NEDEN HAYIR 38 *** NEDEN HAYIR? Metin Feyzioğlu‏

NEDEN HAYIR 38 
NEDEN HAYIR?

  
Metin Feyzioğlu, Seçmen

 

(Ankara Barosu Avukatı, Prof. Dr.,  Ankara Hukuk Fakültesi Ceza ve Ceza Muhakemesi Hukuku Anabilim Dalı Başkanı, Ankara Hukuk Fakültesi Önceki Dekanı)
 
ÖZET
 
1.  Anayasa değişikliği yargı bağımsızlığını yok etmektedir.
 
2. Yargı bağımsızlığı hakim ve savcıların ayrıcalığı değil,  sizin, benim, hepimizin hak ve özgürlüğünün güvencesidir.
 
3. Yargı bağımsız değil ise, hak ve özgürlükler sözde kalır. Çünkü bağımsız olmayan yargı, iktidardaki siyasi partinin tarafında yer alır; hukuk kurallarının, hak ve adaletin emrettiğini değil, iktidarın taleplerini yerine getirir.
 
4. “Yetmez ama evet” demek için, yetmese dahi bir iyileştirme yapılması gereklidir.  Oysa Anayasa değişikliğiyle, 12 Eylül faşist anayasasının ilk şeklinden bile  daha baskıcı bir sistem kurulmaktadır.
 
5. Yargı bağımsızlığı yok edilerek istikrar sağlanamaz.
 
6. Yargı bağımsızlığı yok edilerek darbelerle ve darbecilerle mücadele edilemez; 12 Eylül’le  hesaplaşılamaz.
 
7. Kendileri bağımsız olmayan HSYK üyeleri, yargı bağımsızlığını sağlayamazlar:
a. HSYK’ya ilk derece hakim ve savcılarının seçeceği 10 üye hakkında soruşturma açma yetkisi Adalet Bakanı’nda olacaktır. Bu üyelerin görev süreleri dolduğunda Ankara’da kalabilmeleri de Adalet Bakanının kendilerini Bakanlıkta veya Bakanlığın ilgili ya da bağlı kuruluşlarında görevlendirmesine bağlıdır.
 
b. Türkiye Adalet Akademisinin HSYK’ya seçeceği üyenin iktidara bağlı olma ihtimali yüksektir. Çünkü Adakemi Genel Kurulu’nda çoğunluk Adalet Bakanlığı bürokratlarındadır.
c. Cumhurbaşkanının doğrudan seçeceği 4 üyenin de iktidara yakın duracağı çok yüksek bir ihtimaldir.
d. Adalet Bakanının ve Bakanın talimatlarını yerine getirmekle yükümlü olan Adalet Bakanlığı Müsteşarının HSYK’da yer almaya devam etmesinin demokratik hiçbir açıklaması yoktur.
e. Neticede HSYK’da çoğunluk, siyasi iktidara bağlı veya siyasi iktidara yakın görüşte olması beklenen üyelerin eline geçmektedir.
 
8. HSYK’nın ve Anayasa Mahkemesi’nin yapısını değiştiren hükümlerin dışındaki hükümlerin çoğunluğu ya mevcut düzenlemelerin veya uygulamaların tekrarıdır ya da işlevsizdir. Korkarım amaç, süslü maddelerin yarattığı cazibeyi kullanarak, devleti, başa çıkılmaz otoriter bir aygıta çevirecek maddelerin Anayasaya girmesini sağlamaktır.
 
9. Bitaraf kalanın bertaraf edilme tehlikesi var ise, herkesin bir daha düşünmesi ve özgürlükten yana taraf olması gereklidir. Bir nefes özgürlüğe muhtaç hale gelmeden!
 
GİRİŞ
12 Eylül 2010’da yapılacak olan Anayasa değişikliğine ilişkin halk oylamasında, oylayacağımız metinde yer alan ve yargı bağımsızlığını, hakim ve savcı teminatlarını ilgilendiren hükümlere dair bazı sorular ve cevaplar hazırladım.  Değineceğim konular, bütün sorunları kapsamayacak. Çünkü amacım olabildiğince basit bir şekilde belirli hususları anlatmak ve anayasa paketinin özü hakkında düşüncelerimi açıklamaktan ibaret.
Hangi siyasi partiye mensup olursak olalım, oyladığımız metin, yalnızca bizim değil, çocuklarımızın, hatta torunlarımızın geleceğiyle ilgili. “Boş ver” demek, oy vermemek, tatile çıkmak, çıkılmış olan bayram tatilini bir gün daha uzatmak, “bir tek benim oyuma mı kaldı bu iş” diye mazeret üretmek lüksümüz yok.
Evet, bir tek benim, bir tek sizin oyunuza kaldı bu iş.
Demokrasi zordur; hukuk devletine sahip çıkmak zordur; sorumluluk ister; bilinçli olmayı gerektirir.
Demokrasiye ve hukuk devletine layık olduğumuza yürekten inanıyorum.
Oy vermeden önce düşünmek zorundayız;  bize hangi ilacın içirildiğini öğrenmek zorundayız; neye oy verdiğimizi bize kimse anlatmıyorsa, bu durumdan şüphe etmeyi akıl etmek zorundayız.
Dilerseniz okuyun.
“Hayır” oyu verecekseniz de okuyun, “evet” oyu verecekseniz de okuyun.
“Hayır” diyecekseniz,  somut gerekçeleriniz olsun; olsun ki başkalarına anlatabilin.
“Evet” diyecekseniz, zaten geleceğimizle ilgili kararınızı vermişsiniz; “bu iyidir” demişsiniz.
 
Düşünerek karar verdiyseniz okumaktan zarar gelmez; yanlışlarımı bulursunuz, haklılığınızı tesciller, gönül rahatlığıyla oy verirsiniz. Madem daha özgür, daha demokratik bir Türkiye istiyoruz, farklı düşünceleri öğrenmekten ne zarar gelebilir ki?
Yeteri kadar incelemeden karar verdiyseniz veya “ne bileyim ben içimden evet demek geçiyor” diyorsanız,  okuyun; yalnızca birkaç dakikanızı alır. Belki okuduktan sonra içinizden farklı bir şeyler geçer. Kim bilir?
 
SORU 1:
Yeni düzenlemeler yargı bağımsızlığını sağlıyor mu?
CEVAP 1:
Hayır, yeni düzenlemeler yargı bağımsızlığını tamamen yok ediyor.  Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun  (HSYK) yapısında gerçekleştirilecek değişiklikler sonucunda hakimler iktidara bağlanıyor, hakim ve savcılar tamamen teminatsız bırakılıyor.
Yargı bağımsızlığı, demokrasinin vazgeçilmez koşuludur. Bu nedenle, iktidara bağımlı bir yargı dünyanın hiçbir demokratik ülkesinde yoktur. Yargısı iktidara bağımlı bir devlet, Avrupa Birliği’ne de giremez. Yapılmak istenen değişiklik yargıyı iktidara bağımlı hale getirdiği için demokratik değildir, Avrupa Birliği standartlarına da açıkça aykırıdır.
 
 
SORU 2:
Anayasa değişikliği yargı bağımsızlığını ne şekilde tehdit ediyor?
CEVAP 2:
Anayasa değişikliği yargı bağımsızlığını tehdit etmenin ötesinde, yok ediyor.
Bugünkü sistemde iktidar, yalnızca ilk derece mahkemelerinde görev yapan hakimler üzerinde büyük nüfuz sahibi iken (ve bu ülkenin aydınları on yıllardır bunun değişmesi için çaba sarf ederken), halk oylamasına sunulan metin kabul edildiği takdirde, Danıştay ve Yargıtay da iktidara bağımlı olacaktır. Bir başka anlatımla, 12 Eylül Anayasasının getirmiş olduğu ve neredeyse otuz yıldır avukatların, baroların, hakimlerin, savcıların, üniversitelerin ortak bir dille eleştirdikleri, değiştirilmesini istedikleri baskıcı sistem, daha da baskıcı hale gelecektir.
Bu mudur 12 Eylülle hesaplaşmak?

Biz, “ilk derece hakimleri de bağımsız olsun, hakimleri bağımsız, savcıları teminatlı olmayan bir ülkede özgürlükten söz edilemez, tüm adli sistem vatandaş üzerinde ezici bir baskı ve zulüm mekanizmasına, iktidarın gücünü pekiştirme aracına dönüşür” derken, 12 Eylül Anayasasını mumla aratacak bir değişiklik, nasıl olur da 12 Eylülle hesaplaşmak olarak paketlenip sunulabilir!
Bir bütün olarak bakıldığında hakimlerimiz, savcılarımız, avukatlarımız fedakar, namuslu, cesur, bin türlü sıkıntıya göğüs geren meslek insanlarıdır. Kuşkusuz her meslekte, o mesleğe yakışmayan “çürük elmalar” olur. Yargı söz konusu olduğunda, bunların derhal ve en etkili şekilde tasfiye edilmesi gerekir.  Ancak bir ülkede yargı bağımsızlığı, yargı mensubunun cesaretine bırakılmış ise, o ülkede yargı bağımsız değildir. Ne zaman ki sistem en çekingen yargı mensubunun dahi görevinin gereğini yapmaktan çekinmeyeceği kadar güvenceli hale getirilir,  o zaman bu ülkenin insanları, yargı bağımsızlığının sağladığı bütün güvencelere sahip olur ve özgürlüğün tadını doya doya yaşamaya başlar.
 
 
SORU 3:
Yeniden yapılandırılan HSYK yoluyla hakim ve savcılar siyasi iktidara nasıl bağımlı hale getiriliyor?
CEVAP 3:
1. Hakim ve savcıların özlük işleri, atanmaları, yükselmeleri, disiplin işleri, meslekten çıkarılmaları, Yargıtay’a ve Danıştay’a üye seçimi vs. siyasi iktidardan bağımsız bir kurul olması gereken HSYK’nın görevidir.
2. Bu kurul siyasi iktidardan bağımsız olmaz ise, kurula tabi olan hakimler ve savcılar, kurul vasıtasıyla iktidara bağımlı kılınırlar. Bir yargı mensubunun yükselmesi fiilen iktidar partisinin elindeyse, kendisine disiplin cezası verilmesi fiilen iktidar partisinin takdirindeyse, tayini fiilen iktidar partisine bağlıysa, meslekten ihracı fiilen iktidar partisinin hakimiyet alanındaysa o yargı mensubu iktidara bağımlıdır; iktidarın memuru haline getirilmiştir.
3. Bu bağımlılığın doğrudan veya araya aracılar koymak suretiyle dolaylı bir şekilde tesisi arasında fark yoktur; sonuç  aynıdır:  İktidara bağımlı yargı.
4. Halk oylamasına sunulan HSYK’nın yeni yapısına ilişkin düzenleme incelendiğinde (Anayasa md. 159) hakimlerin iktidar partisine nasıl bağlandığı açıkça görülmektedir.
5. HSYK, başkan dahil toplam yirmi iki üyeden oluşturulmaktadır:
a. HSYK’nın başkanı Adalet Bakanıdır.  Adalet Bakanlığı müsteşarı kurulun doğal üyesidir. Adalet Bakanlığı müsteşarı, kanunen Adalet Bakanının talimatlarını yerine getirmekle yükümlü bir yüksek bürokrattır. Yani bakana bağlıdır. Avrupa Birliği’nin bütün raporlarına, yıllardır ülkemizde oybirliğiyle dile getirilen eleştirilere rağmen, Bakan ve Müsteşar Kuruldan çıkarılmamaktadır.
b. HSYK’nın üç üyesi Yargıtay Genel Kurulunca, iki üyesi Danıştay Genel Kurulunca seçilecektir. Yüksek mahkemelerin HSYK’ya üye seçiminde Cumhurbaşkanı’nın devreden çıkarılması yerindedir. Ancak yeni düzenlemede, Yargıtay’ın ve Danıştay’ın seçeceği üyelerin sayısı arttırılmamakta, buna karşın başka kurumların veya makamların seçeceği yeni üyelikler yaratılarak, Yargıtay ve Danıştay’dan seçilen üyelerin azınlıkta kalması sağlanmaktadır. Yeni üyelerin siyasi iktidardan bağımsız olması durumunda,  yüksek mahkemelerin seçtiği üyelerin sayısının azınlıkta kalması siyasi bir tercih olarak hoş görülebilir. Ancak yeni üyelerin tamamı doğrudan veya dolaylı bir şekilde siyasi iktidara tabi ise, buradaki siyasi tercih, demokrasiden yana bir tercih değildir; yargıyı siyasi iktidara bağlayacak bir tercihtir. Yargının siyasi iktidara bağlandığı sistemlerde demokrasi olmaz.
c. HSYK’ya dört üye Cumhurbaşkanınca doğrudan atanmaktadır. Siyasi bir geçmişe sahip olan (ve siyasi geçmişe sahip olması bir demokraside son derece normal kabul edilmesi gereken) Cumhurbaşkanının kendi siyasi görüşüne yakın görevlendirmeler yapabileceği ortadadır. Bu değişikliğin sonucu olarak siyasi iktidar, yargı üzerindeki nüfuzunu arttıracak, yargı, iktidara tam bağımlı hale gelecektir.
d. Türkiye Adalet Akademisi Genel Kurulu da HSYK’ya bir üye seçecektir.    Akademinin Genel Kurulunda çoğunluk, Adalet Bakanlığı’ndan gelen bürokratlardadır. Dolayısıyla Akademi Genel Kurulunun seçtiği üye de büyük ihtimalle siyasi iktidara yakın, hatta siyasi iktidara tabi bir üye olacaktır.
e. Üç üyeyi idari yargı hakim ve savcıları, yedi üyeyi adli yargı hakim ve savcıları kendi içlerinden belirli şartları taşıyan hakimler arasından seçeceklerdir. Yani idare mahkemelerinde ve adliyelerde görev yapan hakimlere HSYK’ya üye seçme hakkı tanınmaktadır. Bu şekilde seçilen üyelerin toplam sayısı 10’dur ve en büyük grubu oluşturmaktadırlar.  Kuruldaki yüksek hakimlerin sayısı beş iken, ilk derece mahkemelerinden gelen hakimlerin sayısının bunun iki katı olması tartışılabilir.  Bu eleştiri bir yana, ilk derece hakim ve savcılarına HSYK’ya üye seçme hakkının tanınması ilk bakışta son derece yerinde bir düzenlemedir. Ne var ki satır aralarına yerleştirilmiş, metnin çeşitli yerlerine dağıtılmış hükümler, ilk derece hakim ve savcılarınca seçilen kurul üyelerini Adalet Bakanına, dolayısıyla siyasi iktidara bağımlı kılmaktadır.  Başka bir anlatımla, hakimleri bağımsız, savcıları teminatlı kılması gereken HSYK’nın on üyesi, iktidara bağımlı olma riskini taşımaktadır.
 
f. Şimdi soralım:  İktidara bağımlı bir HSYK üyesinin, meslektaşlarının haklarını iktidara karşı koruyabileceğine kim inanır?
 
SORU 4:
İlk derece hakim ve savcılarının seçtiği on üye neden iktidara bağımlı olacaktır?
CEVAP 4:
On üyenin iktidara bağımlı olma ihtimali vardır. Böyle bir ihtimal olduğuna göre, yapılan görevin niteliği gereği söz konusu üyelerin iktidara bağımlı olacakları kabul edilmelidir. Çünkü iktidara bağımlı üyelerin risk altına sokacakları menfaat, özgürlüğümüzdür, geleceğimizdir.
1. İlk derecede görev yapan (yani Yargıtay ve Danıştay üyesi olmamış) hakim ve savcılar hakkında soruşturma açılmasına izin verme yetkisi Adalet Bakanına (Anayasa’daki  ifadeyle HSYK Başkanına) verilmektedir (Anayasa md 159/9). HSYK’nın ilk derece mahkemelerinden gelmiş bu on üyesi hakkında da, hem HSYK’da görevde iken hem de görevleri sona erdikten sonra soruşturma açılmasına izni verme yetkisi Adalet Bakanı’nda olacaktır.
Şöyle düşünelim: Bir kooperatifin yönetim kurulu toplantısındayız. Hepimiz genel kurul tarafından seçilerek yönetim kurulu üyesi olmuşuz.  Yönetim kurulu başkanı, bazı kooperatif çalışanlarının işten çıkarılmasına dair bir öneri getiriyor.  İçimizden bu öneriye karşı çıkanlar var. Fakat yönetim kurulu başkanının eline şöyle bir yetki verilmiş: Başkan, yönetim kurulu üyeleri hakkında ceza soruşturması açma yetkisine sahip. Şimdi kendi kendimize soralım:  Kooperatifimizin yönetim kurulu üyeleri, kendileri hakkında ceza soruşturması açma, ceza mahkemelerinde yargılatma yetkisine sahip olan bu başkanın önerisine karşı çıkabilir mi? Cevap herhalde açık; hiç kimse kolay kolay böyle yetkilerle donatılmış bir kooperatif başkanına karşı çıkamaz.
 
Şimdi tekrar soralım: Bir kooperatifte dahi kabul edemeyeceğiz bu örneği, özgürlüğümüzün güvencesi olması gereken hakimlerin  bağımsızlığının, savcıların teminatının tek güvencesi olan HSYK söz konusu olduğunda nasıl içimize sindireceğiz?
 
2. HSYK’da ilk derece hakim ve savcılarına ayrılan kontenjanı dolduracak bu on üye, ülkenin çeşitli yerlerinde görev yapmakta iken, meslektaşlarının oylarıyla seçilerek Ankara’ya geleceklerdir.  Görev süreleri dört yıldır. Dört yılın sonunda yine ülkenin herhangi bir yerine tayin edileceklerdir. Eşi, “eş durumu”ndan Ankara’ya tayin edilmiş, çocukları Ankara’da okula başlamış, kendisine her hakimin hak ettiği gibi kullanışlı bir lojman tahsis edilmiş HSYK üyesi bu hakimin Ankara’da kalmasının garantili bir yolu vardır: Adalet Bakanının kendisini, Anayasa’nın 159/11 maddesine göre Adalet Bakanlığı merkez teşkilatında veya Bakanlığa bağlı bir kuruluşta veya Bakanlığın ilgili bir kuruluşunda görevlendirmesi!
 
3. Ne kadar fedakar, ne kadar görevine bağlı olursa olsun hakim de insandır, hakimin de bir ailesi vardır, hakimin de sorunları vardır. Herkes gibi, sizin gibi, benim gibi…
 
4. Şimdi ben size soruyorum, siz de kendinize sorun: Kuruldaki görev süresi sona erdikten sonra da Ankara’da kalmak isteyen, Ankara’da kalmak noktasında insani bir ihtiyacı olan HSYK üyesinin tek çaresi Adalet Bakanının kendisini Ankara’da görevlendirmesi ise, bu üyenin, Bakanın taleplerine karşı kayıtsız kalması mümkün müdür? En azından bu üyenin Bakanın olası taleplerine karşı direnebileceğinden nasıl emin olabiliriz?
5. Hakimin cesaretine terk edilmiş bir  “bağımsızlık”, bağımsızlık değildir. Söz konusu olan bir ülkenin geleceği, çocuklarımızın, torunlarımızın özgürlüğü ise,  bırakınız başkasının cesaretine, kendi cesaretinize güvenebilir misiniz?  Yoksa doğru düzgün bir sistemin kurulmasını mı istersiniz?  Madem Anayasayı değiştiriyoruz, niçin güvenilir bir sistem kurmuyoruz? Yoksa kurmak mı istemiyoruz?
6. Aslında yapılması gereken o kadar basit ki… Binlerce hakim ve savcının oyunu alarak HSYK’ya seçilmiş olan üyenin görev süresinin sonunda, kadro şartı aranmaksızın dilediği adliyede görevlendirilmesini sağlayacak  bir hükmü Anayasaya ilave etmek ve elbette soruşturma açılmasına izin verme yetkisini Adalet Bakanından alarak,  HSYK’ya vermek.
7. Peki, ülkemize demokrasi getireceği, darbe korkularını sona erdireceği, vatandaşa özgürlük sağlayacağı, bizi Avrupa Birliği’ne taşıyacağı ileri sürülen bu büyük “reform” yapılırken, neden bu kadar basit, ancak hakimleri gerçek anlamda bağımsızlığa kavuşturacak bir düzenlemenin yapılmasından kaçınılır? Yargı bağımsızlığı, demokrasiye mi engeldir? Yargı bağımsız olursa vatandaş özgür mü olamaz?
 
 
SORU 5:
Bugün kimse adliyeden, adli sistemden memnun olmadığına göre, Anayasa değişikliği  kısmen de olsa bir çözüm sağlamaz mı? Yani “yetmez ama evet” demenin  neresi yanlış?
CEVAP 5:
1. Anayasa değişikliği ülkemizin adalet sisteminin içinde bulunduğu derin krize kısmen dahi çözüm getirmiyor.  Adliyeden, başta avukatlar, hakimler ve savcılar olmak üzere kimsenin memnun olmadığı bir gerçek. Ancak “yetmez ama evet” denilmesi için, yapılmak istenen değişikliklerin sistemi  az da olsa iyileştirmesi, insanların gündelik hayatlarını  etkileyen, özgürlüklerini güvencesiz bırakan hatalı uygulamaları ve dağ gibi birikmiş sorunları  çözmeye yönelik olması gerekir.
2. Az önce çok somut olarak açıklamaya çalıştığımız üzere, Anayasa değişikliğiyle hem ilk derece hakim ve savcıları hem de Yargıtay ve Danıştay’ın yüksek hakimleri, doğrudan ve dolaylı yöntemlerle siyasi iktidara bağlanıyorlar. Bu ne demek? Hakim ve savcıların iktidardaki partiye bağlanması, iktidar partisinin taleplerini yerine getirmek zorunda kalması demek. Hangi siyasi parti iktidarda olursa olsun sonuç değişmez; bunun adı demokrasi değil, faşizmdir.
 
 
SORU 6:
Yargı bağımsızlığından bize ne? Hakimler de bizim gibi insan değiller mi?
Niye ayrıcalıklı olsunlar ki!

CEVAP 6:
1. Yargı bağımsızlığı, hakimlerin ayrıcalığı değildir;  toplumdaki her insanın hukuk devletinde yaşaması için bir zorunluluktur. Çünkü siyasi iktidara bağımlı olan yargı, iktidardaki siyasi partinin tarafını tutar; hukuk kurallarının, hak ve adaletin değil, iktidardakilerin taleplerini yerine getirir.
2. Hakimleri bağımsız olmayan bir devlette, insanların hakları ve özgürlükleri güvencede olamaz; hak ve özgürlükler iktidarın keyfine terk edilir. İktidarın keyfine terk edilen bir hak, gerçek anlamda hak değil, iktidarın bahşettiği lütuftan ibarettir. İktidar, lütfettiğini her zaman geri alabilir.
3. Bu sebeple bazen, bazı iktidarlar yargı bağımsızlığından rahatsız olabilirler. Ancak çağdaş değerleri özümsemiş demokratik toplumlarda, hiçbir iktidar, ne kadar rahatsız olursa olsun, yargı bağımsızlığını ortadan kaldırmaya, hakimleri doğrudan veya dolaylı yöntemlerle kendine bağlamaya kalkışmaz. Zaten sahip oldukları hakları yüzlerce yıllık mücadeleler sonucunda kazanmış toplumlar, gelip geçici iktidarların bunları kendilerinden almasına izin vermezler.
4. Netice: Elimizdeki özgürlüğün değerini, onu kaybetmeden önce bilmek zorundayız.
 
 
 
SORU 7:
“Yetmez ama evet!”
Gelin şunu bir defa daha düşünelim mi?
CEVAP 7:
1. İzin verirseniz bir benzetme yapayım: Lezzetli görünümlü bir helva yaptık. Aslında özenseydik, gerçekten lezzetli olabilirdi. Bütün malzemeler elimizin altındaydı, ama kullanmadık.  Neyse ki misafirler,  “hiç yoktan iyidir” diyen, kanaatkar insanlar. Zaten ilk helvayı yediğimiz günden bugüne tam 28 sene geçmiş; önemli bir yıldönümünü kutluyoruz!
2. Şimdi eksik malzemeli helvamıza birkaç damla zehir damlatalım ve sıcak sıcak servis yapalım.
3. Helvayı yiyip zehirlenen misafirler, sizce hala, “yetmez ama evet,  hiç yoktan iyidir” derler mi?
4. Lütfen bir daha düşünelim. Kendimiz için değilse bile, çocuklarımız için, torunlarımız için sağduyuyla düşünmeyi, duygularımıza kapılmadan değerlendirme yapmayı deneyelim.  Bir an için hangi siyasi partiye oy vermeye meyilli olduğumuzu unutalım.  12 Eylül 2010’da bir dönemliğine kim iktidar olacak, ona karar vermiyoruz. 12 Eylül’de; bu ülkenin insanları,  bizim çocuklarımız,  iktidar karşısında ezilsinler mi, yoksa bağımsız ve tarafsız hakimlerin sağladığı güvenceyle başları dik, onurlu bir yaşam mı sürsünler buna karar veriyoruz.
 
SORU 8 :
Halk oylamasında “hayır” oyu vermek, geçmiş darbelere, darbecilere ve geleceğin darbe heveslilerine prim vermek midir?
CEVAP 8:
1. Yargı bağımsızlığı, savcı teminatı yok edilerek darbeler önlenemez.
2. Yargı bağımsızlığını yok eden, hakim ve savcıları iktidara karşı teminatsız bırakan yeni düzenlemede, 12 Eylül faşist anayasasını yapan darbecilerin sorumsuzluğuna dair geçici 15. maddenin kaldırılması etik açıdan olumludur. Demokratik bir hukuk devletinin anayasasında darbecileri koruyan, darbeleri hoş gösteren hükümler yer almamalıdır.
3. Bu değişiklik sonucunda 12 Eylül darbesini yapanların yargılanmalarının önünün açılıp açılmayacağı tartışmalarına burada girmeyi ve konuyu karmaşık hale getirmeyi faydalı görmüyorum.
4. Sonuçta şunu söylemek isterim: Anayasa değişikliğine ilişkin maddelerin içinden bir kısmına evet bir kısmına hayır oyu verme hakkı, hiçbir meşru gerekçe olmadığı halde halka tanınmamıştır.  Eğer böyle bir hakkımız olsaydı, ben, geçici 15. maddenin kaldırılmasına kesinlikle evet oyu verirdim. Ancak bir bütün halinde yapılan oylamada, 12 Eylülcülere sorumsuzluk getiren madde kaldırılsın diye, yüksek yargıyı dahi siyasi iktidara bağlayacak, böylece geleceğimizi elimizden alacak, devleti başa çıkılmaz bir baskı ve zulüm aracına dönüştürecek maddelere evet demeyeceğim; dayatmayı kabul etmeyeceğim.
 
 
SORU 9:
Anayasa değişikliğine hayır demek istikrarsızlık getirmez mi?
CEVAP 9:
1. Özgürlüğün kaybedildiği yerde, onurlu bir yaşam sürülemez,  kalıcı bir istikrar sağlanamaz.
2. Özgürlük olmaz ise, ülkenin kaderini etkileyen kararlar, toplumun denetimi olmaksızın yöneticilerin/iktidar partisinin keyfi takdirine bırakılır.
3. Yargı bağımsızlığını yok eden, savcıları teminatsız bırakarak iktidara bağlayan düzenlemeler,  bu ülkede yaşayan ve yaşayacak herkesin özgürlüğünü doğrudan tehdit etmektedir.
4. İktidarın eleştirilemediği, yanlışa yanlış demeye insanların korktuğu, baroların, avukatların, üniversitelerin, öğretim üyelerinin, gazetecilerin, demokratik toplum örgütlerinin susturulduğu bir ülkede istikrar olmaz; olsa olsa “korkulu bir sükunet” olur: Yönetenlerin baskısı altında ezilmiş, uysallaştırılmış, hakkını arama hakkı elinden alınmış, birey olma özelliğini yitirmiş insanlar, haksızlığa ve zulme karşı seslerini çıkartamayacakları için onursuz bir sessizliğe bürünürler.
 
 
SORU 10:
Anayasa değişiklik paketinde yer alan diğer düzenlemeler, yargı bağımsızlığı yok edilmesine rağmen, demokrasi yönünde olumlu bir adım olarak kabul edilebilir mi?
CEVAP 10:
1. Kanunlarda ne yazarsa yazsın, kişilere hangi haklar tanınırsa tanınsın, bunları somutlaştıracak olan hakimlerdir.
2. Hakimler iktidara bağımlı kılındığı takdirde, anayasada ve kanunlarda yazılı olan haklar bütün anlamını yitirir, birer temenniye, hatta aldatmacaya dönüşür.
3. Dolayısıyla yargı bağımsızlığını yok eden, hakim ve savcıları siyasi iktidara karşı teminatsız bırakan Anayasa değişikliği paketinde yer alan ve “hak” olarak takdim edilen düzenlemeler anlamsız kalmaktadır.
4. Kaldı ki Anayasa değişikliği paketi, Anayasa Mahkemesinin yapısını da değiştirmekte ve siyasi iktidara, yüksek mahkemenin oluşumunu dilediği gibi şekillendirme yetkisi vermektedir.
5. Öte yandan, diğer pek çok değişiklik, zaten var olan hükümlerin ya da uygulamaların tekrarından ibarettir.
Örneğin:
a. Çocuklar, yaşlılar, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri, malul ve gaziler lehine alınacak tedbirler zaten eşitlik ilkesine aykırı değildir.
b. Kişisel veriler, zaten Anayasa’nın, Türk Ceza Kanunu’nun ve Türk Medeni Kanunu’nun koruması altındadır. Kişilerin “fişlenme”si hali hazırda zaten yasaktır. Buna rağmen fişleme yapılıyorsa, bu, devlet gücünü kullananların yaptıkları bir hukuk ihlalidir.
c. Ayrıca memurlara getirilen toplu sözleşme hakkının, grev hakkı olmadan hiçbir anlamı yoktur. Uzlaşma sağlanamaması halinde uyuşmazlığı çözmekle görevli olacak Kamu Görevlileri Hakem Kurulu’nun kimlerden oluşacağı Anayasa’da yer almamaktadır. İktidara bağlı çalışacak bir kurulun memurlara herhangi bir güvence teşkil etmeyeceği açıktır.
 
6. Kadınların statülerini geliştirmek için alınması gereken ve “pozitif ayrımcılık” olarak nitelendirilen tedbirler bugün de Anayasaya aykırı değildir.  Ancak neyin pozitif ayrımcılık neyin kadınları ikinci sınıf insan yapan bir uygulama olduğuna son tahlilde mahkeme karar verecektir.  Hakimleri iktidara bağlanmış bir ülkede fiilen bu kararı verecek olan iktidardaki siyasi partidir. Evrensel ölçülere göre çağdışı olan kadınlara mahsus toplu taşım araçları, kadınlara mahsus lokantalar, kadınlara mahsus parklar ve bahçeler, yalnızca belirli işlerde çalışma hakkı veya kocanın izni olmadan çalışma yasağı gibi uygulamalar pozitif ayrımcılık tedbirleri olarak sunulur ise, siyasi iktidara bağlanmış bir yargı bu insan hakkı ihlallerine karşı sessiz kalacaktır.
 
SORU 11:
Hakimleri siyasi iktidara bağımlı kılınmış, hakim ve savcıları siyasi iktidara karşı teminatsız hale getirilmiş bir ülkede neler olabilir?
CEVAP 11:
Örneğin:
1. İktidar partisinin yönetimindeki bir belediyeye karşı taksici Ali Beyin, taksi durağını kaldıran belediye işlemine karşı açtığı davayı kazanması  mümkün olamayabilecektir.
2. Haksız bir özelleştirme uygulaması sonunda işsiz kalacak Neriman Hanımın, özelleştirme işlemine karşı açtığı davayı kazanması mümkün olamayabilecektir.
3. Katıldığı bir televizyon programında iktidar partisi genel başkanını eleştiren halkın sevgilisi sanatçı Özge Hanımın, hakkında neden ceza davasını açıldığını anlayabilmesi, üstelik bir daha kendini konuk olarak ağırlayacak herhangi bir televizyon kanalı bulabilmesi mümkün olamayabilecektir.
4. Köşe yazarı Haluk Beyin “bu kadar da olmaz” başlıklı yazısı üzerine tutuklandığında, dersini öğrenmeden kendini salıverecek bir mahkeme bulabilmesi mümkün olamayabilecektir.
5. Üniversite öğretim üyesi sosyolog Ayşe Hanımın, “hiçbir faşist rejim kalıcı olamaz” konusunu işlediği ders nedeniyle üniversiteden atıldığında,  üniversitesine ve öğrencilerine geri dönmek için açtığı davayı kazanması mümkün olamayabilecektir.
6. Avukat Veli Beyin, iktidar partisine muhalif müvekkilini savunurken verdiği dilekçesinde yazdığı “bu iddialar uydurma, deliller düzmecedir” cümlesi sebebiyle hakkında açılan ceza davasında, “savunma hakkı kutsaldır,  Anayasa ve kanunlarımız bana savunma dokunulmazlığı tanımıştır” savunmasını dinleyecek bir hakim bulması mümkün olamayabilecektir.
7. Bakkal Hamdi Beyin, iktidar partisi ilçe başkanının kardeşine karşı açtığı alacak davasında,  davayı çekinmeden, tarafsız bir şekilde karara bağlayacak bir hakim bulabilmesi ve alacağını tahsil etmesi mümkün olamayabilecektir.
8. İş adamı Fethi Bey’in, iktidar partisine yakın bir şirketin aldığı bir kamu ihalesinde usulsüzlük yapıldığı iddiasıyla açtığı ihalenin iptali davasını kazanması mümkün olamayabilecektir.
9. Siyasi açıdan zararlı görülen internet sitelerine erişimi engelleyen idari mercilerin uygulamalarına veya yargı kararlarına karşı hangi yasal yola gidilirse gidilsin herhangi bir sonuç almak mümkün olamayabilecektir. Zaten bu yollara başvurarak kendini “deşifre” edecek cesur kişi bulmak da epey zor olacaktır.
10. Memur emeklisi Suphi Beyin, ev hanımı Fatma Hanımın, iş kadını Neriman Hanımın, hakim Hulki Beyin, avukat Veli Beyin, milletvekili Rıza Beyin, sanatçı Perran Hanımın, üniversite öğrencisi Cevat Beyin telefonunun dinlendiği, e-postasının denetlendiği, belki de yatak odasının gözetlendiği, özel hayatının her anına müdahale edildiği korkusu bitmeyecek, toplum içine düşürüldüğü paranoyadan bir türlü kurtulamayacaktır.
 
Daha binlerce örnek yazabilirim. Ancak ne anlatmak istediğim çok açık.
Bazıları, “bunlar bugün de oluyor zaten” diyebilir. Böyle düşünenlere sesleniyorum: Rica ederim, sebep sonuç ilişkisini doğru kuralım. Çözüm, yargıyı iktidara mı bağlamaktır,  yoksa bağımsız mı kılmaktır?
 
 
SON SÖZ
Yargı bağımsızlığı, hakim ve savcıların teminatlı olması, onlara tanınmış bir ayrıcalık değildir; özgürlüğümüzün, kanunlarda yazılı olan haklara gerçekten sahip olmamızın güvencesidir.
Özgürlüğümüzü kaybedersek, yeniden kazanmamız çok zor olur.
Parti kaygılarını, siyasi görüş farklılarını bir kenara bırakalım; geleceğimize sahip çıkalım. Çocuklarımız için… Lütfen…

 

This entry was posted in Uncategorized. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *