Akıl Fikir yazıları
AYDINLIK
Şükrü Server AYA
22.10.2025
ERMENİ DİYASPORASININ ÇAMURLARI NE VAKİT BİTER?
Sevgili okurlar, bu hastalığın genel teşhisinde daha yeni birleşmeye başladık… Tedavisinde henüz bir birlik yok, ne vakit olacağı da belli değil.
Sebep basit; herkes olaya kendi ihtisasının penceresinden veya baştaki kavuğun renginden bakıyor. Olayı hukukçular ve diplomatlar kendi görüşleri ile tarihçiler kendi okudukları ve bildikleri ile görürler.
Diğer yanda, oynar-döner, okumaz fakat okumuş gibi ferman veya palavra kesen akademisyen ve yazar çoğunluğu işlerine geleni, doğruluğunu araştırmadan ve kopyalara dayanarak yazarlar.
Ben bunlardan hiçbiri olmadığıma göre, olayları “birinci derecede gerçek belgelere”, mantık ve bağlantılara göre tartar ve bazen de (yabancılara dönük) İngilizce yazarım. Böyle olunca da, okuyan, anlayan ve paylaşan çok az olur, yol alınamaz.
20 Ekim tarihli Aydınlık’ta Sayın Mengü hukukçu olarak, gözü pek dostumuz Doğu Bey ve en nihayet çok değerli ve deneyimli diplomat Pulat Tacar Bey kendi açılarından durumu değerlendirmişler! Tümünün görüşlerine aynen katılırım, özellikle Sayın Tacar’ın “bıçak sırtı” ve “kamikaze pilotunun ders alması” örnekleri çok yerinde. Sayın Perinçek yazısında ve aynı günkü TV konuşmasında, SOYKIRIM suçu için “yetkili milli veya uluslararası mahkeme kararının” BM şartı olduğunu vurguladı. Bunu ben de yılardır yazıyorum!
Ermeni soykırımı iddiası güya 1915 yılında, özellikle Anadolu’daki Ermeni halkın, “isyancıları zorunlu saklama ve beslemeleri” nedeniyle gene yurt içinde “askeri nedenle” geçici iskân edilmelerine kadar geçen 90-100 günlük süre içinde 1 veya 1 buçuk milyonun öldürülmüş olması “fil uçtu” gibi bir palavradır. Lakin batılılara sempatik geldiği için kimse işin mantığını sorgulamaz. Örneğin, kimse demez ki, “kardeşim 1 veya 1.5 milyonu 100-120 günde öldürmek için, her gün en az 10.000 veya 15.000 kişiyi öldürmen lazım. Hangi gün, nerede, kaç kişi, hangi araçlarla öldürülmüş, nereye gömülmüş?
Hitler bile bunca ölüm kampında günde 3-4.000 den fazla kimseyi yok edememiştir. Bunları gömmek için en az 5.000 amelenin her gün stadyum kadar mezar açmaları gerekir. Elle öldürmek için her gün en az 5.000 kişinin cellatlık yapması gerekir, kurşunla öldürmek için en az 100 ton, 100 kağnı kurşuna ihtiyaç var… Ordunun Doğu Anadolu’da bunun onda biri kadar mermisi var mıydı? Biz deli miyiz ki durup dururken 600 yıl beraber yaşadığımız, külüne muhtaç olduğumuz komşumuzu, (doktorumuzu, ustamızı, bakkal, eczacı, kâtip, gümrük memuru, fırıncı, belediye başkanını ve diğerlerini) öldürüp kendi kendimizi zora sokacağız?”
Ahbarik diyorsun ki 1.5 milyon kişi öldü, gün, yer, tarih, belge, görgü şahidi vermiyorsun da, ilk mektep hesabın da mı yok? Nasıl oluyor da, toplam Ermeni nüfusu kendi kayıtlarına göre en çok 1.280.000 iken, bundan 1.5 milyon öldürüyorsun, sonra Şubat 1919 Paris Konferansında, Anadolu’nun yarısını (% 80 Müslüman) Hıristiyan olmayanlardan temizlenmiş olarak isterken diyorsun ki, benim yaklaşık 1.2 milyon nüfusum var buraları doldururum!
Başka bir ABD Senato belgesinde 1921 sonunda 1.414.000 Ermeni’nin hayatta olduğu ittifakla yazılıdır, diğer rapor ve belgeler de cabası. Ermenilerin Müslümanları kestiğine dair en az 3-4 tane ABD kapı gibi raporu, bilmem ne kadar Ermeni kahramanlık böbürlenmeleri ve başka Rus vb. yazılar var. Peki, Müslümanların bu “görülmemiş, kanıtlanmamış” soykırımını gören veya sahte olmayan hukuki belgelerin var mı? Yok! “Babaannem dedi ki“ hikâyeleri ile bu işler olmaz;
Babaannen kundakta iken neyi görmüş de, bireysel olayları sen kitlesel değerlendiriyorsun? Soykırım suçu “bireysel suçtur”, suç ve ceza miras olarak intikal etmez, başkasına aktarılamaz. Suçlu kimdir? Buna hangi uluslararası mahkeme karar vermiş? Bunları kim “halk dili ve mantığı ve belgelerle” dünyaya anlattı? On yıl evvel belgeleri ve ispatları İngilizce olarak poşet ve dosyalarla bazı mercilere sunduğumuz vakit kim açıp okudu veya dönüş yaptı? Yazılan kitapları okuyup kimden bir sual veya açıklama talebi geldi?
TC’nin bu konudaki savunmasını ağırlıklı olarak “bu kadar yalana YETER” diyen iki elin parmak sayısını doldurmayan çok az sayıda yabancı bilim adamı, görünür destek ve korumaları olmayan cesur ve dürüst kişiler yapmışlardır. Yurt dışında Ermeni aleyhtarı kitap basmak satmak isteyen yoktur; konferans verdiğin vakit Ermeni diyasporası Türklerden önce orada arzı endam eder, konuşturmaz… O ülkenin basın ve TV ‘leri de “inkârcı – barbar Türkler” diyerek Ermeni-Rum ittifakına destek olurlar. Ermeni ve taraftarı medyada yayınlanan kin dolu yazılara yollanan yorumlar da genelde basılmaz.
Ta ki, Perinçek “yetti” diyerek restini çekti!
Esas soru şudur, Ermeni diyasporasının çok mükemmel bir organizasyonu, terör, her türlü baskı ile bir emme basma para sızdırma, harcama, cebe indirme, siyasetçiyi, yazarı şunu bunu yemleme mekanizması var; bunun güç ve cirosunu biliyor musunuz? Siz koskoca fili görmeyecek, neyle beslenebildiğini düşünmeyecek, kedi gibi uysal hale sokulabileceğini farz edecek ve yaklaşık kırk yıldır hükümetler olarak bu sivilcenin kangren haline gelebileceğini düşünmeden savsayacaksın! Ufacık kadrolu T.T.K.’ye para ve yetki vermeyecek, bilen-konuşan bilgini de hemen yerinden alacaksın! Bu kurumda hala Ermenice bir yazıyı okuyacak tercüme edecek bir eleman yoktur…
OSMANLI YARGILADI, ERMENİLER KATİLLERİ ÖDÜLLENDİRDİ
Perinçek Davasında kimse İsviçre’ye (Hollanda, İsveç, İspanya, Norveç, Danimarka dâhil) demedi ki: “Osmanlı Hükümeti 1916 yılında, tehcir sırasında kusur işleyen 1600 küsur kişiyi, divanı harbe verdi, bunlardan dört yüz kadarı suçsuz bulundu, gerisi ağır cezalara, altmış yedisi idama mahkûm oldu. Peki, siz batılı veya Ermeniler olarak bir tek kişiyi suçlayıp mahkûm ettiniz mi? Yoksa katilleri kahraman yapıp madalyalar mı verdiniz?” Osmanlı Mondros’ta teslim olduktan sonra Sadrazam Tevfik Paşa, yabancıların Ermeni işini kaşıyacağını tahmin ederek, 13.2.1919’da yukarıdaki beş “tarafsız ülkeye” resmi nota vererek, oluşturulacak bir divan için ikişer hâkim rica etti.
Bu ülkeler, işgalci İngilizlere “ne yapalım diye” sordular. İngilizler de, “hacet yok biz onları kendimiz yargılayacağız” dediler. Bu beş ülke bu samimi daveti kabul etmedi; fakat şimdi hepsi seni, bizi suçlar… Tevfik Paşa istifa ettirildi, Damat Ferit getirildi acele 144 kadar Osmanlı asker ve ileri geleni Malta adasında 30 ay kadar hapsedildi ve bu arada onları mahkûm ettirecek belgeler “bütün dünyada arandı” zira Kraliyet Savcısı “ciddi-doğru kanıt istiyordu”. Dünya tarandı, tek belge bulunamadı, iddia bile olmadan bunlar İnebolu’ya yollandı. Bir bölümü Mustafa Kemal’in Kurtuluş Savaşına katıldı. Kimse demez ki, Taşnakçı ihtilalciler, Ruslar çekildikten sonra yolunuz üzerindeki bütün şehir ve köyleri yıktınız Müslümanları “rafine yöntemlerle kestiniz”’!
Bunlar Amerikan Generali Harbord ve Yüzbaşı Niles raporlarında resmen yazılı. Kafkas Federasyonu 1918 Mayısında dağıldığı vakit, Osmanlının himayesine sığınarak 28 Mayısta Daşnakçı Cumhuriyeti kurdunuz! 4.6.1919 birçok anlaşma imzalandı, esirler iade edildi, en sıcak dostluklar kuruldu, aflar yapıldı ve Meclis Başkanı Aharonian ile Şair Hatisyan İstanbul’a gelerek Vahdettin’e teşekkürlerini sundular; 6 Eylül’de Başbakan Kacaznuni’ye yolladıkları telgrafta sevinçlerini, Sultan’ın dualarını anlattılar! Fakat Mondros’tan tam bir ay sonra 30 Kasım’da imzaladıkları tüm anlaşmaları tek yönlü iptal ettiler, İran’daki İngilizlerin izniyle Kars ve Ardahan’ı işgal ettiler. Bundan sonra devreye Mustafa Kemal ve Kazım Karabekir girdi, Kafkaslardaki Müslüman halkın % 77’si, Kürtlerin de % 98’i, Antranik, Keri, Kasap Dro tarafından katledildi ve nihayet 2 Aralık 1920’de Ermenistan Gümrü’de teslim oldu; ardından Sovyetlere katıldı!
ANADOLU KATLİAMINDAN HİTLER HAYRANLIĞINA
General Antranik İngiltere ve Amerika’ ya gitti, Kahraman Armen (Pastırmaciyan) Washington’a yeni Ermeni Elçisi oldu ve ABD’den yardım ve tanınma istedi. Kasap Dro Kanajan ise Romanya’ya gitti; 1941’de özel armalı ve rütbeli “Ermeni Lejyonu”, olarak Hitler’in emrine girdi. Başlangıçta 5000 kişi olan 812’ci Ermeni Alayı, sonradan Rus ordusundan esir düşen Ermenilerin katılımı ile 22.000 kişiye çıktı, bunların 4800’ü özel SS askeri oldu. Almanya’da çıkardıkları HAYASTAN ve HAİRENİK gazeteleri ile “Almanların Yahudileri yok etmekte haklı oldukları” yazıldı…
Müttefikler savaşı kazanınca bu Almanya’daki eski lejyon askerleri aniden “muhacir oldular” ve Daşnakların kurduğu sistemle ve özel belgelerle belki de 20 bin kişi 1948 – 1960 devresinde peyderpey ABD’ye kabul edildi (Rusların aradığı General Kasap Kanajan dâhil). Bu büyük kitle ABD’ye kabul edildikten sonra Daşnakçıların en iyi bildiği “para sızdırma” mekanizması 1960’lardan sonra devreye sokuldu ve 1973’te Türk diplomatları öldürülmeye başlandı, hem propagandaları yapıldı hem de zengin Ermenilerden paralar toplanarak Ermeni gençler Lübnan Beka vadisinde fedai terörist yapıldı. Bunlar görevlerini başarı ile yaptıktan sonra sivil hayatta saygın mevkilere geldiler.
Ermeni Diyasporası (1890’da Daşnak tüzüğünde olan) bu para toplama sistemini hayata geçirdi ve başarı ile çalışmaktadır. Bu mesele sulh ile kapanırsa, binlerce kişi ne ile beslenecek ve yaşayacak? Alan razı, veren de toplumda saygın oluyor, “biz kahramanız fakat hep haksız eziyet gördük” sözüne inanarak diş biliyor! Türkiye’deki Ermeniler henüz abone olmuş değil fakat bazı Türk isimlilerin gayreti ile içimizdeki “ ahbarig Ermeni’nin başına yeni çorap örülmeye çalışılıyor”; bereket, bu defa Kilisemiz işin farkında!
ERMENİ YALANLARINA KARŞI DEVLET SUSKUN
Değerli okurlar, Harvard Üniversitesi ve bir Musevi Vakfın desteklediği ve Almanyalı genç bir tarihçi tarafından yazılan kitapta “Atatürk Ermeni kadınlarına ve Rum çocuklara düşkün bir ağır içkici” olarak lanse edilmiştir. Bunlar Türkiye’de bilinmemekte, bir elin parmağı kadar arkadaş olarak internet ortamında ve akademik yayınlarda mücadele etmekteyiz. Ne bilen, ne destekleyen ne de Atatürk’e yapılan ithama cevap veren vardır?
Ayrıca Cumhuriyet Bayramı’na denk getirilen üç günlük bir “Ermeni Destekçisi Alman ve Türkler Konferansında” son AİHM’nin kararına karşı çeşitli bahane ve savunmalar olacaktır. Bizden o günlerde “kim ne yapacak?” Bu nedenle esas mesele dünü metih değil, bugün ve yarını düşünmek, birlik olmak ve karşı hücuma geçmektir.
Kitaplarımda ve nadir konuşmalarımda bunların fazlası da var! Fakat Danışman Mahçupyan efendinin bunları öğrenip sizleri aydınlatmasını da çoook beklersiniz!
Ah, bir de Kürt kardeşlerimiz bu acıların ve tarihin tekerrür edeceğini bilseler ve Emperyalistlere güvenmeseler!