AKP SİYASETİNİN RONTGENİ *** İmam Hatip sempozyumu ve utanmazlığa dair * Yusuf Tekin diye biri

ÖZDEMİR İNCE
Cuma, 29 Kasım 2013 02:40
AYDINLIK

İmam Hatip sempozyumu ve utanmazlığa dair

İmam-hatipçiler masa ve kasa uğruna akıl almaz bir utanmazlık ve şirretlik anıtı diktiler. Anayasa, Devrim Yasaları, yasa, yönetmelik falan hiçbir şey dinlemiyorlar. Uygar bir kenti işgal eden barbarlar gibi karşılarına çıkan her şeye saldırıyorlar. Hiçbir şey gözlerini doyurmuyor. Tam anlamıyla bir korsan ve harami ahlâkı.

“Galatasaraylı, Mülkiyeli dayanışması” denir ya, söz konusu dayanışma her zaman kaliteler, kaliteliler arasında ve deneyimliden acemiye doğru olmuştur. Bu dayanışmada mahcup olma korkusu vardır.

İmam-hatipçilerde böyle bir korku ve görgü aramayın: İmam-hatipli olsun da isterse çürük-çarık, isterse hırsız-uğursuz olsun.

Yusuf Tekin diye biri

Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşarı ama internet wikipedisinde biyografisi yok. Aktif Haber diye bir yerde buldum. Eğitim durumu şöyle: İlkokul: Rize İslampaşa İlkokulu; Ortaokul-lise: Rize İmam Hatip Lisesi; Lisans: Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi; Lisansüstü (Yüksek Lisans): Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.

Doçent olmuş, hemen yükselmiş. Bu insanların gördükleri öğrenime, aldıkları lisanslara, doktoralara güvenmem. Yayınladığı birkaç kitaba baktım: Karşı-devrimci, Abdülhamid Hancı biri…

Ancak “Ekşi Sözlük”e de misafir olmuş. Bir sözlük yazarı, büyük bir olasılıkla kendisini yakından tanıyan bir MEB mensubu, onun hakkında şöyle yazmış:

“Yönetmeliklerin onun için önemi yoktur. Bir yazı yazar yönetmelikleri devre dışı bırakır.”

***

Bu muhterem zat, “Kuruluşunun 100’üncü Yılında İmam Hatip Liseleri Uluslararası Sempozyumu”nda bir konuşma yapmış. Şöyle diyor:

“1930’lu yıllar Türkiye coğrafyasının bir daha asla yaşamasını istemediği dönem. Bu dönemin başında dini referans kaynaklarının diliyle oynanmış, bu kurumlar siyaset malzemesi haline gelmiş. Bu süreçte başlayan imam hatip serüveni yara aldı ve 1946’ya kadar baskı devam etti. 1946’da halk, imam hatiplerin açılmasına sahip çıktığı için iktidar bu yönde karar aldı. İmam hatiplerin bu serüveni demokrasi serüvenidir.”

***

Gene yalana-dolana dayalı mağduriyet edebiyatı. 3 Mart 1924 tarihli Tevhid-i Tedrisat Kanunu (Öğrenimin Birleştirilmesi Yasası), okulları birleştirip öğretimi laikleştirmek; bu yasa kapsamı içinde kurulan imam-hatip okullarında da diyanet işleri için cumhuriyetçi ve çağdaş imam, hatip ve din görevlisi yetiştirmek için çıkartıldı. Yoksa Yusuf Tekinler, imam-hatip lisesinden karşı devrimci bir mürteci olarak mezun olsun; öğretmen, öğretim üyesi, vali, kaymakam, savcı, yargıç, polis yapılsın; cumhuriyete mezar kazıcılığı yapsın diye değil.

Anayasa’nın 174. Maddesinin koruması altında olduğu için Anasaya’nın 4.maddesi dolayısıyla değiştirilmesi olanaksız olan bu devrim yasasına aykırı olarak imam hatiplere gayri meşru haklar verildi. Demokrat Parti döneminde Köy Enstitüleri kapatılıp İmam-Hatiplerin önü açıldı. Adalet Partisi dönemlerinde sayıları pıtrak gibi çoğaldı. Milliyetçi Cephe hükümetleri kızları imam-hatiplere aldı ve Ecevit-Erbakan koalisyonunda imam-hatip mezunlarına üniversitelerin kapıları açıldı. İmam-vali, imam-kaymakam, imam-savcı, imam-yargıç, imam-polis, imam-öğretmen, imam-öğretim üyesi, imam-mühendis, vb., dönemi başlamış oldu.

Oysa bu okullar camilere aydın ve cumhuriyetçi imam ve hatipler yetiştirmek için kurulmuştu. Ne hikmetse 1960’ların ortalarından itibaren siyasete merak sardılar. Ardından, İslamcı ve cumhuriyet düşmanı siyasetçiler, bu okullarda imal ettikleri karşı devrimciler sayesine önce okullara, sonra bütün devlet kurum ve kuruluşlarında egemenlik kurmak için her türlü dalavereyi çevirdiler. Bu da yetmedi Nurculuktan Fethullahçılık türedi, Vatikanlaştı ve mafyalaştı.

Sözünü ettikleri demokratikleşme serüveni, Anayasa ve devrim yasalarına aykırı olarak, imam-hatip okulları mezunlarına her türlü üniversiteye girebilme hakkı vermek için yaptıkları kirli gerilla savaşının öyküsüdür. İmam-hatipler neredeyse elli yıldır, cumhuriyetçi ve laik cumhuriyete saygılı, aydın ve bilgili din adamı değil, cumhuriyet karşıtı ve düşmanı, karşı devrimci siyasetçi ve işadamı yetiştiriyor.

Bunun iki en mümtaz örneği MEB Müsteşarı Yusuf Tekin ile Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ!

Eski imam Bekir Bozdağ da konuşmuş aynı sempozyumda ve şöyle buyurmuş:

“Biz ne kadar seviyorsak, bilmemiz gerekiyor ki, başkaları da o kadar ürküyor. İmam hatip bu ülkeye çok şey kattı. Karşı duruş imam hatiplere değil, din bilgisine sahip kişilere aslında. Bir gün inşallah Türkiye’nin imam hatipli cumhurbaşkanı olacak.”

***

Tersinden başlayalım: Gerçekten demokratik bir cumhuriyette, kuşkusuz, Abdullah Gül, R. T. Erdoğan, Bekir Bozdağ türünden karşı devrimci siyasetlerin yeri olmayacak. Böyle bir zamanda, gerçekten cumhuriyetçi, gerçekten demokrat, gerçekten bilimsel kafalı insanlar cumhurbaşkanı olacaktır. Bir imam hatipli de bu ölçülere uygunsa kuşkusuz cumhurbaşkanı olacak. Ama Bekir Bozdağ gibiler değil.

Karşı duruş aslında imam hatiplere değil, din bilgisine sahip kişilere imiş. Haydi canım sen de! Laik bir cumhuriyette “din bilgisine sahip olmak” bireysel bir kalite ve özelliktir. O kadar! Her hangi bir seçim ve elemede tercih konusu olamaz. Ayrıca imam-hatip mezunlarının hiçbiri Arapça bilmez, din bilgileri de hurafe ezberinden ileri gitmez.

Doğrudur, “başkaları” imam hatiplerden ve mezunlarından ürküyor. Nesnel Gerçeklik bilincinden yoksun, fanatik verilere göre programlanmış selefî robotlardan kim korkmaz?

Düşünsenize: Cumhuriyetin özgürleşme, bağımsızlaşma, gelişme ve mümkün olduğunca demokratikleşme dönemini lanetleyen mürteciler hangi okulların ürünü?

This entry was posted in DEVRİM VE KARŞI DEVRİMLER, DİN-İNANÇ, İrtica. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *