Dersim İsyanın Kökleri
1925 Şeyh Sait İsyanı’dan sonra Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı planlanan bütün “Kürtçü isyanların” kilit noktalarından biri Dersim olmuştur. Ağrı İsyanı’nı planlayan Hoybun Cemiyeti de Dersim’i en önemli merkezlerden biri olarak görmüştür.
Hoybun Cemiyeti’nin faaliyetleriyle ilgili İçişleri Bakanlığı’nın Başbakanlığa yazdığı 18 Temmuz 1929 tarihli “gizli raporun” 11. maddesindeki “Dersim, ruh meselesidir. Kürt harekatına istinat noktası teşkil eder. Haydaranlı, Bahtiyarlı, Lolanlı, Balabanlı, Karakiyhili, Arelli ve Çarıklı aşiretlerinin tamamen elde edilmesi lazım geldiğinden bu hususu Hoybun Cemiyeti deruhte eder. Bu durum müştereken tesbit edilerek karar altına alınmıştır.” ifadeleri, Dersim İsyanı’nın hazırlıklarının Ağrı İsyanı öncesinde başladığını göstermektedir. Nitekim Ağrı İsyanı’na destek olan isyancılardan bazıları Dersim İsyanı’nda da karşımıza çıkacaktır.
Hoybun-Taşnak ittifakında önem verildiği vurgulanan Dersim bölgesinde Koçgirili Alişir, Hoybun bildirilerini aşiretler arasında yayarak bu bölgelerin de Ağrı İsyanı’na destek olmasına zemin hazırlamıştır. Sonuçta Dersim aşiretleri üzerinde dini bir otoriteye sahip olan Seyyit Rıza, devlet görevlilerine karşı direnişe geçmiş, bunun üzerine Ağrı bölgesinden oraya da kuvvet kaydırılmak zorunda kalınmıştır.
Böylece merkezi Ağrı olan ayaklanmanın bütün Doğu Anadolu bölgesine yayılması hedeflenmiştir. Hoybun Cemiyeti dağıttığı bildiriler ve yaptığı propaganda ile isyancıların moralini yüksek tutmaya çalışmıştır. Nitekim Cemiyet, 1 Eylül’de yayınladığı bir bildiride, Türk ordusuna büyük kayıplar verdirildiği belirtilmiş ve aynı zamanda Türk kuvvetlerini, bazı köyleri yağmalamak ve bir çok insanı öldürmekle suçlamıştır .
Birinci Ağrı İsyanı, 16 Mayıs 1926’da Yusuf Taşo ve çetesinin İran sınırını geçip Beyazit köylerinden hayvan çalarak Ağrı yaylalarına sığınması ve Hası Telli’nin halkı kışkırtmasıyla başlamıştır. İsyan başarıya ulaşmadan bir ay sonra bastırılmıştır.
1927 Eylül’ünde İkinci Ağrı İsyanı başlamıştır. Avrupa’da ve Amerika’da etkili olan ve Amerika’da bir şubesini açan Hoybun Cemiyeti, İkinci Ağrı İsyanı’nı desteklemiştir. Türkiye, Temmuz 1927’de Sovyet Rusya ile yaptığı bir anlaşma ile Kürt isyanlarına karşı Rusya’yı kendi yanına çekmeye çalışmıştır. Ağrı İsyanı’nda Sovyet orduları sınıra asker yığarak isyancıların hareket alanını daraltmıştır. 1928 yılına gelindiğinde İhsan Nuri liderliğindeki isyancı Kürt grupları Ağrı dağına hakim olmuşlardır. 2 bin kişiden fazla isyancı Kürt, dağlara çıkmıştır.
Hoybun Cemiyeti’nin desteklediği Üçüncü Ağrı İsyanı, 1930 yılında başlamıştır. Mayıs 1930’da 4. ve 6. Kolordular Ağrı dağı yakınlarında toplanarak Ağrı İsyanı’nı bastırmak için harekete geçmiştir. 7-14 Eylül 1930 tarihleri arasında yapılan askeri harekatla Ağrı isyanı tamamen bastırılmıştır.
Başta İhsan Nuri olmak üzere isyancıların elebaşları İran’a kaçmışlardır. İran tarafından tutuklanan İhsan Nuri kısa bir süre sonra serbest bırakılmış ve kendisine İran ordusunda görev verilmiştir.Hoybun Cemiyeti Ağrı isyanının bastırılmasından sonra gücünü büyük oranda kaybetmesine rağmen Türkiye’ye karşı faaliyetlerine devam etmiştir.
Hawar dergisini çıkaran Celadet Ali Bedirhan ve Kamuran Bedirhan Özellikle Fransa, Hatay sorunundan dolayı Hoybun Cemiyeti’nin faaliyetlerini desteklemeye devam etmiş ve dolayısıyla Cemiyeti’nin çalışmaları Suriye’de yoğunlaşmıştır.
Siyasi Kürtçülüğe kültürel bir zemin hazırlamak amacıyla Şam’da 1932 yılında Hawar Dergisi çıkarılmaya başlanmıştır. Celadet Ali Bedirhan ve Kamuran Bedirhan tarafından Hoybun Cemiyeti’nin yayın organı olarak onbeş günde bir Kürtçe ve Fransızca olarak yayınlanan bu dergi, 1943 yılına kadar çıkarılmıştır.
Hawar dergisinin ilk sayısında “amaçları ve özellikleri” başlığı altında derginin sadece ilmi ve edebi bir amaçla kurulduğu belirtilerek yayın politikası şöyle sıralanmaktadır.
a) Kürtler arasında Kürt alfabesi ve gramerinin yayınlanması, menşei ve diğer dillerle akrabalığının incelenmesi (ilk sayıda Kürt alfabesi yayınlanmaktadır)
b) Folklor başlığı altında Kürt efsaneleri, masalları ve Türkülerinin yayınlanması,
c) Kürtlerin yazılı edebiyatları ile müzik, âdet, gelenek, tarih ve coğrafyalarının incelenmesi ve yayınlanması,
d) Kürt dilinin Hint-Avrupa dil grubuna dahil olduğu, Kürtlerin bugün kullandıkları dilin Medlerin, Perslerin, Farsların dili ile aynı olduğuna dair araştırmaların yayınlanması,
e) Derginin sayfalarının “yakından veya uzaktan Kürtçeye, Kürdistan’a ve Kürtçülüğe ilgi duyanlara” açık olduğu,
f) Kürtlerin modernleşmek istedikleri, ancak Avrupalılara benzemedikleri belirtilmekle “birkaç Kürdün Avrupai giyinmesi bahane edilerek Kürt kıyafetlerini başlık olarak şapkayla ve giysi olarak da smokinle tasvir etmek garip olacaktır” denilerek ırkımıza has âdet, gelenek ve özellikle ile onlardan ayrıldıkları belirtilmiştir.
Günümüz Kürtçülerinin “Kürt açılımı” adı altındaki talepleri, Celadet Ali Bedirhan ve Kamuran Bedirhan gibi “ayrılıkçı Kürtçülerce” 1932 yılından itibaren çıkarılmaya başlayan Hawar Dergisi’nde dile getirilmiştir. Dolayısıyla “Kürtlerin demokratik talepleri” söyleminin arka planında, aslında “Kürtçülerin ayrılıkçı talepleri” yatmaktadır.
Zamanla faaliyetleri oldukça azalan Hoybun Cemiyeti’nin, Hatay sorununun gündeme gelmesine paralel, Fransa’nın mandaterliğindeki Suriye’de yeniden canlanmaya başladığı görülmüştür. Nitekim İçişleri Bakanlığı’nın Başbakanlığa yazdığı 12 Ekim 1935 tarihli yazıda; Hoybun Cemiyeti’nin Suriye’de yaşayan kürtlere yardım maskesi altında çalışan fakat gerçekte Hoybun’a yardım toplayan “Kürt Fukara Perver Cemiyeti” adında bir dernek kurduğu, bu derneğin topladığı hububat ve paraları Hoybun’un siyasi amaçları için harcadığı belirtilmiş ve cemiyetin en büyük destekçisinin de Suriye’de kendisini Şeyh Sait’in halifesi ilan eden Şeyh Ahmet olduğu, bu kişinin, geçmişte Türkiye’ye saldırılarda bulunmuş çetelere maddi yardım yaptığı ve eline fırsat geçerse Şeyh Sait’den daha tehlikeli olabileceği vurgulanmıştır.
Hoybun Cemiyeti’nin 1930 yılında açtığı Antakya şubesi de 1935 yılından sonra faaliyetlerini arttırmıştır. Hoybun Cemiyeti’nin “katibi umumisi” olan aynı zamanda Antakya şubesinin de başkanlığını yapan Antakya Lisesi felsefe öğretmeni Memduh Selim, 1936 yılı başlarında Türkiye sınırına yakın Kürt köyleri üzerinde propaganda faaliyetlerini yoğunlaştırmıştır.
1936 yılı başlarından itibaren Hoybun Lideri Celadet Ali Bedirhan İskenderun, Halep ve Beyrut’taki Taşnak önderleriyle görüşmeler yaparak Cezire üzerinden Türkiye’ye karşı bir hareket yapmayı planlamıştır. Ayrıca Taşnak-Hoybun işbirliğine Türkiye’ye karşı düşmanca duygular besleyen Samdaki “Çerkez Cemiyeti” de dahil edilmiştir. Bu konuda Celadet Ali ile Çerkez Cemiyeti Başkanı Abdullah Bey arasında bir ittifak yapılarak Türkiye’ye karşı üç cemiyetin birlikte hareket etmesi kararlaştırılmıştır. Bu ittifakın yapılmasından sonra Türkiye’ye karşı 1937 yılı başlarında veya ilkbaharda harekete geçilmesi uygun bulunarak Türkiye içindeki taraftarları olarak kabul ettikleri bazı aşiretlere hazırlık yapmaları için talimat dahi verilmiştir.
Nitekim 1936 yılı sonlarında Türkiye’nin güney sınırında bir takım çete saldırıları görülmeye başlamış, 1937 yılı başından itibaren bu saldırılar daha da artmıştır. Bu sırada Fransa, İngilizlerin Musul sorununu çözmek için kullandıkları modeli kullanarak Türkiye’ye yönelik “bölücü” hareketleri kışkırtma yoluna gitmiştir. Özellikle Türkiye açısından Hatay’ın ön plana çıktığı 1937 yılında Fransa Dersim İsyanı’nı teşvik etmiştir. Bunun üzerine Türkiye 8 Temmuz 1937 tarihinde Afganistan, Irak ve İran ile Sadabat Paktı’nı kurarak bölgeden yönelebilecek bölücü hareketleri önleme yoluna gir-mistir. Ancak Türkiye’nin çabalarına rağmen 1937 yılında Dersim İsyanı’nın çıkması önlenememiştir.
Bütün bu emperyalist oyunlara karşı Atatürk Türkiyesi de boş durmamıştır: Genç Türkiye Cumhuriyeti, Ağrı İsyanlarını sert bir şekilde bastırdıktan sonra 1932 yılının başında, Celal (Bayar) ve Tevfik Rüştü (Aras) başkanlığındaki iki resmi Türk heyetini İran’a göndermiştir. Bu heyetler, Kürt sorunu konusunda İran’la görüşerek, İran’ın isyancıları himaye etmemesini ve bu konuda Türkiye’ye yardım etmesini istemişlerdir.
Türkiye sadece İran’la değil, Irak’la da Kürt sorunu konusunda görüşmeler yapmıştır. İki kez üst üste Türkiye’yi ziyaret eden Irak Dışişleri Bakanı’ndan, “Barzan bölgesini merkez olarak kullanan isyancı Kürtlere karşı operasyon yapılması” istenmiştir. Irak Hükümeti bu isteği kabul ederek Barzanlı Şeyh Ahmet’e karşı saldırılar düzenlemiştir.
Aynı günlerde Irak’ın Ankara Büyükelçisi, İngiliz Büyükelçisi’ne gönderdiği bir yazıda İran, Irak ve Türkiye hükümetleri arasında Kürtlere karşı işbirliğinden söz etmiştir. Bu işbirliği Irakta’ki Kürt isyancılarından Şeyh Ahmet ve Mahmut’u etkisiz hale getirmiştir.
Ağrı İsyanı’nından sonra genç Türkiye Cumhuriyeti içerde de çeşitli önlemler almıştır: 5 Mayıs 1932’de çıkarılan bir İskan Kanunu’yla Kürtlerin bir kısmı Batı bölgelerine yerleştirilmiştir. Aynı kanunla, şeyhlik, beylik ve ağalık kaldırılmış, aşiret reislerinin ve dini liderlerin sahip olduğu yetkiler ellerinden alınmıştır. Türkçeden başka bir dil kullanmak, yeni köyler ve mahalleler kurmak, zanaatkar cemiyetleri oluşturmak da yasaklanmıştır.
Ancak bütün bu dış ve iç önlemlere karşın dışardan “emperyalizm” içerden de “yerli işbirlikçiler” çok geçmeden yeni bir Kürtçü isyan planlamışlardır.
Genç Cumhuriyeti ve Kürt halkını derinden sarsacak olan bu isyanın adı Dersim İsyanı’dır.Görüldüğü gibi Dersim İsyanı, asla sadece Dersim İsyanı değildir; Dersim İsyanı, 1919-1936 arasındaki “emperyalist” destekli Kürtçü isyanların, bu süredeki yeni isyan hazırlıklarının, genç Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı kurulan “kirli ittifakların” nihai bir sonucudur.
Osmanlı Dönemindeki Dersim İsyanları
Dersim, Osmanlı döneminde çokça isyan etmiştir. Dersim aşiretleri, yaşadıkları bölgenin Osmanlı Devleti’nin maden ihtiyacını karşılayan bir bölge olduğunu fark ettikten sonra sıkça Osmanlı’ya karşı isyan etmişlerdir. Dersim aşiretleriyle Osmanlı arasındaki Alevi-Sünni ayrımı bu isyanları daha da şiddetlendirmiştir.
Cengiz Özakıncı’nın dediği gibi, “Maden demek, silah demek; top, tüfek, gülle demek; gümüş ‘akça’ ve ‘bakır’ mangır demekti. Çaldıran Savaşı’ndan sonra Osmanlı devleti, ne zaman doğudaki komşuları Rusya ya da İran’la savaşa tutuşacak olsa, siyasal Aleviliğin, Kızılbaşlığın dağlar ve akarsularla korunaklı kalesi Dersim’in önde gelen kimi aşiretleri, Osmanlı’nın top, tüfek ve para üretiminin kaynağı olan çevredeki madenlere saldıracaktı.”
Osmanlı Devleti’ 1514, 1534-1535,1548-1549,1552-1554,1578-1590,1603-1611,1615-1618,1622-1639,1723-1727,1730-1732,17351736,1821-1823 tarihlerinde Alevi, Şii, Kızılbaş İran Devletiyle savaşmıştır. Bütün bu savaşlarda, Sünni Osmanlı’nın yerli top tüfek barut üretimi, kimi Alevi-Kızılbaş Dersim aşiretleri tarafından, yöredeki madenlere yapılan silahlı baskınlarla, saldırılarla kesintiye uğratılmıştır.
İsyancı Dersim aşiretleri 17. Yüzyıla kadar “İran’ın maşası” durumundayken, 19. yüzyıldan itibaren önce Rusya’nın, sonra da İngiltere’nin maşası durumuna gelmişlerdir.
1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı’nda bazı Dersim aşiretleri, Rusya’nın yanında yer almak için Erzurum’daki Rus konsolosuna teklifte bulunmuştur.1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında bazı Dersim aşiretleri o bölgedeki Türk kışlalarına, Türklere ve bazı illere saldırmıştır.1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nda Dersim’deki Kırgan aşireti, Hozat’ı basarak halkı gasp etmiştir.
1892’de Dersim’deki Koç ve Şam uşakları birleşerek büyük gruplar halinde azgınca etrafa saldırmıştır.
1893-1905 arasında Dersim’de zaman zaman büyük karışıklıklar çıkmış, Arapkir ve Kemah halkı can ve mallarını korumak için Saray ve Babıali’ye şikayet dilekçeleri göndermiştir.
Bütün bu belge ve bilgiler, Cumhuriyet döneminde 1937-1938’deki Dersim İsyanı’nın “Son Dersim İsyanı” olduğunu kanıtlamaktadır! Anlaşıldığı kadarıyla “Dersim’in asayişsizlik tarihçesi” bir hayli gerilere gitmektedir.
1896’da Osmanlı yönetimi, Dersim aşiretlerinin “başı bozuklukları”, halka yönelik saldırıları, “yağma” ve “katliamları” üzerine Dersim’le yakından ilgilenmeye başlamıştır. Saray, Babıali, Anadolu Genel Müfettişi Müşir Şakir ve 4. Ordu Komutanı Zeki Paşa arasındaki yazışmalardan sonra Dersim hakkında bazı kararlar alınmıştır. Bu kararlardan beşincisi, “Dersimlilerin cidden ıslahı için alınması gereken önlemler”dir.
1896 tarihli 5. karardaki önlemelerden bazıları şunlardır:
•Muhtemel bir direniş hesaplanarak, bunu etkisiz hale getirecek kadar 4. Ordu’dan bir kuvvet ayrılacaktır.
•Bu kuvvet güçlü bir komutanın kontrolüne bırakılacaktır.
•Ayrılacak kuvvet sessizce Erzincan, Çemişgezek ve Mamuretülaziz civarından Dersim bölgesine sevk edilecektir.
•Dersim halkını, yirmi para yevmiye ve yarım okka ekmek vererek Hozat yolunun yapımında çalışmaya davet ederek “Dersimlilerin vahşetleri” önlenecektir.
•Aşiretler arasında birleşme önlenecektir.
•Amacın ziraat ve ticaret kapısı açmak olduğu telkin edilerek, halkın ıslahına çalışılacaktır.
•Bu telkinler sırasında muhalefet gösterilmediği takdirde şiddet gösterilmeyecek, aksi halde şiddet gösterilecektir.
•Ne şekilde olursa olsun hiç kimsenin malına el koymamak konusunda askerler uyarılacaktır.
•Bu uygulamaya karşı muhalefet edenlerin Trablus ve Yemen taraflarına sürgün edilecekleri bildirilecektir.
•Askeri harekatın uygulanması sırasında Dersim’de bir süre “örfi idare” uygulanacaktır.
•Dersim sancağı kaldırılacaktır.
•Ovacık, Hozat ve Kızılkilise’de gerektiği zaman Kuzuçan’da örfi idare ilan edilecek ve yer yer “örfi idare mahkemeleri” kurulacaktır.
•O bölgelerdeki kaymakamlık ve müdürlük görevleri o bölge komutanına devredilecektir.
•Kazalarda birer ikişer maliye memuru bulundurulacaktır.
•Uygun birkaç yerde “iptidayi mektepleri” açılacaktır. Eğitim görecek çocuklara yüz dirhem ekmek, senelik bir entari, kuşak ve festen ibaret kapama tarzında bir elbise verilerek çocuklar eğitime teşvik edilecektir.
•Dersim’de bulundurulacak askerin ihtiyaçları zamanında karşılanacaktır.1896 tarihli bu kararlardan çok açık bir şekilde görüldüğü gibi Dersim, sadece Cumhuriyet döneminde “sorun” olmaya başlamamış, Osmanlı döneminde de çok ciddi bir sorun olmuştur.
19. yüzyılda bazı Dersim aşiretlerinin yağma, saldırı ve isyanları Osmanlı yöneticilerini Dersim ve civarında acil önlemler almaya yöneltmiştir. 1896 tarihli kararlara göre Dersim’e yönelik alınması düşünülen önlemler; bölgeye ordu sevk etmek, aşiretlerin birleşmesini önlemek, halka iş imkanları sağlamak, devlete yönelik muhalefete müsaade etmemek, asileri sürgünle cezalandırmak, bölge yönetimini sivillerden askerlere vermek, yer yer sıkıyönetim ilan edip, sıkıyönetim mahkemeleri kurmak, eğitim düzeyini arttırmak biçiminde sıralanmıştır ki, Dersim’e yönelik benzer önlemler, Cumhuriyet döneminde de gündeme gelmiştir.
Osmanlı’dan Cumhuriyet’e, Dersim/Doğu Raporları
Dersim’deki karışıklıkların artması üzerine Osmanlı Devleti, Der-sim’deki asayişsizliklere karşı alınması gereken önlemler konusunda, bölgeye araştrrma-inceleme heyetleri göndererek raporlar hazırlatmıştır.
Osmanlı döneminde “Doğu ve Dersim” konusunda hazırlanan raporlar şunlardır:
1) Anadolu Genel Müfettişi Şakir Paşa’nın Raporu. (1899)
2) Mutasarrıf Mardini Arif Bey Raporu (1903)
3) Mutasarrıf Celal Bey Raporu (1906)
Osmanlı Devleti, bu raporlardaki önlemleri uygulamasına karşın Dersim’deki “eşkıyalık” ve “isyan” bir türlü bitmek bilmemiştir. Bunun üzerine Osmanlı Devleti 1907’de, 1908’de, 1909’da ve 1916’da Dersim’deki isyancı aşiretler ve eşkıyalar üzerine askeri harekat düzenlemiştir.
Demek ki neymiş! Dersim’e askeri harekat düzenleyen sadece Genç Cumhuriyet değilmiş, Osmanlı da tam dört kez, Dersim’e askeri harekat düzenlemek zorunda kalmış!…
Ama nedendir bilinmez! Cumhuriyet’in Dersim harekatını “katliamcılık” olarak adlandıranlar, Osmanlı’nın Dersim harekatlarını bilmezlikten gelmektedirler!…
Genç Türkiye Cumhuriyeti, 1926 yılında daha Ağrı İsyanları devam ederken Dersim’in her an patlamaya hazır bir bomba olduğunu görerek Dersim’le ilgilenmeye başlamıştır.
Bu doğrultuda, Dersim’i daha iyi tanımak, Dersim’deki sorunları ve çözüm yollarını araştırmak üzere Dersim’e inceleme heyetleri ve raportörler gönderilmiştir.
Cumhuriyet döneminde Doğu ve Dersim konusunda hazırlanan raporlar şunlardır:
1. Ziya Gökalp’in “Kürt Aşiretleri Hakkında Sosyolojik Tetkikler”
adlı Kitabı (1924).
2. Kütahya Milletvekili Neşit Hakkı Uluğ’un “Doğu’dan Bir Mektup” Başlıklı Çalışması. (1925).
3. Mülkiye Müfettişi Hamdi Bey’in Raporu (1926)
4. Elaziz Valisi Cemal (Bardakçı)’nın Raporu (1926)
5. Milli Emniyet Hizmetleri (MEH) Teşkilatı’nrn Van Vilayeti Raporu (1928)
6. MEH’in Urfa Vilayeti Raporu (1928)
7. MEH’in Hakkari Vilayeti Raporu (1928)
8. MEH’in Elaziz Vilayeti Raporu (1928)
9. MEH’in Mardin Vilayeti Raporu (1928)
10. MEH’in Siirt Vilayeti Raporu (1928)
11. MEH’in Diyarbakır Vilayeti Raporu (1928)
12. Elaziz Valisi Nizamettin Ataker’in Raporu
13. Birinci Umum Müfettişi İbrahim Tali (Öngören) Bey’in Birinci Raporu (1930)
14. Büyük Erkanı Harbiye Reisliği’ne Rapor (Fevzi Çakmak Raporu). (1930)
15. Halis Paşa (Korg. Ömer Halis Bıyıktay) Raporu (1930)
16. Dahiliye Vekili Şükrü Kaya Raporu (1931)
17. Birinci Umum Müfettiş İbrahim Tali Bey’in İkinci Raporu (1931)
18. Jandarma Umum Kumandanlığı Raporu (1932)
19. Erzincan Valisi Ali Kemali Bey’in Erzincan Kitabı (1932)
20. İsmail Hüsrev Tökin’in “Türkiye Köy İktisadiyatı” adlı Kitabı(1934)
21. Başvekil İsmet İnönü Raporu (1935)
22. İktisat Vekili Celal Bayar’ın Şark Raporu (1936)
23. Dahiliye Vekili Şükrü Kaya’nın Umumi Müfettişler Konferansı’nı Açış Konuşması (1936)
24. Birinci Umumi Müfettiş Abidin Özmen’in Umumi Müfettişler Konferansı’ndaki Konuşması (1936)
25. Üçüncü Umumi Müfettişi Tahsin Uzer’in Umumi Müfettişler Konferansı’ndaki Konuşması (1936)
26. Dödüncü Umum Müfettişi Korg. Abdullah Alpdoğan’ın Umumi Müfettişlikler Konferansı’ndaki Konuşması ve Raporu (1936)
27. Dördüncü Umum Müfettişliğin İkinci Raporu (1937 veya 1938)
Görüldüğü gibi genç Türkiye Cumhuriyeti, 1924-1938 arasında, genelde Kürt sorunu, özelde Dersim konusunda tam 27 adet rapor, kitap ve konuşma hazırlatmıştır. Atatürk, bütün bu raporlardan (çalışmalardan) çıkan “ortak analizlere” ve “ortak sonuçlara” göre “Dersim politikasını” biçimlendirmeye çalışmıştır. Yani, Cumhuriyet tarihi yalancılarının iddia ettikleri gibi genç Cumhuriyetin Dersim politikası, “Atatürk’ün veya İsmet İnönü’nün durup dururken ortaya attığı bir politika” değil; uzun araştırmalar, incelemeler, gözlemler ve sosyolojik tahlillerden sonra, yaşanan olaylar da dikkate alınarak geliştirilmiş son derece “gerçekçi”,”sistemli” ve “bütüncül” bir politikadır.
Genç Cumhuriyetin “Kürtçü isyanları önlemeye” yönelik “Doğu raporları”, özellikle Şeyh Sait İsyanı’ndan sonra 1925-1928 yıllarında yoğunlaşmıştır. 1930’daki Ağrı İsyanı’ndan sonra Dersim İsyanı’nın ilk işaretlerinin görülmesi üzerine, 1930’ların ortalarında, yerinde incelemeler yapılmıştır.
Sinan Meydan
Bölüm II – Devam edecek
DERSİM YALANLARI ve GERÇEKLERİ – DERSİM DOSYASI bölüm I * https://nacikaptan.com/?p=14677
Konuyla ilgisi nedeniyle değerli Erdal Sarızeybek’ten bir alıntı yapıyorum ;
HOYBUN BİR İHANET BELGESİ
İbret Olsun İçin Yayımlıyoruz…
Bu ihanetin adı Kürt değil…
Cemaat ve Barzani ile Ermeni Taşnaksutyun örgütü arasında imzalanmış bir ittifak senedi var. 1927’de, Lübnan’da imzalanmış…
Bu senet, birçok araştırmacının kitaplarında kısmen yeralıyor. Buna yer vermemiş olan araştırmacılar ise, bu ittifaka vurgu yapmadan geçemiyor. İlk kez, 1931 yılında, İleri Yayınlarından okurlara sunulan “Taşnak-Hoybun” adlı kitapta bu ittifak senedi tam metin şekliyle yer almıştı. İkinci olarak, Tarih Düşünce Dergisi’nin 1998 yılı 59’ncu sayısında yayımlandı. Günümüzdeki olaylar yeniden bu örgütü işaret ettiği için, bu metni aşağıda sunuyorum…
“ İmzalayan taraflar olarak sayın Vahan Papazyan, Taşnaksutyun (Daschnatzoutioun) Partisi’nin tam yetkili delegesi olarak bir yandan ve tümü Kürt cephesinin merkezi komitesi üyeleri olan Palu’dan Şeyh Ali Rıza Efendi, Dr. Şükrü Sekban Bey, Barazi aşiretinin lideri Mustafa Şahin Bey, Heverka aşireti lideri Haco Ağa, Raman aşireti lideri Emin Ağa, Süleymaniye’den Kerim Rüstem Bey, Van’dan Memduh Bey ve Celadet Ali Bedirhan Bey diğer yandan, iki halkın birbirine karşı duyduğu çok sağlam kardeşlik duygularını gözönüne alır. Ari ırktan gelen bu iki halkın varlığını garanti altına almak için büyük bir işbirliğinin gerekliliğine inanır. Her iki halka canlılık veren politik bağımsızlık ve ulusal istemler arasında bulunan ortak noktayı gözönüne alır.
Ve aşağıdaki maddeleri kapsayan politik ve askeri işbirliği antlaşmasını imzaladıklarını beyan ederler:
1. Her iki taraf bağımsız bir Kürdistan’ın ve birleşik bir Ermenistan’ın kurulma hakkını karşılıklı olarak tanıyarak, bu hakkın savunması için mümkün olan her türlü imkȃnı kullanarak birbirlerinin yardımına koşmayı kabul etmektedir.
2. Her iki taraf, hangi toprakların Ermenistan’a hangilerinin Kürdistan’a ait olduğuna bakmaksızın ve sadece iki ülkenin kurtuluşunu amaç edinmiş olarak, ortak düşmana karşı savaşmaya devam edeceklerdir. İki ulus arasındaki sınırlar aşağıdaki prensiplere göre belirlenecektir;
A. Yerli Kürt ve Ermeni nüfusunun savaştan(1914) önceki sayısı bu belirlemede esas alınacaktır.
B. Sevr Antlaşması tarafından kabul edilen etnik ve hukuksal prensiplerini kabul etmekle birlikte, bu antlaşmanın Van, Bitlis ve Erzurum vilayetlerini Ermenistan’a bırakan 89. maddesini saydığını, ama bununla birlikte iki taraf da söz konusu vilayetler üzerinde karşılıklı hak taleplerine saygı göstereceklerini taahhüt ederler.
C. Sınırların belirlenmesinde iki taraf ta her iki ülkenin tabii savunma, ekonomik ve politik çıkarlarını da ayrıca hesaba katmak zorunda olacaklardır.
3. Mevcut antlaşma imza sahibi taraflar arasında, ortak düşman Turani-Türk öğesine karşı savunma ve saldırı işbirliği paktı olduğundan, taraflardan hangisi söz konusu düşmanın saldırısına uğrarsa diğer taraf saldırıyı püskürtmek için tek başına veya saldıya uğramış tarafla birlikte hareket edeceğini kabul etmektedir. Her iki taraf kendi ülkelerini yabancı öğeleri kullanarak insanlarından boşaltmayı hedef alacak Türk hükümetinin her türlü girişimine ortak bir şekilde savaşacaklardır.
4. Taraflar Ermeni-Kürt işbirliği düşüncesini yaymak ve her iki ülkede bu düşünceyi köklü bir hale getirmek için yazılı veya sözlü etkin bir propaganda yürüteceklerine söz vermektedirler.
5. Taşnaksutyun Partisi, sahip olduğu organları aracılığı ile Avrupa ve Amerika kamuoyu ve politik çevrelerinde Kürt sorununun lehinde propaganda yapmaya ve aynı zamanda her türlü Türk-Turani provokasyon ve propagandasına karşı mücadele edeceğine söz vermektedir.
6. Taşnaksutyun Partisi, Kürt Ulusal Cephesi Hoybun’u geçici olarak sübvanse edeceğini ve cepheyi örgütlenme işleri dahil her türlü konuda uzman olduğu teknik alanda ve manevi olarak yardımda bulunacağına söz vermektedir.
7. Taşnaksutyun Partisi, Kürt Ulusal Cephesi Hoybun’a Avrupa ülkeleri, Amerika ve Kürt sorunu ile direkt ilgisi olan diğer tüm ülke ve halkların Kürt davasına desteklerini sağlamak için yardım edecektir.
8. Her iki taraf arasında ilişkiyi düzenli kılmak, gerekli görüldüğü takdirde Hoybun’un merkez komitesinin alacağı kararlara katılmak, diğer tüm işlerde komiteye yardımcı olmak ve sıkı işbirliğini sağlamak amacıyla, Taşnaksutyun Partisi’nin bir temsilcisi Kürt Ulusal Cephesi Hoybun’un merkez komitesi üyeleri arasında sürekli bulunacaktır.
9. Taşnaksutyun Partisi ve Kürt ulusal Cephesi Hoybun Ermenistan ve Kürdistan’ın kendilerine ait toprakları üzerinde bağımsızlıklarının tanınmaması nedeniyle kendilerinin Türkiye ile savaş içinde olduklarını kabul ederler. Dolayısıyla anlaşan taraflar olarak ikisi arasında ön bir anlaşma sağlanmadan taraflardan hiçbirinin ne Türk hükümeti, ne de başka bir hükümetle ilişkiye girmeyecekleri konusunda birbirilerine karşı sorumludurlar.
10. İki tarafın hazırladığı rapor gereğince Taşnaksutyun Partisi askeri gücünü eylem(operasyon) halindeki Kürt güçlerine katacak ve söz konusu eylemler için gerekli olan silah ve mühimmatı sağlamaya çalışacaktır. Talnaksutyun Partisi, Kürt Genelkurmayı ve Hoybun merkez komitesi nezdinde ve teknisenlerin eşliğinde bir askeri ataşeyi tayin edecktir. Bu ataşe teknisyenler alınacak kararlara ve gerçekleştirilecek eylemlere gerçek birişbiliği ve dostluk çerçevesinde katıulacaklardır.
11. Genel politik alanda alınacak kararlar her iki tarafın tayin edeceği delegelerinden oluşacak bir komisyon tarafından uygulanacaklar ve ihtiyaç duyulduğu takdirde kararların uygulanması taraflardan herhangi birinin belirleyeceği bir ya da birden çok delegenin inisiyatifine de bırakılabilecektir.
12. Taşnaksutyun Partisi Kürt teknisyen, propagandacı ve organizatörlerin eğitimi için hazırlanacak derslere maddi ve manevi desteği vermeyi kabul etmektedir.
13. Her iki taraf bu antlaşmanın esaslarına uygun olarak, bir yıllık süre içinde transit geçişler, gümrük kapıları ve işlemleri, azınlık hakları, ahali(göçmen) mübadelesi ve bu antlaşmanın içinde yer almayan diğer tüm konulara ilişkin yeni anlaşmalar gerçekleştirmeye kendilerini yükümlü kılmaktadır. Muhtemel bir Ermeni-Kürt konfederasyonu kurmaya ilişkin sorun da taraflarca gözönüne alınacaktır.
14. Taraflar kendilerine verilecek toprak miktarına göre paylarına düşecek kamu borç miktarını ödemeyi kabul edeceklerini taahhüt etmektedirler. Aynı şekilde taraflar yabancıların madenler ve demiryolu üzerindeki daha önce kabul edilmiş imtiyazlarını tanıyacaklarını kabul etmektedirler.
15. Gerek mevcut antlaşmanın dışında kalan sorunlarla ilgili, gerek yorum farklılıklarından kaynaklanacak her türlü anlaşmazlık halinde ilgili taraflarca belirlenecek bir uzlaşmacının kararına başvurulacaktır.
16. Bu askeri ve siyasi antlaşma gizli tutulacaktır. Taraflardan birinin anlaşmayı kısmen veya tamamıyla üçüncü bir tarafa bildirme gereğine inandığı takdirde antlaşmanın ikinci tarafının izninin önceden alınması zorunlu olacaktır.
17. Kendi özgürlük ve bağımsızlığı için sürdürdükleri ortak savaş sona erinceye kadar mevcut anlaşma her iki ülke arasındaki tüm ilişkileri düzenleyecektir. Bu anlaşmada yapılacak her türlü ekleme ve değiştirmenin her iki tarafın onayı ile olması zorunludur.
18. Bu askeri ve siyasi antlaşma iki taraf arasında imzalandığı günden itibaren yürürlüğe girecektir.
19. Bu antlaşma Fransızca yazılmış olup iki nüshadan oluşmaktadır”[1].
İmzalayanlar Kürt Ulusal Cephesi
Ermeni Devrimci Partisi Hoybun
Taşnaksutyun Palulu Ali Rıza Efendi,
V. Papazyan Berazan Mustafa Şahin, Haco Ağa,
Raman’dan Mehmet Emin
Süleymaniyeli Kerim Rüstem, Vanlı Memduh Selim, Celadet Bedirhan, Dr. Şükrü Sekban
http://www.sarizeybekhaber.com/haberler/hoybun-bir-ihanet-belgesi-h466.html
Pingback: SİYASİ TARİH *** DERSİM YALANLARI ve GERÇEKLERİ – DERSİM DOSYASI bölüm III | Cumhuriyetimiz İçin