Merdan Yanardağ
merdan.yanardag@yurtgazetesi.com.tr
23 Mart 2014
Yurt
Artık hukukun değil, tarihin yasaları geçerlidir
Türkiye’de Birinci Cumhuriyetin tasfiye edilmesi ve ılımlı bir İslam rejimi kurulmasının teorik temeli ve tarihsel gerekçesini, Müslüman ülkelerdeki Batı tipi modernleşme girişimlerinin başarısızlıkla sonuçlandığı varsayımı oluşturuyordu.
İslam dünyasının tarihine, coğrafyasına, kültürüne/dinine ve toplumsal dokusuna özgü; Batı’yla uyumlu yeni bir modelin oluşturulması gerektiği uzunca süredir ABD ve Batı medyası ile akademik çevrelerde tartşıldı.
Büyük Ortadoğu Projesi de Arap Baharı da bu arayışın ürünüydü.
Dolayısıyla, ülkemizde sıkça gündeme gelen ‘Ilımlı İslam’ kavramı ve stratejisi, ABD ve Batılı ortaklarının aktüel ihtiyaçlarının bir sonucu olduğu kadar, böyle fikrî arka plana ve tarih tezine de dayanıyordu.
İşte bu tezin bir hipotez olmaktan çıkıp, hayat ve tarih içinde sınanmış bir modele dönüştürülmesi gerekiyordu. Bu model Türkiye olacaktı.
Model ülkenin, modernleşme ve aydınlanma sürecinde görece başarılı sonuçlar almış Türkiye’nin olması kaçınılmazdı. Çünkü Türkiye hem bu projenin yaşama geçirilmesi için uygun bir gelişkinlik düzeyine sahipti hem de İslam dünyasından neredeyse bütünüyle kopacak ölçüde uzaklaşmıştı. Yapılacak tek şey, Türkiye’deki laik cumhuriyet mimarisini yıkarak, onu yarı laik bir hurma cumhuriyetine, diğer bir ifade ile bir ılımlı İslam rejimine çevirmekti.
AKP ve Cemaat bu ihtiyacın ürünüdür.
GERİCİ TARİH TEZİNİN ÇÖKÜŞÜ
Ortada bir sorun bulunuyordu; tarih içinde ne kadar aşındırılsa da, bütün kusurları ve sınırlılıklarına karşın laik cumhuriyet güçlü bir toplumsal temel oluşturmuştu. Yüz yıllık muhafazakâr ve İslamcı tez yaşam tarafından yanlışlanmıştı; Cumhuriyet bir avuç seçkinin rejimi değildi ve sanılanın çok ötesinde büyük bir toplumsal desteğe sahipti.
Böylece milletle cumhuriyeti barıştırma tezi de dramatik şekilde çöktü. Cumhuriyete yönelik ilerici ve devrimci eleştiri ile gerici itirazın bir ve aynı şey olmadığı anlaşıldı. Bu alanda liberallerin yaptığı ideolojik hile açığa çıktı.
Bu gerçek, son cumhuriyet mitinglerinden itibaren bütün ulusal bayramlarda ve Gezi/Haziran direnişinde eylemli bir şekilde ortaya çıktı. Milyonlarca yurttaş ve çalışan hem insanlığın ilerici birikimine hem de cumhuriyetin kazanımlarına sahip çıktı. Ay yıldızlı bayrak, gericiliğin ve faşizmin elinden alınarak bir direniş sancağına dönüştü.
Gezi/Haziran direnişinin büyük bir tarihsel ve siyasal meşruiyete sahip olmasının nedeni buydu.
EMPERYALİST TARİH MÜHENDİSLİĞİ
ABD’nin ve Batılı emperyalist güçlerin desteklediği dinci-muhafazakâr tarih tezine göre, Türkiye İslam dünyasına daha çok yakınlaştırılacak, radikal eğilimleri terbiye edilecekti. Böylece seçim sandığına dayalı Batı yanlısı bir İslami rejim oluşturularak bölgedeki emperyalist çıkarlar güvence altına alınacaktı.
İşte yukarıda kabaca özetlediğim bu stratejik siyaset planlaması çöktü. Siyasal İslam bütün bölgede başarısızlığa uğradı. Modern çağda toplumları yönetme ve 21. yüzyılın ihtiyaçlarıyla uyumlu rejimler oluşturma yeteneğine sahip olmadıkları ortaya çıktı.
AKP-Cemaat iktidarının Gezi/Haziran direnişine çarparak dağılması ve Suriye halkının ve rejimin gerici-emperyalist saldırıyı yenilgiye uğratması bu başarısızlığın temelini oluşturdu.
AKP DİRENECEK
AKP’nin tarihsel ve siyasal ömrünü doldurmasına karşın iktidarda tutunmaya çalışması, ülkede gerilimi arttıran en önemli etkeni oluşturuyor. Öyle anlaşılıyor ki AKP eline geçirdiği iktidar gücünü kolay kolay bırakmayacak.
Gülen Cemaati’nin AKP ile çatışmasının başlıca nedenini, ele geçirilen devlete kimin egemen olacağı konusunda ortaya çıkan ihtilaf oluşturdu. AKP durmak ve eski rejimle (1.Cumhuriyet) kendi paralel programı arasında bir ortalama almak istedi. Elde edilen başarıyı, kendi siyasal İslamcı hedefleri bakımından yeterli gördü. Kendisine biçilen misyonu (görevi) abarttı.
Başta Suriye olmak üzere Ortadoğu’da daha özerk hareket ederek, ABD’nin vazgeçtiği Sünni siyasal İslamcıları desteklemeye ve kendi liderliğinde bir bölgesel eksen oluşturmaya kalkıştı.
Cemaat ise tasfiyelere devam ederek bir yandan mutlak bir zafer, yani “altın neslin” egemenliğinde İslami bir rejim oluşturma peşinde koştu; diğer yandan da kaderini bağladığı ABD-İsrail çizgisinden kopmayı ısrarla gözeten bir çizgi izledi.
YÜZ YILLIK HESAPLAŞMA VE YARATICI YIKICILIK
AKP, temel olarak kendi dar siyasal İslamcı programını bütün milletin talebi gibi sunma girişiminde başarısızlığa uğradı. Tarih dışı bir girişimdi. Bir önceki çağın değerler dünyasından beslenen bir siyasal ve toplumsal projenin başarılı olması zaten çok zordu.
Ancak bu topraklarda başlayan Osmanlı-Türk modernleşme hareketleri ve aydınlanma girişimiyle birlikte başlayan yüz yıllık bu tarihsel hesaplaşma tamamlanmadan ülkenin yeni yüzyılda yol alması da artık imkansız hale gelmişti. Türkiye bu yükü artık taşıyamazdı. İkiyüzlü bir toplum ve ülke olarak daha fazla ayakta kalmak imkansızdı.
İşte ülke ve toplum bu hesaplaşmanın içinden geçiyor. Tarih bizi yeni bir yaratıcı yıkıcılığa çağırıyor. Ülke ya gericiliği, tarihsel ilerlemesinin önündeki engelleri ortadan kaldırarak yoluna devam edecek ya da içine kapanarak kıytırık bir Ortadoğu hurma cumhuriyeti olarak kalacak.
KRİZ VE FETRET
Rejimin yeniden ‘fetret’e düşmesinin ve krizin büyük bir hızla derinleşmesinin nedeni budur. AKP iktidarının gerçek (gizli) programının açığa çıkması, insanlığın ilerici birikimine yönelik açık saldırının başlatılması, çağdaş yaşam tarzına yönelik aşağılayıcı tutumun derinleşmesi, yaygın bir toplumsal tepkinin açığa çıkmasına neden oldu.
Hesaplaşma tamamlanmış değil. Çatışma sertleşerek devam ediyor. AKP’nin iktidarı bırakmayacağı ve direneceği anlaşılıyor. Abartılı gelebilir ama çatışmanın bir iç savaş potansiyelini de içinde taşıdığı (en azından bir olasılık olarak) söylenebilir.
Berkin Elvan’ın cenaze törenine yaklaşık bir milyon insanın katılması, Fenerbahçe Kulübü’nün yüz binlerce kişinin katılımıyla adalet gösterileri yapması Gezi Direnişi sırasında ayağa kalkan milyonların (İçişleri Bakanlığı’na göre yaklaşık 11 milyon insan eylemlere katılmış) geriye çekilmediğini ve her an sokağa çıkabileceğini gösteriyor.
ERDOĞAN YALNIZLAŞTI
Bu çatışmada AKP iktidarı ve Tayyip Erdoğan hızla yalnızlaşıyor. ABD ve Batı, AKP iktidarını gözden çıkarmış durumda. Öngörülemez ve iki yüzlü bulunuyor, güven duyulmuyor. İstanbul burjuvazisi de başlangıçta zoraki bir uzlaşmaya yöneldiği ve bütün kirli işlerini yaptırdığı AKP’yi terk etmiş durumda.
AKP son beş yılda, özellikle 12 Eylül 2010 Anayasa referandumundan sonra hızla dar bir klik partisine dönüştü. Öyle ki egemen sermaye sınıflarının ortak çıkarlarını temsil etmediği gibi, İslamcı-muhafazakâr sermaye çevrelerinin tümünü temsil etme yeteneğini de yitirdi.
ULUSALCILARLA İTTİFAK CİNLİĞİ TUTMADI
Özel yetkili mahkemeleri kaldırarak Ergenekon ve benzeri davaların tutuklu sanıklarının serbest bırakılması yoluyla cumhuriyetçi ve ulusalcı çevrelerle yeni bir ittifak oluşturma girişimi de başarısız oldu. Çünkü insanlar hapishane duvarlarının yıkılmasını sağlayan gücün toplumun vicdanı ve siyasal muhalefetin mücadelesi olduğunu gördü. Bu konuda bir sahtekârlık yapılmasına izin vermedi.
ERDOĞAN-ÖCALAN İTTİFAKI
Öyle görünüyor ki, AKP ve Erdoğan’ın yanında PKK/BDP’den başka bir güç bulunmuyor. Daha doğrusu PKK/BDP’nin tamamı da değil, Abdullah Öcalan dışında AKP iktidarına ve Erdoğan’a destek veren etkili bir siyasal aktör yok.
Kürt sorununun Türkiye gericiliğiyle çözüleceğine ikna edilen, böylece ülkenin dinci-faşizan dönüşümüne dolaylı da olsa destek vermeleri hedeflenen Kürt siyasal hareketinin bu politikada ısrar etmesi halinde bir yarılma yaşanması kaçınılmaz görünüyor.
Abdullah Öcalan’ın Diyarbakır’daki Nevruz törenlerine gönderdiği mesaj, açık bir AKP Hükümeti ve Erdoğan desteği anlamına geliyor. Belli ki, Öcalan AKP ve Erdoğan’dan hâlâ ümidini kesmiş değil. Ancak, 21 Mart kutlamalarına canlı yayınla katılan KCK Genel Başkanı Cemil Bayık ise açık bir AKP eleştirisi yaparak hem Öcalan’ın angajmanından bir ölçüde ayrılıyor hem de yeni muhataplara açık olduklarının mesajını veriyor.
GERİCİ ÇÖZÜM FELAKETTİR
Türkiye gericiliği ile Kürt sorununun adil ve onurlu bir çözümünü gerçekleştirmek imkansızdır. Türkiye’nin modern, aydınlanmacı, cumhuriyetçi, ilerici ve demokratik damarından koparak Kürt sorunu çözülemez. Bu yolla ancak Türkiye gericiliği yeniden üretilir ve güçlendirilir. Daha da önemlisi bu tutum, ülkenin bütün ilerici, sol ve devrimci güçlerine de “ihanet” anlamına gelir.
Gericiliğin ve dinci faşizmin güçlendirildiği bir çözüme katkı sunmak, hiçbir gerekçeyle hoş görülemez. Bu nedenle Kürt hareketine karşı bugüne kadar verilen kredinin vadesinin dolduğunu görmek, geriye çekilen eleştirileri güncellemek gereklidir.
AKP YÖNETEMİYOR, İKTİDAR ANİDEN ÇÖKEBİLİR
AKP iktidarı bütün yönetme meşruiyetini yitirmiş durumda. Artık iktidar ülkeyi eskisi gibi yönetemiyor. CHP sağa kayarak siyasal alanda büyük bir boşluk bırakmış durumda. Bu boşluk ya daha sol güçler tarafından doldurulacak ya da yozlaşarak sistemin kendisini yeniden üretmesinin alanı haline gelecek.
AKP iktidarı artık olağan koşullarda bu ülkeyi yönetemeyecek. Bunu Erdoğan da görüyor ve gerilim siyaseti izliyor. Öyle ki, bir dizi karanlık provokasyonla ülkeyi bir olağanüstü hal rejimine götürüp, önümüzdeki cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ertelenmesini bile gündemi getirebilir. Bu bakımdan yerel seçimlerde ortaya çıkacak sonuç çok önemli olacak. AKP, hile dahil her yolu kullanarak seçimleri kazanmaya çalışacak. Ancak etkili bir sonuç alsa bile ülkeyi yönetecek meşruiyeti bir daha elde edemeyecek.
AKP bugün sadece polis zoruyla iktidarını sürdürebilen bir parti konumundadır. Seçimlerden sonra AKP iktidarı her an çökebilir. Ülke beklenmedik gelişmelere son derece açık durumda. Hiçbir gelişme toplumu şaşırtmayacaktır. Artık hukukun yasaları değil, siyasetin ve tarihin yasalarının hükmü geçerli olacaktır.