Mavi Vatan
Aydınlık, 10 Mayıs 2014
Amiral Cem Gürdeniz
Yavuz-Havuz davasından Balyoz davasına Donanma’nın kaderi
Donanma Komutanlığı’nda 2006 yılında yapılan 3. Deniz Harp Tarihi Sempozyumu’nda sürpriz bir konuk vardı.2007 yılında kaybettiğimiz bu konuk, 1928 yılında Yavuz-Havuz davasından iki yıl mahkûmiyet alan Cumhuriyet’in ilk ve son Bahriye Bakanı İhsan Eryavuz’un oğlu Asım Bülent Eryavuz idi.
Sempozyumda babasının nasıl Bahriye Bakanı yapıldığını anlatmış ve hepimizi söyledikleriyle şaşkına çevirmişti. Zira gündeme getirdiklerinin hiçbirini bilmiyorduk.
Ortaya çıkan gerçekler
Anlattıklarından ve özellikle Yavuz-Havuz davasında bugünün tabiriyle babasına kurulan kumpastan bahseden Asım Bülent Eryavuz, sempozyumdan birkaç ay sonra bana, babasının iki yıllık hapis döneminde yazdığı hatıratın Yavuz-Havuz davasına yönelik bölümünü gönderdi.
Bu metinleri Amirallik görevlerimin çok yoğun olması nedeniyle okuyamadığımı itiraf etmeliyim.
Son zamanlarda bu metinler ile Asım Bülent Beyin el yazısı hatıratı ve 9 Eylül Üniversitesi öğretim üyesi Profesör Ahmet Mehmetefendioğlu ve Dr. Necip Gürel’in bu konudaki çok kapsamlı makale ve tez çalışmalarını tutsak olduğum Silivri Cezaevi’ne getirterek satır satır okudum.
Balyoz kumpasında gerek mahkeme gerekse Yargıtay safhalarında yaşadıklarımızın bir benzerinin, İhsan Bey ile bakanlıktaki Bahriyelilere karşı Yavuz-Havuz davasında yaşanmış olduğunu görmek beni ve koğuş arkadaşım Amiral Soner Polat’ı sadece şaşırtmadı, dehşete düşürdü.
Yavuz-Havuz davasında yolsuzlukla mücadele adı altında, yolsuzluğa hayatı boyunca bulaşmamış İhsan Eryavuz günah keçisi seçilerek harcanıyor ve bakanlık kapatılıyor; Balyoz davasında darbelerle mücadele ediyoruz söylemiyle, 134 masum denizcinin hayatı altüst ediliyor ve Donanma’nın gelecek 30 yılının komuta yapısı çökertiliyor.
Balyoz davasında güçlenen ve açık denizlere çıkan Donanma’ya darbe vurulmasına benzer şekilde, 1928 yılında önce Bahriye Bakanlığı kapatılıyor ve ardından, “kimse sesini çıkartmasın ve geride kalanlara ibret olsun” diye neredeyse Bakanlığın tüm yöneticileri mahkemeye veriliyor ve Bakan temelsiz ve vicdansız suçlamalarla iki yıl hapse atılıyordu.
İşin en acıklı yönü, bu davada Başbakan İnönü’nün Bakan Eryavuz’a kişisel muhalefeti ile Genelkurmay Başkanı Mareşal Çakmak’ın büyüyen Donanma’dan duyduğu rahatsızlığın çok önemli rol oynamasıydı.
Bahriye Bakanlığı neler yaptı?
Hayatı savaş alanlarında geçmiş, Balkan Harbi ve Birinci Dünya Savaşı Kafkas Cephesi gazisi, eski İttihatçı, Karakol Cemiyeti kurucu üyesi (bu nedenle Nemrut Mustafa Divanı idama mahkûm etmişti), Osmaniye mebusu, İş Bankası kurucu üyesi ve İstiklal Mahkemesi Başkanı emekli Topçu Binbaşı İhsan Bey, Atatürk’ün özel isteği, hatta ısrarı ile bakan yapılmıştı.
1915 yılında doğan oğlu Asım Bülent’i ancak 4 yıl sonra görebilmişti.
Büyük Taarruz öncesi son gecesini İhsan Bey’in evinde onun ailesiyle geçirecek kadar ona yakın olan Atatürk, Bahriye’nin toparlanabilmesi ve Cumhuriyet Donanması’nın güçlenmesi için başta Mareşal Fevzi Çakmak ile diğer karacı generallerin güçlü baskısını dengeleyebilecek, çok güvendiği, namus ve şerefinden şüphe duymadığı yakın dostunu Bahriye Bakanlığı’na getirmişti.
Lozan’dan 17 ay sonra 30 Aralık 1924 günü bakanlık kuruldu.Kısa süre içinde Hollanda’dan denizaltılar alındı.Yaralı Yavuz’un tamiri için Gölcük’te bir tersane kuruldu ve 1926 yılında tamirat başlatıldı.
Rahatsız çevreler
Bakanlığın kısa sürede büyük bütçe alması ve Mareşal Çakmak’ın arzusu dışında büyümesi kara savaşını esas gören generalleri rahatsız etmişti.
Çakmak, Donanma’nın Marmara’da kalmasını istiyordu. Yavuz’un havuzlanması sırasında oluşan bir kaza, süreci başlatma fırsatı sundu.
Medyanın rolü
Önce medyada bir dedikodu kampanyası başlatıldı.
Bu kampanyada ne yazık ki, Meclis Tahkikat Komisyonu Başkanı Yunus Nadi’nin Cumhuriyet gazetesi başat rol oynadı. Kuruluşundan 4 yıl sonra, 16 Ocak 1928 günü Bahriye Bakanlığı kapatıldı.
(Dz. K. K.lığı’nın kurulduğu 1949 yılına kadar Bahriye sahipsiz kaldı.)
Kısa süre sonra da dava başladı. İhsan Bey, 2 yıl hapse mahkûm edildi.
Onunla birlikte yargılanan deniz subayı altı daire başkanının hepsi beraat etti. Ancak bu davada hukukun katledilmesine isyan ederek, topluca istifa ettiler.
Bu grup dışında kalan ve mahkeme sırasında tanık olarak dinlenen Bakanlığın eski Teçhizat Daire Başkanı emekli Yarbay Yusuf Ziya Bey’in mahkemede şu söyledikleri her şeyi açıklıyor:
“Yavuz’un tamiri için Fransız Saint Nazaire şirketi ile yapılan sözleşme, devlete temin ettiği çıkarlar itibariyle Cumhuriyet devlet teşkilatı içinde bir şaheserdir. Hazırladığım bu sözleşmeyi evlat ve torunlarıma bir şeref hatırası olarak bırakacağım. Eğer bu sözleşme hakkında herhangi bir makam veya şahsa sorumluluk yöneltilmesi gerekli görülüyorsa huzurunuzda ben varım. Buraya tanık olarak celb olundum. Sanıklar arasına katılmayı bir şeref sayarım.”
Balyoz davasına benzerliği
İhsan Beyin hatıratı ezber bozuyor.
Yavuz-Havuz davasında bugüne kadar bildiklerimizin yanlışlığını tokat gibi suratımıza çarpıyor.
Bugün Balyoz davasında sahte deliller ile sözde yargılanıp, Yargıtay 9. Dairesi’nin hukuk katliamıyle onayladığı cezalarla özgürlükleri çalınan 237 kişi içinde 33’ü Amiral 134 denizcinin başına gelenler ile Yavuz-Havuz davası aslında benzer kara odaklı stratejik hedefin ortak ara kesitidir:
“Donanma etkinleşmemelidir.”
İhsan Bey, Soyadı Kanunu ile iki yıl hapis yattığı Yavuz-Havuz davasına rağmen Eryavuz soyadını aldı. Hatıratının bir bölümünün 1946 Temmuz’unda Yeni Türkiye gazetesinde yayımlanmasından 4 ay sonra vefat etti.Tek arzusu, halka gerçekleri anlatmaktı. Ömrü yetmedi. Gerçekler inatçıdır. 86 yıl geçse de ortaya çıkar.
Yavuz-Havuz davasının ardındaki stratejik nedenleri aydınlatma zamanı gelmiştir.