Mustafa Sönmez
17 Haziran 2014
Sözcü
Orta Doğu’da Savaş Bütçeleri…
IŞİD’in önce Musul, ardından başka Irak kentlerini ele geçirerek Bağdat’ın kapısına dayanmasıyla, öteden beri savaşın eksik olmadığı Orta Doğu’da daha büyük yangınları , felaketleri yaşama ihtimali iyice arttı.
Sahip olduğu petrol ve doğalgaz kaynakları ile, öteden beri başta ABD olmak üzere emperyalist ülkelerin paylaşım alanı olan Orta Doğu, önceleri açık sömürge, zamanla “bağımsız” görünümlü yeni-sömürgeler biçiminde yine merkez ülkelerin kontrolünde oldular. Emperyalistler , bu amaçla bazen açık zoru bazen de entrikaları, mezhepsel fitneleri hep kullanageldiler.
İkinci Dünya Savaşı sonrası Mısır, Irak, Suriye gibi ülkelerde Arap milliyetçisi, laik, devletçi Baas rejimlerini, zamanı geldiğinde örtülü-açık işgal ve güdümlü ayaklanmalarla bertaraf eden Batılı güçler, onların lideri ABD, İsrail’i bölgenin baş karakolu olarak hep kollayıp güçlendirdi.
Mezhep…
İsrail-Arap (ve İran) kutuplaşması, bölgenin tarihine damga vuran bir özellik iken son yıllarda buna Sünni-Şii Müslüman kutuplaşması eklendi, hatta öne çıktı. Ülkeler mezhep ekseni üstünden saflaşmaya ve hızla birbirleriyle çatışmaya başladılar.
ABD emperyalizmi, yeri geldiğinde bu mezhep kutuplaşmasından da yararlandı. Dahası, bu çatışmalara hem ABD hem çeşitli büyük merkezler silah, mühimmat satarak çatışmalardan nemalandılar. Örneğin dünyada 2013’ün en çok silah alan ilk 5 ülkesinden ikisi petrol zengini S. Arabistan ile BAE… Silahları satan ilk 5 ülkeler ise Rusya, ABD, Çin, Fransa ve İngiltere…
Orta Doğu, özellikle 2008-2009 küresel krizi sonrası elleri güçlenen Rusya, Çin ve bir bölgesel güç olarak İran’ın da ABD ile karşı karşıya geldikleri muharebe alanı oldu. Son Baas Esad Suriye’si , RTE-Davutoğlu ikilisinin evdeki hesaplarına uymayan bir tarih yazarken, ABD, yeni yükselen güçlerin ağırlığını Suriye çatışmasında gördü ve ayağını denk almak zorunda kaldı.
Bütçeler…
Orta Doğu’da mezhep savaşlarını kızıştırmak kimilerinin işine gelirken savaş arabalarına yüklenen ölüm silahları için harcanan bütçeler milyarlarca doları buluyor. Birçok Orta Doğu ülkesi, eğitimden sağlıktan esirgediği bütçeleri askeri harcamaya, silaha ayırırken , silahları satanlar için Orta Doğu coğrafyasında bitmek bilmeyen savaşlar, onlar için büyük kazanç kapısı.
Kısa adı SIPRI olan İsveç Stokholm merkezli barış örgütünün verilerine göre, Orta Doğu ülkeleri içinde en yüksek askeri harcama yapan ülkeleri S.Arabistan, Türkiye ve İsrail oluşturuyor. Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), İran ve Umman, Orta Doğu askeri harcama liginin diğer ikinci üçlüsü olarak biliniyor.
Burada, yöntem olarak askeri harcamaların nasıl hesaplandığını anımsatmak gerek. SIPRI’ye bildirilen askeri harcama bilgileri, ülkelerin beyanlarına dayanıyor ve Birleşmiş Milletler’e de benzer bilgiler veriliyor.
Her ülke, merkezi bütçesinden “savunma” harcaması olarak ne kadar bütçe ayırdığını bildiriyor. Bu harcamalar, askeri personele ödemeler, mal (silah dahil) ve hizmet alımı ile askeri yatırımlardan (üs, havaalanı gibi) oluşuyor. Bazı ülkeler, büyük ordular barındırıp askeri harcamalarında “personel”e ağırlık verirken bazı ülkelerin orduları küçük ama silah alımları olağanüstü boyutlarda. BAE, bunun en somut örneği…
Kişi başına…
Orta Doğu ülkelerinin askeri harcamalarının büyüklüğünü daha doğru anlayabilmek, her ülkenin nüfusunu dikkate almayı gerektiriyor. Bu yapıldığında, 6 milyonluk nüfusuna karşılık BAE’nin 14 milyar dolara yakın askeri harcaması olduğu dikkati çekiyor. Nüfusa oranlandığında yılda kişi başına 2 bin 250 dolara yakın askeri harcama yaptığı görülüyor BAE’nin… S.Arabistan ile Kuveyt de benzer durumdalar. Kuşkusuz bu harcamaların önemli kısmı petrol gelirleriyle silah alımlarından oluşuyor. Ama petrol zengini ülkeler, bu silahları kullanıyor mu? Pek öyle görünmüyor. S.Arabistan ile birlikte BAE, IŞİD gibi Sünni örgütlere bu depolanmış silahlarını kullandıran Sünni güçler olarak biliniyorlar.
İsrail, yine nüfusuna göre askeri harcaması yüksek bir ülke. Bu yaklaşımla Türkiye’nin kişi başına ancak 221 dolarlık askeri harcaması olduğu görülüyor. Bildirimleri doğruysa, İran ile Mısır gibi nüfus olarak Türkiye ile aynı kategoride olan ülkelerin de kişi başına askeri harcamaları yüksek değil. Aynı şey Irak için de geçerli.
Soruna Sünni-Şii dengesi açısından bakıldığında ise, Sünni Müslümanlar’ın askeri bütçe kapasitesinin Şiilerin bir hayli üstünde olduğu anlaşılıyor. Bu dengesizlik, ABD’yi, hatta Rusya’yı da “istikrar adına” yeniden bölgeye çekiyor.
Mustafa Sönmez
18 Haziran 2014
Sözcü
Türkiye’de güçlü ordu: Bir balon!..
Irak’ta IŞİD’in beklenmedik saldırısı ve Musul’un ardından bir dizi Irak kentini ele geçirip hasımlarına adeta meydan okuması… IŞİD’in Türkiye’nin Musul Başkonsolosluğu’nu göstere göstere kuşatıp 50 dolayında Türk’ü rehin alması… Ve anlı şanlı Türkiye’nin, bölgesel gücün(!), “Bizden habersiz orada yaprak oynamaz” diyen “Yeni Osmanlı” rejiminin bakakalması… Rehineler için, orada “misafirler” deyip herkesin aklıyla adeta dalga geçmesi…
Perçem düştü, kel göründü; gerçek bir kez daha ortaya çıktı… AKP Türkiyesi öyle bölgesel güç filan değil, güç karikatürü bile değil… Tersine, AKP Türkiyesi, askeri gücü vasat, hantal bir yapı…
Türkiye gerilerde…
Merkezi Stokholm’de bulunan barış örgütü SIPRI’nin verilerini dikkate alırsak, Türkiye’nin askeri harcamaları, milli gelirinin yüzde 2,3’ü dolayında. SIPRI’ye bildirilen 16 milyar dolarlık askeri harcamayı nüfusa böldüğünüzde, Türkiye’nin kişi başına askeri harcaması 221 dolarda kalıyor. Oysa, IŞİD’in arkasında duran petrol zengini Körfez ülkeleri, özellikle ABD, Rusya, Fransa, İngiltere’den aldıkları son model silahlara yaptıkları harcamalarla, Türkiye’nin kişi başına asker bütçesinin kat kat üstünde bir güç sergiliyorlar.
Sünni Müslümanlara liderlik yapan S. Arabistan’ın milli gelirinin yüzde 9’unun üstünde askeri harcaması var. En büyük silah alıcıları arasında yer alıyor Suudiler…
İsrail’in askeri harcamaları milli gelirinin yüzde 6’sına yaklaşıyor ve oldukça etkili bir vurucu gücü var. Altı milyonluk nüfusuna karşılık Birleşik Arap Emirlikleri (BAE)’nin 14 milyar dolara yakın askeri harcaması var. Nüfusa oranlandığında yılda kişi başına 2 bin 250 dolara yakın bir askeri harcama demek bu ve milli gelirin yüzde 4’üne yakın.
Gerçek mi?
Konu, askeri harcamalar olunca bildirilen resmi rakamların gerçeğin bir kısmını yansıttığı, tam gerçeğin ise bilinemeyeceği öne sürülür. Nitekim, SIPRI’ye ve , Birleşmiş Milletler’e bildirilen Türkiye’ye ait 17 milyar dolarlık 2013 askeri harcamasının gerçeği yansıtmaktan uzak olduğu, zaman zaman bilim dünyasında da, politik çevrelerde de öne sürülmektedir.
Bu itirazları olabildiğince ortadan kaldırmak üzere farklı bir yöntem geliştiren Bilgi Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof. Nurhan Yentürk, gerçek askeri harcamaları kestirebilmek için, “izlenebilen, kısmi izlenen, tahmin edilen” harcamalar diye üç kümeden oluşan bir şablon geliştirdi.
Kısıtlı izlenen ve tahmin edilenler, gerçek askeri harcamaların yüzde 20’sini buluyor. Bu da askeri harcama olarak resmi kayıtlarda yer alanın yüzde 20 daha üstünde bir askeri harcamadan söz edilebileceğini ortaya koyuyor.
Nitekim, Yen-türk’ün şablonu 2013 yılına uygulandığında, SIPRI’ye bildirilen 17 milyar dolarlık askeri harcamanın 19 milyar dolara çıktığı , yine de milli gelirin yüzde 2,3’ünü biraz aşabilen bir harcamada kalındığı ortaya çıkıyor.
MSB bütçesi…
2013’te 36,3 milyar TL’lik, ya da 19 milyar dolarlık askeri harcamaların yüzde 54’ünü Milli Savunma Bakanlığı bütçesi oluşturdu. Jandarma, Sahil Güvenlik ve savunma sanayiye ayrılan bütçeler yüzde 26,5 tuttu. Bu yüzde 80,5’tan geri kalan yüzde 19,5’un önemli bir kısmı, asker emeklilerine yapılan ödemelerden oluşuyor. Bunların asker harcaması sayılıp sayılmaması tartışılır ama sonuçta, askerle ilgili bir harcama…
Personel…
Türkiye’de askeri harcamaların iç dağılımı bir başka gerçeğe işaret ediyor; Harcamalarda personel masrafları, bütçenin yarısına yakınını oluşturuyor. TSK’nın açıkladığı son bilgilere göre 700 bini aşkın kişi orduda bulunuyor. Bunların 206 binini uzman personel, 445 binini yedek subay, er ve erbaşlar (yükümlü personel) oluştururken 50 binin biraz üstünde de sivil personel ordu için çalışıyor. Personel ağırlıklı bu ordunun silah-teçhizat donanımı ise ikinci planda kalıyor.
Prof. Yentürk’ün bulgularına göre, askeri harcamaların milli gelire oranı 2007-2009 yılarında milli gelirin yüzde 2,9’unu bulurken izleyen yıllarda yüzde 2,3’e inmiş görünüyor. Bazı yorumcular, bunun AKP rejiminin bilinçli bir tercihi, TSK’nın hem personel hem silah-mühimmat ihtiyacında tasarrufa gitmesi ile ilgili olduğunu belirtiyorlar. Ama hemen bu yoruma bir soru eklemek gerek; TSK’dan tasarruf yapılırken Emni-yet’in bütçesi ne oldu?
Bu sorunun yanıtı da başka bir yazının konusu olsun…
Mustafa Sönmez
20 Haziran 2014
Sözcü
Askere ‘selam’ polisle devam…
Irak’ta IŞİD’in herkesi şoke eden işgal harekatı ve Musul’da Türk personeli rehin alması, bunlara bazı Türkiye uyruklu yurttaşların da eklenmesi, hemen akla, Türkiye ne yapacak, sorusunu getirdi. Türkiye, ordusuyla, güvenlik kuvvetleri ile rehinelerini kurtarma operasyonu düzenleyebilir miydi? Dahası bölgedeki Türkmenler’e, kendine daha yakın duyduğu Kürtler’e kol-kanat gerebilir miydi? Böylesi müdahaleleri “serüven” olarak niteleyen de vardı, ama daha çok da, Türkiye böyle bir açık müdahaleyi göze alabilecek bir askeri güce ve donanıma sahip miydi, sorusu öne çıktı.
Güçlü ordu?
Ağır basan görüş, Türkiye’nin askeri gücünün, özellikle AKP iktidarı döneminde zayıflatıldığı yönünde. Formel olanı eğip bükseniz enformelini de üstüne ekleseniz milli gelirin yüzde 2,3’ünden ibaret bir askeri harcama kapasitesi olan bir ülkedir Türkiye… Hemen Orta Doğu’daki ülkelere, hele ki petrol zengini ve onların azılı düşman olarak gördüğü İsrail’in ayırdığı bütçelere bakıldığında Türkiye’nin askeri bütçesi düşüktür.
Hele ki iç bileşimine baktığınızda, verimi de düşüktür. Bütçenin yarısı, yükümlü personel yani erlerle birlikte 700 bine ulaşan personele harcanır. Donanım, modern savunma silah ve teçhizatı konusunda eksik, hatta yetersizdir. Bu da Türk’ün Türk’e yaptığı propagandanın aksi bir görüntü demektir. Askeri gücü şişirilmiş bir ülkedir Türkiye gerçekte.
AKP devrinde…
Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK)’nın, özellikle AKP rejiminde güçten bilinçli olarak düşürüldüğü sır değildir. Politik İslam’ın öteden beri kendisine tehdit olarak gördüğü ve “askeri vesayet” olarak nitelediği TSK, AKP rejiminde, Gülen cemaati’nin koalisyonu ile bir yandan Ergenekon, Balyoz operasyonları ile güçten düşürüldü, üst rütbeli kuvvet komutanları darbe iddiaları ile sindirildi, bir yandan da kurum olarak gelişimi törpülendi, bütçelerden aldıkları paylar azaltıldı ve sonuçta milli gelirin yüzde 2,7’si kadar pay alırken son yıllarda payları yüzde 2,3’e kadar düşürüldü. Bunlar sayılarla sabit.
Buna “demokratikleşme-sivilleşme” güzellemeleri yapan alık demokrat sayısı hiç de az değildir, her ne kadar son zamanlarda gözleri açılsa da… Ama madalyonun bir de öteki yüzü vardır. AKP, askeri vesayeti etkisiz bırakırken “haki şiddet”i törpülediğini öne sürerken, kendisinin daha çok kontrolünde olduğu “mavi şiddet”i, yani iç güvenlik güçlerini, özellikle Emniyet’i hızla donattı, hem kadro hem silah, ekipman yönünden, hele ki Gezi direnişini yaşadıktan sonra iyice tahkim etti.
İç güvenlik…
Askeri harcamaları olduğu kadar “iç güvenlik” yani polis harcamalarını da araştıran Bilgi Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Nurhan Yentürk ve ekibi, Emniyet Genel Müdürlüğü, MİT, MGK, ve İçişleri Bakanlığı’nın harcamalarının, 2006 yılında milli gelirin yüzde 1’inin altında iken 2010 sonrası yüzde 1.2’ye çıktığını saptadılar. Verilen şablonla 2013 yılı harcamaları hesaplandığında, polis harcamalarının biraz daha artırılıp yüzde 1.3’e ulaştığı görülebilmektedir.
Görünen, askeri harcamalarda bir yatay seyre geçilirken polis harcamalarının yıldan yıla artırıldığıdır. Bu bilinçli bir AKP rejimi tercihidir. İç güvenlik harcamalarında, bekleneceği gibi, Emniyet Genel Müdürlüğü yüzde 56’lık payla en yüksek paya sahip. Yüzde 17 dolayında pay alan İçişleri Bakanlığının harcamalarında köy korucuları yıllık 600-700 milyon lirayı bulan maaşlarla dikkat çekiyorlar. Kaldı ki bu rakama korucuların SGK primleri ve kullandıkları silah-mühimmat harcamaları dahil değildir.
AKP rejiminin yıldan yıla artırdığı “Emniyet kadroları”, askeri kadroları geçtiği gibi, eğitim, sağlık kadrolarına oranla da dikkat çekici boyutlara gelmiştir. Haziran 2014 itibariyle 252 bin Emniyetçi kadroya karşılık sağlıkçı kadrosu 383 binde kalmaktadır. Aynı tarihte askeri kadronun ise 209 bin olduğu belirtilmiştir. Emniyetin eskiden görev kapsamındaki birçok alanın özel güvenlik şirketleri ve elemanlarına terk edildiğini geçerken anımsatmalı. Halen 4 bine yakın sivil ve resmi kurumda özel güvenliğin hizmet yaptığını ve sertifikalı özel güvenlikçi sayısının 80 bini geçtiğini ayrıca belirtelim.
Özetle, AKP rejiminin, “bölgesel güç” söyleminin kofluğu Orta Doğu’da kopan fırtına karşısında deşifre olurken IŞİD afeti, askeri güç kapasitesinin halini de akıllara getirmiştir. AKP rejiminin esas derdi, iç muhalefettir, dayattığı faşizme karşı her demokratik başkaldırıyı ve protestoyu bastırmaktır. Bu amaçla polis devletini tahkim etmektedir. İhtiyacımız belli; yurtta sulh, cihanda sulh; daha az asker, daha az polis; daha çok eğitim,daha çok sağlık…
KAYNAKLAR
http://sozcu.com.tr/2014/yazarlar/mustafa-sonmez/orta-doguda-savas-butceleri-534219/
http://sozcu.com.tr/2014/yazarlar/mustafa-sonmez/turkiyede-guclu-ordu-bir-balon-535268/
http://sozcu.com.tr/2014/yazarlar/mustafa-sonmez/askere-selam-polisle-devam-537366/