EMPERYALİZMİN AĞALARI ULUSLARARASI MADEN ŞİRKETLERİ VE MADEN ÇIKARTILAN ÜLKELERİ BEKLEYEN TEHLİKELER – II

ARAŞTIRMA YAZISI

Naci Kaptan

EMPERYALİZMİN AĞALARI ULUSLARARASI MADEN ŞİRKETLERİ
VE MADEN ÇIKARTILAN ÜLKELERİ BEKLEYEN TEHLİKELER – II

Türkiye’nin nerede ise yarısının maden arama ruhsatlarını ellerinde bulunduran Uluslararası şirketlerin maden arama bölgelerinde yaratabilecekleri tehlikeleri daha iyi anlayabilmek için Dünya’da olmuş belli başlı maden kazalarını ve yarattığı sonuçları da bilmek gerek ;

View to a kill. An aerial view of the environmental damage
wreaked by the Summitville mine in Colorado.

ABD: SUMMITVILLE ALTIN MADENLERİ

Summitville ABD’de Colorado Eyaleti sınırları içinde San Juan dağları üzerinde bir bölgedir. 1986 yılında açılan madeni SCMCI ve ortağı Kanada’lı GALACTIC RESORCES adlı şirket işletir. İşletme tipi bu gün Bergama Ovacık’taki altın madeninin aynısıdır. Şirket, atık barajından “sıfır deşarj” olacağını, doğaya hiçbir zehirli atık bırakılmayacağını garanti etmişti. Fakat madenin işletilmesinden bir ay sonra, atık barajından zehirli atığın sızdığı tespit edilmiştir. Atık barajında sızıntının önlenmesi için oluşturulan, kil tabakası ve plastik örtü asitlerin etkisiyle parçalanmış, maden yakınında bulunan nehir ve yeraltı su kaynakları sızıntıyla kirlenmiştir.

Sonuç tam bir yıkımdır. Bölgedeki Alamosa nehri 27 kilometre buyunca siyanür bileşikleri, asit ve ağır metaller içeren maden atıklarıyla zehirlenir. Nehir balıkları ve vahşi hayvanlar kitlesel ölümle karşı karşıya kalır. Yoğun su kullanımıyla, çevredeki çiftliklerin su ihtiyacı karşılanamaz ve topraklar ölmeye başlar.

ABD: MONTANA ZORTMAN LANDUSKY MADENLERİ

Kanadalı PEGASUS adlı şirket tarafından 1979 itibaren işletilen bu madenden doğal ortama akan siyanür ve ağır metal sızıntıları, asit kaçakları vahşi hayvan ölümlerine, tüm içme suyu kaynaklarının kirlenmesine, maden çevresinde yoğun toprak zehirlenmesine neden olur. Bölgede yaşayan yerlilerin yoğun mücadelesi sonucunda, şirket 1996 Federal Mahkemenin kararıyla Amerikan tarihinin en büyük tazminat ödeme cezasına çarptırılır.

ENDONEZYA: IRIAN JAYA MADENİ

RTZ’nin işlettiği maden, 3500 metre yüksekliğindeki dağların üzerindedir. 3.6 milyon hektar alana yayılır. Günde 125.000 ton zehirli atık, yakında bulunan Ajikwa nehrine bırakılmaktadır. Bölgede korkunç bir çevre kirliliği yaşanır. Sular, balıklar, bitkiler, insanlar, toprak zehirlenir. Halk ayaklanır. Bu ayaklanma devlet güçleri tarafından silahla ve gözaltında öldürmelerle bastırılır. Öldürülenlerin ve kaybolanların arasında kadın ve çocuklarda vardır sayıları yüzlerle ifade edilmektedir. Benzer öldürme olayları Yeni Gine’de de olmuştur.

The road from the coast to the mine which costs US$120 million in 1971.
When the road stops, the cable car system takes over.

Felaketin bir başka bilinen sonucu da, sulanamayan başta pirinç tarlalarından ürün alınamaması yüzünden yaşanan kıtlıktır. Bu kıtlık yüzlerce insanın 1997 yazında açlıktan ölümüne neden olmuştur.

ROMANYA: BAIA MARE ALTIN MADENİ

2000 yılı Şubat ayı başında BAIA MARE siyanürlü altın madeninde meydana gelen çevre felaketi sonucunda Tuna nehri siyanürle zehirlendi. Felaketten Romanya, Macaristan ve Yugoslavya etkilendi. Madenin sahibi ESMERALDA isimli Avustralyalı bir şirkettir. Ve artık çok iyi tanıdığımız NORMANDY POSEIDON bu şirketin sahibidir. Bu şirket Türkiye’de altın çıkarmak isteyen başta EUROGOLD (NORMANDY), TUPRAG, COMINCO ve ANGLO TUR altın şirketlerinin de ana ortağıdır.

Ok Tedi: It Once Was a Mountain

PAPUA YENİ GİNE: OK TEDİ ALTIN MADENİ

Papua Yeni Gine’de 2100 metre yüksekliğinde OK Tedi dağındaki madenin zehirli atıkları yoğun yağmurlarla yaşanan toprak kayması sonucu çevreye yayılır. 1100 kilometre uzunluğundaki Fly River nehri tamamen kirlenir. Kirlenme öyle büyük boyuttadır ki, nehre 800 km uzaklıktaki su kaynaklarında ağır metal ve siyanür kirlenmesi tespit edilir. Madenci şirketin ortakları; Amerikan petrol ve maden şirketi AMOCO, Avustralyalı BHP(AAC’nin uzantısı), Alman Metalgesellschaft (MG), DEGUSSA; Dresner Bank tır.

YENİ ZELLANDA: TUI ALTIN MADENİ

1973 yılında 2,5 milyon ton maden atığı bırakılarak terk edildi. Kurşun, cıva ve kadmiyum içeren bu atıklar bölgenin tüm yeraltı ve yerüstü kaynaklarını kirletmiştir. Özellikle Kadmiyum öldürücü bir zehir özelliğindedir. TUI madeninin bulunduğu bölgenin yerel meclisi, kirlenmenin önüne geçmek için yılda 600.000 – 1.000.000 dolarlık bir harcamanın gerekli olduğunu söylemektedir.

***

YENİ ZELLANDA: MARTHA HİLL ALTIN MADENİ

Martha Hill altın madeninde durum daha vahimdir. Atıkların oranı 30 milyon tondur ve atıklar yakınındaki Ohinemuri deresine bırakılmaktadır. Yoğun çevre kirliğine karşı yükselen muhalefet ve madende cevherin bitmiş olması öne sürülerek, madenci şirket bölgeden ayrılır. Fakat 1988’de yoğun tepkilere rağmen maden yeniden açılır. Şirketin ana ortağı AMAX’dır.
Eurogold şirketi Türkiye’den 17 gazeteciyi propaganda için bu madeni gezdirmeye götürmüştü. Gazeteciler geri döndüklerinde, Yeni Zelanda’daki altın madeninin güzelliğini, zehirli atık barajında yüzen ördekleri anlattılar. Ama çevre köylerden insanlarla konuşmuş olsalardı, yaşanan felaketleri öğrenebilirlerdi.

YENİ ZELLANDA: GOLDEN CROSS ALTIN MADENİ

Lefke’yi de kirleten CMC tarafından işletilen GOLDEN CROSS altın madeninde de aynı felaket yaşanmaktadır. Çevreye verdiği zararlar yüzünden Yeni Zelanda devleti mahkemelerince yargılanıp kapatılan maden bir süre sonra yeniden çalışmaya başladı.

G. AMERİKA: OMAI ALTIN MADENİ

ABD Summitville’den kaçan GALACTIK RESOURCE adlı şirket, Golden Star ismi ile, G. Amerika’da Guyana’da altın madeni işletmek için kurulun çok ortaklı Omai Golden Mine adlı şirketi ile birlikte tekrar ortaya çıkar. Ortaklar yine tanıdığımız şirketler. Yani, yan kuruluşları ile ortak olan Alman MG, DEGUSSA, Kanadalı TECK (MG’nin ortağıdır) ve AAC şirketleridir. Bunlar tabi ki Türkiye’de altın çıkarmak isteyen şirketlerdir.

Aynı kaçınılmaz son burada da yaşandı. 19 Ağustos 1995 günü, Maden de bulunan atık barajı, yoğun yağmurlarla taşan Omai nehrinin azgın suları tarafından yıkılır. Zehirli atıklar beş gün içinde nehrin yan kolları ile 80 km kadar uzağa taşınır. 18 bin yerli yerlerinden olur. Ölümcül hastalıklar baş gösterir. Milyonlarca canlı zehirlenir ve ölür.

***

Yukarıdaki kazalara neden olan uluslarası maden şirketleri olan Newmont, Tüprag, Rio Tinto, Cominco ve Gordion gibi çokuluslu şirketleri şimdi de Türkiye’de maden aramakta ve çıkartmaktadır.Toplum tarafından bilinen medyatik tipleri ve para karşılığı MADEN ÇIKARTMAK VE SİYANÜR KULLANMAK çevreye zara vermez raporu hazırlayan akademisyenleri kullanarak siyanürün tehlikesiz olduğuna ve çevreye zarar vermediklerine dair programlar,röportajlar,toplantılar yaparak toplumu yanıltmak yoluna gitmektedirler.

Komşu ve yakın olan iki ülkede Romanya ve Macaristan’da meydana gelmiş olan maden kazaları ve çevreye verdiği giderilmez zararların üzerinde düşünülmeli ve Devlet ona göre politikalar belirlemelidir.

Şimdi ülkemizde madencilik adına neler oluyor,ona bakalım ;

Manisa’nın Turgutlu ilçesinde kızılçam ormanlarıyla kaplı bir Çal Dağı vardır. Türkiye’deki 10 nikel yatağından birisi de, işte o dağın altındadır. Bir İngiliz şirketi olan Bosphorus Nickel Madencilik adlı firmaya, 3 Nisan 2009′da AKP’li Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun imzasıyla Çal Dağı’nda orman arazisi tahsis edildi.Çal Dağı’nda 2 milyon 56 bin metrekarelik orman arazisi, “4. grup maden” adı altında 2026 yılına kadar İngiliz firmasına verildi. Söz konusu alanda 300 bine yakın kızılçam ağacının kesilebileceği söyleniyor.

Manisa’nın Turgutlu İlçesi yakınlarındaki Çaldağı’nda İngiliz sermayeli Sardes Madencilik tarafından işletilmek istenen nikel madenine orman tahsis izni verilmesi çevre köylerinin tepkisine neden oldu. Nikel madenin büyük bir çevre felaketine yol açacağını belirten vatandaşlar, “Yetkililer bu katliama dur demelidir. Gediz Vadisi, Ergene’ye dönmesin” diye feryat ettiler.

Üniversitelerin, konuyla ilgili kurum ve kuruluşların Çaldağı’nda nikel madeni çıkarılmasıyla yaşanacak felakete dikkat çeken raporları bulunduğunu belirten vatandaşlar, European Nickel isimli İngiliz şirketinin alt kuruluşu olan Sardes Madencilik’e izin verilmesiyle Çaldağı’nda bulunan 280 bin ağacın maden alanı için kesilmesinin sözkonusu olduğunu ve ağaçların kesilmemesi için her türlü mücadeleyi vereceklerini dile getirdiler. Yaşanan tepkiler üzerine Sardes Madencilik’in isim değiştirerek Bosphorus adını aldığına dikkat çeken vatandaşlar şöyle konuştular:

‘Tarım alanları yok edilecek’

“Çaldağı, Manisa’nın 120 bin nüfuslu en büyük ilçesi sınırları içindedir. Bölgede Musulcalı, Akköy, Çampınar, İzzettin, Yakuplar, Temrek ve Sarıbey köyleri bulunmaktadır. Bu bölge geçimini tarım yaparak sağlamaktadır. Ülkenin bilinen tek nikel yataklarına sahip olan Çaldağı’nda (sülfürik asit liçi) yöntemiyle yapılacak olan madenciliğe, uzmanlar ve bilimciler şiddetle karşı çıkıyorlar. Bölgedeki 300 bin ağacın kesilmesi sonucunu doğuracak olan maden, geride dev bir çukur, iki tane zehirli atık dağı bırakacak. Madenden geriye kalacak olan en tehlikeli atıklardan birisi de 900 bin metrekareye yayılmış olan 40 metre yüksekliğindeki, sülfürik asitle yıkanmış, içinde en az 4 milyon 500 bin ton kükürt bulunan atık yığınları olacak. Bu atıklar, sadece çevreyi değil, havayı da kirletecek, bölgemizin can damarı olan akarsularımı da zehirleyecek. Eğer burada maden çıkarılmaya başlanırsa, bizde de kanser ve kalp hastalıklarına yakalananlar olağanüstü artacak.”

Her yerden kovuldular

İngiliz Kraliyet ailesinin de ortakları arasında bulunduğu iddia edilen European Nickel var yaşayan yüzbinlerce insanın geçimini tarımdan sağladığını, Gediz Vadisi’nin Türkiye’nin en bereketli ovalarından biri olduğunu kaydeden vatandaşlar sözlerini şöyle noktaladılar:

‘Gerekirse yine can veririz’

“Yağma Yasası” ve Sardes şirketine karşı Çaldağı’ndan bir ses yükseldi: “Çevre ve insanlık düşmanı projeye izin vermeyeceğiz”

10 Temmuz 2010 Cumartesi günü saat 18.00’de Turgutlu’da çevre gönüllüleri ve yaşam savunucuları bir basın açıklaması yaparak, Türkiye’deki çevre sorunlar ve AKP Hükümetinin çıkardığı Madencilik Yasası’na karşı tepkilerini dile getirdi.

Yeni Madencilik Yasası ile tüm yeraltı zenginliklerimiz yağmalanmaya, doğal
güzelliklerimiz yok edilmeye açılırken, çevreci mücadelemizde elde ettiğimiz hukuksal kazanımlarımız bile “yok” sayılırken, böyle bir madencilik yasası ile daha büyük çevre felaketlerinin önü açılırken, Çaldağı ağlıyorken… bizim susmamız mümkün değil!

Bizler; çevreye ve insana saygılı, doğal güzelliklerimiz ve zenginliğimizi koruyan
madenciliğin yanındayız. Bizim karşı olduğumuz; “vahşi madencilik” olarak tanımladığımız bir madencilik anlayışı ve yaşanacak çevresel felaketler açısından “vahşi” tanımını bile zayıf bir hale getiren Yeni Madencilik Yasası’dır

Bizdeki madencilik yasası, ülkemizin yeraltı zenginliklerinin yabancı devletler ve emperyalist şirketler tarafından soyulup sömürülmesinin yasal bir hale getirilmesi için yapılmış bir düzenlemedir sadece. Önceki madencilik yasasını “soygun ve talan yasası” olarak tanımlıyorduk. Böyle bir madencilik anlayışı nedeniyle ülkemizde pek çok çevresel sorun yaşanmaktaydı. Ancak, “yeni madencilik yasası” ile bu talan ve soygun, artık yağmalamaya dönüştürülmek istenmekte ve “yeni madencilik yasası” adı altında bir “yağma yasası” çıkarılarak, yeraltı zenginliklerimizin daha kolay soyulması sağlanmak istenmektedir. Yeraltı zenginliklerimiz böyle bir yağmaya açılınca da gözlerini aşırı kar hırsı bürümüş maden şirketleri, daha fazla kar edebilmek için çok düşük yatırımlar yaparak, yaşadığımız çevreyi geri dönüşü olmayacak felaketlerle tanıştıracak, insan yaşamını hiçe sayan ucube projeler uygulamak istemektedir.

İşte Turgutlu Çaldağı’nda uygulanmak istenen, tüm bilim çevreleri tarafından “insanlık ve çevre düşmanı bir proje” diye tanımlanan, açılımı “sülfürik asit liç yöntemi ile açık maden işletmesi” olan proje de bu anlayışın en somut ve en korkunç örneğidir. Bu proje ile yapılmak istenen şeyi tanımlamak için “vahşet” kelimesi bile çok zayıf kalmaktadır. Çünkü yapılmak istenen şey, tek kelimeyle bir canavarlıktır. Ve bu proje, dünyada ilk defa Turgutlu’da denenecektir. Bunun nedeni de bu projeye dünyanın hiçbir ülkesinde izin verilmemesi, hatta bu projeyi uygulamak isteyen İngiliz şirketinin çevreye verdiği zararlar nedeniyle bulunduğu ülkelerin bizzat hükümet yetkilileri tarafından ellerindeki ruhsatları da alınarak kovulmuş olması nedeniyledir.

Ne acıdır ki dünyada hiç bir ülkede izin verilmeyen bu projeye ve bulunduğu ülkelerden kovulan bir şirkete, sadece Türkiye’de ve AKP Hükümeti tarafından izin verilmiş, çevre ve insanlık düşmanı bir proje için Türkiye ve Turgutlu halkının kobay olarak kullanılmasına onay verilmiştir. Bu yöntem için 4 milyon ağacın yaşamakta olduğu Çaldağı’ndaki ormanlık alan gözden çıkarılarak, yok edilmesine izin verilmiştir.

Avrupa Parlamentosu’nun 5 Mayıs 2010 tarihinde almış olduğu bir kararla, madencilik sektöründe siyanür kullanılması 2011 yılından itibaren dünya genelinde yasaklanırken,Çaldağı’nda nikel madeni işletmek isteyen Sardes şirketi tarafından siyanürden daha zehirli ve tehlikeli bir kimyasal madde olan sülfürik asit kullanacaktır. Oysa Avrupa Parlamentosu’nun madencilikte son yıllarda çok yaygın bir yöntem olan siyanürü yasaklaması, sülfürik asitin de yasaklanması için bir emsal niteliğindedir. Zaten dünyanın hiçbir yerinde izin verilmemiş, bir anlamda zaten adı resmi olarak konulmadan yasaklanmış bir proje olan sülfürik asit yöntemi dünyada ilk defa Turgutlu’da uygulanmak istenmektedir. Bu projeyi dünyada uygulamak isteyen tek şirket de, Çaldağı’ndaki İngiliz Sardes şirketidir.

Tüm bilim insanlarının hazırladıkları bilimsel raporlar göstermektedir ki; bu projenin 15 yıl boyunca uygulanması durumunda bu şirket buradan çekip gittikten sonra, tüm Gediz vadisinde yaşam bitecektir. Dünyanın en verimli topraklarından geriye sadece çöle dönüşmüş, doğal yaşamı bitmiş ve yabancı bir maden şirketinin maden çöplüğü haline gelmiş çorak bir arazi kalacaktır.

Bu projenin uygulanması durumunda topraklarımızı büyük bir çevre felaketi, insanlarımızı da kanser tehdidi beklemektedir. İşte karşı karşıya olduğumuz diğer tehlikelerden bir kaçı:

– 15 yıl boyunca yağdırılacak tonlarca asit yüzünden dünyanın 1. sınıf tarım arazisi çöle dönecektir.

– Havaya dağılan asit sisi nedeniyle, Sardes şirketi buradan çekip gittikten çok sonra bile asit yağmurları oluşacak, tüm Gediz vadisine yayılarak dünyanın en büyük çevre felaketlerinden birine neden olacaktır.

– 15 yıl boyunca sürdürülecek bu proje sırasında toprağa, suya ve doğaya karışan nikel tozları nedeniyle insanlarımızı bekleyen kanser tehlikesi ile karşı karşıya kalınacaktır.

Devam edelim ;

Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun da Turgutlu Belediye Başkanı Serhat Orhan’a, “İngilizler çok baskı yapıyor. Turgutlu’daki madene ruhsat vermek kaçınılmaz” dediği belirtiliyor.

PROF.DR. HAKKI KESKIN’IN MANISA CAL DAGI’INDA GERCEKLESTIRILMEK ISTENEN
NIKEL MADENI CIKARMA PROJESINE ILISKIN BASIN ACIKLAMASI

Manisa Çal Dağı’ndaki doğa katliamı ivedi olarak engellenmelidir!

Türkiye’deki ve Avrupa Birliği ülkelerindeki doğayı koruma örgütleri bu doğa katliamına karşı ortak hareket etmelidirler.

Türkiye Cumhuriyeti Çevre ve Orman eski Bakanı Sayın Osman Pepe, Manisa Turgutlu’da bulunan Çal Dağı ormanlık alanı tehdit eden Nikel madeni çıkarma projesini geri çevirerek kendi bakanlığı döneminde bu projeye izin vermemiştir. Ancak Osman Pepe’nin yerine getirilen yeni bakan Veysel Eroğlu, Sardes isimli İngiliz madencilik şirketine geçtiğimiz nisan ayında 3 milyon metrekarelik orman alanında Nikel madeni çıkarılmasına, tesis kurulmasına ve 143 bin ağacın kesilmesine izin vermiştir. Ayrıca İngiliz şirket, 2026 yılına değin bu bölgeyi kullanabilecektir.

Ağaç katliamının yanı sıra, Nikel madenini çözme işleminde kullanılan sülfürük asit ise insan sağlığı için ciddi bir tehlike oluşturmaktadır. Bu olay halkın yoğun protestolarına neden olmasına karşın, tüm beklentilerin aksine Manisa milletvekili, ve asıl görevi Manisa halkının sorunlarını meclise taşımak olan Sayın Bülent Arınç, bu konuyla ilgili beklenen girişimlerde bulunmamıştır.

***

Okuduklarınız dehşet verici değil mi ?

Bakanın açıklamalarından görüldüğü gibi İngiliz Hükümeti AKP’ye baskı yaparak İngiliz maden şirketine Çaldağında gereken izinlerin verilmesini istiyor.AKP hükümeti ve bakan da bu baskıya direnemeyerek gereken izin veriyor.Bursa ‘da Cargill olayında da böyle olmamış mıydı ?
ABD bastırmış ve Cargill’e YASA DIŞI kararla tarım arazisinde fabrika yapma izini verilmişti.

Topraklarımız,canlı yaşamı,tarım,hayvancılık,akar sular ve daha niceleri
3 kuruş beş paraya el oğluna veriliyor.

BOSPHORUS NİCKEL MADENCİLİK ,
BHP BİLLİTON VE GERÇEKLER :

Bu uyarıcı yazıyı dikkatle okuyunuz !

TÜRKİYEDE BİR MADENCİLİK ÖYKÜSÜ;

Lütfi TOZAR
Metalurji Yüksek Mühendisi
Eti Maden isletmeleri Genel Müdürlüğü

Giris
Ülkemiz madenciliğinin yabancı sermayeye açılması yıllardır tartısılan bir konu olmus, bazı gruplar; neden madenlerimiz yer altında yatıyor, bunları isleterek ekonomiye kazandıralım bunu eğer Türk yatırımcılar yapamıyorsa yabancı yatırımcılar yapsın tezini savunurken, bazı gruplar; çevreci nedenler ve yabancı sermayenin ülkemize bizi değil parayı sevdikleri için geldiğini dile getirerek buna karsı çıkmıstır.

Asağıda kaleme alınan yazıyı okuduktan sonra bu fikirlerden hangisinin doğru olabileceğini anlamanıza yarayacak bir takım bilgiler elde edebilir ve yabancı madencilik firmalarının gerçek amaçlarının ne olduğu hakkında fikir sahibi olabilirsiniz.

Yazımızın konusu nikel olunca kısaca Türkiye’de bulunan nikel yataklarına, nikel madenciliğine ve nikelin kullanım alanlarına bakmakta yarar vardır.Ülkemizde 10 kadar nikel yatağı bulunmaktadır;

Bilinen nikel yataklarından bazıları Çaldağ (Turgutlu – Manisa) Yunusemre (Eskisehir), Muratdağı (Kütahya), Günes (Divriği, Sivas), Pancarlı (Tatvan) yörelerindedir.

En önemli nikel yatağı, Çaldağ’da lâteritik kabuklar halinde olup yaklasık 40-50 milyon ton rezerve sahiptir. European Nickel PLC sirketinin Çaldağ nikel yatağı ile 2002 yılından itibaren ilgilenmeye baslamasıyla ülkemizde nikel madenciliği faaliyetleri baslamıstır.Nikel’in belli baslı kullanım alanları sektörlere göre söyle sıralanabilir.

Kimya endüstrisinde; Nikel alasımları olarak metal korozyonuna maruz yerlerde,kostik solüsyonların dengelenmesinde ve petrol endüstrisinde. Fabrikasyon ürünlerde;Çatal, bıçak takımları, çekiç,pense gibi aletlerle diğer birçok ev ve hastane aletlerinin yapımında.Uçak ve gemi endüstrisinde; Nikel süper alasımları yüksek ısıda basınç ve korozyona dayanıklı olduğundan, uçakların gaz türbinlerinde,jet motorlarının yapımında, ayrıca uçakların elektrolizle kaplanan bölgelerinde ve gemi yapımında tuz korozyonuna karsı engelleyici olarak,motorlu araçlar ve parçalarında, elektrikli makineler ve parçalarında, yapı malzemelerinde, sıvı ve katı yağlarda hidrojenerasyonu sağlamak üzere batarya ve yakıt hücrelerinde ve seramik malzemelerde emaye ile demir arasında bağlayıcı olarak kullanılır.

Ülkemizde nikel madenciliğini baslatan European Nickel PLC olduğu için bu
sirketi tanımakla ise baslamak yerinde olur sanırım. Sirket 1999 yılında bir grup yatırımcı tarafından Balkanlardaki nikel laterit yataklarını arastırarak düsük maliyetli metalurjik bir islemle (Sülfirik Asit Liçi) nikeli geri kazanmayı amaçlayan bir proses bulmak üzere kurulmustur.

1999 yılında Arnavutlukta Adriatic Nickel adında kurulan sirket 2000 yılında Europen Nickel PLC adını alarak faaliyete devam etmistir. 2001 yılında sirket faaliyet alanına Türkiye’yi de katmıs ve Mart 2002’de Manisa-Turgutlu-Çaldağ nikel madeninin isletme haklarını ele geçirmistir.

European Nickel sirketi Türkiye’de Bosphorus Nickel Madencilik,
Arnavutlukta Adriatic Nickel Resources sh.pk, Bosna Hersek’te Dinara Nickel d.o.o., Kosova’da Morovo Nickel LLC adlarında faaliyet göstermektedir.
European Nickel PLC bütün bu sirketlerde 100 % hisseye sahiptir. Diğer ülkelerde, o ülkelere sıcak gelecek isimlerle faaliyet gösterirken Türkiye’de niçin Bosphorus adıyla faaliyet göstermektedir?
European Nickel PLC’nin Türkiye’deki sirketi Bosphorus Madencilik 18.7.2002 tarihinde İstanbul’da kurulmustur.13.01.2004 tarihinde European Nickel PLC sirketin bütün haklarını 3.9 milyon dolara satın alarak, sirket merkezini İzmir’e tasımıstır.

Sirketin Yönetim Kurulu; Felix Pole (Ekonomist) Yönetim Kurulu Baskanı,
Simon Purkiss (Metalurji Müh.) Genel Müdür, Andrew Lindsay (Ekonomist)
Finans Müdürü, John Sutherland (Muhasebeci) Sekreter, ve diğer üyeler Euan Worthington (Jeolojist), Sir David Logan (Diplomat) , Paul Lush’dan (Hukukçu) olusmaktadır.Sirketin Türkiye projesindeki yöneticileri Mike Oxley Çaldağ Proje Müdürü ve jeolojist Chris Masurenko’dur.

Sirket yöneticileri isimleri size sıradan gelebilir ancak dikkatle incelendiğinde
yönetimde önemli sahsiyetler olduğu görülmektedir. Sirket yönetimindeki en
dikkat çekici isim Sir David Logan’dır. Bu zat 1997-2001 yıllarında İngiltere’nin
Türkiye Büyükelçisi idi ve İstanbul ve Ankara’da görev yaptı. Sirkete 29.4.2004 tarihinde katıldı.
Sirket Baskanı Felix Pole 30 Eylül 2004 tarihli konusmasında söyle demektedir ;

” David’in akıcı Türkçesi ve Türkiye’deki güçlü bağlantıları bize çok yardımcı oldu”.

Ne tür bağlantılar ve hangi konularda yardım ? insan ister istemez düsünüyor.
Sir David Logan’ın baska bir görevi de % 70’ine Anadolu Efes’in sahip olduğu Efes Breweries International Sirketinde Tuncay Özilhan, İbrahim Yazıcı, Mustafa Uysal,Micheal O’neil, Ali Tigrel ve Christos-Alex Komninos (1972-2000 yılları arasında Hellenic Bottling Company’de çesitli pozisyonlar ve Genel Müdürlük) ile birlikte yönetim kurulu üyeliğidir.

Bu Hellenic Bottling Company ilginç bir firma. Kıbrıs doğumlu sahibi George
David’in Kıbrıs’ın Rumlasması için gayretleri bilinmektedir. G. David’in bir
baska özelliği de Soros ile olan yakınlığıdır.

Diğer önemli isim ise Hukukçu Paul Lush.
Kendisi Rio Tinto ve Billiton’da (artık BHP Billiton) bir çok yöneticilik görevinde bulunmustur. Rio Tinto’da çalısırken madencilik yapılan ülkelerle görüsmelerde büyük deneyim kazanmıs. Billiton’da çalısırken ise BHP ve Billiton birlesmesinde kilit bir görev üstlenmistir.

Bir soruda burada akla geliyor. Böylesine kritik görevlerde bulunan bir kisi Rio Tinto ve BHP Billiton ile karsılastırılınca çok küçük olan bir sirkete niçin geçer?
Bu sorunun cevabı son günlerde Avustralya’da ortaya çıkan tesvik primleri
tartısması olabilir mi acaba? OECD (Ekonomik Ğsbirliği ve Kalkınma Ajansı)
orta ve büyük ölçekli çokuluslu Avustralya sirketlerinin denizasırı ülkelerde yaptıkları islerde bürokrat ve memurlara isleri hızlandırmak için ödedikleri tesvik primlerinin Rüsvet Kanunu’nu çiğnediğini açıkladı. Bu sirketlerden biri BHP Billiton ve yaptığı tesvik primi harcamalarını gider göstererek devletten önemli miktarda vergi indirimi almakta. BHP Billiton’ın Ülkemizde kime ne kadar tesvik primi dağıttığı, bunları kim ya da kimler eliyle gerçeklestirdiği bilinmemekle beraber, bu tür harcamaların seffaf bir sekilde yayınlanır hale gelmesi de ilginç olacaktır.

Sirket kayıtlarında görülmeyen diğer dikkat çeken bir isim ise Simon Rothschild. Sirketin Halkla iliskiler ve Yatırımcı iliskilerini yürüten Bankside Consultant’ın temsilcisi ve ortağı. Sirketin ana ortaklarına bakılacak olursa;

Felix Pole (11.09 %), Simon Purkiss (10.22 %), Throgmorton Trust (4.1 %)
BHP Billiton (8.9 %), Standard Bank Plc (3.8 %), Moonraker Trust (3.23 %) hisseye sahiptir. (Kasım 2005 itibari ile) Buradaki önemli ortak dünyaca ünlü büyük madencilik sirketi BHP Billiton’dır. Çünkü BHP Billiton sirkete ortak olduktan sonra arastırma asamasındaki madencilik faaliyetleri deneme üretimi ölçeğine geçmektedir.

BHP Billiton’ın European Nickel PLC üzerine ilgisine geçmeden önce BHP Billiton’ı kısaca incelemekte ve tanımakta yarar vardır.BHP Billiton BHP Billiton dünyanın iki büyük madencilik sirketi olan BHP Limited ve Billiton PLC’nin 29 Haziran 200 1tarihinde birlesmesi ile olusmus dünyanın en büyük madencilik sirketidir.

Birlesmeden sonra BHP Limited- BHP Billiton Limited (sirket merkezi Melborn Avustralya), Billiton PLC ise BHP Billiton PLC (sirket merkezi Londra İngiltere) iki ayrı sirket seklinde faaliyetlerine devam ediyor. Her iki sirketinde yönetim kurulları aynı ve ortak bir yönetim takımı tarafından idare ediliyor. Sirketin yönetim kurulu baskanı Don Argus kendisi bankacılık ve uluslararası ticaret alanında 40 yıllık Deneyime sahip bir yönetici. Genel Müdür ise Charles Goodyear.

BHP Billiton’ın 25 ülkede 100’den fazla operasyonu bulunuyor ve 37.000 çalısanı var. 2005 yılı cirosu 31.8 milyar $, su andaki borsa değeri 90 milyar $ civarında.BHP Billiton dünyanın 2. büyük bakır üreticisi, 2. büyük kömür ihracatçısı, 3.büyük nikel üreticisi, 4. büyük uranyum üreticisi, 5. büyük birincil alüminyum üreticisi, demir çelik hammaddelerinin önemli bir tedarikçisi, petrol ve doğalgaz piyasasında söz sahibi, elmas, gümüs ve titanyum metalleri üzerinde ilgisi olan bir sirket. Sirketin is alanlarına bakıldığında oldukça zengin bir portföyü olduğu görülüyor.

Simdi biraz BHP Billiton’ın nikel isine derinleselim. Sirketin nikel isinde faaliyet
gösteren üç sirketi var; Cerro Matoso SA,Nickel West ve QNI Yabalu Refinery.Cerro Matoso SA Kuzey Kolombiya’da ferronikel üreten bir sirket. Yıllık kapasitesi 50.000 ton. Dünyanın nikel bakımından en zengin yatağı ve en düsük maliyetli nikel izabe tesisine sahiptir.

Nickel West Batı Avustralya’da dünyanın 3. büyük konsantreden nikel üreten sirketi.Sirketin Mt Keith, Leinster ve Kambalda’da konsantratörleri,Kalgoorlie’de izabe tesisi ve Kwinana ’da rafinerisi bulunuyor. Mt Keith’de çıkarılan madenden 45.000 ton/yıl, Leinster’den çıkarılan madenden 45.000 ton/yıl ve Kambalda’da 45.000 ton/ yıl nikel konsantresi üretimi yapılmaktadır.Kargoorlie izabe tesisinin kapasitesi 100.000 ton/yıl nikel matı. Kwinana Nikel rafinerisi 70.000 ton/yıl , 99.8 % saflıkta nikel tozu ve briketi üretiyor.

QNI Yabalu rafinerisinde Yeni Kaledonya,Endonezya ve Filipinlerden gelen nikel ve kobalt cevherleri islenerek yüksek saflıkta 32.000 ton nikel ve 1900 ton kobalt üretilmektedir. Yapılan yatırımla tesislerin kapasitesi 2008 yılında 2’ye katlanacaktır.

Bu tesislerden de görüleceği gibi BHP Billiton dünya nikel üretiminde söz sahibi bir sirket ve yerini pekistirmeye çalısmaktadır. Yukarıdaki sirket tanıtımında anlasılacağı üzere BHP Billiton gibi dünyanın 3 numaralı nikel üreticisinin desteği olmadan bu projenin hayata geçme sansı çok azdır.
European Nickel PLC fizibilite çalısmaları sırasında BHP Billiton’la teknoloji paylasımı, ürün alım garantisi gibi projeye ilgi uyandıracak bir takım imtiyazlar içeren bir anlasma yapmıstır. Bu anlasmaya göre BHP Billiton sirkete 3.33 Milyon sterlin ödeyerek üretilecek ürünün % 50’sini almaya hak kazanmıs ve kalan %50 içinde ilk alıcı olmayı garantilemistir.

Ayrıca BHP Billiton’ın önünde sirketin % 51’lik hissesini satın alma opsiyonu vardır.Eğer BHP Billiton 40 milyon sterlin daha öderse sirketin yönetimi ele geçirebilir ve bütün projenin sahibi olur. O zaman ülkemizde nikel madenciliğini Europen Nickel PLC değil BHP Billiton yürütecektir. Mesele sahipliğin niteliğindedir.European Nickel PLC bu anlasma ile zaten BHP Biliton’ın üretim
birimi haline dönüsmüstür.

Burada European Nickel PLC’nin yönetim kurulu üyesi Paul Lush’ı hatırlamakta yarar vardır. Bu isim Türkiye’deki görüsmelerde ve BHP Billiton’ın European Nickel’e ilgisinde etkili olmustur sanırım.

Çaldağ’’da Nikel Potansiyeli Birazda Manisa-Turgutlu-Çaldağ nikel yatağının özelliklerini inceleyelim.Bu yatak 38 milyon ton rezerve sahip olarakgörülüyor ancak sirketin son olarak yaptığı sondaj çalısmaları ile rezervin 45 milyon ton olabileceği düsünülüyor. Yatak ortalama olarak 1.14 % Ni ve 0.05 % Co içeriyor.Yatak yüzeye çok yakın ve açık ocak madenciliği ile kolaylıkla isletilebilecek konumda ayrıca cevher konsolide olmadığından minimum patlatma yeterli. Üstüne üstlük sülfirik asit ile de liç edilebilecek özellikte. Madenin ekonomik ömrü ise 16 yıl olarak öngörülmektedir.

Simdi kısaca madenin ekonomik değerine bakalım.
Madenin Ni miktarı : 38.000.000 ton x 1.14/100 = 433.200 ton nikel
Madenin Kobalt Miktarı : 38.000.000 ton x 0.05/100 = 19.000 ton kobalt
Ni Parasal Değeri : 433.200 x13.000 $/ton = 5.631.600.000 $
Co Parasal Değeri : 19.000 x
33.000 $/ton = 627.000.000 $
Madenin toplam parasal değeri 6.258 milyar ABD doları olmaktadır.

Tabii bu rakam 38 milyon ton rezev için rezerv rakamı artarsa ki simdiden 45 milyon ton olduğu ifade edilmektedir, parasal değer daha da artacaktır. Nikel geri kazanım oranının %70 olacağını varsayarsak madenden elde edilebilecek kazancın büyüklüğü 4.2 milyar ABD $’ı olacaktır.4.2 milyar ABD $’ı gelir küçük ölçekli bir sirket için hiç de fena sayılmaz.

Bizi bekleyen çevre felaketi asit Gelelim sirketin madende uygulayacağı prosese yani sülfürik asit liçi’ne.Asit liçi bakır üretiminde çok sık kullanılan bir metod tabii üçüncü dünya ülkelerinde. Sirket bu metodu nikel cevherlerine uygulamak için bir takım çalısmalar yürütmüs ve basarılı olmus. Kısaca tekrarlamak gerekirse asit liçinde yapılan islem cevheri küçük parçalara kırarak büyük cevher yığınları olusturmak ve bu yığınların içinden asit (Çaldağ örneğinde sülfürik asit) geçirerek asitin cevheri çözerek cevher bakımından zengin bir çözelti olusturmaktır.

Daha sonra yapılan islem bu çözeltide bulunan cevheri geri kazanmaktır.Asit liçinde islem açık alanda yapılmakta olup cevher yığınlarının altına sadece polietilen örtü serilerek yığınların geçirimsizliği arttırılmaktadır. Bu da çevresel kaygılardan dolayı değil sırf değerli çözelti toprağa karısmasın diyedir.Firma halihazırda 4000 ton ve 9000 ton’luk yığınlarda deneme üretimi yapmıs olup tam ölçekli çalısmalara 15.000 tonluk yığınlarla 2007 yılında geçmeyi planlamaktadır.

Sirketin Çaldağ cevherlerine sülfürik asit liçi uygulamasının tek nedeni basit bir proses olması ve konvansiyonel nikel üretim metotlarına göre ¼ oranında ucuz olmasıdır.Bu metot kendileri için düsük maliyetli fakat madenlerin bulunduğu ülkeler için geride milyonlarca ton sülfürik asit içeren atık madde ile tamamen kirletilmis bir doğa ve tüketilmis kaynaklar demek olan tam bir çevre felaketi olusturacak potansiyele sahiptir.

European Nickel PLC’in bölge için planları sadece sülfürik asit liçiyle sınırlı kalmamaktadır. Projenin ana hammaddelerinden biri sülfürik asittir ve 1 ton cevherin islenmesi için yaklasık 400 kg sülfürik aside ihtiyaç vardır. Bu asit deneme üretimlerinde sahaya tasınarak sağlanmaktadır. Fakat sirketin üretim maliyetlerinin düsük olması için madene yakın bir sülfürik asit fabrikasına ihtiyaçı var. Projenin yasaması bu fabrikaya bağlı ve sirket yaklasık 3000 ton/günlük bir sülfürik asit fabrikasının 2007 yılında kurulması için Çinli firmalarla görüsmeye baslamıs durumda. Çin mallarının kalitesi göz önüne alındığında Çinli bir firmanın kuracağı sülfürik asit fabrikası nasıl olur merak konusu doğrusu.

Ayrıca 1. sınıf tarım arazilerinin üzerinde ithal kükürt ile çalısacak bir sülfürik asit fabrikası dünyanın hangi gelismis ülkesinde vardır o da ayrı bir konu.

Sırbistan’dan kovuldular !!!
European Nickel PLC’in yatırımları sadece Türkiye’de değil. Sirket yukarıda da bahsedildiği gibi ilk faaliyetlerine Balkanlarda arama yaparak ve Adriatic Nickel adı altında baslıyor. Sirket Sırbistan’da Mokra Gora ve Lipovac bölgelerinde 2 maden yatağının haklarına sahip. Mokra Gora yatağı yaklasık 0.70 % Ni tenörlü, 250 milyon ton rezerve sahip.

Lipovac yatağı ise ortalama 0.85 % Ni tenörlü ,18.2 milyon ton rezerve sahip.
Sirket Genel Müdürü Simon Purkiss 18 Kasım 2004 tarihli basın bildirisinde;
Mokra Gora yatağındaki cevherin Çaldağ cevherlerinden çok daha çabuk solüsyona geçtiğini ve yatağın çok büyük, gelecek vaad eden ve çok iyi bir jeolojiye sahip olduğunu söylüyor. Fakat ne hikmetse deneme üretimi çalısmaları gelecek vaad eden bu büyük yatak yerine Türkiye Çaldağ’da yapılıyor. Bunun nedeni sizce ne acaba ?

Bu sorunun cevabı sülfürik asit liçinde gizli olmasın sakın.
Evet sirket bölge halkından gördüğü büyük tepki ve karsı koyustan dolayı planlarını burada yürütemiyor ve Mokra Gora projesini Ocak 2005 tarihinde Sırbistan Enerji Bakanlığı’na müracaat ederek iptal ediyor.Ancak maden yatağının haklarını elinde bulundurmaya devam etmektedir.
BHP Billiton için çevre ve madencilik yaptığı ülkeler ne kadar önemli ?

Burada kısa bir paragraf açarak BHP Billiton’ın çevreye olan duyarlılığını (!)
kısaca anlatmakta yarar vardır. Yer Papua Yeni Gine, Ok Tedi Bakır Madeni;
Dünyanın sayılı bakır yataklarından biri ve yıllık cevher üretimi 30 milyon ton.1976 yılında BHP bu madene ilgi duyarak bir gelistirme programı olusturmus ve hükümet ile ortak olarak 1984 yılından itibaren madeni isletmeye baslamıstır.

Projede maden atıklarının toplanması için bir atık barajı yapılması öngörülmektedir.Baraj yapılma asamasında bir toprak kayması barajın temellerini yıkarak büyük hasara yol açmıstır. BHP maliyetleri artıracağı için ikinci bir barajın yapılmasını istememis hükümetten aldığı izinle bütün
atıkları Ok Tedi nehrine bosaltmaya baslamıstır. 20 yıl boyunca madenden ortaya çıkan günlük 80 bin ton bakır,çinko,kadmiyum ve kurşun içeren atık Ok Tedi nehrini ve nehrin ana yatağı olan Fly nehrini kirletmistir. Bugüne kadar nehre dökülen atık miktarı 500 milyon tonu geçmistir. Bu atıklar tam bir çevre felaketi yaratarak 2000 Km2’lik alanı kirletmis, 50,000 insan ve 120 köyü etkisi altına almıstır. Kirletilen alanlarda halkın tek geçim kaynağı olan balıkçılık ve tarım faaliyetleri durma noktasına gelmistir.

Bölge sakinleri Avustralya’da ki mahkemelerde BHP aleyhine milyonlarca
dolar tazminat davası açmıstır. Bu davaların arkası kesilmeyince, BHP Subat
2002 tarihinde madendeki haklarını Papua Yeni Gine Sürdürülebilir Kalkınma
Programı Sirketine devrederek isin içinden sıyrılmıstır.

Sili’de Escondida Bakır madenini Rio Tinto ile ortak isleten BHP Billiton 2006 yılı basından itibaren zaten vergi ödediğini bahane ederek devlete madencilik hakkı ödemeyeceğini açıklamıstır.Bu da BHP Billiton’ın madencilik yaptığı ülkelere ne gözle baktığının güzel bir örneğidir.

Bölge halkı yakın tehdidi anlıyor ve görüyor .Biraz da bölge halkının tepkilerini dinlemekte yarar var. Bölge halkının kafasında “Yeni bir Bergama mı yaratılmaya çalısılıyor” sorusu var.
Bergama’da yasananlara tanık olduklarını dile getiren bölge halkı, birinci sınıf tarım arazisi olarak bilinen bölgenin kirletilmesine izin vermeyeceklerini söylüyor. Sirket bölge halkını “ikna” toplantıları düzenlemeye basladı. Sirket bölgede demir aramak ve çıkarmak için isletme ruhsatı olan Mir Madencilik’ten (Gerçek Ğnsaat) kiralanan 2000 dönüm alanda kurulu maden sahasında 12.5 km2 alanda arama yapacak. Bu alanda kurulu Musulcalı, Akköy, Çampınar, İzzettin, Yakuplar, Temrek ve Sarıbey Köyleri,halkı geçimini bağcılık, pamukçuluk,zeytincilik ve sebzecilikle sağlıyorlar.

European Nickel sirketi temsilcileri ve çevre danısmanlık sirketi ENCON’un
temsilcileri geçtiğimiz Temmuz ayında Musulcalı Köyü’de bilgilendirme toplantısı düzenlediler. ENCON adına konusan Çevre Yüksek Mühendisi Tolga H. Balta,çalısmaların baslaması halinde yaklasık 200 kisiye is imkânı yaratılacağınıbelirterek yüzde 48 oranında verilecek vergi ile Türkiye ekonomisine de katkıda bulunulacağını savundu. Balta, çalısmaların çevrenin ekolojik dengesini bozmayacağını iddia ederek projenin teknik ayrıntılarını anlattı. Balta, sülfürik asit kullanılarak nikel çözelti elde edeceklerini söyledi.

Burada kısaca ENCON Çevre Danısmanlık Sirketine değinmekte yarar vardır,çünkü bu firma Eldorada GOLD’ın Türkiye uzantısı olan TÜPRAG Metal Madencilik Sanayi ve Ticaret Ltd.Sti’nin, Efemçukuru Altın Madeni ÇED Projesi ve İzmir Kısladağ Altın Madeni Projesi Çevresel Yönetim Raporu’nu hazırlamıstır.

Köylüler ise Balta’nın sözlerine tepki göstererek Bergama’da siyanürlü altın çıkarıldıktan sonra yasanan sorunlardan dersler çıkardıklarını belirterek aynı seylere izin vermeyeceklerini bildirdiler.
Daha deneme çalısmalarında bile ağaçlarının zarar gördüğünü söyleyen köylüler, sirketin 15 yıl çalısacağı gözönünde bulundurulduğunda, zaten çıkarılan madeninin yüzde 90’ının yabancı tekele aktarılacağını halka geriye kurumus ağaçların kalacağını ifade ettiler. Köylüler meyve ağaçlarının asit yağmuruna maruz kalarak yok olmasına izin vermeyeceklerini açıkladılar. Toplantıda köylülerin, meslek odaları ve üniversitelerin bölgeyi incelemelerini istemeleri üzerine sirket temsilcileri, “maliyeti artırır” savunmasında bulundular. Temsilcilerin bu yanıtı üzerine köylüler ne olursa olsun toprakları için sonuna kadar mücadele edeceklerini vurguladılar. Köylüler aynı zamanda bugüne kadar talep ettikleri halde köyleri ile Turgutlu arasındaki yolun
asfaltlanmadığını ancak European Nickel sirketinin çalısmaları için yolların yapıldığını açıklayarak sirket temsilcilerine tepki gösterdiler.

BHP Billiton ya da European Nickel PLC’nin Nikel isletmeciliğinin ülkemize katkısı ya da zararı nedir?

Simdi yazımızın basında sorduğumuz soruyu tekrarlayalım. Bu maden bu sartlarda yabancı sermaye tarafından isletilsin mi, isletilmesin mi?

Madenin sirkete sağlayacağı kaynak 4,2 milyar dolar civarında ve bunu 260 milyon dolarlık ve çoğu yurt dısından alınacak ekipmanla kurulacak tesisten sağlayacak.Düsük bir yatırımla oldukça büyük bir kar.

Ülkemize ve bölge halkına sağlayacağı kaynaklara bakarsak. Yapılacak yatırım tesvikli olacağı için ve yatırım indiriminden dolayı sirket ülkemize vergi ödemeyecektir. Tesisin kurulumu için ithal malzeme kullanılacak olup yurtiçinden malzeme alınmayacaktır.

Tesiste 100 kisinin istihdam edilmesi düsünülmekte olup bu is gücü belki bölge halkından karsılanacaktır.
Gelelim zararlara;16 yıl sonra bölge halkına ve tabii ülkemize içinden 15 milyon ton sülfürik asit geçirilmis, 38 milyon ton maden atığı ve ayrıca bir sülfüik asit fabrikası ,bu fabrikanın çevre kirliliği olusturması sonucu kullanılamaz hale gelmis milyonlarca dönüm tarım arazisi kalacaktır.

*Acaba sirket yetkilileri bu atıkları ne yapacaklarını açıklamıs mıdır?
*Bölge için düsündükleri çevre planları nelerdir?
*Maden bölgesini bugün teslim aldıkları gibi 16 yıl sonra teslim edebilecekler mi ?
*Çevre konusunda yeterli teminat mektubu alınacak/verilecek midir?

Bütün bu soruların sirket tarafından cevaplanması gerekmektedir.
Bölgedeki su kaynakları tüketilmis ve kirletilmis olacak,tarıma elverisli araziler çoraklasacaktır.
Sadece Nikel mi?

BHP Billiton firması son günlerde bor madenlerine olan ilgisi ile gündeme geldi.16 Haziran 2005 tarihinde Avustralya’da imzalanan anlasmanın 10.maddesinde aynen ;

” BHP BİLLİNTON TÜRKİYE’DE İZMİR CİVARINDA POTANSİYEL
YATIRIMCI OLUP, DÜNYA REZERVLERİNİN 70%’İNE SAHİP
TÜRKİYE’NİN BORLARININ PAZARLANMASI, İSLETİLMESİ VE
MADENCİLİĞİNDE BİR KATILIMININ OLABİLMESİ İÇİN UZUN
DÖNEMLİ PLANLARA SAHİPTİR.” denilmektedir.

BHP Biliton’ın bor madenlerinin pesinde olduğu açıkça ifade edilmekte ve bu durum uluslararası bir belgede dercedilmektedir.Sir David Logan gibi önemli bir diplomatın ve Paul Lush gibi eski bir Rio Tinto çalısanının Bosphorus Madencilik gibi küçük bir firmada istihdam edilmelerini altında aslında dünyanın en büyük bor madenini ele geçirmek gibi bir amacın olduğu açıktır.

KAYNAKÇALAR

http://ozgurgurbuz.blogspot.com/2010/10/macaristandaki-cevre-felaketi-turkiyeyi.html

Click to access d142_3338.pdf

http://www.yg.yenicaggazetesi.com.tr/habergoster.php?haber=35973
www.hurriyetport.com Ramazan Güntay
http://metinsert.tr.gg/Caldag-h-dan-yukselen-ses.htm
http://www.turkishforum.com.tr/tr/content/2009/08/04/manisa-cal-dagindaki-doga-katliami/
www.cypnet.co.uk/…/lefke/lefke-web/cmc1.htm
www.kibris.net/…/lefkectd/haziran_2002.htm
www.kibris.net/…/lefkectd/sicak_haber.htm

This entry was posted in Dizi Yazilari, Gundem, Madencilik ve Yeralti Kaynaklari. Bookmark the permalink.

One Response to EMPERYALİZMİN AĞALARI ULUSLARARASI MADEN ŞİRKETLERİ VE MADEN ÇIKARTILAN ÜLKELERİ BEKLEYEN TEHLİKELER – II

  1. Pingback: DOĞA-ÇEVRE-TALAN *** ÇALDAĞI YOK EDİLİYOR * 2 milyon ağaç kesilecek | Cumhuriyetimiz İçin

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *