Maskeli İşgalin Gölgesinde 29 Ekim

Maskeli İşgalin Gölgesinde 29 Ekim

Z.Engin UÇAR
29.10.2012

Cumhuriyet Bayramı

Ortadoğu’da 22 ülkenin mezhep ve etnik temelde bölünme projesi sanıldığı gibi Irak’tan başlamadı. Türkiye’den başladı.

AKP ve Erdoğan Kuva-i İnzibatiye artıklarının torunlarını yanına alarak ülke yönetimini ele geçirdi. Seçildi demiyorum. Çünkü AKP Amerika’yı yöneten derin güçlerin projesidir. AKP sadece ülkemiz için değil, Müslüman devletlere yapılacak operasyonlar için de bir Truva atı olarak iktidara getirildi.

Arslan BULUT iyi bir araştırmacı gazetecilik yaparak CFR’nin Erdoğan’a gönderdiği “Memorandum”u(muhtırayı) ele geçirdi. Erdoğan kendisine gönderilen 2 Temmuz 2001 tarihli muhtırayı AKP’nin programı haline getirdi.

Şu anda ülkemiz İllüminati adlı küresel çetenin alt kuruluşu olan CFR’nin muhtırası ile yönetiliyor. Yani CFR’nin Müslüman maskeli siyasetçilerinin eli ile işgal ediliyor.

“İllüminati’yi Mustafa Birol Cevizoğlu şöyle tarif ediyor:

İllüminati milliyetçilik ve vatanseverlik gibi kavramları insanları birbirlerine düşman eden olgular olarak kabul eder. Milli devletlerin yıkılması, dinlerin (İslam’ın) “ılımlılaşması” için çaba sarfeder. Bu kavramların içinin boşaltılması, itibarsızlaştırılması ve yok edilmesiyle birlikte tüm insanların barış içinde ve kardeşçe yaşayabileceğini ileri sürer. İllüminati’ye göre bu hedef doğrultusunda yapılacak her şey mubahtır. Yani hedefe ulaşmak için Müslüman olduğunu söyleyen biri papaz elbisesi giyebilir, Yahudi ya da Hıristiyan olan biri de imam elbisesi giyip, Müslüman cemaati arkasına takabilir…”

AKP ülkeyi her alanda işgal ettirdi. Yani MASKELİ İŞGAL gerçekleşti.

Ülkenin bütün maddi kaynakları satıldı. Üretimden çekilen devlet, üretmeden tüketmeye özendirilen Türk Halkı…

Bütün kurumlar operasyon geçirdi. “Tek dünya devleti” hedefine uyumlu hale getirildi.

Siyaset, medya, üniversiteler, emniyet, ordu, yargı, diyanet, sendikalar, tarım, hayvancılık, sağlık, yani bütün kurum ve odalar, hatta futbol bile operasyon geçirdi. Dönüştürülen, direnci kırılarak uyumlu hale getirilen kurumlar yenidünya düzeninin hizmetkarı konumuna getirildi. Vicdanları kendilerini rahatsız etmesin diye de altlarına arabalar çekildi. Devletin imkanları bir nevi “rüşvet” olarak maaş ve ek gelir olarak banka hesaplarına yatırıldı. Yani vicdan ile cüzdan arasında kalmamaları sağlandı.

Görevli siyasetçiler “gerilim politikası üzerinden” psikolojik operasyon elemanı olarak toplum üzerinde sürekli travma yarattı. Milletin öz güvenini dumura uğratma adına bütün değerleri tartışma konuşu yapıldı. Soru işaretleri yaratıldı.

TİB ve dinleme araçları ile bütün millet yasal veya yasadışı yöntemlerle dinlendi. İnsanların en mahrem yerlerine gizli kameralar konarak elde edilen görüntüler direnen bürokrat, siyasetçi, yargıç kim varsa susturmak için kullanıldı. İleri şantaj demokrasisi(!)..

Truva atı olan AKP’nin yandan veya tersten yardımcıları;

Muhalefet, işgal medyası, devşirilmiş rektör ve öğretim elemanları, emniyetin bazı birimleri, yargı, bürokratlar, bazı sinemacı ve sanatçılar, sivil toplum kuruluşlarının içlerine girerek kilit noktaları ele geçiren ortağın piçleri, karanlık aydınlar, görevli yazarlar 10 yıldır işgalin tamamlanması için canla-başla çalışıyor. Kara propaganda yapıyor.

Evet; ülkemiz bombalanmadı, bildiğimiz mertçe savaşlardan birine girmedik ama savaşın en namerdi ile ülkemiz işgal edildi.

İşgal edilen bir ülkede neler yaşanır?

Ülkenin bağımsızlığını temsil eden bayrağı suç unsuru olur. Ayaklar altına alınır. Yırtılır. Dikildiği yerlerden indirilir.

Peki ülkemizde bayrağımız indirilmedi mi? İndirildi. Suç unsuru sayılmadı mı? Sayıldı. Düşman tahrik oluyor diye indirilmedi mi? İndirildi. Yani maskeli işgalin gereği yapıldı.

İşgalcinin ilk el atacağı kurum Milli Eğitim Bakanlığıdır.

Milli Eğitim “Küresel Eğitim Bakanlığına” dönüştürülmedi mi? Dönüştürüldü. 4+4+4 haçlı eğitim sistemiyle çocuklarımız cebren kucaklarımızdan alınmadı mı? Alındı. Çocuğunu vermek istemeyen aileler Erdoğan tarafından hakarete, yani onursal tacize uğrayarak tehdit edilmedi mi? Edildi. Küresel Eğitim Bakanı, yani maskeli işgal bakanı sürekli bu milletin öğretmen ve öğretmen adaylarına hakaret etmiyor mu? Ediyor.

Haçlı işgalci hiçbir zaman Müslümanlara müsamaha göstermemiştir. Suriye savaşı aleyhine vaaz veren hoca görevden alındı mı? Alındı. Şehitler ölmez, vatan bölünmez diyen Müftü Yardımcısı sürüldü mü? Sürüldü.

Bu milletin kanıyla, canıyla kazandığı kurtuluş savaşının simgeleri olan milli bayramlarımız yasaklanıyor.

Şu kara propaganda görevlisi, demokrasi havarisi kesilen kara propaganda elemanları nerede? Hani bu vatanın bütünlüğünü savunanları statükocu diye yaftalayan yavşaklar, ortağın piçleri nerede? Karanlık odalarında derslerini mi tazeliyor? Onların demokratlığı küresel şeytanların, yani efendilerinin demokratlığı kadardır. Onların demokrasisi Kaddafi’yi linç eden, Afganistan’dan Libya’ya Müslüman kanı içen, 1.5 milyon Iraklı’yı katledip binlerce kadına tecavüz eden, işkence eden, sivilleri katleden Conilerin Ebu Gureyb hapisanesinde uyguladığı insanlık dışı işkence demokrasisidir. Onların demokratlığı Mehmetçiğe kurşun sıkıp 2. İsrail’i Ortadoğu’nun bağrına saplamak için taşeronluk yapan PKK, BDP ve bebek katilinin savunduğu demokrasidir. Onların özgürlük anlayışı; ihanete yol verme, mazlumun ve milletin tepesine binme, bütün milli ve manevi değerlerine küfretme özgürlüğüdür. Milli bayramların yasaklanması ihanet şebekelerin “yasaklama özgürlüğü” içinde yer alıyor. Ortağın piçleri tarafından işgalin meşrulaştırılması görevi her gün ekranlardan evlerimize lağım olarak akıyor. Millet; hafıza, zihin ve akıl tifosuna yakalanıyor.

“Amerikan Çalışma Grubu” olan Fetullah çetesi Müslüman olmanın ilk şartı olan Kelime-i Şehadet’ten Peygamberimizin adını çıkarmadı mı? Çıkardı. Yetmedi, Belçika ve Almanya’da kilisede Muhammet(s.a.)’siz ezan okudular. Erdoğan dinler arası diyalogun eş başkanı olarak tek dinli tek dünya devleti projesinde rol aldı. Yani dini değiştirmek için görev aldı. Tek dünya devletinin dini olacak “protostan evanjelizm” serbest bırakılan misyonerler tarafından bütün ülkede pişiriliyor. Cemaati olmayan Anadolu’da kiliseler şimdiden açılıyor. Oysa misyonerlik AB müktesebatında bile yasaktır.

Artık Türkleri Anadolu’dan Asya’ya sürmek istemiyorlar. Artık Türkleri Anadolu’da boğmayı, yok etmeyi planlıyorlar.

Düşman bir ülkeyi işgal ederse ilk iş olarak ne yapar. Ordu komutanlarını tutuklar. Türk Ordusu’nun komutanları nerede? CİA elemanları, Adalet Bakanlığında çalışan FBI savcısı ve Amerikan Çalışma Grubu F tipi çete ile birlikte sahte deliller üretilerek esir edildi. Türk Ordusu açıktan savaşa girseydi bu kadar komutan, asker esir alınabilir miydi? Alınamazdı.

Ebu Gureyb’in Türkiye şubesi işkence hanesi Silivri-Hasdal-Hadımköy’de kuruldu. Dün İngiltere’nin Malta Sürgünleri, bu gün Pentagon’un Silivri-Hasdal-Hadımköy’ü…

Maskeli İŞGAL!…

Osmanlı’nın duraklama ve gerileme döneminde olduğu gibi Türklere ekonomiden el çektiriliyor. Bankalar, iletişim, sular, yeraltı ve yerüstü kaynakları yabancıların eline geçti. Türkler kendi ülkesinde köleleşiyor.

Türkiye, Atatürk, milli bayramlarımız ve dinimiz niçin hedefte?
Bu sorunun cevabını Dr. Ramazan KURTOĞLU bir yazısında şöyle açıklıyor:

(Toynbee yaklaşık yarım asır önce söylüyor: “Batı için Güney Müslümanlığı (Suudi Arabistan – Kahire ekseni) tehlike olmaktan çıkmıştır. Ancak Kuzey Müslümanlığı (Semerkant – Buhara İstanbul ekseni veya Türk Müslümanlığı) mutlaka kontrol altına alınmalıdır. Batı için her daim tehlike oluşturabilir.”

Neden?

“Ilımlı İslam” / Dinlerarası Diyalog – İsevi Müslümanlık söylemleri ile -ki dünyanın muhtelif yerlerinde yaklaşık 100 dolayında camiye “İsa Mesih / Hz. İsa” adı verilmiştir. İslam’ı “Muhammedsiz bir İslam”a dönüştürerek, Kabala – Pagan formatlı “senkretik” Yahudilik ve Hıristiyanlığın “İbrahim’i dinler” potasına sokmak.

Bu proje esas olarak Toynbee’nin “Kuzey Müslümanlığı” olarak tanımladığı Semarkant – Buhara – İstanbul eksenindeki Hanefi- Maturidi ekolü içindir. Çünkü bu Müslümanlık tarihten günümüze radikal -aşırı çizgiye çekilemediği gibi bilimle çok kolay haşır neşir olmakta, Müslümanlığın kadınlara verdiği üstün ayrıcalıkları hayata geçirmekte başarılıdır, akılcıdır.

“Kuzey Müslümanlığı”nın bir özelliği daha var ki Batılıları en çok rahatsız eden hususlardan birini oluşturmaktadır. Evet, Kuzey Müslümanlığı en olumsuz şartlarda Mustafa Kemal gibi “isyancı” liderler çıkarabilmekte, imparatorluk geleneğine sahip olup ve Batı’nın emperyal hesaplarına aynı şiddette cevap verebilmektedir.

“Yeni Dünya Düzeni Tarikatı”nın oligarşik “seçilmişleri”nin BOP bağlamında özellikle “Suudi tarzı”, da ha açıkçası “Güney Müslümanlığı”na itirazları yoktur. Sevgili peygamberimiz Hz. Muhammed’in bilmediğini bilen (! ), İslami bilgileri “şeyh efendi”nin yorumuna muhtaç halde olan “dindar Müslümanları” kontrol etmek çok kolaydır.

Mustafa Kemal adeta Kuran’ı bütün Müslüman Türklerin eline verdi. Tarihimizde ilk kez parasını cebinden ödeyerek Elmalılı Hamdi Yazır Hoca’ya -14 yıl süren bir çalışmanın sonunda – Türkçe Kuran tefsir ve meali hazırlattı. Hazırlanan tefsirin Hanefi ameli, Maturidi itikadı İslam anlayışında olmasının ayrıca bir anlamı vardır.

Atatürk Diyanet İşleri Başkanlığı ve Genel Kurmay Başkanlığı’nı aynı günde kurarak Türk milletine ve dünyaya özel bir mesaj vermiştir.

Atatürk Elmalı’nın Kuran tefsir ve mealini binlerce adet bastırarak Anadolu’ya dağıttırdı. Böyle bir teşebbüs Müslüman Türklerin Kuran’daki İslam’ı birinci kaynaktan öğrenmesini sağlar ki, emperyalistlerin hiç de hoşuna gitmez.

İşte BOP taşeronlarını, AB teslimiyetçilerini en çok korkutan burasıdır. Semarkant – Buhara – İstanbul ekolünün İslam inanç yapısı Mustafa Kemal’de ifadesini bulan milli tarih şuuru ve vatan sevgisi ile birleşirse Toynbee haklı çıkabilir.

“Kuzey Müslümanlığı” hiç beklenmedik bir anda Mustafa Kemal gibi “İSYANCI” liderler çıkarabilir. İşte Türkiye’nin iç ve dış düşmanlarının dizlerinin bağını çözen, “bu Türkler çok olabilir” dedirten, “bunlar Türk dünyasını da, İslam dünyasını da toparlar” dedirten, şuur altlarındaki korku budur.

Bu korku yüzündendir ki, “İnsan Mustafa” mavrası ile çakma bir belgesel “Mustafa”, “tarihimizle yüzleşmek” kepazeliği ile “Güz Sancısı”, “Ermenilerden özür”, “Kürtlerden devlet özür dilesin” psikolojik operasyonları üst üste tedavüle sürülüyor. R. Kurdoğlu)

Evet, Türkiye BOP Projesinin tam merkezinde yer almaktadır. BOP ile Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Dinler Arası Diyalog eşbaşkanlığı ile Kuzey Müslümanlığı hedefe konmuştur.

Atatürk’ün hedefe konması, ortağın piçlerince Atatürk’e ve Atatürkçülere kuduz itler gibi saldırılması, milli bayramlarımızın yasaklanması Toynbee’nin yarım asır önce “Kuzey Müslümanlığı (Semerkant – Buhara İstanbul ekseni veya Türk Müslümanlığı) mutlaka kontrol altına alınmalıdır. Batı için her daim tehlike oluşturabilir.” Uyarısının gereğinin yerine getirilmesinden ibarettir.

Toynbee’nin ikazı işe yaramayacaktır! Türk Milleti bu alçak saldırılara gereken cevabı verecektir.

İhanet şebekeleri korkuyor. Makamlarında, CİA ve FBI’nın kucağında, korumalarının gölgesinde “her suçlu gibi” korkuyor. Korku ve panikle daha da alçaklaşıyor. Bir muhalefet vekilini mecliste yaptığı muhalif konuşmalar nedeni ile çocuğunun hayatı ile tehdit edebilecek kadar alçaklaşabiliyor.

Korkunun ecele faydası yoktur!!!

zahide@zahideucar.com

This entry was posted in EMPERYALİZM, Gundem, Kose Yazarlari, Politika ve Gundem. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *