‘Kâfir İtlafı’ Arifesindeki Türkiye *Malleus Maleficarum * Bugün eğer NASA yetkilileri uzaydaki uydularının sorunlarına çözüm bulsun diye “cinci hoca”nızın kapısını aşındırıyorsa, en namlı istihbarat örgütleri cinlerden perilerden medet umuyorsa

Celil DENKTAŞ

‘Kâfir İtlafı’ Arifesindeki Türkiye

Bugün eğer NASA yetkilileri uzaydaki uydularının sorunlarına çözüm bulsun diye “cinci hoca”nızın kapısını aşındırıyorsa, en namlı istihbarat örgütleri cinlerden perilerden medet umuyorsa, topluma dayatılmak istenen ilkelliklere karşı çıkanlar -laik bir cumhuriyette- dinsiz ilan edilebiliyorsa, siz hiç merak etmeyin, “Kâfir İtlafı” zaten gündemde demektir.

Bunu bir “erken uyarı” olarak görmeniz doğaldır. Tabii pek çok kişi, özellikle de Sivas’ta yakılanların yakınları ve yine tabii ki bu infazın acısını yüreklerinde duyanlar, taşıyanlar ya da bu nedenle cumhuriyetin laik geçmişine inancı sarsılanlar, “gecikmiş uyarı” diyebilirler. Çünkü “Malleus Maleficarum” yazılalı 525 yıl oluyor!

İslamın, Katolik Kilisesi gibi kendi kurallarını ve konumunu korumak, güçlendirmek amacıyla, Papalık çatısının da teşvikiyle insanlığın adeta bir kâbusu haline geldiğini henüz tarihler yazmadı. Ama aradaki 650 yıllık örgütlenme farkını da akıldan çıkarmamakta yarar var. Kaliforniya Üniversitesi arkeoloji profesörlerinden Marija Gimbutas, Katolik Kilisesi’nin engizisyonu kullanarak yaklaşık 250 yıllık bir süre içerisinde büyük çoğunluğu kadınlardan oluşan 9 (dokuz) milyon insanın kanına girdiğini tahmin ediyor. (Bknz.: www.malleusmaleficarum.org) Bu rakam çoğu yakılarak öldürülen insanlara ait. Bunun dışında kaç yüz bin kadın, erkek, yaşlı, çocuk -evet, “çocuk!”- işkenceden geçirildi, sakat bırakıldı ya da evinden, toprağından sürüldü, bilinmiyor.

Katolik Kilisesi’nin bu eylemine bahane, “cadılık”tı. Rehber olarak kullanılan dayanaksa İncil değil, Henricus Institoris (Heinrich Kramer) ve Jacobus Sprenger (James Sprenger) adlı iki Dominikan keşişin yazdığı ve Papa VIII. Innocent tarafından kutsanıp onaylanan “Malleus Maleficarum” adlı insanlık tarihinin en kan içici, en yüz karası belgesidir. Türkçe, en açıklayıcı, “Kâfir İtlafı” diyebiliriz. Kulaklara pek de yabancı gelmiyor, değil mi?

Tabii 525 yıl öncesinin Avrupa meşruiyetinde dinin insanlar üzerinde yaptırıcı olabilmesi için, başka bir deyişle alabildiğine cehaletin ve bundan kaynaklı toplum içi düzensizliklerin, kötülüklerin önüne geçilebilmesi için, böyle bir “zapturapt”ın iyilikler adına, düzen adına makul sayılabilmesi de mümkün. Neden olmasın?

Antidemokratik yasalar

Bugünün modern toplumunda aynı gözdağı, çoğumuzun antidemokratik diye karşı çıktığı yasalarla verilmiyor mu?

Ancak iş o kadar basit değil. Katolik Kilisesi’nin özellikle toplumsal saflaşmanın, sınıfsallaşmanın alıp başını gittiği coğrafyalarda bunu uygulamaya koyması zihin açıcıdır. Bugün de ihtişamını korumaya devam eden Vatikan’ın, o dönemde krallara hem taç giydiren hem de onları aforoz eden bir güç olduğu göz önüne alınırsa işin içerisinde yaman bir paylaşım kavgasının yattığı hemen görülür.

Peki bu kavgada 9 (dokuz) milyon insan “gürültüye” mi gitti? Kesinlikle hayır!

Bunun böyle olmadığına dair iki önemli veri var elimizde: Birincisi, cadılığı ilan edilenlerin ezici çoğunluğunun “kadın olması”. Bunu raslantı saymak ya da “kadın zaten insandan sayılmıyordu ki” diye geçiştirmek tarihi doğru okuyamamaktır. Burada, mülkiyet kavgasında nüfusun yüzde 50’sinin otomatikman saf dışı bırakıldığını görmek gerekir.

Tereddüte hiç gerek yok. Bugün de aynı şey gündeme taşınmıyor mu? Kadını erkeğin yanına yamamak, erkeğin insafına mahkûm etmek, onu mülkiyet üzerindeki muhtemel haklarından tümüyle mahrum etmek, paylaşımda saf dışı kalmasını garantilemek anlamına gelmiyor mu?

Malleus Maleficarum, engizisyon uygulamalarının her aşamasının noter -evet yanlış okumadınız; “noter!”- tarafından kayıt altına alınması kuralını koyuyor. Zanlıya yöneltilen sorular, alınan cevaplar, işkence aşamalarında geçen konuşmalar vs.. Ta ki zanlıdan -gerçi artık bu aşamada “zanlı” değil, “kurban” demek daha doğru olur- “itiraf” alınana kadar. İtiraf, tabii ki zanlı/kurbanın yakılarak öldürülmesini engellemiyor.

Özellikle de küçük özel mülkiyet sahibi “yalnız” ya da “dul” yaşlı veya genç kadınların; hele bir de sanatçı/şair, Yahudi veya Çingene ya da akıldan biraz eksik olurlarsa… Az sayıda olsa da toprağını, evini kiliseye terk edip yakılmaktan kurtularak sürgüne razı olanlar yok değil; noter huzurunda tabii. Ancak bunlar engizisyonun öldürmeyi çeşitli nedenlerle göze alamamasıyla ya da kiliseye hizmet ettiğine gerçekten inanan mahkeme başkanının saflığıyla ilgili. Bu da elimizdeki ikinci önemli veri.

Modern çağın metafiziği

Kilise evet, toplumu terörize ederek sözünü geçiriyor, ama öte yanda da somut olarak mülkiyetini genişletiyor. Katolik Kilisesi’nin, Vatikan’ın, bugün hâlâ dünyanın en büyük taşınmaz mal zenginlerinden olduğunu bilmeyen yoktur herhalde.

Ekonomi politikte dinin, bir “üstyapı” kurumu olarak kaydedilmiş olmasına bundan daha güzel bir başka örnek bulunamaz herhalde; hem ideolojik hem ekonomik!

Şimdi dikkat! Olmayan bir “kötülük”ü var gibi gösterip bundan yakılarak öldürülme gibi terör estiren bir suç/ceza yaratarak insanları sindirmek mi iğrençtir, yoksa bunu yapanlara “vasıta” olup bu olmayan şeyi kaçınılmaz yazgısı kabul ederek yaşamından, varlığından ve de emeğinden feragat ettirilenleri “itlaf”a sürüklemek mi?

İslam coğrafyasında bugün, “hükm-i şer’i”yi yeterli görmeyip elde bir adet de “Kâfir İtlafı” rehberi olmamasına hayıflanan pek çok “din bilgini” vardır mutlaka. Mutlaka, çünkü karnı tok sırtı pek pek çok entelektüelin cin-peri meselelerine ciddi bir şekilde zaman ayırdığının, bu “hizmet”i de bilimsel çalışma olarak sunduğunun ve hatta geçimini de bu yolla sağladığının tanıklarıyız. Bunlar elbette zararsız birer iştigal ya da uğraşanın zihinsel bir travması olarak hafife alınabilir. Ne de olsa “modern çağ”da yaşamaktayız; düşündüğünü söyleme özgürlüğü var(!). Ancak tarihin hiçbir döneminde, bu tür yaramazlıklara liberal bir hoşgörüyle yaklaşmak, entelektüelin kellesini bu yaramazların elinden kurtaramamıştır.

Metafiziği hiç hafife almayın. Söz söyleme hürriyeti belki sizi artık Madımak’larda boğmaz ama, “noter huzurunda” pılınızı pırtınızı toplattırması garantidir. Buna da tanık olmadık mı?

Bugün eğer NASA yetkilileri uzaydaki uydularının sorunlarına çözüm bulsun diye “cinci hoca”nızın kapısını aşındırıyorsa, en namlı istihbarat örgütleri cinlerden perilerden medet umuyorsa, topluma dayatılmak istenen ilkelliklere karşı çıkanlar -laik bir cumhuriyette- dinsiz ilan edilebiliyorsa, siz hiç merak etmeyin, “Kâfir İtlafı” zaten gündemde demektir.

“Yok canım, o kadar da olmaz!”, artık metafizikte hoşgörü aramanın, “aklı selim”den medet ummanın çağrısı olmaktan çıkmış, çoktan akıl tutulmasının, dumura uğramanın belirtisi haline gelmiştir. Ki, elinize bir de yerli Malleus Maleficarum tutuşturmaları yakındır.

This entry was posted in AKIL FİKİR YAZILARI, DİN-İNANÇ. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *