Uğur Dündar
21 Mart 2015
Sözcü
Facebook: halkinsozcusu
Twitter: ugurdundarsozcu
E-mail: ugur.dundar@ugurdundar.com.tr
Sedef Kabaş’tan manifesto: “YARGILANIYORUM”
Sevgili okurlarım,
perşembe akşamı Edremit’ten canlı yayınla ekrana getirdiğimiz Halk Arenası’na, iletişim uzmanı Sedef Kabaş’ın açıklamaları damga vurdu. Kabaş’ın Tweetter’da attığı bir mesaj sonrasında yaşadıklarını dile getirdiği “YARGILANIYORUM” başlıklı metin, sosyal medyada büyük olay yarattı. Ben de Türkiye’nin içinden geçtiği faşizan baskılarla dolu bu karanlık süreci çarpıcı biçimde anlatan o metni, tarihe not düşmek ve gelecek kuşaklara aktarmak amacıyla köşemde yayımlamaya söz verdim.
İşte virgülüne dokunmadan Sedef Kabaş”ın manifestosu:
1 tweet attığım için 5 yıla kadar hapis istemiyle yargılanıyorum…
Evime arama yapmaya gelen polisleri, avukatımla konuşmak için 5 dakika beklettiğim için 5 yıl 4 ay hapis istemi ile ikinci bir davada daha yargılanıyorum…
Yani bir tweet nedeniyle gıyabımda toplam 10 yıl 4 aya varan bir hapis istemi var… Yani savcı bey, bir tweet için 3770 gün hapis yatmamı talep ediyor…Gelin şöyle bir bakalım, ben nasıl bir ülkede yargılanıyorum…
Eski Ulaştırma Bakanı’nın “Sedef Kabaş’ın attığı Tweet’i görmedim ama sosyal medya küfür ve hakaret yeri değildir” diyerek sanki küfür ve hakaret etmişim gibi bir algı yaratmaya çalıştığı, öte yandan AK troller denilen bir grubun sabahtan akşama her kesimden insana hoyratça, rahatça ve fütursuzca hakaret ve küfür edebildiği bir ülkede yargılanıyorum…
Türkiye Cumhuriyeti’nin yasalarını, bayrağını, önderini alenen hiçe sayanların, bırakın polisi 5 dakika bekletmeyi, ülkenin Güneydoğusu’nda kendi polisini ve ordusunu oluşturanların görmezden gelindiği bir ülkede yargılanıyorum…
Türkiye Cumhuriyeti’nin en büyük ve en derin yolsuzluk dosyasının kapatılmasına karşı çıktığım için yargılanıyorum..
Hırsızlık, yolsuzluk, rüşvet evrensel suçlardır… Bu suçların işlendiği yönünde ciddi ve kuvvetli deliller, kayıtlar, ifadeler ve belgelerin olduğu bir soruşturmayı kapamak, elbette tarihe geçecek bir karardır dediğim için yargılanıyorum…
17 Aralık yolsuzluk dosyasını kapatanları “asla unutmayın” dediğim için yargılanıyorum…
Hırsızların, rüşvet alıp-verenlerin, yalan söyleyenlerin ve gözümüzün içine baka baka kul hakkı yiyenlerin bırakın yargılanmayı, mahkemeye bile gitmediği ya da gönderilmediği bir ülkede yargılanıyorum…
Kitapların bomba, twitter’ın baş belası, soru soran gazetecinin edepsiz, entelektüellerin monşer, anayasal hak olan protesto hakkını kullananların çapulcu, hırsızlıkları ortaya çıkaran polislerin darbeci, soruşturma açan savcıların vatan haini ilan edildiği bir ülkede yargılanıyorum…
Yolsuzluk, rüşvet ve ihaleye fesat karıştırma suçlarından ağır şüpheli durumdakilerin seçim sonrasında balkondan zafer işareti yaptığı, mitinglerde “her şey milletimiz için”, “verilmeyecek bir hesabımız yok” diye haykırabildiği bir ülkede yargılanıyorum…
Gayr-i hukuki, gizli kapaklı işlerine, rüşvet trafiğine çocuklarını alet ettiği yönünde güçlü iddialar bulunan kimileri için “bakan olmuşlar ama acaba iyi bir baba olabilmişler mi” diye sorduğum bir ülkede yargılanıyorum…
Çaldınız mı sorusunu soranlara “darbeci”, “paralelci”, “siyonist”, “terörist”, “vatan haini” diyen ama bir türlü çalmadık diyemeyenlerin yönettiği bir ülkede yargılanıyorum…
Halkımızın bir bölümünün “çalıyorlar ama çalışıyorlar” diyerek oluk oluk oy verdiği, bu vatandaşlarımızın hangi değerler sistemine ve ahlaka göre çocuk yetiştirdiğini gerçekten merak ettiğim bir ülkede yargılanıyorum…
30 yaşında korkunç bir serveti nasıl elde etiği meçhul bir kişinin arkasına Türk Bayrağı’nı da alıp, oturduğu bir TV programında ülkemizin bütçe açığının yüzde 15’ini kapattığını iddia ettiği ama kira gelirleri dışında tek kuruş vergi vermediği bir ülkede yargılanıyorum…
17 Aralık yolsuzluk soruşturmasının baş kahramanı kişinin şarkıcı eşinin “çocuğum için üzülüyorum” diyerek yarışma programlarında göz yaşı dökerken alkışlandığı, evladını kaybeden bir annenin ise meydanlarda yuhalandığı, vicdanını yitirmiş bir ülkede yargılanıyorum…
Yalan haberleri daha inandırıcı kılma çabası ile devasa puntoların kullanıldığı, o da olmayınca tam sayfa haberlerin yapıldığı, o da olmazsa bizzat neyin haber olup, neyin olmayacağının tek elden söylendiği, “milli irade” dedikleri halkın gerçekleri öğrenmemesi için başta yolsuzluk dosyaları ve hatta Soma dahil son 4 yılda 150’den fazla yayın yasağı getirilmiş bir ülkede yargılanıyorum…
Montaj dediklerinin gerçek, insani yardım dediklerinin mühimmat, suikast dediklerinin Kozmik Oda’yı talan, hükümete darbe dediklerinin, hırsızlık, yolsuzluk, rüşvet; ülke itibarı dediklerinin ise “Kaçak Saray” çıktığı bir ülkede yargılanıyorum…
Mide bulandıran bir fanteziden ibaret olan ve ortalama zekanın altındakilerin bile inanmayacağı sakillikteki Kabataş yalanını manşet manşet yazanların, meydan meydan haykıranların, “camide içki içtiler”, “ibadethanelerimize saldırdılar” diyerek halkı birbirine düşürme hevesinde olduğu ve bu iftiralar ile ilgili tek bir hukuki girişimin yapılmadığı bir ülkede yargılanıyorum…
Kamera görüntüleri olmasına rağmen Ali İsmail Korkmaz’ın katillerinin “esnaf gerekirse polistir” denerek korunmaya çalışıldığı, Berkin Elvan’ın katillerinin bir türlü yakalanamadığı, herkesin gözü önünde yakılan Gezi çadırları için bile delil yok denilip takipsizlik kararı verildiği ama Gezi’de yaralı gençlere yardım eden doktorlarımız için suç duyurusu yapılan bir ülkede yargılanıyorum…
Yapılan açıklamalarda bizdeki özgürlük dünyada yok denilen ama eve polis baskını, gazeteye polis baskını, sendikaya polis baskını, parti binasına polis baskını, bankaya polis baskını yapılan, 13 yaşındaki bir öğrencinin Cumhurbaşkanı’na hakaret ettiği gerekçesiyle sınıfından polislerce çıkartılan bir ülkede yargılanıyorum…
Cumhurbaşkanı ve Başbakanın kendi eşlerinin mağduriyetini anlata anlata bitiremedikleri ama aynı topraklarda ister başı açık, ister başı kapalı olsun kadınlara yönelik şiddetin son 10 yılda yüzde 1400 arttığı, 13 yaşındaki kız çocuklarının tecavüzcüsü ile evlendirildiği, daha sonra öldürüldüğü, tecavüz edenlerin beraat ettirildiği ve son olarak “6 yaşındaki çocuklar evlenebilir” diyen kişiye takipsizlik kararı verilen bir ülkede yargılanıyorum…
Yolsuzluğun, talanın, yalanın, işsizliğin, kadın cinayetlerinin, çocuk gelinlerin, medyaya sansürün, basın yasaklarının zirve yaptığı ama hâlâ tek çözümün, bağımsız yargıyı sıfırlayacak tek adam formülü olduğu dayatmasının yapıldığı bir ülkede yargılanıyorum…
Ülkenin önce laik ve dinsiz, sonra Türk-Kürt, sonra Sünni-Alevi en son AKP’li-Cemaatçi, hatta son celsede Gülcü mü, yoksa Tayyipçi mi diye sınandığı, kimliklerimizi bölüp, parçaladıkça, aslında ülkenin geleceğini tuz buz edenlerin en büyük suçu işlediği ülkede yargılanıyorum…
Bir karış toprağı korumaktan aciz olanların, Trablusgarp, Çanakkale Savaşı, Kafkas Cephesi, Filistin Cephesi ve Kurtuluş Savaşı’nda savaşmış, dünya çapında bir strateji dahisi kabul edilen, Mareşal rutbesine sahip, bu ülkenin tartışmasız kurucusu ve tek gerçek dünya lideri olan Mustafa Kemal Atatürk’e sataşmanın, laf etmenin hatta hakaret etmenin prim yaptığı ve bu kişilerin nedense yargılanmadığı bir ülkede yargılanıyorum…
Ben 30 Nisan’da o mahkemeye çıkacağım…
Sn. Egemen Bağış, Sn. Zafer Çağlayan, Sn. Muammer Güler ve Sn. Erdoğan Bayraktar, sizleri de beklerim… Gelin Türk Adaleti’ne güvenelim, gelin Türk Hukuk sistemine güvenelim…
Partinizin isminin AK olması hiçbir şey ifade etmez… Alnınız AK olacak, alnınız…
Beyler, itibar saraydan değil, demokrasiden gelir; dindarlık namazdan değil, vicdandan gelir; güç mevkiden değil, dürüstlükten gelir…Ben bu ülkede özgür, tarafsız, adil, vicdanının sesini dinleyen nice hakim, savcı ve avukat olduğuna inanıyorum…
Adalete güveniyorum…
Attığım tweeti’min arkasındayım..
Vicdanım şahidimdir…
http://www.sozcu.com.tr/2015/yazarlar/sedef-kabastan-manifesto-yargilaniyorum-779004/