AKP kurucularından eski Başbakan Yardımcısı Ertuğrul Yalçınbayır ile söyleşi

Cumhuriyet 08.09.2013
SÖYLEŞİ

Leyla Tavşanoğlu

PORTRE
ERTUĞRUL YALÇINBAYIR

Hasköy, Bulgaristan, 1946 doğumlu. Dört yaşında ailesiyle birlikte Türkiye’ye göç etti. Ortaöğrenimini Bursa Erkek Lisesi’nde, yükseköğrenimini İ.Ü. Hukuk Fakültesi’nde yaptıktan sonra avukatlığa başladı. Bursaspor genç takımında futbol oynadı. 1970’lerde bir süre CHP içinde yer aldı. 1980’li yıllarda Milli Görüş Hareketi’ne yakınlık duydu. 1995’te RP’den Bursa milletvekili olarak TBMM’ye girdi. Kısa sürede parti yönetimini eleştirince RP’den koptu. 1999’da ANAP’tan Bursa milletvekili olarak yeniden seçildi. ANAP yönetimiyle de sorunlar yaşayınca 2001’de partiden istifa etti. AKP’nin kurucu kadrosu içinde yer aldı. Bir dönem AKP Genel Sekreterliği’ni yürüttü. Kasım 2002 seçimlerinde AKP’den Bursa milletvekili seçildikten sonra Abdullah Gül başkanlığında kurulan 58. hükümette başbakan yardımcılığı görevini üstlendi. Ancak parti içi muhalefet yapması nedeniyle ismi Tayyip Erdoğan tarafından çizilerek 2007 genel seçimlerinde aday gösterilmedi.

AKP kurucularından eski Başbakan Yardımcısı Yalçınbayır’dan hükümete ağır sözler

Yüce Divan’lık olacaklar

Acaba dünyada kuvvetler ayrılığını benimsemiş hangi parlamento mahkeme kararlarının bakanlar kurulu tarafından sonuçsuz ve etkisiz hale getirilmesine göz yummuştur? Bunlar Yüce Divan’lık suçtur.Etik değerler dikkate alınmak suretiyle görevlendirmeler yapılmalıdır. Ben Ak Parti üyesi olarak etik değerlere uygun olmayan tasarrufları Parti İçi Demokrasi Hakem Kurulu’na şikâyet etme hakkına sahibim.

LEYLA TAVŞANOĞLU

Ertuğrul Yalçınbayır AKP’nin kurucularından. Partinin genel sekreterliğini ve başbakan yardımcılığı yapmış bir isim. İsminin üzerine Başbakan Erdoğan tarafından ilk çizik atılanlardan. Şimdi sade üye. Hükümetin icraatlarını çok sert bir dille eleştiriyor. Tayyip Erdoğan’ı halka şikâyet ediyor. Yüce Divan’lık suçlar işlendiğini söylüyor. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nu da halka doğruları söylemeye çağırıyor.

– Kurucuları arasında yer alıp programı ve tüzüğünün hazırlanmasında emek verdiğiniz 2001’in AKP’siyle bugünkü AKP’yi kıyasladığınızda nasıl bir resim görüyorsunuz?

E.Y.- Abdüllatif Şener başkanlığında bir ekiple yazdığımız Ak Parti programının referans noktası evrensel değerlerdi. İnsanoğlunun ortak aklıydı.Partinin tüzüğüyle ilgili Mehmet Ali Şahin başkanlığında bir ekip vardı. Ben zaman zaman oraya da girdim. Orada parti içi demokrasi hakem kurulu kurulması önerisini getirdim. Çünkü demokrasinin hem parti hem ülke içinde derinleştirilmesi ve genişletilmesi lazımdı. Bu kurul hem genel merkezde hem iller düzeyinde olsun nitelikli elemanların bulunduğu genel başkanlara karşı bağımsız ve tarafsız davranacak bir kurul olacaktı.

Biz başlangıçta bu kurulun başkan ve üyelerinin milletvekili adayı olamayacaklarını da tüzüğe yazdık. İlk kurul başkanı Burhan Kuzu’ydu. Kuzu bir gün bana aday olamamaktan yakındı. Ben de o sırada Ak Parti genel sekreteriyim. Bana aday olamamanın insan haklarına aykırı olduğunu söyledi. Ben de madem aday olmak istiyorsunuz, istifa edin, yedekler gelsin, dedim.

Burhan Kuzu hem kurul başkanı olarak kalmak hem de aday olmakta ısrar etti. Daha sonra Tayyip Bey’i de ikna etmek suretiyle kurul üyelerinin aday olma engelleri kaldırıldı.Sade milletvekillerini kurula, milletvekillerini, bakanları, Tayyip Bey’i bile şikâyet etme hakkını veriyorduk.

– Siz kurula Tayyip Erdoğan’ı şikâyet etmiştiniz. Bunu anlatır mısınız?
E.Y.- O dönem kurul başkanı olan Nurdoğan Topaloğlu’na, “Size Tayyip Bey’i şikâyet edeceğim” dedim. Şaşırdı. Ben sözüme devam ettim: “Tayyip Bey parti programının şu şu noktalarına muhalefet etmektedir. Bu nedenle onu şikâyet etme hakkımı kullanıyorum.”

Daha da ötesi var. Emin Şirin partiden istifa etmeye karar vermişti. Beni aradı. Şikâyetlerini anlattı. Söylediği hususları Parti İçi Demokrasi Kurulu’na iletmesini, bunların parti içinde düzeltilmesi hususunda demokratik haklarını kullanmasını öğütledim. Nitekim de öyle yaptı.Emin Şirin daha sonra Ergenekon davasında yargılandı ve 7.5 yıl hapse mahkûm oldu. Emin Şirin demokratik hak arama mücadelesini parti içinde sürdürmüş birisi.

– AKP kurulurken hiçbir biçimde ayrımcılık yapılmayacağına söz verilmemiş miydi?

E.Y.- Ak Parti’yi kurarken din, bölge, ırk, parti milliyetçiliği yapmamaya söz vermiştik. Yani, partizanlık yapmayacağız, demiştik. Partizanlık ve despotluk partimizin en yoğun mücadele alanları olacaktı. Ama olamadı.

İsyan hakkını kullanıyorlar

Gezi Parkı protestolarına katılanlar baskı altında olduklarını görmüşlerdir. Bu uygulamalar çağdaş bir zulümdür. İnsanlar BM İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’ndeki isyan etme hakkını kullanmışlardır

– Yıllarca Tayyip Erdoğan hakkında ağzına geleni yazıp söyleyen Yiğit Bulut’un Başbakanlık başdanışmanlığına getirilmesini nasıl karşıladınız?

E.Y.- Biz etik değerlere önem veren bir parti olarak kurulduk. Bu etik değerler dikkate alınmak suretiyle görevlendirmeler yapılmalıdır. Ben Ak Parti’nin bir üyesi olarak Parti İçi Demokrasi Hakem Kurulu’na bu etik değerlere uygun almayan tasarruflarla ilgili şikâyet etme hakkına sahibim.

Ben şimdi, Sayın Bulut’un Tayyip Bey’in başdanışmanı olmasının partinin ilkelerine aykırı olması nedeniyle şikâyet ediyorum. Partimizin genel başkanının, başbakan demiyorum, tasarrufu etik değerlerle bağdaşmamaktadır.

Türkiye’de etik değerlerin hem kamuda hem özel sektörde önde gelmesi lazım. Bütün partilerin el birliğiyle çıkan kanun hemen kişiye özel düzenlemeler için değiştirilebiliyor. Böyle bir yasama meclisi olmaz. Bunlar Türkiye’nin itibarını favkalade zedeleyen hususlar. Bunu yapmaya kimsenin hakkı yok. Kamuda liyakatın ön plana çıkarılması lazım. Bunlar yapılmıyorsa daha kat edeceğimiz çok mesafe var.

– Güneydoğu için yapılan demokratik açılımı nasıl değerlendiriyorsunuz?

E.Y.- Demokratik açılım sadece bir yöreye yapılan özel düzenlemelerle olmaz. Genel demokratik açılımlarla olur. Türkiye demokrasisi dünyada 88. sıradaysa bunun standardının yükseltilmesi hepimizin sorunudur. Yani Türkiye’nin sorunlarına el birliğiyle sahip çıkılması gerekir. Onların (BTP) farklı düşünceleri olabilir. Ben Tayyip Bey ve Abdullah Gül’e 2005 ve 2015 yılları arası dönemin Türkiye ve dünyanın cebir ve şiddetten arınmış on yılı ilan edilmesini önermiştim. Sadece ilan etmek yetmiyor. Bu konuda çeşitli çalışmalar yapılmasını söylemiştim. Türkiye’nin zafiyeti sözler ve eylemler arasındaki uyumun sağlanamamasıdır.

– Hükümetin çevreye duyarlı olmadığını biliyoruz. Buna en güzel örneklerden birisi Gezi Parkı’nın yok edilmek istenmesiyle patlak veren ve insanların canlarına mal olan olaylar. Yöneticilerin rant uğruna çevreyi yok etme yerine çevreye olan duyarlılıkları nasıl sağlanır?
E.Y.- Türkiye bilgi edinme hakkını, çevreye saygıyı düzenleyen Aarhus Sözleşmesi’ni 2001’den beri imzalamamakta direniyor. Türkiye dışında Andorra ve Rusya bu anlaşmayı kabul etmiyor.

Biz çevre mevre, çevrecinin daniskasıyım, yeşilin hastasıyım diyen başbakanlar gördük. Demokrasinin sandıktan ibaret olmadığı gibi çevrecilik de yeşili sevmekten ibaret değildir. Acaba dünyada kuvvetler ayrılığını benimsemiş hangi parlamento mahkeme kararlarının bakanlar kurulu tarafından sonuçsuz ve etkisiz hale getirilmesine göz yummuştur? Bunlar Yüce Divan’lık suçtur.

TBMM’de çevre hakkı ihlali nedeniyle hiç bakan ya da bakanlar kurulu hakkında gensoru verildiğini gördünüz mü? Bu seviyeyi, mahkeme kararlarına saygısızlığı gösteriyor. Bu, toplam demokrasi ayıbımızdır. Gezi Parkı protestolarına katılan insanlar baskı altında olduklarını görmüşlerdir. Bu baskı çevrecilikte katılımın olmaması, mahkeme kararlarına uyulmaması, denetimin sağlanmamasıdır. Bu uygulamalar bana göre çağdaş bir zulümdür. Bu işkenceye karşı duran insanlar BM İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’ndeki isyan etme hakkını kullanmışlardır. Halkın görüşlerini almadan karar verirseniz bu demokrasi bakımından maluldür. Üçüncü Boğaz köprüsü, üçüncü havaalanında halkın katılımı, bilgilendirilmesi tam olarak sağlanmalıdır. Bunları yapmamak apaçık insan hakkı ihlalidir. İyi yönetime ulaşamazsanız kaliteyi yakalayamazsınız.

Davutoğlu gerçekleri itiraf etsin

– AKP, milyonlarca Müslümanın katledilmesine yol açan Irak işgaline hiç ses çıkarmadı. Mısır’da Müslüman Kardeşler’e yakınlığıyla bilinen Mursi’yi iktidara getiren darbeyi neredeyse kutsarken Mursi’yi deviren darbeye karşı çıkıyor. Türkiye’yi bir maceraya sürüklediğini düşünmeden Suriye’de Esad rejiminin devrilmesi için çırpınıyor. Acaba bunları neden yapıyor?

E.Y.- Mısır’la, Irak’la ve diğer komşularla “sıfır sorun” derken sırf sorun haline gelindi. Buradan Sayın Davutoğlu’na şunu söylemek istiyorum: “Sevgili Davutoğlu, 1 Mart tezkeresi öncesindeki gece Sayın Başbakan Gül’le görüşmeye girmeden önce elime sarılmıştınız. ‘Abi, ne olur görüşlerinde ısrarlı ol. Israrla Irak’a girilmemesini söyle’ diyen sizdiniz. Bu sadece Irak değildi.Sizin barışla ilgili düşüncelerinizdi.

Ya da ben öyle algıladım. O zamanki samimiyetinizi niye şimdi devam ettirmiyorsunuz? Şu anda yapılmak istenenler anayasaya aykırıdır. Uzun yıllar onarılması güç zararlar verir. Sizin, Irak’ın ya da bundan sonra Suriye’nin inşasında kârınız olmaz. Sizin büyük bir zararınız var. Tarihe not düşürüyorsunuz. Demokrasinin en önemli hususu halka bilgi vermektir.”

Erdoğan, Gül ve Davutoğlu vebal altında

– Siz Irak işgali öncesi de ABD’ye uyarıda bulunmamış mıydınız?
E.Y.- Hukuka uygun olmadan, halkları yanıltarak, yalan söyleyerek iş yapıyorsunuz, dedik. O kimyasal silahlar kim tarafından kullanıldı? Onu bilemeyiz ki. O şüpheden Suriye istifade edecektir. Siz bir taraftan Özgür Suriye Ordusu’nun (ÖSO) Suriye’nin toprak bütünlüğüne yönelik toplantılarını, eğitim çalışmalarını burada yapacaksınız. Siz gelip geçeceksiniz. Ne iktidarlar geldi, geçti. Ama bizim o halklarla ilişkilerimiz hep oldu ve olacak. Bunları zedelemeye hakkınız yok. Burada hem Tayyip Bey’in, hem Davutoğlu’nun hem Sayın Gül’ün büyük veballeri var. Bu vebalin altından kalkabilmek zordur. Kendilerini tatmin etmeye kalkmasınlar. Halkın seçilmiş temsilcileri onların değil bu milletin vekilleri. Onlar özgürleşmedikçe bu ülke de özgürleşmez. Barack Obama tek tek kongre üyelerini arayıp görüşlerini alıyor. Bizimki ise nasıl bir yönetim anlayışıdır?

Geri demokrasi böyle olur

– AKP Hükümeti’nin işine gelmeyen herkes hemen kara listeye alınıyor. En son da İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) Genel Sekreteri Ekmeleddin İhsanoğlu’nun boy hedefi haline getirilmesini nasıl karşılıyorsunuz?

E.Y.- Sayın Gül’le 2004 ya da 2005’teki bir konuşmamızda; iyi ki Irak’a gitmemişiz, Sayın İhsanoğlu, seçimle işbaşına gelen ilk İİT genel sekreteridir. Büyük çoğunlukla seçilmiştir. Bizim için İslam ülkeleriyle diyaloğumuz bakımından bir şanstır, dedi. Birkaç defa Suriye’ye iyi ki müdahale edilmediğini söyledi. Yani, kendi çıkarımıza geldiği zaman öyle, gelmediği zaman böyle.

Hiçbir demokratik ülke sürpriz bir kararla başka bir ülkeye saldırı ilan edemez; sürpriz bir kararla kendi topraklarının kullanılmasına izin veremez. Sürpriz bir kararla kendi ordularını başka bir ülkeye gönderemez. Bu demokrasinin evrensel standardıdır. Biz bunlara ulaşamadığımız için demokraside çok gerilerdeyiz.

This entry was posted in Politika ve Gundem. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *