DİPLOMASİYİ “monşerlik” SANANLARA DEVLET ADAMLIĞI DERSİ *** Devlet adamı saygın İSMET İNÖNÜ

YAZIYAyorum

*Bir de günümüzdeki „Sen kimsin yaaa“ kafasının  „sabrımızı test etmeyin“ efelenmesiyle geldiğimiz şu noktaya bakınız:  „Sııfır sorun“dan „sırf sorun“a..:

Sanki memleket yağma hasanın böreği gelen bir dilim götürüyor, giden bir dilim:Gönüllü olarak verdiklerimizi satılan fabrikaları vs.yi saymıyoruz; sırf gerginliğin ve cebrin eğemen olduğu ve kan akıp, kan akmaya da devam edebilecek olanları sayıyoruz:

Eğe denizindeki adalar gitti gider gibi ilgilenen yok:
Kıbrıs yola çıkmak üzere, ha gitti ha gidecek;
Güneydoğu koptu kopmak üzere;

Suriye Irak İran’la olan sorunlar yetmiyordu, ki  bir de Rusya‘yı yamadılar sorun yumağına…

Ne biçim bir „alamet“e bindirilmişiz, ki durmak bitmek nedir bilmiyor meret!..Durmadığı gibi bir de gittikçe de hızlanarak yuvarlanıyor.

Aydoğan

Süleyman ÇELİK
scelik44@gmail.com
28.12.2015

DEVLET ADAMI..

Almanya 2.Dünya Savaşı’nda tüm kıta Avrupa’sını ele geçirmiş, Bulgaristan ve Yunanistan’ı da işgal etmiş, sınırımıza dayanmıştır. Türkiye hazırlıklarını yapmış, beklemede.
Hitler özel treniyle Yunanistan’a giderken Bulgaristan’dan İnönü’ye bir mektup yazar. Mektubunda Türkiye’ye saldırmayacağını söylemekte ve bu konuda güvence vermekte, fakat mektubun sonunda “aba altından sopa göstermeyi” de ihmal etmemektedir:

“Şu şartla ki, Türk hükümeti bizi, bu tutumumuzu değiştirmeye mecbur edecek önlemler almaya yöneltmesin…” İsmet Paşa bu mektuba, aynı tavırda bir yanıt verir:

” Geçmişte olduğu gibi gelecekte de, Türk Ordusu, Alman hükümeti Türk hükümetini, bu tutumunu değiştirmeye mecbur edecek önlemler almaya yöneltmediği sürece, Alman birliklerine karşı aynı şekilde davranacaktır.”

Uluslararası ilişkilerde dik durmasını bilen bir devlet adamına yakışan tavır budur. Bağırıp çağırarak, “eeey!, heey!” gibi diplomaside olmayan ünlemlerle hitap ederek iç politikaya yönelik şov yapmaz, fakat ülkesinin onurunu, saygınlığını ve güvenliğini her şeyin üzerinde tutar.

Zaten bu mektuplar kamuoyuna açıklanmamış; 1967’de Dışişleri Bakanlığı arşivinde araştırma yapan Altan Öymen tarafından görülerek Milliyet gazetesinde yayımlanmıştır.

2.Dünya Savaşı’nda Türk-Alman ilişkilerini inceleyen Alman araştırmacı Lothar Krecker, İnönü’nün bu yanıtı için şöyle yazmıştır: “Hitler o zamana kadar böyle bir yanıtla karşılaşmamıştı. İnönü’nün bu mağrur ve mesafeli tutumu Hitler’i etkilemiş ve Türkiye ile ilgili politikalarında daha dikkatli olmaya yönelmiştir.” Bundan sonra Alman birlikleri Türkiye sınırından en az 20 km uzakta durmaya dikkat etmişlerdir.

Günümüzdekilere bakıyoruz: Uçak düşürmeyi sapanla kuş avlamak sanan, olayın ciddiyetini algılayınca “Rus uçağı olduğunu bilseydik düşürmezdik” diyerek eğilip, bükülüp “özrü kabahatinden büyük” açıklamalar yapanları; Rusya’nın dişini göstermesi üzerine ABD ve İsrail’e sığınanları görüyoruz.

Atatürk ve İnönü zamanında tüm komşularımızla barışık, dostluk çemberi içinde yaşarken, şimdi sadece Barzani aşireti ile iyi ilişki içinde olduğumuzu görüyor, fakat bu ilişkinin “ulusal çıkarlara mı, yoksa bireysel ticari çıkarlara mı” dayandığını anlayamıyoruz.

Küçük komşumuz Yunanistan’ın, kıyılarımıza yüzme uzaklığındaki adalarımızı işgal etmesini ve kıta sahanlığı bakımından önemli olan, Ege Denizi’ndeki 150 kadar kayalığa el koymasını sessizce izleyenleri görüyoruz.

Kuzey Irak ve Suriye’deki “Kırmızı Çizgilerimiz” teker teker silinirken gıkını çıkaramayanları seyrediyoruz.

Rusya, Amerika, Fransa ve Almanya savaş uçakları Suriye üzerinde vızır vızır uçarak istedikleri yerleri bombalarken, üstelik son üç devletin uçakları bizim topraklarımızdan kalkıp bu işi yaparken, bizim uçakların Suriye sınırından burnunu çıkaramamasına neden olanları izliyoruz.

Barzani’nin peşmergelerinin Kobani’deki PYG’ye yardım etmek üzere ağır silahlarla Türkiye’den geçmesine izin veren, ardından “PYG’yi PKK’nın Suriye’deki uzantısı olarak tanımlayanları görüyoruz.

Kerkük, Musul ve Telafar’daki Türkmenlere, peşmergeler veya IŞİD tarafından etnik temizlik yapılırken kılını kıpırdatmayıp, PYG’nin yardımcısı peşmergeyi eğitmek için Başika’ya, içinde tank birliği de olan 1500 asker gönderenleri; Irak merkezi yönetiminin protestosuna aldırmayan, hatta efelenerek “askerlerimiz orada kalacak” diyenleri; fakat Amerika’nın “askerlerinizi oradan çekin” demesi üzerine tıpış tıpış geri çekenleri acı içinde izliyoruz.

İsmet Paşa, yabancı devlet başkanlarının doğum günü kutlamalarına karşı yazdığı teşekkür mektuplarını bile, Dışişleri Bakanlığına göndererek, “içeriğinin diplomatik üsluba uygunluğunu kontrol” ettirirmiş. Günümüzde ise olayların ardından ilk açıklama Saray’dan yapılıyor, Dışişleri’nde ondan sonra değerlendiriliyor.

2500 yıldır bağımsız yaşamış ve dolayısıyla köklü devlet geleneği olan Türk Ulusu’nun bir diplomasi geleneği de vardır. İmam-Hatip’te diplomasi öğretmezler elbette, ama diplomasi Dışişleri Bakanlığı aracılığı ile yürütülür.

Politikacıların devlet adamı olabilmek için, dünya tarihini veya 2500 yıllık tarihimizi bilmelerine gerek yok. Cumhuriyet tarihimizi öğrenmeleri yeterlidir.

Ölümünün 42. Yılında saygıyla andığımız İsmet Paşa’yı düşününce bunları anımsadım.

This entry was posted in Politika ve Gundem, SİYASİ TARİH. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *