“Ondokuzuncu asrın en büyük İngiliz dil bilimcisi Türkçe hakkında neler demiş? Okuyanınız var mı? ”Türkçe, DÜNYANIN EN GELİŞMİŞ VE EN MÜKEMMEL DİLİDİR. Ortaasya bozkırlarında hayvancılık yapanların bu dili yaratmış olduğunu öğrenirseniz şaşarsınız. YÜZLERCE DİL BİLGİNİ BİRARAYA GELSELERDİ BÖYLE GÖRKEMLİ BİR DİLİ YARATAMAZLARDI:”
***
TC.OSMAN TÜRKOĞUZ
osmanturkoguz@hotmail.com
İZMİR;28 Aralık 2014.
BİRGÜN DOSTLUK, HERGÜN DÜŞMANLIK!
SİZLER, HİÇ KENDİ KENDİSİNİ TEKZİP EDEREK YALANLAYAN BİR LİDER GÖRDÜNÜZ MÜ?!OKUDUNUZ VE DUYDUNUZ MU?”BİR GÜN KÜS BİR GÜN BARIŞIK!SÖVMEYE HAKARETE SÜREKLİ ALIŞIK:O ZAMAN SAYIN RECEP TAYYİP ERDOĞAN BEYİMİZİ İYİCE İZLEMELİSİNİZ.”
24 Ekim 2012 tarihinde, Türk Dili üzerine bir konuşma yapmıştı:
“Diller arasında bir ayırıma gitmek, açık söylüyorum ırkçılıktır. Zaman, zaman söyleniyor.”Türkçe ile felsefe yapılamaz, bilim dili kurulamaz!”Deniliyor. Bunların tamamı ırkçılık kokan açıklamalardır. Türkçe, zengin kelime hazinesiyle, bu dili konuşan herkese sonsuz, engin bir muhayyele sunabilecek bir güce sahiptir.”Bu bilimsel konuşmayı yaptığında Başbakandı.
Cumhurun başı olduktan ve KAÇAK SARAYA YERLEŞTİKTEN SONRA BAKINIZ Türkçemiz için ne buyuruyor:
“Yüzlerce yıllık bir dil, bir gecede değişti. Yattık, kalktık o dil yok olmuş. Şu anda Türkçede mevcut kelime hazinesiyle felsefe yapamazsınız, isteseler ve istemeseler de Osmanlıca öğrenilecektir.”
DÜNYA FELSEFE KURULUŞLARI ONURSAL BAŞKANI ve TÜRKİYE FELSEFE KURUMU BAŞKANI PROFESÖR DOKTOR İOANNA KUÇURADİ, bakınız neler diyor:
”BİZ, TÜRKÇE İLE FELSEFE YAPIYORUZ. TÜRKÇE İLE YAYINLANAN DOKUZ-ON KİTABIM VAR. MAKALELERİM TÜRKÇEDEN İNGİLİZCEYE ÇEVRİLİYOR. TÜRKÇEYLE FELSEFEİ HALKA İNDİRMEK, DİĞER DİLLERE GÖRE ÇOK KOLAYDIR”.BAŞKALDIRI İÇİN FELSEFEYİ SEÇTİM! İ.K.
”Felsefe okumaya nasıl karar verdiniz?”
“Beni felsefeye ve felsefe yapmaya götüren, yaşamda her gün karşılaştığımız bir olgudur: Aynı kişilerin, eylemlerinin, olayların, eserlerin farklı kişiler tarafından farklı hatta taban tabana zıt değerlendirilmesidir. Aynı şeyin bu farklı değerlendirmelerinin yaşamda yarattığı sorunları hepimiz biliyoruz. Bu olgunun teorisini yapmak, yani insanların, benim ‘değer biçme’ ve ‘değer atfetme’ dediğim amacından sapmış şekilde gerçekleştirilen değerlendirmeler yaparken ne yaptıklarının farkına varmalarına ve böyle değerlendirmelerden kaçınmalarına yardımcı olmak, bu olaya kalemle başkaldırmaktır.”
-Bugün bile ‘Şark hizmeti’ görülebilen Erzurum’a 1965 yılında gönüllü giderek Atatürk Üniversitesi’nde öğretim üyeliği yapmaya nasıl karar verdiniz?”
“ Beni İstanbul Üniversitesi’ne aday asistan olarak alan, 147’lerden olan Prof. Dr. Takiyettin Mengüşoğlu idi. Ama diğer hocalar asaletimi tasdik etmedi. 147’ler geri dönünce, hocam beni üniversiteye almak istedi. İkinci defa girdiğim asistanlık sınavında üç jüri üyesinden biri 10 üzerinden 10, diğeri 0, üçüncüsü ise not vermemiş. Sınavdan geçmeme rağmen birkaç gün sonra aynı zamanda dekan da olan hocamız ‘Yanlış hesap Bağdat’tan döner’ diyerek sınavı başarısız ilan etti. Bu olaydan sonra Erzurum Atatürk Üniversitesi benim hocamdan asistan tavsiye etmesini isteyince ‘Ben gideyim’ dedim ve herkesin yadırgamasına rağmen Erzurum’a gittim.” “YANIMDA SADECE KÜÇÜK PRENS’İ GÖTÜRÜRDÜM
-Öğrencileriniz sizin için ‘Israrla Kant hakkında soru soran eğlenceli ve zeki öğretmen’ ve ‘Felsefenin annesi’, ‘Sabrının sınırının olmadığının belgesi’ diyor.
-Adımın İbranice anlamı: ”Tanrı Armağanıdır!”.
İngiliz bilim adamı Rahmetli Bertrend Russell’ın Felsefe üzerine yayımlamış olduğu tüm eserlerinin yıllarca önce Türkçemize kazandırıldığını birisi bu, her dalda Büyük Adamımıza neden söylememiş acaba! SUZİNİN RENKLİ DÜNYASINI DUYMAMIŞ MI?
Rahmetli Cemil Sena Ongun adını ona anan olmamış mı? Frederiedrch W. Nietzsche/NİŞİ/NİN, BÖYLE BUYURDU ZERDÜŞT adlı eserinden ve ona nazire olarak, Rahmetli Cemil Sena Ongun’un “AHURAMAZDA BÖYLE DEDİ!” Adı ile yayınlamış olduğu eserinden neden haber vermediler.
Sağ iktidarlar Felsefe ve Mantık derslerini neden Liselerden kaldırdılar? Müslüman geçinenler neden Felsefeyi ve filozofları öcü olarak görmektedir. Yeni bir düşünce ve fikir sahibine neden Feylesof! Diye hakaret etmekteler?
Ondokuzuncu asrın en büyük İngiliz dil bilimcisi Türkçe hakkında neler demiş? Okuyanınız var mı?”Türkçe, DÜNYANIN EN GELİŞMİŞ VE EN MÜKEMMEL DİLİDİR. Ortaasya bozkırlarında hayvancılık yapanların bu dili yaratmış olduğunu öğrenirseniz şaşarsınız. YÜZLERCE DİL BİLGİNİ BİRARAYA GELSELERDİ BÖYLE GÖRKEMLİ BİR DİLİ YARATAMAZLARDI:”
Başka bir dil bilginin hükmü ise çok onur verici: ”İngilizceyi evrensel dil yapan dil bilgini daha önce Türkçeyi bilmiş oldaydı, Türkçe evrensel dil olurdu!” Türkçemiz, Osmanlı zamanından sonsuza doğru akarken, Arapçanın ve Farsçanın pisliğine Osmanlılarca bulaştırılmıştı.
Mustafa Kemal Atatürk, Türkçemizi, Karamanlı Mehmet Beyin Fermanına uyarak, Arapçanın ve Farsçanın pisliklerinden arındırmıştır. Diline yeniden kavuşan Türk ulusu az zamanda Şahlanarak uygar ulusları yeniden korku ve şaşkınlığa itmiştir.
Ben üşenmeden, asırlar boyunca, Anadolu Türkünün Osmanlı ihanetine rağmen, Türk dilini nasıl kullandıklarını göstermeye çalıştım. DİL, ulusların asırlarca yapmış oldukları bir çalışmanın ve nesilleri birleştiren düşüncenin ürünüdür.
İsrail,1948’de devlet olduktan sonra,60.000 adet yeni Yahudice kelime üretmiş, tüm Arap âlemini de korkudan titretmiştir. NOBEL Ödülünün kurucusu da Yahudidir. Sadece 14.000.000 Yahudi 127 Nobel ödülü alırken Tüm Müslüman ülkeleri sadece 30 adet Nobel ödülü almıştır/Onun da Onu BARIŞA KATKI İÇİNDİR/. BİR TEK YAHUDİYE 100 MÜSLÜMAN DÜŞMEKTEDİR.
Araplar da, elektrikli aletlere ait 4000 yeni kelime üretmişler, yeryüzünden seksi cennete taşıyarak Müslümanların keyfine alet etmişlerdir! Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra; Osmanlı batağında, çok sayıda Hırsız, Vatan haini, Cumhuriyet, Çağdaşlık ve Atatürk düşmanı üretilmiş, her ulusun kadınları fezada gezerken, kadınlarımız evlere kilitlenmiştir! Zaman, ileriye doğru akan bir ırmaktır. Bu ırmağı geriye doğru akıtmak isteyen hangi Tiran başarılı olabilmiştir!
Kazak Abdal Romanya Türkleri arasında; 17’inci asrın ikinci yarısında, yaşamış bir Bektaşi Ozanımızdır. Gördüğü aksaklıkları ve bönlükleri korkusuzca şiirleştirmekten hiç korkmamış ve geride durmamıştır”. Şiirleri, konuşur, dertleşir havasındadır. Kendisinin ne olduğunu bilmeden, topluma karşı hava atanları çok sert eleştirmiştir. Şiirleri, nefesleri şiir dergilerinde ve cönklerde kalmıştır.
Konya’ya vali olarak atanan, her yenilikçi hareketi komünistlikle suçlayan bir zat; Konya Jandarma Bölge Komutanlığına, ziyaret için geldiğinde,”Eşeği saldım Çayıra!” Şiirini okumuş ve kendisine ait olduğunu söylemişti. Bu zatı muhteremi dinleyenler,” Şair dediğimiz böyle olur!” Diyerek hayranlıklarını belirtmişlerdi. Bendeniz de, Merhum Kazak Abdal’a ait şiiri okuduğumda da:
”Yahu, herifin adı bile Aptal! Koskoca vali yalan söyleyecek değil ya, bu Adam Sayın Valimizin şiirini çalmıştır!” Demeleri üzerine, gerçeği açıklayınca, çok utanmışlardı.
Onlara da; İran’da yaşanmış bir olayı anlatmayı da uygun bulmuştum: İranlı Ünlü Şair Enveri, bir Pazaryerinde, yüksekçe bir yere çıkmış olan bir adamın, etrafını çeviren kalabalığa şiir okuduğunu görerek o da kalabalığa karışmıştır. Adamın, kendi şiirini okuduğunu görerek;”bu şiir kimin?” Diye sorduğunda, ol herif; yüksek bir sesle:
Benim!” Demiştir.Enveri de:
Bu şiir Enveri’nindir, nasıl olur?” Dediğinde; ol herif:
“Enveri benim!” Demiş, Enveri de:
“Şiirin çalındığını bilirdim, ama şairin çalındığına ilk defa rastlıyorum!” Demiştir. Bendeniz de, bir devletlinin, 300 sene önce yazılmış bir şiiri çaldığına ilk defa rastlıyordum.
“Ormanda büyüyen adam azgını
Çarşıda, pazarda adam beğenmez.
Medrese kaçkını softa bozgunu,
Selâm vermek için insan beğenmez.
Elin kapısında karavaş olan
Burunu sümüklü, gözü yaş olan,
Bayramdan, bayrama bir tıraş olan
Berbere gelir de dükkân beğenmez.
Âleme ta’neder yanına varsan,
Seni yanıltır bir mesele sorsan.
Bir cim çıkmaz karnın yarsan,
Camiye gelir de erkân beğenmez.
Dağlarda, kırlarda gezen bir Yörük,
Kimi tımar sipah, kimisi bölük.
Bir elife dili dönmeyen hödük
Şehristana gelir, ezan beğenmez.
Bir çubuğu vardır, gayet küçücek,
Zu’m’u fasidince keyf getirecek.
Kırık çanağı yok ayran içecek,
Kahvede fağfuri fincan beğenmez.
Yaz olunca, yayla, yayla göçenler,
Topuz korkusundan şehre kaçanlar,
Meşe yaprağını kıyıp içenler,
Rumel’ yenicesi duhan beğenmez.
Kazak Abdal söyle bu türlü sözü,
Yoğurt, ayran ile hallolmuş özü,
Köyden şehre inse bir köylü kızı,
İnci, yakut ister mercan beğenmez.”
Dağlarda, kırlarda gezen bir Yörük,
Kimi tımar sipah, kimisi bölük.
Bir elife dili dönmeyen hödük
Şehristana gelir, ezan beğenmez.
Bir çubuğu vardır, gayet küçücek,
Zu’m’u fasidince keyf getirecek.
Kırık çanağı yok ayran içecek,
Kahvede fağfuri fincan beğenmez.
Yaz olunca, yayla, yayla göçenler,
Topuz korkusundan şehre kaçanlar,
Meşe yaprağını kıyıp içenler,
Rumel’ yenicesi duhan beğenmez.
Kazak Abdal söyle bu türlü sözü,
Yoğurt, ayran ile hallolmuş özü,
Köyden şehre inse bir köylü kızı,
İnci, yakut ister mercan beğenmez.”
Kazak Abdal’ın canı çok sıkılmış olmalı ki, aşağıdaki hicvini yazmış ve bize miras bırakmıştır:
“Eşeği saldım çayıra,
Otlaya karnın doyura.
Gördüğü düşü hayıra,
Yoranın da avradını.
Münkir, münafıkın soyu
Yıktı, harap etti köyü.
Mezarına bir tas suyu
Dökenin de avradını.
Derince kazın kuyusun,
İnim, inim inilesin.
Kefen dikmeye iğnesin
Verenin de avradını.
Dağlara tahta indirenin,
Iskatına oturanın,
Hizmetini bitirenin,
İmamın da avradını.
Müfsidin bir de gammazın,
Malı vardır da yemezin,
İkisin meyyit namazın,
Kılanın da avradını.
Kazak Abdal söz söyledi;
Cümle halkı dahleyledi,
Sorarlarsa kim söyledi,
Soranın da avradını.
Ruhun şad olsun, Rahmetli Kazak Abdalımız.