SULTANLAR DA ÖLÜR *** ““Harama bulaşmadım, kul hakkı yemedim, devlet malına el uzatmadım, milletimin bana emanet ettiği devlet gücüyle insanlara eziyet etmedim. Gözlerinin çıkmasına, gençlerin suçsuz yere ölümlerine sebep olmadım, ben kanunsuz emir vermedim, milletime yalan söylemedim, insanlar arasında ayrım yapmadım, hoş geldin Ya Azrail, hadi gidelim”

17 Mart 2015
Rifat Serdaroğlu

SULTANLAR DA ÖLÜR

Korkunun ecele faydası yoktur, demiş büyüklerimiz. Doğru demişler!
İster Sultan ol cihana, ister saraylarda sakla kendini, ister çelik kapılarla koru bedenini, iğne deliğinden girer, görevini yapar Azrail…

Önemli olan, bu dünyada başın dik, yüreğin huzur dolu, korkusuzca dolaşabilmekse eğer, bundan daha önemli olan, “Harama bulaşmadım, kul hakkı yemedim, devlet malına el uzatmadım, milletimin bana emanet ettiği devlet gücüyle insanlara eziyet etmedim. Gözlerinin çıkmasına, gençlerin suçsuz yere ölümlerine sebep olmadım, ben kanunsuz emir vermedim, milletime yalan söylemedim, insanlar arasında ayrım yapmadım, hoş geldin Ya Azrail, hadi gidelim” diyebilmektir…

Sultan’ı, bu aralar iyice ölüm korkusu sardı. Sağlık eski Bakanı olarak, doktor arkadaşlarımdan hastalığının beyne metastaz yaptığı yönünde bilgiler geliyor. Allah şifasını versin. Kenara çekil kendini yorma dinlen desem, beni de darbeci veya paralelci yapacak! En iyisi hiç karışmamak!

Saray’da öyle bir telaş, öyle bir koruma kalkanı var ki, dünyada bu kadar hassas korunan bir ikinci kişi yok!

Yiyeceği yemeği, sırayla beş kişi teker-teker tadıyorlar. Korumalar, boyu en az iki metre olanlardan seçiliyor, son teknoloji ile üretilmiş silahlar taşıyorlar ve sık-sık değiştiriliyorlar. Yakında Emniyet Teşkilatında koruma olmayan kalmayacak, sıra “Vesayetçi Askerlere” gelecek, iyi mi?

Demir parmaklıklar, binlerce otomatik ve renkli kameralar, çelik duvarlı odalar, yer altı kaçış tünelleri, radyolojik-biyolojik saldırıya karşı oluşturulmuş uzman ekipler-donanımlar, ambulanslar, 7/24 hazır bekleyen helikopterler ve uçaklar…

Bu kadar koruma tedbiri, sağlıklı insanların bile paranoyak olmasına, çevresindeki her olaya “Sabotaj” gözüyle bakmasına ve sonunda sağlığının bozulmasına sebep olur. İnsan, gölgesinden ve ailesinden bile sabotaj bekler hale gelir!

Tarihten (!) bir örnek vermek gerekirse;
Hitler’in yakın koruma görevini üstlenmiş General Zaart, görevinin ikinci yılında baskıdan ve korkudan kafayı kırmış ve evdeki kedi miyavlasa bile, sabotaj sanıp kediye ateş etmeye başlamıştı!

Hitler, “Afrika’ya gidebilirim”, deyince koruma tedbirlerini denetlesin diye General Zaart’ı önceden gemi ile göndermişler. Gemi bir fırtınada batınca, General Zaart yüzerek bir adaya çıkmış. Adada yaşayanların tamamı kadındır! Karaya ayak basıp, etrafının yüzlerce kadın tarafından sarıldığını gören General Zaart, “Sabotaj” diye bağırır ve bıçağını çekip, şeyini (!) keser…

İşte kendi kendini “Yiyip bitirmek” böyle bir şeydir!
Düşünsenize, o zaman organ nakli henüz başlamamıştı! Yandı, General…

Sultan’ımızın koruma müdürlerinin böyle bir paranoyaya tutulup bir yerlerini kesmelerinden ve bu eylemlerini de Prenses’e ve Şehzade’ye suikast diye bize satmalarından korkarım. Endişem ve telaşım bundandır.  Bu yüzden, “Korkunun ecele faydası yoktur” sözünün, Sarayın tüm duvarlarına asılmasını önemle ve şiddetle öneririm!

Son günlerde Sultan’ın iyice bozulan sinir sistemini düzeltmek için Jöleli danışman bir aksiyon düzenleme kararı aldı. AK Rektörlere talimat vererek, Sultana “Doktora” diploması vermelerini emretti. Cumhuriyet Üniversitelerinin (!) Profesör olmuş koca-koca AK Rektörleri, derhal sıraya girip, “Önce bize gelsin, önce biz doktora verelim” diye kavgaya tutuştular!

Neyse ki, Jöleli hepsi ile konuşup, kimin önce doktora vereceğini belirledi. Sultan sıra ile üniversiteleri ziyaret etti. Salonlara sadece AK Gençlik üyeleri alındı. Üzerlerine kefen giymiş birkaç meczup ve g.t kılı sevenler içeri alınmadı. Onlar Cami avlusunda bekletildiler. Sultan konuştu, herkes alkışladı, AK Rektörler, doktora verdiler ve herkes rahatladı, sinirler o gün için düzeldi!

Tarihten (!) yine bir örnek vermek gerekirse;
Temel’in karısı, kasabanın doktoru ile işi pişirmiş! Çirkin olayı tüm kasaba biliyormuş ama Temel’in haberi yokmuş. Arkadaşları, nasıl yapsak da Temel’e söylesek diye düşünürlerken, en yakın arkadaşı Dursun;
“Merak etmeyun uşaklar, ben söylerum” demiş.

Akşam, Temel kahveye gelince, Dursun oturduğu yerden bağırmış;
“ Temel uşağum, senun Fadime yakında Profesör olayı, ha!”
Temel; “Ula Tursun, şaşırdın mu, Fadime daha okumayi bile sokemedu, profosor olmak nerden ciktu?” ,

Dursun; “Ne pileyum be, köyde herkes Fadime Yüksek Lisansini yapti, şimdu da doktora veriyor diyor da, ondan sormuşum…”

Cumhuriyetin (!) AK Rektörleri, sizler niçin doktora verip duruyorsunuz yahu? O kadar ucuz mu bu işler, yoksa o üniversiteler sizlerin babanızın çiftliği mi?

Sağlık ve başarı dileklerimle

http://rifatserdaroglu.com/2015/03/17/sultanlar-da-olur/

This entry was posted in FAŞİZM, İNSAN HAKLARI - DEMOKRASİ, Rifat SERDAROĞLU yazıları. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *