Cumhuriyet
Nilgün Cerrahoğlu
nilgun@cumhuriyet.com.tr
21 Nisan 2016 Perşembe
RTE ve ‘itibar sıfırlaması’
Bağlantılı yazılar
“Erdoğan’a hakaret” gerekçesiyle haklarında dava açılan öyle çok insan var ki haber sitelerinde artık “Erdoğan’da hakarette bugün” başlığıyla barometre gibi bu davaların çetelesini tutan bölümler açılıyor. Ancak bu gidişle “Erdoğan’a hicivde bugün” şeklinde de bir bölüm açmak gerekecek…
Erdoğan’ı hedefleyen “hiciv” atağı çünkü artık bir yağmura dönüştü. Bir yandan RTE kendisine yönelen eleştirilere zincirleme “hakaret davaları” açarken Böhmermann’la yurtdışına da yayılan bu davalara “El mi yaman, bey mi yaman!” tepkisi gösteren uluslararası hicivciler mim koydu. Ve Erdoğan’ı parmaklarına doladı.
Bir… iki… üç değil…İşler o noktaya geldi ki, “Bugün Erdoğan’ı acaba kim tiye almış” sorusuyla uyanır olduk. Böhmermann’dan sonra örneğin İngiliz komedyen John Oliver kancayı Cumhurbaşkanı’na taktı ve haftalık ABD şovunu “asrın liderimize” ayırdı.
Yıpratıcı tırmanma
Oliver’a göre “Erdoğan gibi ‘kadın-erkek eşitliği fıtrata aykırı!’ cümlesini bir uluslararası kadın kongresinde kurmak vurdumduymazlığını gösteren bir lider, mizahçıların işini kolaylaştırmaktaydı!”
Kadın haklarını yok sayan malum tavrından basına olağanlaşan saldırılarına dek, Erdoğan’ın klasik tiklerini irdeleyen Oliver; programını RTE’nin meşhur “attan düşme” videosu ve şu sözlerle bitirdi:
“Erdoğan pek hoş biri değil. Bu çok açık. İnsan bu nedenle burada görüldüğü gibi bir atın çifte attığı zamanlarda dahi bu nedenle ona acıyamıyor. Bu görüntüyü önce de gösterdik. Muhtemelen gelecekte de göstereceğiz! Erdoğan kendisiyle dalga geçilmesini istemiyorsa eğer kendi ülkesinde ve başkalarının ülkesinde özgür ifadeyi baskılamaktan vazgeçsin!”
“Ne kadar ekmek, o kadar köfte” misali, “Ne kadar otoriterlik, o kadar hiciv!” düsturuyla özetlenebilecek Oliver’in bu çok açık meydan okumasından sonra İngiliz “Spectator” dergisinin “Erdoğan’a şiir hakaret yarışması” ile “şok yaşadık.”
Haftalık siyaset kültür dergisinin Douglas Murray isimli blog yazarı Böhmermann’ın aşağılamalarını aratmayan bir saldırganlıkla açtığı “yarışmayı” kendi kaleminden çıkan ve sahiden de “bir tuvalet kapısı ardına yazılmayacak ifadelerle bezenen” çok ırkçı bir dörtlükle başlattı.
Ve böylece korkunç yıpratıcı bir tırmanma ortaya çıktı.Bir yanda baskıda bifiil “sınır tanımayan”, ibretle izlenen bir otokrat; diğer yanda “sınır tanımayan komedyenler ve yazarlar” var.
‘Dur’ diyecek yok
Türkiye’de burnundan kıl aldırmayan Erdoğan’ı, dünya yağ halkalarıyla yayılan bir etki-tepkileşmeyle aşağılıyor.Bu yapılırken sade Erdoğan değil; son “Spectator” örneğinde olduğu gibi “Erdoğan the Turk” kontenjanından dere tepe dümdüz ulusça cümle âlem Türkler olarak aşağılanıyoruz.
Erdoğan yalnız kişisel itibarını sıfırlamakla kalmıyor, Türkiye’nin itibarı da ağır yara alıyor. Bir gün Erdoğan gitse de Türk imgesinin aldığı bu yaralar kalacak. Ancak Türk kamuoyu artık öyle pasifize olmuş durumda ki; bu tepetaklak dünya çapındaki “itibar sıfırlamasına”; sanki bambaşka bir gezegende yaşanıyormuş gibi bakılıyor. Kendisine ve ülkeye verdiği kaybı Erdoğan’a bundan böyle hatırlatacak Allah’ın kulu çıkmayacak mı?
Gelin şimdi Erdoğan’ın eski dava arkadaşlarından Hüseyin Çelik’in bundan çok kısa süre önce söylemiş olduğu şu sözleri hatırlamayın:
“Eğer eleştiri ve tartışma yerini kayıtsız şartsız tasdik etmeye, ululamaya, şak şaka, külah kapmak için tabasbus ve yalakalığa bırakmışsa orada hayır, bereket yok olmuş demektir. Eleştiri ve tartışmanın olmadığı yerde önce durağanlık, sonra çürüme başlar.” Yaşanan süreç, işte bu “çürüme”nin işareti.
Cumhuriyet
Ceyda Karan
20 Nisan 2016 Çarşamba
‘Dünyanın bütün mizahçıları, birleşin!’
Batılı demokrasilerde liderlerin mizaha bakışında hoşgörü sınırlarının genişliği ve esnekliği, esasen bir ilkeye, bir de sebebe dayanır. Sürekli izaha tenezzül de yoktur. İlke şudur: Seçilmiş liderler, mevkileri icabı, kendilerini hedef alacak her tür saldırıya göğüs germekle de mükellef olmalıdır. Bulundukları ve kişisel fayda sağladıkları mevki, bazılarının onları sevmesini, bazılarının nefret etmesini getirecektir. Demokrasilerde bu bir nevi “tabiat kanunudur”… Sebep şudur: Mizahçılara bulaşmamak da bir “tabiaat kanunudur”. Mizah kaçınılmaz olarak belli düzeylerde kışkırtma barındırır. Mizahçıların elinde en ince satir’den hakaretin sınırlarına ve hatta hakaretin kendisine (evet, aynen öyle) uzanan imkânlar vardır. Bunu kendi akılları, yürekleri ve vicdanları elverdiğince kullanırlar.
Misal Batılı liderler, toplumlarını yönetirken kendilerini seçmiş olsun/olmasın insanlarını mütemadiyen “kışkırtmak” üzerine “taktik- strateji” geliştirmedikleri gibi, mizahçıları “kışkırtmaktan” bilhassa kaçınırlar. Becerebilirlerse mizaha mizahla yanıt verirler, yahut susarlar. Onlarda “mizah adı altında hakaret” diye bir cümleye pek rastlamazsınız. Avrupa’da, Amerika’da mizahçılara binlerce dava yağdıranını kolay bulamazsınız.
***
Bizde tersi vuku bulduğundan bu haldeyiz. Almanya ile tetiklediğimiz mizah krizimiz ‘yaşlı kıta’ ile yetinmeyip Transatlantiği aştı! Karl Marx’ın namlı sözünden hareketle “Bütün dünyanın mizahçıları, birleşin!” noktasına geldik.
Bunun tek sebebi var: Almanya’da yayımlanan ve Türkiye’deki antidemokratik uygulamalar, polisin gazlamaları, kadınların dövülmesi gibi vakaları sergileyen sıradan bir video klibe tahammülsüzlük. İki kez Alman elçisinin çağrılıp sözlü nota verilmesi… Ve bundan esinlenen mizahçı Jan Böhmermann’ın “O videodaki eleştiridir, bakın ben size hakaret neymiş göstereyim” diyen kasti şiirinin Berlin’e baskı yapılarak davaya dönüştürülmesi.
Şimdi elimizde ne var: Dünyada Böhmermann’a sempati artıyor. Başta şiirini nahoş bulanlar bile “aslında çocuksu bir naiflik var” yorumu yapar oldu. Erdoğan’a saldırı ise mizah dünyasının trendi:
√ Bir Hollanda kanalının eğlence programına kadar düşüldü. Kadın sunucu, “Putin’e, Merkel’e her kötü sözü söyleyeceğiz ama Türkiye lideri inciniyor diye söyleyemeyeceğiz, öyle mi” deyip Böhmermann’a benzer bel altı şiiri okuyuverdi.
√ Britanya’da etkili muhafazakâr dergi The Spectator’ın köşe yazarı Douglas Murray, köşesinde Erdoğan’a en ağır hakaretlerin yer alması şartı koşarak beş mısralık şiir yarışması açtı.
√ Danimarka’da Jjllands-Posten gazetesinden Flemming Rose Avrupalı mizahçılara “Bir mizahçıyı yargılamak kolay, herkes hakaret şiiri yazsın” çağrısı yaptı.
√ ABD’nin en çok izlenen komedyeni John Oliver’e malolundu. “Almanya’daki ‘Majestelerine hakaret yasası’ bizde olsaydı, ‘maksimum güvenlikli hapishaneye tıkılırdım’” dedi; Erdoğan-Gollum benzerliği davasıyla “hakaret değil biyolojik gerçeklik” sözüyle alay etti; meşhur attan düşme videosunu, “İnsanlarda atın yaptığı gibi yumurtalıklarınıza çifte atma isteği doğuracak şeyleri yapmaktan kaçının” tavsiyesi eşliğinde sürekli yayımlayacağını ilan etti.
Tabii “Ağızları torba değil ki büzesin” sözü en çok mizahçılar için geçerli. Bizim açımızdan mevzu sorunlarımızın daha çok dünyaya yansımasına yaradı. Alın size bir demet başlık: “Gezi’de Erdoğan’a diktatör diyen öğrenciye 14 ay hapis verildi. İki kişi yolda sohbet ederken Erdoğan’ı eleştirdikleri duyulunca gözaltına alındı. ‘Diktatör müsveddesi’ dedi diye ana muhalefet liderinden 30 bin Avro tazminat istedi. Google’ın Erdoğan’ı hırsız ve katil diye tamamladığını yazan gazeteci 4 yıl hapisle yargılanıyor. Twitter’da Erdoğan’a hakaret iddiasıyla eski futbol yıldızı için 4 yıl hapis isteniyor. İzmir’de 40 yaşındaki adam, Erdoğan için karısını ihbar etti…” Otoriter eğilimleri ve biat kültürünü Batı’ya ihraç çabasıyla dünyaya maloluyoruz. Rastgele