cumhuriyet.com.tr
29 Ağustos 2008 Cuma,
Dinci faşizmin ayak sesleri
Gelinen bugünkü ortamda at izi ile it izi birbirine karışmıştır. Ülkemiz şu günlerde bunalımların ve karmaşanın en büyüğünü yaşamaktadır. İhanet, yabancı güçlerle işbirliği, köşe dönmece, bir veba gibi sarmıştır sevgili yurdumuzu… Hain Rıfkı’lar, Anzavur’lar, Damat Ferit’ler, Vahdettin’ler, Derviş Mehmet’ler bugün de işbaşındadırlar. Sevr Antlaşması’nı imzalayarak, öz vatanını sömürgecilere teslim eden Rıza Tevfık’ler bugün de ülke topraklarını haraç-mezat satıp; göz nuru, el emeği, yılların birikimi TEKEL’leri, TÜPRAŞ’ları, TELEKOM’ları, SEKA’ları yok pahasına, bir yıllık kârlarına, yabancılara peşkeş çekmektedirler.
Mustafa Kemal’in “Gençliğe Hitabe”sinde belirttiği gibi yurdumuzun kaleleri yabancılar tarafından birer birer zapt edilmekte, dev üretim kuruluşlarına girilmektedir. Ulusal Kurtuluş Savaşı günlerinde Mustafa Kemal için “Dinen katli vaciptir” diye fetva veren Şeyhülislam Dürrizade’ler bugün de yurtseverleri, ulusalcıları hapishanelere doldurmak için fetva vermektedirler.
Ne ki, yangından mal kaçırırcasına ortaya konan bu faşist uygulamalar, AKP’ye geri dönüşü olmayan, düzeltilemeyecek birtakım suçlar işletmekte, yanlışlıklar yaptırmaktadır. “Dip dalgaları”yla kendini gösteren toplumsal muhalefetin AKP üzerinde yarattığı şaşkınlık, karamsarlık psikolojisinin de bu zorba eylemlerde önemli etkisi vardır. Ayrıca ABD yönlendirmelerini, emirlerini de gözden uzak tutmamak gerekir.
Sonuçta, ekonomik, politik, sosyal olumsuzluklar bataklığında çırpınan iktidar, ABD – AB’den destek ve güç almaya çalışmaktadır. Şimdi AKP’nin en yakın dostları, işbirlikçileri bu emperyalist yönetimlerdir.Osmanlı’nın son dönemlerinde İngilizlerin, Fransızların oynadıkları müttefik, kurtarıcı rolünü bugün bu sömürgeci devletler üstlenmişlerdir.
Oysa onlar uygar, demokrat görünümlerinin arkasında, çıkarlarına uygun, kendilerine bağımlı bir Türkiye yaratma çabası içerisindedirler. Bu, dün de böyleydi, bugün de böyle, yarın da böyle olacaktır. Türkiye’nin laik ve çağdaş bir toplum niteliği kazanması ya da çağdışı bir anlayışla yönetilmesi onların umurunda bile değildir. Tek amaçları, ulusumuzu ekonomik, politik, kültürel, askeri alanlarda güçsüzleştirip, tepkisiz bir ülke durumuna getirmektir.
Bu plan içerisinde, kendi ayakları üzerinde duran bağımsız, üniter bir Türkiye’ye asla yer yoktur. Kürtlerin, Ermenilerin ve diğer azınlıkların ayrı ayrı devletler kurdukları, parçalanmış, bölünmüş, etnik bölgelere ayrılmış, federatif bir çözümdür onların istedikleri. Son aylarda bu siyasal amaca hizmet eden boy boy haritalar yayımlanmıştır.
AKP de bu emperyalist çözüme (BOP eşbaşkanlığı adı altında) omuz vermekte, tarikat ve cemaatlerden aldığı güçle, cumhuriyet yasalarını, azınlıklarla ilgili dengeleri değiştirip, federatif bir yapının oluşumuna temel hazırlamaktadır. Böyle bir düzenleme hem ABD’nin hem de AB’nin siyasal programına denk düşmektedir. Onlara göre, bu sorunu en iyi bir biçimde çözecek yönetim, gelecekte tüm devlet kurumlarını eline geçirmiş olan “ılımlı bir İslam hükümeti”dir.
İşte bu nedenlerden dolayı emperyalizmin teorisyenleri Obromowitz’ler, Fuller’ler. Halbrook’lar, Wolfowitz’ler, Brzezinski’ler yazdıkları yüzlerce sayfalık kitaplarda “ılımlı İslam”ı incelemişler, bu dinin giderek siyasallaşacağını, egemenlik alanlarının genişleyeceğini ileri sürmüşlerdir. Böyle bir dinci yapılanmanın ABD’nin Ortadoğu Projesi’ne yapacağı katkıları anlatmışlardır.
İşte bu yüzden ABD ve AB, “Türkiye’nin ılımlı İslamcıları”nı yere göğe sığdıramamakta, el üstünde tutmaktadır.İşte bu yüzden “Türkiye’nin ılımlı İslamcıları”, ABD ve AB’yi gözbebeği gibi korumakta, bir dediğini iki etmemektedir.
Ama kimse umutlanmasın, ne emperyalistler ne de dinci faşistler… Gecenin en karanlık dönemi, aydınlanmaya en yakın olan dönemdir. Güneş, yüce dağların arkasından doğmak üzeredir…