İBRETLİK BİR MEKTUP VE YARGITAY’A ÇAĞRI * Orkun GÖKALP… Balyoz Davası’nda 16 yıla hüküm giyen bir albay…

Adaleti çiğneyen devlet adamlarını
cezalandırmayan milletler
çökmek zorundadır.

Hazreti Muhammed

Değerli …………

Türkiye’miz gittikçe güçlenen karşı devrim ve bu güçlenmeyi önleyecek olan
bağımsız yargının özünden,haktan,adaletten uzaklaştığı bir dönem yaşıyor.
Ne yazık ki yargı bağımsızlığını koruyamamış ve siyasi güce teslim olmuştur.

Anayasa Mahkemesi Emekli Başkanı Yekta Güngör ÖZDEN şöyle der ;

Adalet, devletin temelidir” özdeyişi, çağdaş hukuk devletinin niteliğini, biçimini ve amacını özetler. Yargısı bağımsız olmayan kuruluşun devlet olarak anılması olanaksızdır. Ulusal egemenlik kavramının üç öğesinden birisi olan yargı erki, yapıları bağımsız mahkemelerce kullanılır. Anayasa’nın başlangıç kısmının 6.paragrafında yinelenen “güçler ayrımı, işbölümü ve işbirliği”, Cumhuriyetin niteliklerini belirten 2. maddesinde “..bir hukuk devleti” tanımıyla açıklık kazanmaktadır. Hukukun üstünlüğünü ilke edinmiş bir devlet olması zorunlu bulunan hukuk devletinde ise yargı erki her yönden, daha kısa bir anlatımla tam olarak bağımsızdır. Anayasa’nın egemenliğinin bağsız- koşulsuz Ulus’ta olduğunu öngören 6.maddesi, Ulusun egemenliğini yetkili organlar eliyle kullanacağını de içermektedir. Bunun anlamı, güçler-erkler ayrılığının benimsenmesi, yasama, yürütme ve yargının ayrı ayrı hukuksal yargılarla düzenlenmesidir.”

Yargısı bağımsız olmayan ülkede adaletten ve gerçek bir hukuk devletinden söz edilemez. Baroları bağımlı olan ülkede yargının bağımsızlığı bu yüce olguyu bilenleri, anlayanları doyuramaz ve asla inandıramaz. Devletin bağımsızlığıyla eşdeğer olan yargı bağımsızlığı bir başıboşluk, sorumsuzluk ve sınırsızlık değildir. Kavramın ilke düzeyine yükselen yapısına aykırı tutum ve davranışlar, işlem ve eylemler bağımsızlığa layık olmamanın belirtileridir. Hak aramanın kutsallığı, yargı bağımsızlığıyla tamamlanır.

Sorunlarını kendisine sunduğu yargıcın yönetimin etkisine bağlı bir görevli niteliğinde görülmesi adalete olan inancı sarsar. Adaleti olmayan ve doyurmayan devletin hiçbir şeyi önem taşımaz. Yargı denetimi kısıtlı bir ülkede gerçek özgürlük, gerçek barış ve mutluluk yoktur. Yargı kararlarının yerine getirilmediği, savsaklanıp geciktirildiği ya da değiştirilip etkisiz kılındığı bir ülkede yargı bile hiçtir. En sağlıklı, en çağdaş ve en etkin güvence bilinen yargı bağımsızlığı gerçek anlamını uygulamayla kazanır. Kağıt üzerinde ya da söylev ve demeçlerde yargı bağımsızlığından söz edilmesinin hiçbir yararı yoktur. Bağımsızlık konuşulup yazılmakla değil yaşanılmakla değerlenir. Bağımsız yargı her kötülüğün, aykırılığın, çelişkinin, yolsuzluk ve adaletsizliğin karşısındadır.”

***

Sayın Özden yargının içinde bulunduğu durumu açıkça tanımlamıştır.
Günümüz Türkiye’sinde yargının durumu üzücüdür ve yargı bağımsızlığı kaybolmuştur.
Özellikle dava kanıtlarını sahte olduğu birçok bilirkişi kurumlarınca belirlenen siyasi davalar,Ergenekon,Balyoz,casusluk davalarıyla ülkemizin gerçek aydınlarını ve TSK’nın Kemalist kadrolarını esir alan yargıya güven kaybolmuştur.Ki bir devlet için çok tehlikelidir.

Örneklerden birisi aşağıdaki mektuptadır ;

BİR İBRETLİK MEKTUP VE YARGITAY’A ÇAĞRI

Orkun GÖKALP…
Balyoz Davası’nda 16 yıla hüküm giyen bir albay…

Orkun’la 2002 sonlarında Bosna Hersek’te tanıştık. O tarihte ikimiz de binbaşı rütbesiyle SFOR’da görevliydik. Saraybosna’nın hemen dışında yer alan Butmir kışlasındaki karargâhta çalışma bürolarımız altlı üstlü, yatakhanedeki odalarımız ise karşılıklı idi.

​Kapı komşumdu anlayacağınız…

​Hep gülen yüzüyle, pırıl pırıl yüreğiyle dünya tatlısı bir insan olan, doğa ve fotoğraf âşığı Orkun’la irtibatımız Türkiye’ye döndükten sonra da “mail’leşerek” sürdü. En son yanılmıyorsam 2006 veya 2007 yılında İstanbul’da CNR Fuar Merkezi’ndeki bir eğitim fuarında karşılaştık. Ondan sonra da adını Balyoz’da duydum.

​Halen Hasdal’da yatan Orkun’dan Nisan’ın ortalarında uzun bir mektup aldım. “Bak şu başımıza gelenlere vallahi…” diye başlayan mektubunda çokça kahkaha ikonu olmasına rağmen yaşananlara şaşkınlığı geçmemiş gibiydi. Nasıl geçsin ki? Anlattıklarına şaşmamak mümkün değil. Hele benim için…

​İşte kendisine suç isnat edilen tarihlerde benimle birlikte Bosna’da olan Orkun şunları yazıyordu (kısaltarak aktarıyorum):

​“Abi, ben tutuklanalı 26 ay bitti.(…) İddiaya göre 2002’nin Aralık ayında dönemin 1’nci Ordu Komutanı Org. Çetin DOĞAN ile yüz yüze görüşerek Balyoz Darbe Planı içinde yer almayı kabul etmişim. ‘Yahu ben o tarihte Butmir’deyim, Çetin Paşa İstanbul’da… Nasıl yüz yüze görüşmüşüz?’ diye sordum, ama cevap veren olmadı. İsmim sözde 2002 Aralık ayında yayınlanan bir görevlendirme yazısında geçiyormuş.

Yazı deyince yanlış anlama, imzalı bir evrak falan değil; bir CD içinde yer alan düpedüz sahte olarak düzenlenmiş bir Word dosyası…(…) Bosna’da olduğumuz süreçte, sorumluluk bölgem olduğu iddia edilen İstanbul’da darbe timlerine personel seçmekle suçlandım.(…) ‘Ben o tarihlerde Bosna’daydım, söz konusu seminere de katılmadım, katılamazdım’ dedikçe savcılık makamı bana Bosna hariç yeni görev yerleri buldu, ama bir türlü yurt dışında olduğumu kabul etmedi. Mahkemenin talebi üzerine Genelkurmay, K.K.K.lığı, Emniyet Genel Md.lüğü resmî yazı gönderip yurt dışında olduğumu bildirdi, ama mahkeme gerekçeli kararında ‘sanığın savunmasına itibar edilmemiştir’ dedi. Yani aslında bana değil, devletin resmî kurumlarına itibar etmiyor.(…)

​Sonuç, ağırlaştırılmış müebbet… Teşebbüs aşamasında kaldığı iddiası ile16 yıla indi. (…) Sen ne dersen de, istersen ben suç tarihinde doğmamıştım de yine de fark etmez.Aslında ortada bir suç olmadığı gibi suçlu da olmadığını onlar da biliyor.(…) Sen bu kirli senaryo içinde seçilmiş bir karaktersin ve sana biçilmiş rolü sen benimsemesen de zorlasana oynatıyorlar. Çünkü bu davalardan elde edilecek siyasî rant her türlü insan hakları ve masumiyetin üzerinde.”

​İşte bu anlatım ve tespitlerin ardından, Orkun, “yargılama süreci bahanesiyle bizi 1-2 yıl içeride tutarlar ama nihayetinde ortada bir suç ve delil olmadığına göre mahkeme gerçeği ortaya çıkarır ve hepimiz özgürlüğe kavuşuruz” diye düşünenlerin hep hüsrana uğradığını vurguluyor.

​Mektubunda, 28 Şubat soruşturması kapsamında Sincan ve Mamak’ta tutuklu bulunan bizler için de bir çift sözü ve uyarısı var… Şunu yazmış:

​“Sincan ve Mamak’tan gelen haberlere göre hâlâ bazı saf insanlar ‘bizim dava farklı’ diyorlarmış. Acı ama hâlâ neyle karşı karşıya olduğunu anlamayan zavallı insanlar mevcut.”

​Yani Orkun bize “Sizinki de bir tezgâh ve ne kadar masum olursanız olun bu tezgâhtan kurtuluşunuz yok!.. Yanılıp da adalet beklemeyin!” demeye getiriyor.

​Orkun’un ibretlik mektubunun tamamını Sincan’daki 28 Şubat tutuklularının hepsiyle (Çevik Paşa ve diğer orgeneraller dâhil) paylaştım.

​Tabii aslında bütün bu davaların nedenini ve amacını biz askerler çok iyi biliyoruz. 28 Şubat soruşturmasının da diğerlerinden farklı olmayacağı, 13 aydır hâlâ hazırlanamayan iddianameden ve bu süre zarfında tamamen sudan bahanelerle içeride tutulmamızdan zaten belli.

​Mamafih ben bu noktada halen temyiz sürecindeki Balyoz Davası’na bakan Yargıtay’a bir çağrıda bulunmak istiyorum:

​Değerli Yargıtay Hâkimleri,

​“ Gizli tanıkların” bol bol sahne aldığı bu davalarda, ben bir “açık tanık” olarak belirtirim ki, Balyoz sanığı Orkun GÖKALP Kasım 2002 – Mayıs 2003 tarihleri arasında benimle birlikte Bosna Hersek’te idi. Yani kendisine isnat edilen suçu işlemiş olması mümkün değil.

​Bilgilerinize önemle sunarım!”

03.05.2013

​Alican TÜRK
​(E) Albay
​28 Şubat Tutuklusu

This entry was posted in ANAYASA, DEMOKRASİ-ÖZGÜRLÜK, DEVRİM VE KARŞI DEVRİMLER, ERGENEKON - BALYOZ, HUKUK-YARGI-ADALET, Politika ve Gundem. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *