NEDEN HAYIR 46 *** ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ PAKETİNE NEDEN “HAYIR” ??‏

NEDEN HAYIR 46

ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ
PAKETİNE NEDEN “HAYIR” ??

Doç. Dr. Ümit Kocasakal
Galatasaray Üniv. Hukuk Fakültesi, Ağustos 2010

12 Eylül 2010’da halkoylamasına sunulacak olan Anayasa değişiklik paketine, hangi partiye oy vermiş olursa olsun, yani bu siyasal iktidara oy vermiş olsa dahi, ülkesini, milletini seven, üniter devletten yana her yurttaş “hayır” demelidir. Bu bir genel seçim veya parti meselesi değil, ülkenin geleceği meselesidir; ÇÜNKÜ;

· Bu değişikliğin tek nedeni, öteki kimi maddelerin arasına ne denli gizlenmeye çalışılırsa çalışılsın,YARGI GÜCÜNÜ siyasi iktidara bağlamak, böylece iktidarın denetlenmesinin önüne geçmek.İktidardan gidildiğinde ise hesap sorulmasının önüne geçmek, kendi belirlediği bir yargı önünde yargılanmanın huzur ve rahatlığını yaşamaktır. Matematiği olan herkes bunu AYM’nin yeni oluşumundan anlayabilir. 17 üyeli mahkemenin 10’u, yani çoğunluğu yasama ve yürütme tarafından belirlenmektedir

(3 TBMM, 3 YÖK, 4 cumhurbaşkanı). YÖK tümüyle iktidarın elindedir. Üstelik 3 üye de esasen söylendiği gibi “Meclis” tarafından değil, iktidardaki siyasal parti tarafından seçilecektir. Oysa Avrupa’da Meclisin AYM’lerine üye seçmesi 2/3, 3/5 gibi nitelikli çoğunlukla olmaktadır.

Bu durumda gerçekten “Meclis’in seçmesinden söz edilebilir. Bu tür bir oran, tek başına iktidar partisine bir yetki vermemektedir.Avrupa’daki bu uygulamanın dikkate alınmaksızın pakette salt çoğunlukla yetinilmesi, iktidarın niyetini açıkça göstermektedir. Avrupa’dan örnekler sıralanırken, Meclisin üye seçiminde neden benzer şekilde nitelikli çoğunluk yerine, tümden iktidardaki siyasal partinin seçimine olanak verecek salt çoğunluğun gözetildiğini, iktidar halka açıklamalıdır.

· Demokrasi bir denetim ve hesap verme rejimidir. Millet adına yasama ve yürütmenin hukuksal denetimi de bağımsız yargı tarafından yapılmaktadır. Yargı ise meşruiyetini tıpkı yasama ve yürütme gibi anayasadan almaktadır. Değişiklikle millete ait olan ve yargı eliyle kullanılan denetim yetkisi gaspedilmekte,siyasal iktidara devredilmekte, böylece iktidarların icraatı hukuksal bakımdan denetimsiz kalmaktadır.

Bu, 12 Eylül darbecilerinin bile cesaret edemediği biçimde fiilen kuvvetler ayrılığının yok edilmesi,bütün güçlerin tek elde toplanmasıdır ki, güçlerin tek elde toplandığı yerde rejimin adı demokrasi değil diktatörlük olur, hak ve özgürlüklerin hiçbir güvencesi kalmaz.

· Değişiklikle HSYK, Adalet Bakanlığı’nın, yani siyasal gücün bir yan kuruluşu durumuna gelmektedir.Bakan ve müsteşar Kurul’dan çıkarılmadığı gibi, söylenenin aksine yetkileri artırılmaktadır. Böyle bir yapı ile hakim ve savcılar tümüyle iktidarların denetiminde olacağı gibi, tüm davalara müdahale edilebilecektir. Hiçbir hakim ve savcı özgürce ve korkusuzca görev yapamayacak, siyasal iktidarın talimatlarının uygulayıcıları konumuna getirilecektir.

· Güdümlü ve bağımlı yargı ile sözde darbecilerin yargılanmasına engel olan geçici 15. maddeyi kaldırma iddiasında olan siyasal iktidar, iktidarlardan hiçbir zaman ve hiçbir biçimde hesap sorulamayacak kalıcı 15. maddeler yaratmaktadır.

· Öbür maddeler ise vatandaşa hiçbir hak ve özgürlük getirmemekte, bu konuda halka yalan söylenmektedir.

· Örneğin memura toplu sözleşme hakkı verildiği yalandır. Metni okuyan herkes bunu rahatlıkla görebilir. Görüşmelerden sonra uzlaşma olmaması halinde gidilecek olan Uzlaştırma Kurulu, iktidarın denetimindeki bürokratlardan oluşmakta ve son sözü söylemektedir ve düzenlemeye göre vereceği karar toplu sözleşme hükmünde olacaktır. Buna karşı yargı yolu kapalı olduğu gibi, grev hakkı da yoktur.
Bu nasıl bir toplu sözleşme hakkıdır? Adeta Türk Milleti’nin zekâsıyla alay edilmektedir.

· Kadınlara, engellilere, şehitlere, yaşlılara hiçbir yeni hak getirilmemektedir. Yapılan yalnızca bir tümce eklemeye dayalı, bu kesimlerin oyunu alma amacına dayalı sonuçsuz ve işlevsiz bir sözcük oyunundan ibarettir. Şehitlerin kemiklerini sızlatanların, şehitlere sürekli olarak yenilerinin eklenmesine olanakj sağlayanların, Ordusu ile mücadele ederken terör örgütü ve ayrılıkçılarla müzakere edenlerin,şehidini “kelle” olarak görenlerin, şehitlere getireceği hiçbir şey olamaz. Zaten mevcut Anayasanın 61. maddesinde özel olarak ve açıkça Devlete şehitlerin, malül ve gazilerin, sakatların, yaşlıların korunması için açık görev yüklemiştir. Bu görevin yerine getirilmesi yeterlidir.

· Kişisel verilerin bu değişiklikle korumaya alınacağı, fişlemenin son bulacağı yalandır, çünkü zaten eldeki Türk Ceza Kanunu’nun 135, 136 ve 137. maddeleri kişisel verilerin hukuka aykırı olarak elde edilmesi, saklanması veya başkasına verilmesini suç saymakta ve cezalandırmaktadır. Bunun için Anayasada özel bir hükme gerek olmadığı gibi, eldeki Anayasa’nın 20. maddesindeki özel yaşamın gizliliği ile ilgili hüküm buna yeterlidir. Kaldı ki bu iktidar tarafından hazırlanan “Kişisel Verilerin korunmasına Dair kanun” tasarısı da nedense 4 yıldır Meclis’te bekletilmektedir. Üstelik bunun Anayasa ile hiçbir ilgisi yoktur
ve çoğunluğa sahip iktidar, bunu bir anda yasalaştırabilecekken 4 yıldır bekletmektedir.

· Değişiklik ile çocukların cinsel istismardan korunacağı yalandır. Bunun için de Anayasa’da ayrıca bir hüküm bulunması gerekli olmadığı gibi, zaten Türk Ceza Yasası’nın 103. maddesi çocuğun cinsel istismarını suç saymakta ve cezalandırmaktadır. Kaldı ki, yine eldeki Anayasa’nın 61. maddesi Devlete zaten korunmaya muhtaç çocukların topluma kazandırılması için her türlü önlemi alma görevi yüklemiştir.

· Yapılan değişiklikle sözde yurtdışına çıkış özgürlüğü genişletilirken, aslında vergi yüzsüzlerinin rahatça yurtdışına kaçmalarına olanak sağlanmaktadır.

· Öbür tüm maddeler bunlar gibi tuzaklarla ve yalanlarla doludur.

· Amaç, asıl gaye olan yargının siyasal iktidara bağlanmasını sağlayacak 2 maddenin gizlenmesidir. Ancak güneş balçıkla sıvanamamakta, mızrak çuvala sığmamaktadır.

· Esasen güdümlü bir yargı yaratılmasının gerekçesi, bizzat iktidarca hazırlanan kitapçığın 40. sayfasında yer almakta ve aynen şöyle denilmektedir :

· “Kamu yararı gibi sübjektif bir kavramla birçok özelleştirme kararı iptal edilmiş,
böylece küresel sermayenin Türkiye’de yatırım yapması ile ilgili bir çok zorluk çıkarılmıştır.”

· Görüldüğü gibi değişiklikle, küresel sermayenin denetimsiz biçimde ülkemize girerek, ulusal çıkarlar gözetilmeksizin istediği gibi kaynaklarımızı kullanması, sömürmesi, talan etmesinin önü açılmaktadır. İstenilen petrollerimiz, madenlerimiz, arazilerimiz, bugüne dek milletin birikimleri ile oluşan TÜPRAŞ gibi ulusal servetlerimizin talan edilmesi ve bu yapılırken de yargının denetiminin devre dışı bırakılmasıdır.

Bu, çokuluslu küresel sermaye tekellerinin Türkiye’yi sömürmesinin altyapısını oluşturacak
bir anayasal değişikliktir. Bu değişiklikte gözetilen Ulusun çıkarı değil, küresel sermayenin çıkarıdır ve bu husus açıkça ikrar edilmektedir. Türk Ulusu’nun çıkarı, küresel sermayeye feda edilmektedir.

· İddia edildiğinin aksine bu paketin, 12 Eylül ve onun anayasası ile hesaplaşma gibi bir amacı ve hedefi yoktur. Aksi halde 12 Eylül 1980’in en önemli sembol ve kurumlarından biri olan YÖK’ün kaldırılmayıp korunması nasıl açıklanabilir ?

· Geçici 15. maddenin kaldırılması ile darbecilerden hesap sorulacağı da yalandır. Çünkü bu madde bir dokunulmazlık maddesi değil, af maddesi olup kaldırılamaz, kaldırılsa bile evrensel hukuk kuralı olan aleyhe değişikliğin geçmişe yürürlü olarak uygulanamayacağı kuralı karşısında hukuksal olarak bir sonuç doğurmaz. 12 Eylül ile hesaplaşma iddiasında olanların içtenlik testi, onun en önemli kurumu olan YÖK’ü kaldırmaktır ve bu içtenlik testinden geçilememiştir.

· Bu Anayasanın, 12 Eylül Anayasasının hazırlanma ve Ulusa dayatılma sürecinden hiçbir farkı yoktur.12 Eylül 1980 bir dikta anayasasıyken, bu da topluma dayatılan bir “dikte” anayasasıdır.

· Bu, ulusal uzlaşmaya dayanmayan, bir partinin siyasi önceliklerine dayalı ve denetlenme hazımsızlığını ortadan kaldırmaya yönelik bir parti anayasasıdır. Görüldüğü gibi söz konusu olan ülkenin anayasası değil, iktidarın bana-yasası’dır !

· Bu değişikliğin ardından, doğrudan veya dolaylı olarak ülkenin tekil yapısının ortadan kaldırılacağı,federatif bölgelerin kurulacağı başka bir değişiklik gelecek -ki bu açıkça ifade edilmektedir- ve artık bunları denetleyecek, ulusal çıkarlara ve hukuka aykırı görerek iptal edecek bir AYM ve yargı kalmayacaktır.

· Bu Anayasa, emperyalizmin, küresel sermayenin Türkiye’yi ele geçirmesinin, ayrılıkçı istemlerin somut olarak ve fiilen yaşama geçirilmesinin çatısını oluşturacak bir değişikliktir.
Bu paketi destekleyenlere şöylece bir bakmak (ABD, AB, Pensilvanya) yeterlidir. BDP ise birlikte aynı cephede yer alarak Milletin gerçeği daha açık görmesini engellemek adına ve aldığı talimatla sözde paketi boykot etmekte, ancak bu şekilde “evet” lerin önünü açmaktadır. Gerçekte ABD, AB, BDP, siyasal iktidarla aynı saf ve cephededir.

· Üstelik, millet sözünü ağzından düşürmeyenlerin tüm maddeleri tek bir paket olarak oylatarak senin iradene set ve ipotek koyduğunu, sana 12 Eylül 1980’den bile daha geri olacak biçimde istediğine oy verme olanağı tanımadığını, seçimlerde bile yüksek barajla iradene engel olduğunu da unutma !

AZİZ TÜRK ULUSU!

Bu pakete evet demek;

· Türkiye’nin parçalanmasına evet demektir!

· Küresel sermayenin denetimsiz olarak Türkiye’yi, kaynaklarını, madenlerini, topraklarını,kısaca tüm ulusal varsıllıklarını, yani çocuklarımızın geleceğini talan etmesine evet demektir,

· Ayrılıkçı istemlerin yaşama geçirilmesine, böylece 87 yıl önce yedi düvelin silahla kabul ettiremediği Sevr’in kabulüne evet demektir,

· Sana ait olan ve bağımsız Türk yargısı eliyle kullandığın denetimin gasbedilmesine, yolsuzlukların, hırsızlıkların, uğursuzlukların denetlenmesinin ortadan kaldırılmasına, keyfi bir yönetime,hesap sorulamamasına, yani sivil bir diktatörlüğe evet demektir,

· Ulusal egemenliğin küresel güçlere ve sermayeye devredilmesine evet demektir.

· Üniformasız ve postalsız ancak gerçek ve kalıcı bir sivil diktaya, kuvvetlerin tek elde toplandığı bir diktatörlük rejimine evet demektir.

· Ve “evet” dersen bunların geri dönüşü yoktur, çünkü artık denetim yapacak, hesap soracak bağımsız bir yargın olmayacaktır.

AZİZ TÜRK ULUSU !

Bu bir sağ-sol, şu veya bu parti sorunu değil, ulusal bir sorundur, yaşamsal bir sorundure , varolma sorunudur. Bu, ulusal ile ile ulusla olmayanın savaşımı ve sorunudur.

Bu nedenle hangi partiye oy vermiş olursan ol; yani bu iktidara oy vermiş olsan bile:

Gerçekler çarpıtılarak, gizlenilerek,
Küresel güçlerin çıkarları ve istemleri doğrultusunda hazırlanan,
Bağımsızlığını, egemenliğini, denetim yetkini elinden alacak, ülkenin kaynaklarını ve varsıllıklarını,Hatta topraklarını küresel sermayeye peş keş çekecek, tekil devleti yok edecek,Türkiye’yi Yugoslavya yapacak bir çatı ve buna olanak verecek
Güdümlü, bağımlı, kağıt üzerinde yargı oluşturan, bunun alt yapısını hazırlayan
bu Anayasaya “HAYIR” de !

ÜLKENE, TEKİL YAPINA, ULUS DEVLETİNE, CUMHURİYETİNE, KAYNAKLARINA, ULUSAL YARGINA ve ONUN ARACILIIYLA KULLANDIĞIN DENETİM YETKİNE, KISACA GELECEĞİNE SAHİP ÇIK !

MİLLET SÖZÜNÜ AĞZINDAN DÜŞÜRMEYEN ama YABANCI FONLAR VE İKİTİDAR KAAYNAKLARI İLE ZENGİNLEŞEN, GÜNÜNÜ GÜN EDEN, GENETİĞİ DEĞİŞTİRİLMİŞ SÖZDE AYDINLARIN (GDA) YALANLARINA KULAK ASMA,

BİRÇOK KEZ KANITLADIĞIN ENGİN ve TARİHSEL SEZGİNE GÜVEN, HÜR BİR ULUS OLMA SEVDASI,VATAN ve MİLLET SEVGİSİ ile DOLU YÜREĞİNİN SESİNİ DİNLE, SÖMÜRGE OLMAYA, BOYUNDURUĞA,MODERN KAPİTÜLASYONLARA, SEVR’E 87 YIL SONRA BİR KEZ DAHA HAYIR DE !

ÜLKENDE ARTIK PERVASISZCA ve AÇIKÇA DALGALANDIRILAN TERÖR ÖRGÜTÜNÜN BAYRAĞINI,KÜSTAH SÖYLEMLERİ ve TEHDİTLERİ, ARDARDA GELEN ŞEHİTLERİNİ, MİLLET YOKSULLAŞIRKEN
İHALELERLE ZENGİNLEŞENLERİ UNUTMA,

İKTİDARIN KENDİ KİTAPÇIĞINDA AÇIKÇA BELİRTTTİĞİ ŞEKİLDE SEN ONLAR GİBİ KÜRESEL SERMAYEYİ DEĞİL; ÜLKENİ, KENDİNİN ve ÇOCUKLARININ GELECEĞİNİ , GELECEK KUŞAKLARINI DÜŞÜN !

İKİNCİ, HATTA ONDAN DA GERİ YENİ BİR 12 EYLÜL ANAYASASINA “HAYIR” DE!

SİVİL DİKTAYA, KALICI YENİ 15. MADDELERE “HAYIR” DE !

AB ve ABD sözcülerinin, senin iradeni ve oyunu yönlendirmeye yönelik “evet” çağrılarındaki saygısısızlık ve küstahlığın da YANITINI ver!

12 EYLÜL 2010 GÜNÜ SANDIKTA VİCDANINLA BAŞBAŞAYKEN BUNLARI HATIRLA VE

“GİT KAHVEYE, MÜHRÜ “VUR KAHVEYE !”

23 Aug 2010

This entry was posted in Uncategorized. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *