HAYATIN İÇİNDEN : Alkol tedavi merkezi şarapçıya komşu olursa!

Cumhuriyet 08.09.2013

MONTREAL
MAHMUT ŞENOL
msenol34@yahoo.com

Alkol tedavi merkezi şarapçıya komşu olursa!

Kanada’nın Fransız kenti Montreal’de, alkol tedavi merkezinin tam karşısında yer alan L’atelier d’Argentina adlı, yüksek sosyeteye kapısı açık bir Lüküs Hayat lokantasının sahibi, geçenlerde postacının getirdiği dava dilekçesini alıp mahkemeye davet edildi. Dava lokantanın içki servisi etmesi üzerineydi, alkol bağımlılarının tedavisine çalışılırken lokantada müşterilerin lingo lingo şişeler, şarap mı içtin sen bensiz(!) diye keyif çatması şikâyet konusuydu.

Lokanta, aslına bakarsanız yıllardır çalışıyor, bugüne dek kimse bundan rahatsız olmuyordu. Lokantanın karşı kaldırımında yer alan belediyeden maddi destekli alkol tedavi merkezi de yıllardır orada alkolikleri, “Vallahi billahi bu son kadeh, bir daha içersem şart olsun!” diye söz verdirip içkiden güya caydırıyor, ama alkolikler bir gerekçe bulup tekrar kadehe sarılıyordu. Belediye yardımına kalmış alkolikleri bir yana koyunuz, bu lokantanın seçkin müşterileri arasında sanki alkoliği yok, sanmayınız.

Seçkinden anlaşılan şudur: Bir kadeh Arjantin Malbec şarabı yanında biftek alırsanız, 60 dolar ödüyor, o zaman ‘elité’ oluyorsunuz! Arjantin Atölyesi diye Türkçeye çevrilebilecek lokantayla Alkol Tedavi Merkezi karşı karşıya, kaldırım komşuluğu yapıyorlardı. Karşı kaldırımda olanı, Arjantin Atölyesi müşterilerinden alkolizm kavşağında U dönüşü yapacakların gideceği klinik değildi. Daha ziyade Montreal’in sokaklarında yatıp kalkacak kerteye düşmüşlerin, mavi ispirtoyla kafa bulan alkoliklerin geldiği yerdi.

Elli civarında alkoliğin yatılı olarak tedavi gördüğü hastanenin şefi Dr. J. Negrette’nin sözlerine bakılırsa, komşu lokanta daha önce teras çıkıntısı yapıp, sanki alkol tedavisi görenlere nispet ve inat olsun diye, şarap servisini sokağa taşımamıştı. Oysa bu yıl, belediyeden alınmış ruhsatla teras çıkılmış, kaldırım masalarında müşteriler lıkır lıkır şarap içmişti. Lokantanın kaldırım terası 50 kişiye servis yapıyor, karşı binada alkol buharından kurtulmaya çabalayan öteki 50 kişi ise Sırat Köprüsü ortasında kalmış gibi pencereden şarap kadehlerini seyredip, öte yandan “Bir daha ağzıma sürersem namerdim!” diye alkolsüz bir hayata yemin etmeye zorlanıyordu.

Dr. Negrette lokantanın içki ruhsatının iptalini istiyordu. Lokanta sahibi Brian Bendix ne dese beğenirsiniz: “Biftek servisi yapıyoruz diye vejetaryenler yahut biftek alamayan gelir seviyesi düşük insanlar bizi dava etse, bu şarap davasıyla aynı şeydir!” Yine lokantanın itiraz dilekçesine konulmuş bir benzetme dikkatimizi çekmiştir: “Zayıflama ve diyet kliniği karşısında fırın var diye dava edilebilir mi? Böyle bir dava doğumevine karşı mezarlık olması gibi bir şeye aittir. Yahut evlenme dairesine yakın boşanma mahkemesi var, demeye benzer!” Şimdi mahkeme hâkimi başını hart hart kaşıyıp, “Yahu aşağı tükürsen sakal, yukarısı bıyık, gel de çık işin içinden!” diye zabıtlara bakıp iç geçiriyor. Nasıl geçirmesin ki, Arjantin Atölyesi’nin müşterisi süzmeden geçmiş, kalburüstü ricalden oluşmaktadır; Montreal’de en çok vergiyi verenler arasındadır. Kanada ve ABD’de böyle tuhaflıkların ardı arkası kesilmez! Buna benzeyen bir başka haber ise Winnipeg kentinden gelmişti, geçen hafta…

Kanada Posta İdaresi, Peter ve Phyllis Marino adlarındaki yaşlı karı kocanın evine mektup dağıtmayacağını resmen duyurdu. Bahçeli evin kapısındaki posta kutusuna bundan böyle mektup ve diğer gönderiler konulmayacaktı, zira evin önündeki 3 basamağın yüksekliği posta idaresi standartlarından azıcık fazlaydı. Marino’ların basamakları 14 inç, yani 35 santimdi ve kurallara göre basamağın en çok 12 inç, demek ki 30 santim olması gerekiyordu. Allah muhafaza etsin, ya postacı basamaklarda ayağı takılıp düşerse, al başa bela vaziyetiydi. Kanada Posta İdaresi, posta müvezilerini, dağıtıcıları bu eve göndermemek kararı almıştı. Bunun üzerine Marino çifti mahkemeye başvurup “Otuz beş santimlik basamakları biz 80 yaşımızda inip çıkıyoruz da postacılar niye çıkmasın” diye sormadan edemedi.

Mahkemenin kararı beklenirken, Marino çifti biriken postaları birkaç günde bir gidip merkez postaneden teslim alıyordu. Bu zahmetin biteceği güne kadar adaletin tecelli edeceğine inanıyorlardı. Sizin şimdi, “Bu da adalet beklentisiyse fuzuli cinsinden lüks adalettir. Gelsinler, bir de bizim ülkemizi görsünler!” diyeceğiniz tutabilir. Fakat herkesin adaleti kendisine lazım oluyor! Anlıyacağınız, adalet beklentisi işte buralarda milimetresine kadar hesaba alınıyor.

This entry was posted in EDEBİYAT - ANI - ÖYKÜ - ŞİİR, HAYATIN İÇİNDEN. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *