HAYATIN İÇİNDEN *** KISSADAN HİSSE *** ÇEŞME

ÇEŞME

Osmanlının başkenti Bursa’da Müslüman bir kişi, eskilerin Yahudilik
Çarşısı denilen bugünkü Arap Şükrü Sokağı’nın girişine bir çeşme
yaptırır.Çeşmenin başına da bir kitabe yazdırtır
:

“Bu çeşmenin suyu her kula helâl, Müslüman’a haram”

Osmanlının başşehrinde bir çeşme ve bu çeşmenin başında da böylesi bir yazı…
Çeşmeden çok kitabede yazılanlar, kısa sürede yayılır bütün Bursa’ya. Bir
dedikodu bir dedikodu ki alır gider başını. Bursa’nın Müslüman ahalisi
hop oturur hop kalkar bu nasıl fitnedir diye…

Ahali, dayanamaz varır kadıya. Şikâyet üstüne şikâyet… Kadı, şikâyetler
karşısında hayrat sahibi adamı yaka paça yakalatır; getirtir huzura.
Vatandaş memnun. Mahkeme salonu dolar tıklım tıklım. Kadı, sorar:
“Bu nasıl fitnedir, dini İslam, ahalisi Müslüman olan koca devlette, sen
kalk hayrattır, sebildir diye çeşme yap, ama suyunu Müslüman’a haram et!
Olacak iş midir? Nasıl anlayıştır? Nasıl mantıktır? Nasıl izandır? Aklını mı yitirdin!

Hayrat sahibi adam, bozmaz istifini; gayet sakin:
“Müsaade buyurun” der. Sebebi vardır, delili vardır, ispatı vardır.”
Kadı hiddetlenir: “Ne delili, ne ispatı! Her şey apaçık ortada değil mi?
Sen fitne çıkardın! Müslüman ahalinin huzurunu kaçırdın! Nifak soktun
topluma, vaciptir katlin!”, der.

Der demesine de bir yandan da merak eder nedir delili? Nasıl olur bu
kadar aleni yapılan işin delili? İspatı?

Sorar hayrat sahibi adama:
“Nedir gerekçen, delilin, ispatın, her neyse?”
Hayrat sahibi adam:
“Bir Sultan´a söylerim, başkasına diyemem”, diye cevap verince, yine
karışır ortalık. Dinleyenlerde homurdanmalar. Kadı kararsız…

Söz bu ya, kulaktan kulağa ulaşır Sultan’a. Sultan öncesini de
bildiği buolaydan dolayı zaten bir hayli kızgındır: “Tez elden
getirilsin bu gafilhuzuruma!”, diye emir verir. Hayrat sahibi adam
yaka paça götürülür

Sultan’ın huzuruna. Sultan; esmer, orta boylu, geniş omuzlu, sol yanağında
kapanmış bir yaranın izi olan şakakları kırlaşmış orta yaşlı bu adama
hiddetle bakar:

“De bakalım ne diyeceksen bre gafil! Bu nasıl iştir ki, hem çeşme
yaptırırsın hayır işlersin hem suyunu her kula helâl, bir tek Müslüman’a
haram edersin”

Adam, kaldırır başını padişahın gözlerine bakar:
” Sağlam delilim vardır Sultan’ım, lâkin ispat ister.”,der.
“Sağlam delil mi? Nedir delilin, neyi ispatlayacaksın?
” Müsaade ederseniz”
” Ya dediğin gibi sağlam değilse delilin, ya ispatlayamazsan!”
“O zaman vereceğiniz hükme kıldan incedir boynum, Sultanım”
“Peki, göster delilini, ispatla bakayım!
“Sultan’ım, ispat için sizden arzım olacak, yerine getirilmesini isterim.
Sultan, la havle çeker ya yine de: “peki, de bakayım!”,der.
“Sultan’ım her hangi bir havradan rastgele bir hahamı sebepsiz, izahsız
yaka paça tutuklatın.

Dediği yapılır adamın. Bir anda karışır ortalık… Azınlıklarda bir telaş,
bir öfke ki sormayın. Başta Museviler, “Ne oluyor, din adamımız ne yaptı
ki tutuklanır. Bu ne zulümdür! Biz kefiliz kendisine. Ne gerekirse
söyleyin yapalım. O, masumdur; gerekirse kefalet öderiz…” Toplantılar,
gösteriler, mektup üstüne mektup… Ardı arkası kesilmez.

Bir hafta sonra hayrat sahibi adam çıkar Sultan’ın huzuruna:
“Sultan’ım, hahamı artık bırakmak zamanıdır”, der ve haham bırakılır.
Azınlıklar mutlu… Sultan’a teşekkürler, hediyeler…

Hayrat sahibi adam, Sultan’a: “Aynı tutuklatmayı herhangi bir kiliseden
bir papaz için yaptırınız, Sultan’ım”, der. Padişah, yine la havle çeker
ya. Sonucu o da merak etmektedir. “Peki”, der. Aynı işlem, aynı usulle
bugünkü Karaağaç mahallesinde bulunan bir kilisenin papazı için de
uygulanır. Papaz tutuklanarak atılır zindana.

Tepkiler had safhada. Galeyan gelir Bursa’daki azınlıklar. Bursa’da olduğu
kadar civar şehirlerde de gösteriler yapılır. Hatta Bizans elçisi ile
birlikte birkaç ülkenin elçisi de girer devreye. Nasıl olur, sorgusuz
sualsiz, suçsuz günahsız biri hangi gerekçeyle içeri atılır, diye.

Dolunca haftası o da serbest bırakılır. Mutluluk ve sevinç
gösterileri bir kat daha artar. Teşekkürler, şükranlar… Levantenler,
din adamlarına kavuşmanın mutluluğu ile daha sıkı sarılırlar
birbirlerine.

Padişah, çağırır hayrat sahibi zatı huzuruna: “tamam mı?” der.
Adam:”Sultan’ım son bir arzım var; sonra hüküm zamanıdır!”
“Şimdi nedir isteğin?”
“Efendim başkentimiz Bursa’nın sevilen, sözü en çok dinlenilen, itimat
edilen âlimini alınız minberinden aynı şekilde”

Dediği yapılır adamın. Ulu Caminin imamı, vaazının ortasında alınır
sorgusuz sualsiz… Yaka paça götürülür, atılır zindana. Bir Allah”ın
kulu çıkıp da tek bir kelam etmez. “Ne oluyor, ne yapıyorsunuz hiç
olmasa vaazı bitene kadar bekleyeydiniz,” demez.
Peşinden giden de olmaz, arayan,soran da… Bir hafta, geçer aradan:
“Nerede bizim imam?” diyen de çıkmaz,merak eden de…

Ulu caminin bu âlim, sözü sohbeti dinlenir imamın yerine sıradan bir imam
atanır. Halk halinden memnun… Memnun olmakla kalsa iyi âlim imamın
ardından başlar bir dedikodu: “Biz de onu adam gibi adam bellemiştik, hoca
bellemiştik” “Kim bilir ne haltlar karıştırdı da tutuklandı…”Vah vah!
Acırım arkasından kıldığım namazlara…”

Sultan, seyreder, şaşkınlık ve üzüntü ile bütün bu olup biteni… Hayrat
sahibi adam, gelir huzura:

“Ey büyük Sultan’ım! İrade buyurunuz lütfen! Böylesi Müslümanlara su helâl
edilir mi?

Sultan suskun, çağırır zindana attırdığı âlim imamı halalleşmek için.

Ve yedi yüz yıl geçer aradan.

Nedir bugün değişen ???

This entry was posted in HAYATIN İÇİNDEN. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *