EMPERYALİZM * ABD TEHDİTLERİNE KARŞI DİRENİŞ

ABD TEHDİTLERİNE KARŞI DİRENİŞ

SİNAN MEYDAN : 26 Nisan 2021

12 Eylül 1980 öncesinde Türkiye Amerikan tehdit ve ambargolarına karşı az çok direnmeye başlamıştı. Türkiye’yi yönetenler Amerika’nın haşhaş yasağına karşı çıktılar. Amerika’ya rağmen Kıbrıs Barış Harekatı’nı gerçekleştirdiler. Türkiye’deki Amerikan üslerine el koydular
ABD Başkanı Joe Biden 1915 Ermeni olayları için “soykırım” tabirini kullandı. Tarihi kanlı soykırımlarla dolu ABD’nin “Ermeni soykırımı” yalanıyla Türkiye’yi tehdit etmesi karşısında iktidarın ne yanıt vereceği bekleniyor. İktidarın her seferinde “Eski Türkiye” diyerek küçümsediği o Türkiye ABD tehdit ve ambargolarına karşı yeri geldiğinde eylemli direniş göstermişti.
İşte bugün Türk-Amerikan ilişkilerinin tarihini tarihsel süreçte Türkiye’ye yönelik Amerikan tehditlerini ve bu tehditlere karşı Türkiye’nin tavrını anlatacağım.

Ant Dergisi 10 Ekim 1967
1830-OSMANLI-ABD TİCARET ANLAŞMASI
7 Mayıs 1830’da Osmanlı ile ABD arasında “Osmanlı-Amerikan Seyr-ü Sefain Ticaret Antlaşması” yapıldı. Anlaşmanın 4. maddesine göre “Eğer Osmanlı vatandaşları ile ABD vatandaşları arasında bir dava olursa hiçbir şekilde bir ABD elçisi bulunmadan yargılanma yapılmayacaktı. ” ABD Osmanlı’da suça karışan vatandaşlarını bu madde ile korumak istedi. Örneğin Suriye’de bir Osmanlı paşasını isyana teşvik eden iki Amerikalı yakalanıp idamla yargılanmak için İstanbul’a getirilmiş ancak ABD elçisi devreye girerek iki Amerikalıyı kurtarmıştı.
Osmanlı donanması 1827’de Navarin’de yakılmıştı. Acil donanmaya ihtiyaç vardı. Osmanlı o günlerde ABD’den gelen gemi mühendislerinin desteği ile 12-13 tane savaş gemisi üretti. Ayrıca Amerikalı bazı subaylar Osmanlı donanmasında görev aldı. 1860’larda karşılıklı elçilikler açıldı. Bu sırada Amerikalı misyonerler Osmanlı topraklarında misyoner okulları açtılar. 19. yüzyılda Amerikan misyonerleri Osmanlı’da Ermeni isyanları başta olmak üzere birçok azınlık isyanını desteklediler.

1878’de ABD Başkanı General Ulysess Grant II. Abdülhamit’i ziyaret etti. II. Abdülhamit İspanya-ABD savaşı sırasında 1898’de halife sıfatıyla Filipinler’deki Müslümanlara “Amerikalılara dostça davranmalarını” öğütledi. Bu dönemde ortaelçilik düzeyindeki temsilcilikler büyükelçilik düzeyine yükseltildi. Gelişen ilişkiler sonrasında Amerika Osmanlı’ya silah satmaya başladı. Osmanlı Martini Enfield Winchester gibi Amerikan silahları satın aldı.
Wilson Mandası’ndan Truman Doktrini’ne
ABD 1917’de Almanya’ya savaş ilan ederek İtilaf Devletleri’nin yanında I. Dünya Savaşı’na girdi. Buna karşın ABD ile Osmanlı birbirine savaş ilan etmedi. Savaşın sonunda 1918’de ABD Başkanı W. Wilson “14 İlke” diye bilinen “Wilson İlkeleri”ni yayınladı. 12. Madde Osmanlı’nın geleceğiyle ilgiliydi. Asker-sivil bazı Türkler bu maddeye güvenerek Amerikan Mandası istediler. ABD Senatosu Türkiye’yi manda altına almayı hiçbir zaman düşünmedi. Başkan Wilson Anadolu’da bir Ermeni devleti kurulmasını istiyordu. Ancak Anadolu’da yeterli Ermeni nüfus olmaması bu planı suya düşürecekti.
İzmir’in Yunanlarca işgali bir İngiliz Fransız ve Amerikan ortak planıydı. Amerika da işin içindeydi. Milli Mücadele sonrasındaki Lozan görüşmelerinde ABD temsilcisi gözlemci olarak yer aldı. 24 Temmuz 1923 tarihli Lozan Antlaşması’nın ardından ABD ile Türkiye arasında Lozan’da 6 Ağustos 1923’te “Lozan Türk-Amerikan Antlaşması” imzalandı. Bu antlaşma ABD’deki Ermeni lobisinin şiddetli baskısı sonucunda 19 Ocak 1927’de Amerikan Senatosu’nda reddedildi.
Cumhuriyet döneminde Türk-Amerikan diplomatik ilişkileri 17 Şubat 1927’de başladı. 1927’de ABD Joseph Grew’i büyükelçi olarak Ankara’ya gönderdi. 1 Ekim 1929’da ABD-Türkiye “Ticaret ve Seyr-ü Sefain Antlaşması” imzalandı. 1934’te de ABD Genelkurmay Başkanı MacArtur Atatürk’ü ziyaret etti.
II. Dünya Savaşı sonunda 1945 ve 1946’da Sovyetler Birliği’nin Türkiye’den toprak talep edip Boğazlardan üs istemesi Türkiye’nin ABD eksenine kayma sürecini hızlandırdı.
5 Nisan 1946’da -Amerika’da ölen Türk Büyükelçisi Münir Ertegün’ün cenazesini taşıyan- Amerikan Missouri Zırhlısı İstanbul’a geldi. Missouri İstanbul’da çok abartılı bir coşkuyla karşılandı.
1945-1947 arasında Türkiye-ABD arasında beş anlaşma imzalandı. 12 Temmuz 1947 tarihli “Türkiye’ye Yapılacak Yardım Hakkında Antlaşma”nın 2. başlığı aynen şöyleydi: “Türkiye hükümeti yapılacak yardımı belirlenmiş amaç doğrultusunda kullanabilecektir. ”
Türkiye 22 Nisan 1947’de Truman Doktrini’ni 4 Temmuz 1948’de de Marshall Planı’nı kabul etti. II. Dünya Savaşı sonrasında başlayan bu “şartlı” ABD yardımları ABD’ye bağımlılığı da beraberinde getirecekti.

ABD’ye Tam Bağımlılık Yılları
Türkiye 1950’lerde Demokrat Parti (DP) döneminde her bakımdan Amerika’ya “tam bağımlı” hale geldi.
25 Haziran 1950’de DP Amerika’ya yaranmak için Meclis’e sormadan Kore Savaşı’na asker gönderdi.
18 Şubat 1952’de Türkiye ABD’nin önerisiyle NATO’ya alındı.
1952’de ABD Başkanı Eisenhower Türkiye’yi ziyaret etti.
17-25 Ocak 1954’te Cumhurbaşkanı Celal Bayar 30 Mayıs- 4 Haziran 1954’te de Başbakan Adnan Menderes ABD’yi ziyaret ettiler.
5 Mart 1955’te Adana’daki İncirlik Üssü’nün inşası tamamlandı. ABD Hava Kuvvetleri İncirlik Üssü’ne yerleşti. (Anlayacağınız İncirlik Üssü Menderes’in mirasıdır. )
9 Aralık 1957’de Türkiye’ye ilk Amerikan güdümlü füzeleri yerleştirildi. 1959’da da ABD Türkiye’ye orta menzilli balistik füzeler yerleştirdi.
DP döneminde ABD’ye çok geniş ayrıcalıklar verilen –bazıları meclis onayından da geçmeyen- 55 ikili antlaşma imzalandı. Bunların en önemlisi 1959’da Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu’nun Amerikan Dışişleri Bakanı Dulles’le imzaladığı “Ana Mukavele”dir. Bu antlaşma ile DP “yıkıcı faaliyetler dolaylı saldırı” gibi hallerde ABD’ye Türkiye’ye müdahale yetkisi veriyordu. TBMM bu anlaşmadan ancak 14 ay sonra tesadüfen haberdar oldu.
DP döneminde 23 Nisan 1954’te imzalanan “Askeri Kolaylıklar Antlaşması”na göre Türkiye’deki Amerikan üslerinin mülkiyeti de ABD’ye verildi.
DP döneminde ABD’ye tam bağımlı duruma gelen Türkiye İslam dünyasını ve mazlum milletleri de hep yalnız bıraktı. Örneğin DP 1955’te Bandung Konferansı’nda mazlum milletlerin değil “Batı sömürgeciliğinin avukatlığını” yaptı. 1956 “Süveyş Bunalımı”nda İngiltere ve Fransa ile birlikte hareket etti. 1958’de BM’de Cezayir’in bağımsızlık oylamasında da çekimser oy kullandı.
DP döneminde ABD yardımlarıyla ve kredileriyle ayakta duran ekonomi ABD yardımları ve kredileri kesilince çöktü. 4 Ağustos 1958 devalüasyonu ile bir gecede dolar 2.80’den 9 liraya çıktı.
1959’da Başbakan Adnan Menderes ABD’yi ziyaret ederek kötü giden ekonomiyi düzeltecek yüklü bir kredi istedi. Ancak başbakan ABD’den eli boş döndü.
6-7 Aralık 1959’da ABD Başkanı Eisenhower Türkiye’yi ziyaret etti.
Küba Krizi Johnson Mektubu Kıbrıs Çıkarması Haşhaş Yasağı ABD Üsleri
1950’lerin sonlarında Türkiye’ye Amerikan Jüpiter Füzeleri’nin yerleştirilmesine karar verilmişti. 1962’de ABD bu füzeleri Türkiye’ye yerleştirince (İzmir Jüpiter Füze Üssü) Sovyetler de Küba’ya füze yerleştirdi. Nükleer bir savaşın eşiğine gelindi. Ancak ABD Türkiye’ye haber vermeden gizlice Sovyetlerle anlaşıp Ocak 1963’te Jüpiter Füzeleri’ni Türkiye’den çekti. Türkiye’de ABD’ye yönelik ilk ciddi güvensizlik işte bu Küba Krizi nedeniyle ortaya çıktı.
Kıbrıs’ta Aralık 1963’te Kanlı Noel yaşandı. Türkler katledildi. 1964 başında TBMM hükümete Kıbrıs’a müdahale yetkisi verdi. İşte tam bu sırada 5 Haziran 1964’te ABD Başkanı Lyndon Johnson Başbakan İsmet İnönü’ye bir tehdit mektubu gönderdi. “Johnson Mektubu”nda şöyle deniliyordu: “Türkiye Kıbrıs’a müdahale sonrası Sovyetler Birliği ile karşı karşıya gelirse NATO ve ABD Türkiye’yi savunmayabilir. (…) Türkiye’nin Kıbrıs’a yapacağı bir müdahalede Amerika tarafından sağlanan askeri malzemenin kullanılmasına ABD onay vermeyecektir. ”
Johnson karşılıklı görüşmeler için İnönü’yü Washington’a davet ediyordu. Bu tehdit mektubu kamuoyundan saklandı. Başbakan İnönü önce 13 Haziran 1964’te Johnson Mektubu’na karşı son derece diplomatik dille bir cevap mektubu yazdı. Sonra da Johnson’la görüşmek için Amerika’ya gitti. “Johnson Mektubu”nu 13 Ocak 1966’da Cüneyt Arcayürek Hürriyet Gazetesi’nde manşetten yayımladı. İnönü o günlerde (Nisan 1964’te) Amerikan tehditleri karşısında “Yeni bir dünya kurulur Türkiye’de orada yerini alır” demişti. Johnson Mektubu Türkiye’nin ABD’ye yönelik güvensizliğini daha da derinleştirdi.
DP döneminde 23 Nisan 1954’te imzalanan ‘Askeri Kolaylıklar Antlaşması’na göre Türkiye’deki Amerikan üslerinin mülkiyeti de ABD’ye verilmişti. 3 Temmuz 1969 tarihli ikili antlaşma ile üslerin mülkiyeti Türkiye’ye geçti.
Johnson Mektubu’ndan sonra –olanaklar yeterli olmadığı için- Kıbrıs çıkarmasını erteleyen İnönü Johnson Mektubu’na rağmen Kıbrıs’a bir hava harekatı gerçekleştirdi. İnönü hükümeti 8 Ağustos 1964’te Erenköy’de sıkıştırılan Türkleri kurtarmak için bir hava harekatı yapmaya karar verdi. Saat 17.30’da 34 Türk uçağı Erenköy’deki Rum gemilerini ve birliklerini bombaladı. Türk jetleri 9 Ağustos’ta da belirlenen hedefleri vurmaya devam etti. 64 Türk jetinin hava harekatı sonrasında Rumlar ateşkese mecbur kaldılar. BM Güvenlik Konseyi 12 Ağustos 1964’te Kıbrıs’ta ateşkes kararı aldı. Makarios Erenköy’deki ablukayı kaldırmayı kabul etti. Böylece Türkiye Amerikan tehdidine rağmen Erenköy’deki Türkleri kurtardı.
1960’ların sonlarında Türkiye’de Amerikan karşıtlığı yükselmeye başladı. Üniversite gençliği “Yankee go home” sloganıyla Türkiye’deki Amerikan askerlerine Amerikan üslerine Amerikan Barış Gönüllülerine tepki gösterdi. 1968 1969’da ABD Büyükelçisi’nin arabası yakıldı. Amerikalı askerler rehin alındı. 16 Şubat 1969’da Amerikan karşıtı gençler “Emperyalizme karşı Mustafa Kemal Yürüyüşü” düzenlediler. Taksim’de 6. Filo’yu protesto ettiler. 6. Filo’yu protesto eden 2 öğrenci 6. Filo’yu kıble bilip namaz kılanlarca öldürüldü. O gün tarihe Kanlı Pazar olarak geçti.
DP döneminde 23 Nisan 1954’te imzalanan ‘Askeri Kolaylıklar Antlaşması’na göre Türkiye’deki Amerikan üslerinin mülkiyeti de ABD’ye verilmişti. 3 Temmuz 1969 tarihli ikili antlaşma ile üslerin mülkiyeti Türkiye’ye geçti. Böylece 2 yıl 4 ay süren müzakerelerden sonra Amerikan üslerinin mülkiyeti -Süleyman Demirel hükümeti döneminde- Türkiye’ye geçti. (Cumhuriyet 4 Temmuz 1969)
1968’de ABD Başkanı olan Nixon Türkiye’de haşhaş üretimini yasaklatmak istedi. Oysaki Türkiye’de üretilen haşhaşın yüzde 90’ı Toprak Mahsulleri’ne gidiyordu. Süleyman Demirel hükümeti haşhaş yasağını da reddetti. Bunun üzerine Türkiye üzerindeki ABD baskısı arttı. İşte 12 Mart 1971 Muhtırası tam da o günlerde verildi. Muhtıra sonrasında kurulan Nihat Erim hükümetinin ilk icraatlarından biri 30 Haziran 1971’de haşhaş ekimini yasaklamak oldu.1973 seçimleri sonrasında CHP ve MSP koalisyon hükümeti kuruldu. 1 Temmuz 1974’te Bülent Ecevit hükümeti haşhaş yasağını kaldırdı. 2 Temmuz 1974’te ABD Türkiye’ye ambargo kararı aldı.
20 Temmuz 1974’te Türkiye -Başbakan Bülent Ecevit- ABD’ye rağmen Kıbrıs Barış Harekatı’nı gerçekleştirdi. 5 Şubat 1975’te Türkiye’ye yönelik ABD silah ambargosu başladı. Bunun üzerine 25 Temmuz 1975’te Süleyman Demirel hükümeti Bakanlar Kurulu kararıyla Türkiye’deki ABD üs ve tesislerine el koydu.
ABD ambargosunun kaldırılması için 29 Mart 1980’de Savunma ve Ekonomik İşbirliği Antlaşması imzalandı. Bu antlaşma 12 Eylül 1980 darbesinden sonra 1 Şubat 1981’de devreye girdi. Böylece Türkiye’deki ABD üsleri yeniden faaliyete geçti. Türkiye’de oluşan Amerikan karşıtı refleks 12 Eylül 1980 darbesiyle kırıldı.
Demem o ki 12 Eylül 1980 öncesinde Türkiye Amerikan tehdit ve ambargolarına karşı az çok direnmeye başlamıştı. Türkiye’yi yönetenler Amerika’nın haşhaş yasağına karşı çıktılar. Amerika’ya rağmen Kıbrıs Barış Harekatı’nı gerçekleştirdiler. Türkiye’deki Amerikan üslerine el koydular. Bilmem anlatabildim mi?

– Sinan Meydan “Yankee Go Home: Türkiye’ye Yönelik Amerikan Tehditleri” Sözcü 14 Ekim 2019.

https://www.sozcu.com.tr/2021/yazarlar/sinan-meydan/abd-tehditlerine-karsi-direnis-6395926/

İlgililer için ek bilgi ;
Osmanlı Devleti’nde Amerika Birleşik Devletleri
Vatandaşlarının Hukuku ve Karşılaşılan Bazı Problemler
180 yıllık bir geçmişe sahip Türk-Amerikan ilişkilerinin başladığı andan itibaren birçok problemli konuları ihtiva ettiği bilinmektedir. Osmanlı Devleti’nin gerileme dönemine rastgelen bu ilişkilerin başlangıcı, diğer Avrupa devletleri ile ilişkilerine benzer bir paralellik göstermektedir.
1830, 1862, 1874 anlaşmaları ile başlayan Osmanlı Devleti üzerindeki Amerika Birleşik Devletleri kapitülasyonları ve Osmanlı Devleti’ndeki vatandaşlarının hukuku konusu devamlı olarak Osmanlı Devleti aleyhine gelişmiştir. Birleşik Devletler ve Osmanlı Devleti arasında imzalanan üç önemli anlaşma, 1830 tarihli Seyr- i Sefain ve Ticaret Anlaşması, 7 Mayıs 1862 tarihli Seyr-i Sefain ve Ticaret Anlaşması ve 11 Ağustos 1874’te imzalanan suçluların iadesi ve tabiiyet anlaşmasıdır.
Bu çalışmada, Osmanlı Devleti ile ABD arasında yapılan bu anlaşmalarla sağlanan haklar üç aşamada ele alınmıştır: Birincisi, kapitülasyonların kökeni ve tasarlanması, ikincisi, kapitülasyonlarla tanınan dokunulmazlıkların yapısı gereği Amerikan vatandaşlarının girişimlerini koruma iddiası, üçüncüsü, Osmanlı devletinin kendisine kapitülasyonların bu hakların doğrulayıcısı olan yorumlarını veren çeşitli hüküm, kararname ve uygulamaları. Bu anlaşmalardan doğan haklar Osmanlı Devleti’ni o kadar bunaltmıştır ki, bir aralık ülkesindeki bütün Hıristiyan okullarının kapatılması talimatını veren bir kararname yayınlanmıştır.
Anadolu’da başlayan ayrılıkçı hareketler ve bu hareketlerde ABD uyrukluların müdahaleleri iki ülkeyi birçok kez karşı karşıya getirmiştir. Bu süreçte Osmanlı Devleti izinsiz olarak ABD vatandaşlığına geçenleri Osmanlı vatandaşı saymaya devam ederken, ABD de bu kişileri kendi vatandaşı olarak kabule devam etti.
Ermeni sorununun ortaya çıkmasıyla birlikte misyonerlerin çalışmaları artmış ve imtiyazlar ayrılıkçıların elinde adeta gizli bir silah olarak kullanılmıştır. 1890-1915 yılları arasında Anadolu’da ve Balkanlarda meydana gelen asayiş olaylarında ABD’nin devamlı bir şekilde müdahil devlet olduğu ve anlaşmalarla sağlanan imtiyazları kullandığı görülmektedir.
Bu olaylarda misyonerlerin etkisi göz ardı edilemez bir şekilde belgelerle sabit hale gelmiştir. İki devlet arasındaki ilişkilerde karşılaşılan hukuki problemlerin kaynağının iki taraf arasında yapılan anlaşmalarda elde etmek istedikleri şeyin, daha doğrusu Amerika Birleşik Devletleri’nin isteklerinin çok farklı olmasından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
Amerika Birleşik Devletleri daha fazla imtiyazla Orta Doğu’da durumunu güçlendirmek isterken, Osmanlı Devleti büyük bir baskı altında bu hükümleri kabul etmek zorunda kalmıştır. En azından anlaşmaların uygulanması sürecinde, hukuki meselelerde gösterdiği isteksizliği bu tezi güçlendirmektedir. Osmanlı Devleti’nin ABD ile antlaşması yapmaktan kaçınmasının en önemli sebebi, böyle bir antlaşmanın Osmanlı Devleti’nin menfaatine olmamasıdır.
Çünkü Osmanlı Devleti, ABD ile yapılan ticaretten, daha önce kapitülasyon antlaşması yaptığı ülkelere göre daha fazla gümrük vergisi alıyordu. Ayrıca Osmanlı Devleti’nin söz konusu dönemde ABD limanlarında ticaret yapacak gemi ve tüccarı da yoktu. Bu kararsızlık daha sonraki uygulamalarda soruna dönüşecektir. Misyonerler anlaşmalarla sağladıkları hukuki durumlarını, Osmanlı Devleti’ndeki gayrimüslimlerin durumunu bahane ederek devamlı bir şeklide güçlendirmişler ve iki ülke arasında birçok krizin yaşanmasına sebep olmuşlardır.
Amerika Birleşik Devletleri’nde bugün sahiplenilen Ermeni Soykırımı iddialarının ve desteğinin tarihi arka planında da misyonerlerin ve Amerika Birleşik Devletleri tüccarlarının Osmanlı topraklarındaki kurumsal çıkarları söz konusudur. Bazı Ermeniler vatandaş olmak için, bazıları siyasi suçlarından kaçarak sığınmak için ABD’ye gidiyordu. Misyonerler de Osmanlı Ermenilerinin Amerikan vatandaşlığına geçmelerine destek oluyorlardı. Çünkü misyonerler sadece eğitim vermek ya da Ermenileri kendi mezheplerine geçmeye ikna etmek için değil, aynı zamanda “Hıristiyanları Türk yönetiminden kurtaracak kahramanlar” yetiştirmeyi de hedeflemişlerdi.
Bu niyetlerini gizli ve açık olarak defalarca yazdıkları raporlarda dile getirdikleri biliniyordu. Osmanlı Devleti’nden izin alamayan Ermeniler bu sefer kaçma yolunu deniyorlardı. Bu çalışmada bahsedilen anlaşma metinlerine, arşiv belgelerine dayanılarak Türk-ABD ilişkilerinin başlangıç döneminde ortaya çıkan anlaşmazlıklar ve vatandaşlık sorunları çerçevesinde misyonerler ve Ermeni Sorunu ele alınmıştır.
Doi Number :10.9737/hist_526

Haluk Selvi – Kurtuluş Demirkol – http://www.historystudies.net/eng/dergiayrinti/the-rights-of-the-united-states-citizens-in-the-ottoman-empire-and-some-problems_352
This entry was posted in ABD - AB - EMPERYALIZM, SİNAN MEYDAN, Tarih. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *