri yoktu, istedikleri kendilerinin serbest örgütlenebilmeleriydi.
“Demokrasi de bunlar olur mu?” diye yakındılar, ama İmam’ı rehber, diktasını “İslami Düzen” diye ezberletmeye çalıştılar. Amerika’ya “şeytan”, Türkiye Cumhuriyeti’ne “taguti rejim” dediler, ancak Amerikan yanlılarıyla birlikte devletin köklerini sökmekte yarıştılar. Yıllarca “milli mücadele”, “milliyetçi mukaddesatçılık” deyip durdular, ama Türk subayının belini kırdılar;
Ermeni iftiracılarının önlerini açtılar! “Batı taklitçiliği” diye diye 80 yıllık gelişmeyi aşağıladılar. Sonra da Batı’ya gidip sırtlarını sıvazlattılar; pabuç gibi Amerikan madalyalarını boyunlarına astılar, Riyad krallarının eteğine yapıştılar! “Ulu Hakan Abdülhamit Han” diye diye göz boyadılar, sonra da “Türk” demekten utandılar!
“Unsuriyetçi değiliz” diye diye ana unsuru azınlığa dönüştürmek için sınırları vizesizlere açtılar. Sınırlarda nüfus yapısı gün geçtikçe bozulacak! “Vatan” dediler, “millet” dediler, “din-iman” dediler, yurt topraklarını Hıristiyan kolonicilere açtılar! Sünniliği kimselere bırakmadılar, ama örtülü Şia işgalinin önünü de açtıkça açtılar.
“Kardeşimiz” dedikleri komşu devlet başları sarsılıp yıkıldıkça ne Osmanlı eyaletçiliği para ediyor, ne de Batı taklitçiliği! Daha da sertleşecekleri, acımasızlaşacakları kesin! Onlara göre Türkiye bölünüp parçalanası bir “Dar’ül Harb” ve Türkiye Cumhuriyeti, yerin yedi kat dibine sokulası, “İslam’a düşman” bir rejim. Düşlerinde bile görmemişlerdi bu denli kolay yıkabileceklerini. Şimdi şaşıyorlar başarılarına, ama inanamıyorlar, her gün yıkılma korkusuyla kıvranıyorlar; kıvrandıkça daha çok yıkıyorlar! Bir yanda Batı’nın önüne geçilmez para-silah gücü, öte yanda dini kullanan sahtekâr diktatörlerin yadsınamaz silah donanımları!
“Ey Millet!” Şimdi sen, olup biteni görmezden gelip, üç günlük çıkarını düşünerek sandığa gideceksin ve elin hiç mi sızlamayacak? Daha önceleri olduğu gibi, “Ne yapalım yanılmışız” diyerek kurtulacağını mı sanıyorsun? Yanılıyorsun, çünkü böyle diyebilme hürriyetin dahi kalmayacak! Vicdanları körelmiş diktatörlerin ezdiği, zulmettiği erdemli insanların, yaşamları şimdiden kararan gelecek kuşakların ahı seni tutacak! 1 Haziran 2011 (The General, UDY, Ekim 2011, s. 258)>>
Bu satırlar, 2010 Anayasa Yıkımından 9 ay sonra yazılmıştı. Yalnızca bir hafta sonra 12 Haziran 2011, “tek adam” ve ekibi oyların % 49,5’ini alarak yeniden başa geçti. Onlar davalarından ayrılmamışlardı. Sonuç ne denli önceden belliyse de “Gerçeklerden kaçanlar Zifiri Karanlıkta boğulmaktan kurtulamazlardı.”
Öyle de olmadı mı?
Siz gerçeklerden kaçtıkça maskeli, eyaletçi muhalefet “liderleri” de önünüzden eksilmeyecek!Bakın daha şimdiden “erken seçim” diyerek sizi uyutmaya başladılar.
Üstelik egemen devletin yıkımı, Akdeniz adalarının Helenlere teslim edilmesi, eyalet adı altında bağımsız azınlık devletleri kurulması umurlarında bile değil!
Yeter ki siz “Hangi YSK ile, hangi hükümetle, hangi yargıçlar-valiler- kaymakamlar-belediye reisleri ve güvenlik güçleriyle? Hangi toplanma-yazma, konuşma özgürlüğüyle?” diye sormayasınız!
(*) Bkz. Fethullah Gülen, “Küçük Dünyam” ve Saidi Kürdi-Nursi için “Meczup Yaratmak.”
Çökelez, 23 Nisan 2017