AKP Tipi “Ceberut” Devlet *** “AKP’nin iktidar olduğu günden bugüne izlediği rota hep daha despotik, ceberut ve otoriter yönde olmuştur.Bir taraftan sokak ortasında gençleri öldüren polislere sahip çıkmak diğer yandan bürokrasiye dokunulmazlık kazandırmak AKP’nin devletleşmesinin temel göstergeleridir.”

Olaylar Ve Görüşler

Dr. ALİ HAYDAR FIRAT
İletişim Bilimci
19 Mart 2015 Perşembe
Cumhuriyet

AKP Tipi “Ceberut” Devlet

BUGÜN SİYASAL GÜNDEMİMİZİN TEMEL MESELESİNİ AKP’NİN NASIL BİR DEVLET YARATTIĞI, BUNUN OLASI SONUÇLARI VE BUNDAN NASIL DEMOKRATİK BİR DEVLET TİPİNE GEÇECEĞİMİZ SORUNSALI OLUŞTURMAKTADIR.

Temel stratejisini önce devleti ele geçirme ve sonrasında buna uygun bir rejim inşa etmek olan AKP, giderek bu hedefine yaklaşırken bunun yanı sıra çok büyük çatışmaların ortamını hazırlamaktadır.

AKP’yi anlamak
Bu noktada AKP tipi devlet yapılanmasını tarihsel referanslarla anlamak ve nereye varacağını çözümlemek büyük önem taşımaktadır.Marx ve Engels Doğu üzerine yaptıkları analizde bu toplumlarda özel mülkiyetin olmadığını, devletin sevk ve idaresinde bir sistemin var olduğunu ve bu sistemde devletin bütün süreçleri koordine ettiğini dile getiriyorlardı.

Üretim sisteminin basitliği ve artık ürüne devletin el koyması Asya Tipi Üretim Tarzı (ATÜT) olarak tanımlanıyor ve devletin bu sistemdeki başatlığı despotizm ekseninde ele alınıyordu.

Sencer Divitçioğlu Asya Tipi Üretim Tarzını ele alırken Doğu’da ve Osmanlı’da sınıflı bir yapının olduğunu ancak burada Avrupa feodalitesi gibi bir sömürünün yaşanmadığını vurgulamaktadır.

Burada bir parantez açmakta yarar var. Marx ve Engels’in Doğu’ya dönük çözümlemeleri ne denli oryantalist bir nüve taşısa da Sencer Divitçioğlu’nun Asya Tipi Üretim tarzını ele alırken Osmanlı sisteminin feodal sistemin karakteristiklerini taşımadığına dönük tespiti ve ATÜT’e olumlu referansı da o denli oksidentalisttir.

Doğu despotizmi
Marx ve Engels’in Doğu despotizmi olarak tanımladıkları devlet-toplum/sınıf ilişkiselliği Divitçioğlu’nda ceberut devlet olarak karşımıza çıkar.

Ancak Divitçioğlu’nun ceberut devleti sınıfsal bir konumlanma değil, sistemde bir sapma ve devletin bir tür yoldan çıkma halidir.Her iki yaklaşımda da devlet baskın ve otoriter bir karakter taşır ve toplumsal yapı üzerinde ağır bir baskı oluşturur. Bu tarihsel devlet konumlandırmasını modern döneme taşıdığımızda karşımıza Nicos Poulantzas çıkar.

Otoriter devletçilik
Poulantzas devletin modern zamanlarda nasıl işlediğini, “Otoriter Devletçiliğin” meydana gelme koşullarını inceler. Poulantzas “egemen kitle partisinin devlet partisine dönüşmesi” sürecini detaylandırır ve devletin olağanüstü kontrol uygulayarak ekonomik, sosyal, siyasal alanda kendinden yana bir dönüşümü nasıl zorladığını çözümler.

Poulantzas, güçler ayrılığı prensibinin egemen parti tarafından yok sayıldığını, kararnamelerle ya da torba yasalarlaiktidar partisinin sürekli biçimde gücünü pekiştirdiğini ve bunun da her alanda özgürlükleri ve temel hakları kısıtladığını açıklar.

Marx ve Engels’in Doğu despotizmi, Divitçioğlu’nun ceberut devleti ve Poulantzas’ın otoriter devletçiliği; sınıfsal, siyasal, ekonomik, kültürel ve ideolojik alanda devletin baskın karakterine işaret etmektedir.

Bütün bu tartışmalar ekseninde AKP’ye baktığımızda AKP’nin Doğu despotizminin, ceberut devletin ve otoriter devletçiliğin birçok özelliğini bünyesinde taşımakta ve bunları güncel alanlarda yeniden üretmektedir.

AKP’nin rotası
AKP’nin iktidar olduğu günden bugüne izlediği rota hep daha despotik, ceberut ve otoriter yönde olmuştur.Bir taraftan sokak ortasında gençleri öldüren polislere sahip çıkmak diğer yandan bürokrasiye dokunulmazlık kazandırmak AKP’nin devletleşmesinin temel göstergeleridir.

Başta da söylediğimiz gibi AKP önce devleti ele geçirdi ve devleti kendi istemi ve politik öncülleri doğrultusunda değiştirdi.Şimdi de kendi rejimine geçmeye çalışmaktadır. Başkanlık ya da yarı başkanlık AKP’nin istediği bir yönetim modeli değildir. AKP kendi despotik karakterine uygun bir rejime geçmek istemektedir.

Haziran ayında yapılacak seçim bu çerçevede tarihseldir. Biz bu seçimle nasıl bir devlet ve rejim biçimiyle yönetilmek isteğimizi ortaya koyacağız.

‘Dur demek’
Son söz olarak; devlet ve toplumun kaderini kendi kaderine bağlayan her siyasi figür yaşadığı devlet ve topluma ağır bedeller ödetmiştir.Bu tür figürlere demokratik yollardan dur denilmedikçe ağır ve korkunç bir tablo istisnasız herkesi beklemektedir.

Marx, Engels, Divitçioğlu ve Poulantzas da çözümlemelerinde bu tespiti yapmaktadırlar.

This entry was posted in FAŞİZM, İNSAN HAKLARI - DEMOKRASİ, Politika ve Gundem. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *