BİR EKONOMİ TETİKÇİSİNİN İTİRAFLARI 3-4 /10‏

BİR EKONOMİ TETİKÇİSİNİN İTİRAFLARI 3-4 /10
Bölüm 1 / 2 https://nacikaptan.com/?p=171

Her seferinde Nixon ülkeyi kovaya atmadan önce İslamiyet’e küfürler ediyordu:
“Müslüman köpekler,Muhammed’in canavarları, Müslüman şeytanlar” gibi. En sonunda da haritadaki çengelinden Endonezya’yı kaldırarak “Bunu da Dünya Bankasına verelim. Bakalım bize bundan nasıl para kazandırabilir” dedi. Gösteriden çıktıktan sonra tercümanımla aramda şu konuşma geçti. “Dalang, Nixon’a Vietnam dışında niye yalnızca Müslüman ülkeleri kovasına attırdı ?”

BİR EKONOMİ TETİKÇİSİNİN İTİRAFLARI 3
ENDONEZYA: BİR EKONOMİ TETİKÇİSİNE DERSLER
İlk görevim Endonezya’da olacaktı. Endonezya yüzyıllarca çeşitli ülkelerin egemenlik savaşlarına sahne olmuş, nihayet 1949 da Sukarno’nun liderliğinde Hollanda’dan bağımsızlığını kazanmıştı. Fakat 17500 adadan ve sayısız dil, kültür, ırktan oluşan ülkede birliği sağlamak kolay olmamıştı. Kanlı iç savaşları takiben general Suharto 1968 de bir darbeyle başkan oldu.
Amerika Vietnam’daki başarısızlığının domino etkisi yapmasından ve komünizmin diğer ülkelere yayılmasından korkuyordu. Anahtar ülke Endonezya idi. MAIN’in elektrifikasyon projesi, Amerikanın Güneydoğu Asya’daki egemenliğini garantileme master planının bir parçasıydı. Amerikan dış politikası Suharto’nun İran Şahı gibi
davranacağı savına dayanıyordu. Endonezya’da elde edecek kazanımların tüm İslam dünyasında, bilhassa patlamaya hazır bekleyen Ortadoğu’da yankıları olacaktı. Bu da yetmezmiş gibi Endonezya’da petrol vardı. Rezervlerin miktarını kimse bilmiyordu fakat parlak görünüyordu.
Endonezya’ya varınca, iki kişilik heyetimizin başkanı şöyle dedi: ”Evet, burada bulunmamızın sebebi, dünyanın en yoğun nüfusuna sahip adası Java’nın elektrifikasyon master planını hazırlamak. Fakat bu buzdağının görünen kısmı. Esas amacımız, Endonezya’yı komünizmin kıskaçlarından kurtarmak ve kuzey komşuları Vietnam,   Kamboçya,  Laos’un izinden gitmesini önlemek. Entegre bir elektrik sisteminin kurulması, kapitalizm ve demokrasinin hakimiyetini garantileyecektir.
Master planı hazırlarken, Endonezya’daki petrole ihtiyacımız olduğunu dikkate alıp, limanların, boru hatlarının, inşaat şirketlerinin bolca elektrik almasını sağlayın. Eksik yönde hata yapmaktansa, fazla yönde hata yapmamız daha iyidir.”
Master Plan tamamlandıktan sonra plan dahilindeki bölgeleri gezmeye çıktım. Tercümanım beni Bandung’da bir kukla (karagöz) gösterisine götürdü. Dalang denen kuklacı 100’ün üstündeki kuklayı farklı seslerle seslendiriyordu. Ömür boyu
unutamayacağım gösteride kuklalardan biri Richard Nixon’du. Nixon kılıklı kuklanın arkasında Orta Doğu ve Uzak Doğu haritası vardı. Ülkeler,haritadaki kendi yerlerinde çengellerde asılıydı. Yerde de, üstünde $ işaretleri bulunan bir kova vardı. Nixon haritaya yaklaştı, Vietnam’ı çengelinden çıkarıp ağzına soktu.
“Ayy, acı, çok kötü, bundan istemiyoruz” deyip kovaya attı. Yüzünü tekrar haritaya döndü.
Sonraki ülke seçimleri beni şaşkınlık içinde bıraktı: Zira Güney Doğu Asya’nın domino ülkelerini değil, hep Orta Doğu ülkelerini seçiyordu: Filistin, Kuveyt, Suudi Arabistan, Irak, Suriye ve İran, arkadan Pakistan ve Afganistan.
Her seferinde Nixon ülkeyi kovaya atmadan önce İslamiyet’e küfürler ediyordu:
“Müslüman köpekler,Muhammed’in canavarları, Müslüman şeytanlar” gibi. En sonunda da haritadaki çengelinden Endonezya’yı kaldırarak “Bunu da Dünya Bankasına verelim. Bakalım bize bundan nasıl para kazandırabilir” dedi.
Gösteriden çıktıktan sonra tercümanımla aramda şu konuşma geçti.
“Dalang, Nixon’a Vietnam dışında niye yalnızca Müslüman ülkeleri kovasına attırdı ?”
“Çünkü plan böyle. Vietnam ilk adımdan başka bir şey değildi. Tıpkı Naziler için Hollanda’nın olduğu gibi. Gerçek hedef Müslüman dünyası.”
“Amerikanın anti-islam olduğuna inanamam” “Öyle mi? Ne zamandan beri? Kendi tarihçilerinizden birini, Arnold Toynbee adlı İngilizi oku da gör. Ta ellilerde, gerçek savaşın komünistlerle kapitalistler arasında değil , Hıristiyanlarla Müslümanlar arasında olacağını söylemişti. “ Civilization on Trial” ve “The World and The West” adlı kitaplarına bir bak”
“İyi de Müslümanlar ile Hıristiyanlar arasında niye düşmanlık olsun ki?
“Çünkü Batı, özellikle de lideri Amerika, dünyayı hakimiyeti altına almak, tarihin en büyük imparatorluğunu kurmak istiyor. Neredeyse başaracak. Şu anda önündeki tek engel Sovyetler Birliği. Fakat Sovyetleri kalıcı bir engel olarak görmüyor.Dinleri yok,inançları yok, ideolojilerinin içi boş. Tarih boyunca iman her şeyin önünde gelmiştir. Biz Müslümanlarda da iman var, hatta sizden fazla. O yüzden bekliyoruz ve güçleniyoruz. Sonra bir yılan gibi saldıracağız.”
“Ne korkunç! Bunu değiştirmek için ne yapabiliriz?
“Bu kadar açgözlü olmaktan vazgeçin. Ve de bencil. Büyük evlerinizden, süslü mağazalarınızdan başka gerçekler de var dünyada. İnsanlar açlıktan ölürken siz arabalarınızın benzinini düşünüyorsunuz. Bizimki gibi ülkeler yoksulluk içinde boğulurken imdat çığlıklarımızı duymuyorsunuz. Size bunları söylemeye çalışanlara kulaklarınızı tıkıyorsunuz. Onlar sizin için ya radikal ya komünist . Bu tutumunuzu bırakmazsanız sonunuz hiç iyi olmayacak.”
BİR EKONOMİ TETİKÇİSİNİN İTİRAFLARI 4
Kukla oynatıcı Dalang’a birkaç gün sonra yolda kimliği bilinmeyen biri çarptı ve öldü. Genç Endonezyalılarla yaptığım konuşmalar gözlerimin açılmasını sağladı. Bencil bir dış politikanın gelecek kuşaklara yaramayacağını fark ettim. Günlüğüme şunları yazdım.
“Yoksul ülkelere dış yardım kılıfı altında verdiğimiz borçlar bugünün çocuklarının ve onların torunlarının rehine olmasına yol açıyor. Şirketlerimizin, onların kaynaklarını talan etmesine izin vermek ve bize olan borçlarını ödeyebilmek için eğitim, sağlık gibi hizmetlerden feragat etmek zorunda kalacaklar. Amerika Vietnam gibi sömürge savaşlarında harcadığı bütün parayı dünyadan açlığı kaldırmaya, eğitim ve temel sağlık hizmetlerine herkesin ulaşabilmesine, ormanların , sulak alanların korunmasına harcasaydı dünya nasıl bir dünya olurdu acaba?”
PANAMA
Panama havaalanına 1972’nin bir Nisan akşamı ayak bastım. Yol boyunca gördüğüm bilboard’ları başkan Omar Torrijos’un resimleri süslüyordu. MAIN’in devasa Kalkınma Master Planının son görüşmelerini yapmakla görevlendirilmiştim. Plan, bu iki milyonluk minicik fakat son derece stratejik ülkeye enerji, ulaşım ve tarım sektörlerinde Dünya Bankası, Amerikan Kalkınma Bankası ve USAID’in milyarlarca dolar yatırım yapmasına zemin hazırlayacaktı. Panama vaktiyle, Columbia’nın bir parçasıyken, Süveyş kanalını açan Fransız mühendis Ferdinand de Lesseps burada da kanal açma girişiminde bulunmuştu. De Lesseps başarılı olamadı fakat Theodore Roosevelt’in Panama’ya göz dikmesine yol açtı. 1903’de Amerika bir savaş gemisi göndererek kıstağı işgal etti ve Panama’yı bağımsız devlet olarak ilan etti. Kukla bir hükümet kurarak ilk kanal anlaşmasını imzaladı. Anlaşma, yapımı planlanan kanalın iki yakasının Amerikan bölgesi olmasını öngörüyor, Amerikan müdahalesini meşru kılıyor ve bu sözde bağımsız ülkenin tam kontrolünü veriyordu.
Yarım yüzyıl boyunca Panama, Washington’la güçlü bağlar içinde bulunan varlıklı ailelerce yönetildi. Bunlar, Amerikan çıkarlarını korumayı görev edinmiş sağcı diktatörlerdi. Halkın korkunç yoksulluk içinde, büyük plantasyon ve şirketlerin kölesi halinde yaşaması umurlarında değildi. Son diktatör Arias’ı Omar Torrijos bir darbeyle indirip devlet başkanı oldu. Torrijos döneminde Panama, tarihinde ilk kez Washington veya başka bir yerin kuklası olmadı. Moskova veya Beijing’in tahriklerine kapılmadı. Torrijos sosyal reforma ve yoksullara yardıma inanıyordu fakat komünizme de karşıydı. Panama kanalını ve çevresini tamamen Amerika’ya ait olmaktan kurtarıp Panama devletine iadesi için Torrijos başkan Jimmy Carter ile müzakerelere başladı. Carter mantıklı ve duyarlı bir insandı fakat Washington’daki muhafazakarlar ve dinciler yaygarayı kopardı. Nasıl olur da bu milli savunma kalemizi, Amerikan dehasının sembolünü, Amerika’nın ticari çıkarlarının düğüm noktasını elden çıkarmaya kalkardık?
Başkan Carter bütün itirazlara kulak tıkayarak 1977’de Kanalı ve Kanal Bölgesini Panama’ya devreden anlaşmayı imzaladı. Uzun ve eziyetli bir ikna sürecinden sonra Kongre’nin anlaşmayı onaylamasını sağladı. Bunun üzerine muhafazakarlar intikam almayı ahdetti.
Başkan Carter’dan sonra gelen Reagan hükümeti kanalı geri almak için epeyce uğraş verdi. Fakat Torrijos karşı koydu. Bunun üzerine 31 Temmuz 1981’de bir uçak “kazasında” hayatını kaybetti. Bir kez daha Latin Amerika basını “ CIA suikastı” başlıkları attı. 52 yaşındaki Torrijos’un ölümü CIA’nin suikastlar dizinine bir yenisini eklemişti.
Torrijos yaşasaydı, Orta ve Güney Amerika ülkelerinde gittikçe artan şiddeti önlemenin çaresini bulacaktı. Petrol şirketlerinin Amazon havzasını mahvetmesine izin vermeyecek, Washington’un terörist ve uyuşturucu savaşı dediği, ama aslında çaresiz insanların evlerini ve ailelerini koruma girişimlerini hafifletecek çözümler üretecekti. En önemlisi, Güney Amerika’da, Afrika’da ve Asya’daki liderlere örnek olacaktı. Tabi ki CIA, NSA VE ET’ler buna izin vermeyecekti.
Torrijos’un halefi Manuel Noriega başlangıçta selefinin izinden gidiyor izlenimi verdi. Fakat Torrijos adalet ve eşitlik timsali iken, Noriega kısa sürede yolsuzluk ve kanunsuz işlere bulaştı. Dahası Amerika’nın tropik savaş eğitim üssü “School of Americas” ın süre uzatımına izin vermedi. Bunun üzerine 20.12.1989’da Amerika Panamaya,II.Dünya Savaşından bu yana bir ülkeye yapılan en büyük hava saldırısını düzenledi.
Bu, sivil halka yapılan haksız bir saldırıydı. Oysa Panama ve Panamalılar ne Amerika ne de başka bir ülke için tehdit teşkil ediyordu. Noriega Şilinin Pinochet’si ,Nikaragua’nın Somosa’sı gibi katliam yapmamış, insan haklarını çiğnememişti. Tek yaptığı Kanal Antlaşmasına uyulmasını istemek ve yeni bir Kanal için Japonlarla görüşmekti. Amerikan askerlerinin bu iki milyonluk şehirde büyük-çocuk sayısız insan öldürmesine ve şehrin büyük bölümünü yakmasına Washington’un gösterebildiği tek gerekçe, Noriega’nın uyuşturucu kaçakçılığı idi. Bu şehrin dünyanın en değerli arazilerinden birinin üstünde olduğundan kimse söz etmiyordu tabi.
Noriega Amerika’ya getirilip, kendi ülkesindeki eylemleriyle Amerikan yasalarını ihlal ettiği gibi örneği görülmemiş bir iddia ile yargılandı ve 40 yıla mahkum edildi. Saldırı , Amerika’nın imparatorluk kurmanın eski usullerine döndüğünü, Reagan gibi Bush’un da amaca ulaşmak için muazzam güç kullanmakta tereddüt etmeyeceğini dünyaya gösteriyordu. Hedef, Torrijos mirasını kukla bir hükümete devretmek kadar,Irak gibi başka ülkeleri de sindirmekti.
Bush hükümetinin yaptığı terörizmden farksız, gayri meşru bir eylemdi. Amerikan Ordusu bu bombardımandan sonra 3 gün boyunca basını, Kızılhaç’ı ve diğer gözlemcileri şehre sokmadı. Bu arada askerler ölüleri yakıp gömdüler. Suç delillerinin yok edilmesi ve katliamın boyutları konusunda sorulan sorular hep cevapsız kaldı.
Dünya bu olayı şiddetle kınadığı halde basına uygulanan sansür yüzünden pek az Amerikalının haberi oldu. Amerika sahip olduğu gücü iğrenç bir biçimde kötüye kullanarak küstah Amerikalı politikacıların ve onların Panamalı yardakçılarının amaçlarına hizmet etmişti. Nitekim Torrijos döneminden önce Amerikan hükümetinin kuklası olan oligarşi tekrar iktidara getirildi ve Amerika kanalın kontrolünü yeniden ele geçirdi.
Naci Kaptan
Devam edecek
This entry was posted in ABD - AB - EMPERYALIZM, Dizi Yazilari, Ekonomi. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *