Cumhuriyet
Olaylar Ve Görüşler
05 Ocak 2016 Salı
Yrd. Doç. Dr. BURAK COP
İstanbul Kültür Ü. Uluslararası İlişkiler
Öğretim Üyesi
CHP ve hırçın muhalefet
İstediğini yaptıracak güce ulaşamasa da istemediğini yaptırmamayı başaran bir CHP’nin mecliste daha hırçın davranması, özellikle yeni anayasa konusunda her türlü obstrüksiyon metoduna başvurması zorunlu görünüyor.
2016’da bir anayasa değişikliği referandumu ya da yeni bir erken seçim ihtimali var. Yüzde 49.5’lik oy oranı Tayyip Erdoğan’ın iştahını kabarttı. 7 Haziran seçimlerinden üç gün sonra “Başkanlık sistemine geçmek istedik ama buna halk izin vermedi” diyen Başbakan Davutoğlu’nun 2015’in bitmesine üç gün kala “Doğru olan başkanlık sistemidir” demesi bundandır.
7 Haziran-1 Kasım arasında başkanlık sistemine desteğin yüzde 32-35 civarında olduğunu belirten bir araştırma şirketi de Rus uçağı düşürüldükten sonra bu desteğin yüzde 53.5’e çıktığını açıkladı.
Yeni yılda AKP, CHP ve MHP’ye yeni anayasa için gidecek. CHP’nin tutumunu “müzakereye evet, başkanlığa hayır” diye özetlemek mümkün. CHP’nin, AKP ile ilişkilerinde 7 Haziran-1 Kasım arasındaki “yapıcı”, “ılımlı”, “sorumlu” tutumunu ana hatlarıyla sürdüreceği anlaşılıyor.
İki seçim arasındaki “ne pahasına olursa olsun koalisyon masasından kalkan taraf olmama” taktiğinin aslında AKP’nin oyalama taktiğine teslim olmak olduğunu söyleyenlerin çoğu, bunu araba devrildikten sonra, yani 1 Kasım’ın ertesinde dile getirdi. Ancak bu durum ne söylenen şeyin doğruluğunu, ne de seçmenin yapıcı tavrından ötürü CHP’yi ödüllendirmesi beklentisinin suya düştüğü gerçeğini ortadan kaldırıyor.
2014’teki yerel ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, oy alamadığı sağcı kitlelerden onların sağcılıklarını okşayan söylem ve aday tercihleriyle oy almayı deneyen ve başarısız olan CHP, Eylül 2014 kurultayıyla beraber daha sosyal demokrat bir yönelime girdi. Sosyal politikalar temelli bir programla girdiği 7 Haziran seçiminde az da olsa AKP tabanından oy aldı. Ancak sonuç yine de hayal kırıklığıydı. Üstelik 1 Kasım’da bu oyları AKP’ye geri verdi. İki seçim arasındaki binde 4’lük artışın HDP ve MHP’den alınan oy olduğu, 1 Kasım’da 81 ilin yarısında oyu azalan CHP’nin bu azalan oylarının ise AKP’ye gittiği anlaşılıyor.
5 yıldır aynı oy
2014 ve 2015 yılları CHP için farklı ılımlılık, uzlaşmacılık ve açılımcılık taktikleriyle geçti. Bu ifadeler mutlak negatif olarak algılanmamalı, burada AKP ile kavgadan genelde kaçınıldığı belirtilmek isteniyor (yerel seçim dönemindeki yolsuzluk vurgusu hariç). Ancak tüm çabalara rağmen CHP 5 yıldır her seçimde aynı oyu aldı.
Bu koşullarda CHP’nin, istediklerini yaptıramasa da istemediklerini yaptırmayan bir siyasi aktör rolünü oynamaya çalışmaktan başka çaresi görünmüyor. Mevcut rekabetçi otoriter rejimi açık bir diktatörlüğe dönüştürecek olan anayasa değişikliğinin önünü kesmenin yolu, uzlaşmaya açık çizginin terk edilmesinden geçiyor. CHP’nin stratejisi, kendine oy vermeyen geniş kitleleri kazanma hedefini zamana yayarak evvela yüzde 25’lik kitlesini militanlaştırmak, mobilize etmek olmalıdır.
CHP’siz anayasa
Gerçek milli iradenin 7 Haziran’da ortaya çıktığını, 1 Kasım seçimlerine ise anayasal düzene fiilen darbe yapan Erdoğan’ın marifetiyle antidemokratik bir ortamda gidildiği vurgulamak, AKP’yi yeni anayasa çalışmalarında MHP ile baş başa bırakmanın gerekçesini teşkil edecektir. CHP’nin hiçbir yerinde yer almadığı bir anayasa belki yapılabilir, ancak toplumsal meşruiyeti baştan sakatlanır, adeta ölü doğuma benzer.
Harekete geçirmek
Yüzde 25’i harekete geçirmek için şüphesiz parti örgütünün bu seçmen kitlesini daha iyi yansıtan bir sosyolojik yapıda olması gerekiyor (yaş, sınıf, meslek, kültür, eğitim düzeyi vb. konularda). Böylesi bir örgütsel reformun yol haritası, İstanbul İl Başkanlığı sırasında Murat Karayalçın’ın koordinasyonunda hazırlanan ve CHP İstanbul kongresinde onaylanan raporda mevcut.
İstediğini yaptıracak güce ulaşamasa da istemediğini yaptırmamayı başaran bir CHP’nin Meclis’te daha hırçın davranması, özellikle yeni anayasa konusunda her türlü obstrüksiyon metoduna başvurması, sokağa daha çok çıkması, özellikle laik eğitim ve üniversitelere yapılan baskılar (bkz. ODTÜ) gibi konularda militan kampanyalar yürütmesi zorunlu görünüyor.
Başka açılardan olmasa da siyaset yapma tarzı açısından Kürt siyasal hareketinin yakın geçmişini örnek almakta bir sakınca olmasa gerek. Bazen daha geniş kitlelere açılmanın yolu evvela kendi kitlenizi demir yumruk haline getirmekten geçer. Hedeflerinize her zaman ulaşamasanız bile en azından etkisizlikten kurtulursunuz. Kendine bile hayrı olmadığı görülen kimi güç odaklarının (İstanbul sermayesi yahut onun çıkarlarının sözcüsü olarak bilinen medya) uzlaştırmacı ve ılımlılaştırıcı yönlendirmeleri yerine partinin, öz potansiyeline dayanan bir siyaset gütmesi hiç kuşkusuz parti tabanı tarafından da heyecanla karşılanacaktır.