Emekli B.Elçi,tarihçi,yazar sayın Bilal Şimşir’in Lozan ve Sevr hakkında öğrettikleri

Lale Gürman
28 Nisan 2013

Emekli B.Elçi,tarihçi,yazar sayın Bilal Şimşir’in
Lozan ve Sevr hakkında öğrettikleri

Emekli B. Elçi, tarihçi, yazar Bilal Şimşir’in konuk olduğu dün geceki (27.04.2013) Ceviz Kabuğu programını izler, Lozan sürecinin ve sonrasının irdelenmelerini sayın Şimşir’den öğrenirken, birkaç gün önce Avrupa Parlamentosu’ndaki toplantılara katılan şimdiki hükümet ve muhalefet partilerinin katılımcılarını anımsamamaya, paralellikler kurup üzülmemeye olanak yoktu!

Hele hele bu katılımcılardan biri rahmetli İnönü’nün torunu, diğeri ise çok önemli mevkilerde bulunmuş, verdiği kararlarla bu ülkenin bugünkü durumuna gelmesine katkılar sunmuş olan eski Dışişleri Bakanı ve eski Ana Muhalefet Partisi Başkanı Sayın Deniz Baykal’ın AP’daki oylamayı ellerinin tersi ile iterek memlekete dönmemiş olduklarını düşündüğüm zaman geçmişte yaşamış olan muazzam değerlerimizin Avrupalılar karşısındaki kişilikli, kompleksiz dik duruşlarını, Lozan’da kendilerini Avrupalılarla nasıl eşitleyip, onların tarafından nasıl da saygı gördüklerini öğrendiğimde, hayıflanmama olanak yoktu…

Konumuza dönersek, neden bunları anlattığım açıkça anlaşılacaktır…

Programın ana konuları; LOZAN, KÜRT POLİTİKASI, KÜRDİSTAN HAYALLERİ.Sayın Şimşir’in son çıkan kitabı, LOZAN GÜNLÜĞÜ.

Sayın Şimşir’in konularla ilgili önemli açıklamaları:

“Bazıları, özellikle son zamanlarda, Lozan’ın zafer değil, hezimet olduğunu söylemekteler. 12 Ada’nın Lozan’da kaybedildiğini yayarlar. Bu doğru değildir. 12 Adalar Lozan’da konuşulmamıştır bile çünkü bu adalar, 1911-12’deki İtalyanlar’la yapılan savaşta kaybedilmişti. Orada tartışılan, Doğu Ege Adaları (Gökçe Ada, Bozcaada) idi.

Ayrıca, şu sıralarda bana ulaşan bilgilere göre, okullarda Lozan Antlaşması’nın 100 yıl için yapılmış olduğu, 2023’de sona ereceği anlatılmakta. Bu da doğru değildir; Devletler Hukuku’nda barış antlaşmaları süreli değil, ebediyen yapılır.

Bir başka önemli konu:

ABD Lozan Antlaşması’nı tanımadı konusu. Öncelikle şunu bilmeliyiz: 1920’lerin-30’ların ABD’si bugünkü ABD değil!

ABD önce Fransızlar’ın, sonra İngilizler’in sömürgesi olmuş, toprak kaybetmekten korkan, bunun için de çareyi 1820’lerden beri Monroe Doktrini dedikleri bir doktrini uygulamakta bulmuştu: Avrupa bana karışmasın, ben Avrupa’ya karışmayayım. Avrupa’nın sorunlarından, savaşlarından uzak durmaya çalışıyor, palazlanmaya bakıyor, ileride emperyal olmak için kuvvet birikimi yapıyordu. Fakat bununla beraber, perde arkasında, tüccarlarıyla, misyonerleriyle ülkemizde ve Avrupa’da menfaatlerini yürüttü. ABD Lozan’a gözlemci olarak katıldı, bunun nedeni ABD politikaları idi, yoksa bize karşı ya da bizden yana olması değil. ABD’nin Sevr’de de imzası yoktu, görünüş olarak katılmıyor, kendisini bağlamıyordu ama bununla beraber Başkan Wilson bu topraklarda bir Ermenistan, bir de Kürt devleti hayal ederek haritalar yayınlıyordu. Bunun için de Nobel Barış Ödülü bile almışdı!

Lozan’da o süreçte bir başka anlaşma daha yapıldı; Türkiye ile ABD arasında Ticaret Anlaşması. Bunun tarihi, 6 Ağustos 1923. Bu anlaşmayı ABD Senatosu onaylamadı, çünkü ABD’dedeki Yunan ve Ermeni kökenliler baskı yaptı. Bunun üzerine ABD ile geçici bir anlaşma yapıldı, diplomasi kuruldu.

O süreçte Lozan’da Polonyalılar’la da bir dostluk anlaşması yapıldı, tarihi 23 Temmuz 1923.

Atatürk ABD’ye yakınlık gösterdi çünkü Fransız ve sonrasında İngiliz sömürgesi olmuş olan ABD’ye, “Gelin, İngiltere’ye karşı birlikte savaşalım” dedi.

Lozan’a giden heyete verilen talimat: Anadolu’da bir Ermeni, bir Kürt devleti kurulması söz konusu olamaz. Böyle bir duruma kalkışırlarsa, masadan kalkılacak! (Geçenlerde AP’de yapılan toplantıya katılan bizimkileri işte bu yüzden kınamıştım!)

ABD projesi: İstanbul’da Vatikan benzeri bir oluşum kurulsun. Halk müslüman ama başında hıristiyan bir kral olsun!

İşin özü: Anadolu ile Mezopotamya’yı birleştirip, Suriye’nin kuzeyini, Irak’ın kuzeyini de katarak bir büyük devlet kurmak istiyorlar. Bu, federasyon olarak düşünülüyor. Benim kesin görüşüme göre, bu parçalanmaya yol açar. Federasyonun başarıyla uygulandığı ABD ile Almanya’da tarihsel durum farklı.

Taşlar bir kez yerinden oynarsa, bizim için felaket olur.”

“Son 10-12 yılda Türkiye ABD ve AB’nin kıskacına girdi:

1- Apo 25 Kasım 1999’da idama mahkûm oldu.

2- AİHM, 30 Kasım’da ihtiyat-i tedbir kararı aldı.

3- AB yıllarca Türkiye’ye aday ülke statüsü tanımıyordu. Apo’nun mahkûmiyeti kesinleşince hemen tanıdı, 10 Aralık 1999. AB’nin hükümet başkanları Helsinki’de toplandı. Apo’yu kurtarmak için Türkiye 21. Aday ülke yapıldı!”

***

“200 yıldır Kürtçülük ve Ermeni meseleleri Türkiye’nin karşısına çıkarıldı.

Diyarbakır’da 15 yıl yaşamış olan bir İtalyan, 1787’de İtalya’ya dönünce Roma’da bir kitap yazdı, Kürtçülük başladı. Bu adam Kürtçülüğün babası sayılmaktadır.

Avrupalılar Sevr’den asla vazgeçmediler, bizim ülkemizde siyasetçiler kendi oluşturdukları politikalarından 3 günde vazgeçiyorlar!

Ben Çin’de Büyükelçi iken, bir duruma dikkat ettim:

Türkiye’den Avrupa’ya bakınca Avrupa büyük, önemli görünüyor, oysa Çin’den Avrupa’ya bakınca, Avrupa zavallı, küçücük bir yarımada olarak görünüyor! Kaynakları bitmiş, tükenmiş. Panikteler. Başka yerlerdeki kaynakların peşindeler.”

“Birkaç yıl önce Hükümet kanun hükmünde bir kararname çıkardı: Eve dönüş yasası. ABD-AB’nin zorlamalarıyla çıkardı bunu. Lider kadrosu dışarıda bırakıldı. Beklenin tam tersi oldu: Eve dönüş değil, dağa çıkış oldu!”

“Lozan’da en büyük kavga Fransızlar ile ticari ve hukuki ayrıcalıklar, Osmanlı borçları ile ilgili olarak verildi. Son dakikaya kadar ısrar ettiler. İstedikleri: Sizin hukukunuz şeriata dayalı, bizim sizinle iş yapabilmemiz için, ülkenizdeki elemanlarımız şeriat hukukuna tâbi olmasınlar. Çifte hukuk olsun. Hiç olmazsa, bazı yerlerde hıristiyanlar eskisi gibi kendi konsoloslarınca yargılansınlar. Bunu kabul etmedik. Kabul edilen: Bazı Avrupalı hukukçular 5 yıllığına danışman olarak Türk hizmetine, memur olarak alındı. Sorun olmadılar, 5 yıl sonra gittiler.

İnönü’nün Lozan görüşmeleri için seçilmesi, tam isabettir. İnatçı olduğu için büyük başarı kazandı; bu büyük bir diplomatik başarıdır. Osmanlı dönemindeki diplomatlar çok fazla nazik idi, ayıp olur düşüncesiyle hareket ederlerdi. İnönü, “Ben ayıp bilmem, önemli olan ülkemdir” düşüncesiyle davrandı” (gel de yine anma torunuyla Baykal’ı)

“Çünkü zaman, kibarlık edecek zaman değil, direnecek zamandı.

4 Şubat-23 Nisan arasında görüşmeler kesildi fakat karşı taraf, “kesildi” demedi, “ara verildi” dedi. Bizimkiler geri döndü.

İnönü Lozan toplantılarının en başında tavrını koymuştu masada: EŞİTİZ!

Açılış konuşmasını onlar yapacakken, İnönü “Siz konuşursanız, ben de konuşurum” diyor, eşitliği baştan sağlıyordu.”

“Türk tarafı Lozan’a gittiğinde durum:

Yunan denize dökülmüş ama İstanbul, Boğazlar, Çanakkale, Trakya işgal altında.

Bizimkiler Cumhuriyet’i ilan edecekler, edemiyorlardı, çünkü ilan edildiğinde karşı taraf işgal altında tuttuğu İstanbul’da bir hıristiyan devlet kurabilirdi, aynı Doğu-Batı Almanya gibi…Nasıl ki 2. Paylaşım Savaşı’nda Almanya’ya girdiklerinde tek Almanya vardı ama çıktıklarında 2 Almanya vardı!

Atatürk İstanbul’dan işgalin kaldırılmasını istiyordu. Askere verdiği talimat, “yürüyün, fakat tüfeklerinizin namlusu yere dönük olsun”. Fransız Yüksek Komiseri, “asker gelirse ateş ederim” diyordu. İngilizleri en çok telaşlandıran, Rauf Orbay’a verilen talimat idi, “Özellikle imtiyazlar konusunda anlaşma olmazsa, terk edin gelin. Dönmeden önce açıklama yapın, deyin ki “İngilizlerin direnmesi nedeniyle geri dönüyoruz. İngilizler barışı tehlikeye attı”. Bu telgrafla verilmiş bir talimat idi, İngilizlerin eline geçti. O sırada dünya kamuoyu da barışı istiyordu. İşgalci ülkeler, kendi toplumlarının baskısı altındaydı. Türkiye de bunu sonuna kadar kullandı.

Atatürk’de zamanlama şahane: Ermenisten komünist olmadan bir hafta önce, Ermenilerle savaştık, yendik. Bir hafta geç kalsaydık, Ruslarla savaşmış olacaktık.”

Lord Curson, “1. Dünya Savaşı’nda yenildiniz, tazminat verin” diyordu Lozan’da. “Siz Mondros’tan geldiniz”. İnönü, “Hayır, biz başka hükümetiz. Mudanya’dan geldik” diyordu. Onlar bize yenik ülke gözüyle bakıyordu, biz ise kendimize galip ülke gözüyle!

Karşı tarafın güvendiği durum şuydu: Yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’ne kimse yardım etmeyecekti. Nasıl olsa içeride isyanlar yaratılacaktı. Şeyh Sait isyanı, örneğin, hazinenin 2 yıllık bütçemiz tutarında açık vermesine neden oldu!

Gelecek hafta Ceviz Kabuğu’nda Bilal Şimşir’in KÜRTÇÜLÜK kitabı irdelenecek.

This entry was posted in Bölücü KÜRTÇÜLÜK, EMPERYALİZM, ERMENİ SORUNU, Genel Kultur, Politika ve Gundem, Tarih. Bookmark the permalink.

One Response to Emekli B.Elçi,tarihçi,yazar sayın Bilal Şimşir’in Lozan ve Sevr hakkında öğrettikleri

  1. Pingback: Bilal Şimşir’in Lozan ve Sevr hakkında öğrettikleri | Radyo Tucu

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *