ANMA * 13 Temmuz 2013 Prof.Dr. Alpaslan Işıklı hocayı kaybettik * ALPASLAN HOCA’NIN AZİZ ANISINA

Noyan Umruk
14.07.2016

ALPASLAN HOCA’NIN AZİZ ANISINA 

Üç yıl önce bu günlerde buluşmuştuk, Hocanın başucunda… O’nun ışığı ile aydınlanmış yüzlerce aydın, emekçi dostları, öğrencileri, gönüldaşları O’nunla buluşup, konuştuk. Onu gönlümüze, yüreğimize, beynimize daha bir iyice yerleştirdik.

İnsanlar vardır kem küm eder, iki kelimeyi yan yana getiremez. O, son yıllarda yurdun dört bir yanını dolaşıp, doğruyu, gerçeği, güzeli anlattı tadına doyulmaz üslubu ile içinden çıktığı halkına. Yunus gibi…

Hoca o devirlerde yaşasaydı herhalde dervişandan olurdu, arif ve bilge…
İnsanlar vardır iki kitabı okumayı beceremez. O onlarca kitap yazıp, tüm bildiğini, gördüğünü armağan etti toplumuna.

Ne bir kompleksi ne de bir kuşkusu vardı yurdundan ve milletinden yana.
Aydınlanmacı, antiemperyalist, emekten yana, işçi dostu. Tüm ömrü mücadele, cesaret, özgüven ve özveri örneği. Ağabey, dost, öğretmen. Övgüye ne hacet… Tüm övgülere karşın içtenlik, tevazu ve hoşgörünün adı: Alpaslan Işıklı

İşte O’nun en güzel tanımı: “KEMALİST DEVRİMİN SOSYALİZME AÇILAN UFKUNDA…” koskocaman bir ışık…

Küçük bir ilave; bu koskocaman ışık, kadim dostum Atilla Özsever’ in köşesinde altını çizdiği gibi “sınıfsız ve sömürüsüz bir başka dünyanın mümkün olduğunun” arayışında idi.

Tırnaklar içindeki satırlarda O konuşuyor:

“Bu arayışı zorunlu kılan temel çelişki bütün dünyada ve Türkiye’de her şey emperyalizmin çok geniş müdahalesi ve etkisi altında olması, Atatürk’ün işaret ettiği gibi mazlum milletler – emperyalizm zıtlığıdır”. Bu zıtlığa karşı önermesi ise aşağıdan yukarıya gelişen, tabandan gelen, örgütlü toplumla serpilip gelişen, katılımcı, yeni egemen zümreler yaratmayan gerçek bir demokrasi ve sosyalizm… “Kuramlar Boyunca Özyönetim” böyle bir arayışın kitabıdır.

Aslında Hoca’nın yaşamı ve kitapları böylesine bir arayışın mücadelesidir.

Örneğin, başyapıtı ve doçentlik tezi “Sendikacılık ve Siyaset” te örgütlü toplumun emekçilerden hareketle inşa edilebileceğini tarihsel ve nesnel bir üslupla ortaya koyar:

“Doçentlik jürimin üyelerinden birisi Muammer Aksoy’du. O olmasaydı, belki üniversitede kalamayacaktım. Zira Sendikacılık ve Siyaset konusundaki doçentlik çalışmam diğer bazı jüri üyeleri tarafından okunmadan reddedilmişti. Çünkü onlar, böyle bir konunun üniversite çatısı altında işlenemeyeceği görüşündeydiler. Aksoy Hoca, çoğunluğu lehe çevirebilmek için çetin bir mücadele vermek zorunda kalmıştı.”

“Emek ve Ücret”, “Bir Başka İktisat” la devam edip, eşitsiz bölüşüme kafa tutar.

“Sosyalizm, Kemalizm ve Din “de toplumun maruz kaldığı sosyal, kültürel, siyasal tsunamiyi, değerlerin çökertilmesini, amneziye( bellek kaybı) uğratılan toplumu uyarır.

“Küreselleşme ve Demokratikleşme”, “Yeni Dünya Düzeni ve Özelleştirme” “Küresel Saldırı, Ulusal Devlet ve Sendikalar”, “Kumarhane Kapitalizmi” neoliberalizm ve küreselleşmeye meydan okumadır.

Türkiye’nin üzerine çöken karabulutları, “Devlet ve Demokrasi” ve “Said-i Nursi, Fethullah Gülen ve Laik Sempatizanları”nda nesnel bir üslupla, neden-sonuç ilişkileri çerçevesinde zaman-zemin-mekân boyutlarında açıklar.

“Gün Doğmadan” ise neler doğabileceğine dair umutlarının, başından geçenlerin, başına gelenlerin muhteşem öyküsüdür.

Son sohbetimizde “Bir şeyin hayalini sürekli olarak yaşamaktayım: dünyanın, insanlığın karşı karşıya bulunduğu sorunları ele alan ufuk açıcı, sıradan olmayan bir kitap yazmak; umarım yaşım elverir de yazarım. Bugünlerde henüz onun birikimi ve hazırlığı içinde görmüyorum kendimi. Bu birikim ve hazırlığa sahip olduğumda, umarım hayatta olurum. Sağlığım iyi ama yaşım yetmiş.” dediğini anımsıyorum hüzünle…

İlahi hocam için rahat olsun; sen yazacağını yazdın. Tabii anlamak isteyenlere… Ama üzülme anlamak isteyenler, anlayanlar giderek çoğalıyor New York’ta, İspanya’da, Brezilya’da, Yunanistan’da, Gezi Parkında, dünyanın her tarafında… Giderek anlayıp da işi başaranlar bile var, Latin Amerika’da… Sen, huzur ve ışıklar içinde dinlenirken, bizleri artık yoksun bıraktığın aydınlık saçan yaratıcı fikirlerini, o sıcacık gülümseyişlerini, tatlı şakalarını derin bir özlemle daima anıyoruz…

This entry was posted in CUMHURİYET - DEMOKRASİ - ÇAĞDAŞLIK, HAYATIN İÇİNDEN, İNSAN HAKLARI - DEMOKRASİ. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *