Umut!

Necati Doğru
necatidogru@sozcum.com
29 Ekim 2014
Sözcü

Umut!

Cumhuriyet bugün 91 yaşında. Anlamak için başa gitmek gerekir.
1921 yılında Falih Rıfkı (Atay) başlangıçta yaşanan tükenmişliği şöyle yazıyordu
:

“ Hapisten yeni çıkmıştım. Mahkeme Reisi bir Kürt, hapis kumandanı bir Arap, nöbetçiler Çerkes idi. İstanbul’u hatırladığım zaman, Osmanlı saltanatının inkıraz (tükeniş) çerçevesini görüyordum. Büyükada İngiltere’nin, Heybeliada Fransa’nın, Kınalı İtalya’nın ve Burgaz Amerika’nın elinde idi. Büyük demokrasilerin bıçağı Adana’dan, Antalya’dan, İzmir’den Anadolu’nun yanık yüreğine doğru saplanmış, Selçuk ve Osmanlı devletlerinin bütün payitahtlarında; Konya’da, Edirne’de, İstanbul’da ve Bursa’da bir milyar insana hükmeden imparatorluk ve cumhuriyetlerin bayrağı sallanmakta idi

Bir milyara karşı tek bir adam, Erzurum’un kerpiç bir odasında sırmasız, rütbesiz, askersiz ve silahsız bir kumandan, bütün Türkler ona bel bağlamıştık. O, ıstırap ve hınç denen büyük enerji kaynağının esrarlarını bilen bir reis idi. Boşuna akan bir su gibi, boşuna akan bir gözyaşı içinde de ölçülmez bir kuvvet vardı. Bir milyara karşı o tek adamın adı Mustafa Kemal idi.”

* * * *

10 yıl sonra.
1931 yılında.
Yine Falih Rıfkı şöyle yazdı
:

“Biz yeni bir Türkiye’nin, İngiltere, Fransa, Amerika ve İtalya kadar müstakil (özgür) bir Türkiye’nin vatandaşıyız. Bu 1921 yılından bakıldığı zaman, imkansız bir Türkiye’dir. Bu Türkiye, Mustafa Kemal’in eseridir. Batmış bir devletin mezarı üstünde, onu batıran bütün kuvvetlere karşı milli bir kurtuluş hareketi olarak başlamış ve bu milletin medeniyetini ve hemen bütün müesseselerini değiştiren bir hareket olarak devam etmektedir.

Mustafa Kemal’in inkılaplarını yaptıktan sonra bir köşeye çekildiğini, zaferi istememiş ve ona inanmamış olanların hükümete geçerek, hem zaferi hem bütün inkılapları (devrimleri) tehlikeye koyduğunu tasavvur ediniz: Zaferin kadrini, kuvvetini ve pahasını ancak onu kazanmış olanlar bilir.”

* * * *

Falih Rıfkı’nın biri 93 yıl ve diğeri de 83 yıl önce yazdığı 2 yazısını alt alta getirerek ben niçin bugün bu köşeye aldım?

Şunun için aldım.
Tıpkı 91 yıl önce olduğu gibi İngiltere, Fransa, İtalya, ABD ve yanlarına Almanya’yı da alarak bugün Kürt kardeşlerimizi isyana kışkırtıp, Kürt ile Türk’ü birbirine kanlı bıçaklı yaparak birbirinden koparıp ayırmanın ve Türkiye topraklarını bölmenin arzusu, hevesi, kesin hesabı içine girdiler. Ortadoğu’ya yeni harita çiziyorlar. Türkiye üzerinden peşmerge geçiriyorlar. PKK’ya açıkça yardım ediyorlar. Ve tıpkı 91 yıl önce olduğu gibi bugün de kuvayı milliyeciler, “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diye bunun için haykırıyorlar.

Umut o haykırıştadır!

Cesaret hapı!

Soner Yalçın, Denizli’de gündüz polisin koruduğu bir salonda konuştu. Sonra kitaplarını imzaladı. Okurlarıyla şakalaştı, kucaklaştı. Bütün bunlar polisin gözü önünde, savcının, hakimin, valinin, emniyet müdürünün bilgisi dahilinde oldu. Soner Yalçın, ifade vermesi için aranan bir kişiydiyse kitaplarını imzalarken gelinir, “ifade için karakola davet edilebilir” ve sıradan işlem de bitirildi.

Sanki Soner Yalçın, polisten, savcıdan, hakimden, adaletten kaçıyormuş havası vermek için sabah henüz gün ağarmamışken saat 5’i 10 geçe otel odasının kapısına polis gönderip, “giyin karakola gidiyoruz” demek korkutmak, göz dağı vermek değilse nedir? Soner Yalçın korkacak biri değil. Hapse koyuyorsun hapiste yazıyor. Hapisten çıkıyor yine yazıyor. İfadeye çağırmadan önce yazıyor. Sabah saat 5’de ifadeye götürüyorsun, ifade veriyor sonra yine yazıyor. Korkutmak gazeteciye cesaret hapı oluyor

This entry was posted in ATATURK, DEMOKRASİ-ÖZGÜRLÜK, NECATİ DOĞRU YAZILARI. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *