AVRUPA’DA EKMEK VE İSLAM KAVGASI * 1

Cumhuriyet 09.08.2013

50 yılı aşkın bir süreyi geride bıraktıkları Avrupa’ya geldikleri ilk yıllarda çoğu gurbetçinin muhafazakâr olduğu bir gerçektir. Bununla kimsenin bir meselesi de yoktur ama din ile bu samimi bağın, taşeronluğa soyunan İslamcı kuruluşlarca sömürülmesinin bilançosu trajiktir. Bu uğurda tüm Avrupa’da işçinin cebi boşaltılmış, nemalanan yeşil sermayenin “dünyalığı” olağanüstü boyutlara ulaşmıştır.

Bu yazı dizisinin kaynağını oluşturan “Avrupa’da İslamcı Örgütler” kitabında gazeteci-yazar Metin Gür bu sömürünün temellerini ve bugüne varan vahim sonuçlarını tüm aşamalarıyla irdeledi. Dizi boyunca okuyacağınız hepsi de samimi birer Müslüman olan ve cemaatlerce adeta birer müşteri addedilerek sömürülen yaşamların sayısını yüz binlerle çarpın; din tacirlerinin gücünü ve söz konusu “piyasada” dönen “rantı” hesap etmeniz zor olmayacak!

Türkiye’deki iktidarlar Avrupa’daki işçilerin sorunlarının çözümünü dinde gördü

İslamcılığın yükselişi

İslamcıların Almanya başta olmak üzere Avrupa’daki yükselişini tam olarak anlamak için öncelikle şu soruların yanıtlarını bilmemiz gerekiyor:

“- Avrupa’da en az 50 yıllık bir geçmişi olması nedeniyle çok geniş alana yayılmış, tüm kurumlarıyla işçiler arasına yerleşmiş, var olan kuruluşlarını daha da etkinleştirmiş ve her yaştan yüz binlerce insanımızı etkilemeyi başarmış Türkiye kökenli İslamcı akımların yükselişindeki etkenler nelerdi?

– İslamcılar Avrupa’yı adım adım arşınlarken Türk devleti ta başından bu yana nasıl bir gaflet gösterdi?

– Federal Almanya’da İslamcı oluşumların başlaması ile birlikte Türkiye’deki gruplaşmaların bu ülkeye de sıçraması sonucu, önce beraber olan dini kuruluşların kendi aralarında baş gösteren bölünmelerde neler rol oynadı?

– Tüm Avrupa’da çocuk, ergen, yaşlı binlerce Türkiye kökenli insan dini yayınlar okur hale getirildi?

– Özel, devlet yardımları yanında öğrenci başına yılda binlerce Avro yatılı okul paraları alan, ayrıca Türk işadamlarından maddi bağış kabul eden cemaatler vurgunu nasıl vurdu? Özellikle işçileri adeta nasıl haraca bağladı?

– Çoğu mağdur tanıklar neler söylüyor?”

Yumurta sevk eder gibi…

Dizide bu bağlamlarda referans alınacak usta gazeteci yazar Metin Gür’ün yıllara varan çalışması “Avrupa’da İslamcı Örgütler-Türkiye Kökenli”de (Evrensel Basım Yayın) işçi-gurbet-İslamcı düzlemlerinde derinleşiyor.

Türkiye kökenli İslamcı kuruluşların Almanya’ya gelişlerine ve yayılışlarına kaynaklık eden olaylara odaklanılan inceleme, Türkiye’den, Federal Almanya’ya yumurta sevk eder gibi işçi sevk edilmesinin anımsatılmasıyla başlıyor. İş ve yaşam koşullarının baskısı altında olan işçilerin çektiği sıkıntılar, Köln’de ünlü Dom Kilisesi’nde kılınan bayram namazı, Ford Fabrikası’nda çalışan işçilerin domuz ahırında yıllarca kalışları, tanıkların dilinden aktarılıyor.

Evet, her şey, İslamcıların deyişiyle “gâvur toprakları”na 1961’de gelinmesiyle başladı. Türkiye’den Federal Almanya’ya resmi işgücü göçünün kapısı, her iki ülke tarafından 30 Ekim 1961’de imzalanan “İşgücü Anlaşması” ile açıldı. Açılış o açılıştı! İşçiler için en çok iki yıl kalış zamanı biçilmişti. Uzun vadede evdeki hesap çarşıya uymadı. Üzerlerinden silindir gibi geçen zaman gösterdi ki Türk işçisi rakipsizdi. Kalifiye, genç ve sağlıklıydı. Aza kanaat edip çok çalışıyor, iyi üretiyordu. Haftada iki kez İstanbul-Sirkeci Garı’ndan kara trenle Münih’e özel işçi seferleri başlamıştı.

UYUM İSLAM HATTI

Yıpratıcı yılların ardından birinci nüfus kök salmış, ikinci, üçüncü kuşağa doğru yol alınmıştı. Türkiye’de “Alamancı”, Almanya’daki Türkler arasında “gurbetçi”, Almanlar tarafından önce “Gastarbeiter” (misafir işçi), daha sonra “Auslaender” (yabancı) sayılan Türklerin şu anki konumu ise artık “Mitbürger”di (hemşeri). Pek çoğu artık birer işverendi de. Her iki ülke ekonomisinde hatırı sayılır bir yere sahipti üstelik. Fakat o anlara kolay gelinmedi. Zira sadece uyum konusu değil, İslam konusu da vardı! Bu durumdan “ince ince” hesaplarla nemalanmayı becerecek başta devlet olmak üzere muhtelif grup ve cemaatlerin harekete geçmesi hiç de uzun sürmeyecekti.

Metin Gür, “Avrupa’da İslamcı Örgütler-Türkiye Kökenli” adlı çalışmasında, tam bu noktada “devreye giren” İslamcıların yükselişini tüm süreçleriyle büyüteç altına alıyor. Avrupa’da en az 50 yıllık bir geçmişi olması nedeniyle çok geniş alana yayılmış ve her yaştan yüz binlerce insanı etkileyen Türkiye kökenli İslamcı akımların ipliğini pazara çıkarmak, yıllarını almış Gür’ün. Hepsini tanıkları ve belgeleriyle okuyoruz.

HACI HOCAYLA MORAL

Türkiye’de iktidar olan her parti, Almanya ve Avrupa’daki işçilerin tüm sorunlarının çözümünü birinci derece dinde gördüğü için, dini kullanmaya, zaten siyasallaşmış Diyanet’i etkisi altına almaya özen gösterir. Kimi oy için, kimi rant için Avrupa yollarına düşer. Kimileri de Türk milliyetçiliği ile adımlar Avrupa’yı. Dolayısıyla tüm kurumlarıyla işçiler arasına yerleşen İslamcılar Avrupa’yı adım adım arşınlarken onları bir güzel destekleyen Türk devleti hatasının farkına vardığında artık “geçmiş olsun”dur. İslamcılar ortalıkta fink atmaktadır!

Dönemin Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Prof. Dr. Bozkurt Güvenç’in, 1994’te Federal Almanya’da “Türk Kimliği” konulu bir dizi konferans vermek amacıyla Köln’de bulunduğu sırada Metin Gür’e yaptığı saptama itiraf gibidir: “Almanya’daki, Avrupa’daki vatandaşlarımıza şimdiye kadar daha çok hacı, hoca göndererek morallerini takviye etmeye çalıştık. Ama onların aklına, bilincine, bilgisine yardımcı olacak kaynakları sağlamalıydık.”

Camiler para basıyor!

1968-1970 arasında Federal Almanya’daki cami sayısı üçü geçmez. O dönemde siyasal İslamcı akımlar çok ağır gelişir. Berlin, Münih ve Aachen kentlerinde kurulan ve minaresi olan cami dernekleri vardır. Berlin hariç, bunlar da, Mısırlı Müslüman Kardeşler’in, bu kökten gelerek Federal Almanya’da okuyan öğrencilerin aktif olduğu camilerdir.

O yıllarda, çoğunlukla Türkiye’nin dini inançların etkisinin yüksek olduğu yoksul, kırsal yörelerinden gelen Türkler, ibadetlerini kaldıkları işçi yurtlarında, kimi fabrikaların tahsis ettiği salonlarda yapar. Bugün ise Federal Almanya’nın her köşesinde camiler var. Arsalar alınıp lüks camiler yapılıyor, eski ardiyeler, iflas etmiş fabrikalar onarılarak cami haline getiriliyor. Bu amaçla harcanan paralar yüz milyonlarca Mark ve Avro’yla ifade ediliyor.

Camilerin giriş bölümlerinde meyve, sebze, zeytin, ekmekten tutun CD’ye kadar her şey satılıyor. İşini bilen için çoktan köşeyi dönmenin, zengin olmanın bir yolu olmuş. Yöntem ise hemen hiç şaşmıyor! Gözü açık olan zevat, bir bakkal dükkânı açıyor mesela; biraz da camide tanındı mı, cemaat oraya “din kardeşimiz” deyip akın etmeye başlıyor. Bir de cami hocasıyla arayı bulmuşsa cuma günü duyurusunun yapıldığı bile vaki. Bu nedenle Almanya’da camilerin açtığı bakkalların müşterisi bol! Bu bakkallardan bazılarında “helal et” adı altında Arjantin’den, Avustralya’dan gelen dondurulmuş etler satıldığı biliniyor! Hatta 2000 Kasımı’nda, Helal Gıda Sertifikası olan İtikat adındaki İslamcı firmanın sucuk, salam ve sosislerinden domuz eti çıkmasının kopardığı gürültü hâlâ hafızalarda.

İlk Köln’de bölündüler

Türkiye kökenli işçilerin göç tarihinde en önemli kent Köln. Zira ilk mescidin açıldığı kent de Köln. Türkiye kökenli İslam kuruluşlarının ilk bölünmeleri de burada başlamış. Almanya’da konuşlu üç büyük İslam kuruluşu; İslam Kültür Merkezleri Birliği (İKMB), İslam Toplumu Milli Görüş (İGMG) ve Diyanet İşleri Türk İslam Birliği’nin (DİTİB) genel merkezleri Köln’de.

ALMANYA’DAN İŞÇİ MANZARALARI…

‘Soyan da Müslüman soyulan da Müslüman’

Cemil Kurtman… 21 yıl maden işçiliği yapmış. 84’te Milli Görüşçü olmuş. Dişinden tırnağından biriktirdiğini İslamcılara kaptırmış. “Bir holding meselesi çıktı. 500, 1000 artık ne verirsen. 250 Mark’tan aşağı yoktu… Milli Görüş Genel Merkezi’ne üye yaptılar, dayanışma parası ödedim… 1993’te Kombassan’a 64 bin Mark verdim. Kâr olarak hiçbir şey almadım. Kanal 7 için para verdim. Güya bunlar İslamcı, Milli Görüşçü. Soyduranlar Müslüman, soyanlar Müslüman! Şimdi Milli Görüşçü değil de, elhamdülillah Müslümanım.”

Bu arada Tayyip Erdoğan’ı MSP’nin, RP’nin içinde iken 84’ten bu yana tanıdığını söylüyor Cemil Kurtman. Ve açıyor ağzını yumuyor gözünü: “Zamanında gerçek Tayyip’ler bizdik. Onun İstanbul belediye başkanı olabilmesi için bütün Avrupa’dan, Almanya’dan para toplandı. Hiç gitmediyse bizim Yeşil Cami’den 35 bin Mark para gitti; bu inşallah geleceğin de başbakanı olur gibilerden… Ben 800 Mark verdim. Şimdi gerçek Tayyipçiler sahtekâr oldu, sahte Tayyipçiler de hakiki Tayyipçi oldu.Tayyip Hannover’e geldiğinde, holdinglere çarpılan bir grup olarak derdimizi anlatmak için gittik. Toplantı salonuna zorla girdik. Derdimizi anlatmak şöyle dursun, bir süre sonra bizi dışarı attılar.”

This entry was posted in DİN-İNANÇ, Dizi Yazilari, İrtica. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *